Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

14 Mayıs Seçimlerini ABD-Avrupa mı Kazanacak Türkiye mi?

*Bu yazı 05/05/2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Alper TAN / SDE Başkan Yardımcısı

 

14 Mayıs 2023 cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimine az bir zaman kaldı. Yarışan adaylar oy pusulasında belli ama pusulada görünmeyen önemli bir husus var. Şunu çok açık ve net bir şekilde söyleyebiliriz ki bu seçim, pusuladaki isimlerden ziyade ABD-Avrupa bloku ile Türkiye arasında yapılacak. Karşımızda bunları temsil eden şahıslar ve partiler var. Sandık başına giden seçmenler bunların isimlerinin altına damgayı basacaklar. Fakat bu sadece şekli bir durum.

Gizli ajandası olan maskeli siyasetçilerin toplumun ruhunu okşayan, herkese gülücükler saçan nutuklarının, büyülü sözlerinin arkasındaki gerçeğe herkesin dikkat etmesi gerekir.

Ne pahasına olursa olsun bu seçimi kazanmak için kimlerin ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, FETÖ, PKK/YPG, DHKP-C ve bilimum Türkiye düşmanı devletler ve terör örgütleri ile ittifak halinde oldukları çok açık ve ortada. Bunlara karşı sahada, siyasette ve diplomaside kimlerin amansız bir savaş yürüttüğü de ortada. Bunu milletimiz asla unutmamalıdır.

Biz, Azerbaycan’ın işgal altındaki Karabağ bölgesini kurtarmak için 30 sene komşumuz Ermenistan ile mi uğraştık yoksa onların arkasındaki ABD, Fransa ve Rusya gibi devletlerle mi?

Biz, 12 senedir Suriye’de Beşar Esad, PKK/YPG ile mi mücadele ediyoruz yoksa bunların arkasındaki ABD, Avrupa ve İsrail ile mi?

Biz, Libya’da, Libya halkının özgürleştirilmesi için Halife Hafter ile mi mücadele ediyoruz yoksa onun arkasındaki ABD ve Avrupa ülkeleri ile mi?

Biz, Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs Rumlarıyla mı mücadele ediyoruz yoksa bu bölgenin kaynaklarını ele geçirmeye ve bu bölgenin siyasetini dizayn etmeye çalışan ABD ve Avrupa ülkeleri ile mi?

Biz, Adalar Denizi’nde komşumuz Yunanistan ile mi uğraşıyoruz yoksa Yunanistan’ı ve adaları Amerikan üssüne dönüştüren Atlantik ötesindeki vahşi devletle mi?

Biz, 15 Temmuz 2016 işgal girişiminde, FETÖ terör örgütü ile mi savaştık yoksa FETÖ’yü besleyen, büyüten, destekleyen, yönlendiren ve kullanan ABD ve Avrupa ülkeleri ile mi?

Halkımız bu soruların cevabını kendi vicdanında verip tercihlerini ona göre belirleyebilir. “Evet biz bu paravan şahıslar ve örgütlerle savaşmıyoruz, bunların arkasındaki devletlerle savaşıyoruz” diyorsanız bu düşmanlara karşı kim mücadele ediyorsa tercihinizin de ondan yana olması icap eder.

Uluslararası karanlık bir masada belirlenen aday için “yahu ne kadar da mütevazı bir adam, mutfakta karısıyla soğan soyuyor, deprem bölgesinde çadırda yatıyor, sade bir evde yaşıyor, seyitmiş, mücahitmiş ve hatta hatta mehdiymiş” zannı veya tesellisi ile tercihini belirlemek isteyenlere ise bazı hatırlatmalarda bulunmak isteriz.

Abdulfettah Sisi de Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi‘nin çok güvendiği bir bakanı ve komutanıydı. Binlerce yıllık Mısır tarihinde ilk defa seçimle işbaşına gelen Cumhurbaşkanı Mursi’yi, o çok güvendiği Abdulfettah Sisi devirdi. Arkasında ABD ve Avrupa ülkeleri ile İsrail vardı. Zavallı Mısır’ın ve Mısır halkının ne hale getirildiği ortada.

Fetullah Gülen de on yıllar boyunca bu ülkede mütevazı, samimi, peygamber aşığı bir dini lider olarak bilinirdi. Onun gizli ajandasında gerçekte nelerin yer aldığını, gerçek hedefinin ne olduğunu bu millet ancak 15 Temmuz 2016’da görebildi!

Bir çoğu, diğerlerine siyasi ve ideolojik olarak benzemeyen birbirleriyle alakasız irili ufaklı bu kadar partiyi aynı karanlık masanın etrafında oturup onlara ortak aday çıkarttıran kim ise o adayın seçilmesi halinde esas kararları verecek, icraatları yapacak, ülkeyi yönetecek, devletin dış politikasını belirleyecek ve uygulayacak, savunma ve güvenlik konularında iç ve dış risk ve tehditleri tespit edip harekete geçecek olan da odur. Ülkenin ekonomisine yön verecek olan da elbette onlar olacaktır.

Türkiye’nin gizli bir odak vasıtasıyla ABD yörüngesinde tutulduğu ve idare edildiği yıllarda bu ülkenin ne hallerde olduğu, neler yaşadığı, ekonomisinin, siyasetinin, güvenliğinin, kültürel değerlerinin ne durumda olduğunu ne çabuk unuttuk?

Bölücü terör örgütü PKK’nın elebaşılarından Mustafa Karasu, “AKP’nin seçimi kaybedeceği netleşti. Herkes yeni bir yönetime, demokratik bir geleceğe hazır olsun. HDP de bu oluşumun bir parçası olacaktır” dedi. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ise ortak aday gösteren muhalefet blokuna, HDP ve “HDP‘nin İttifak güçleri” ile görüşmeleri çağrısında bulundu ve nitekim görüştüler. Mithat Sancar‘ın “ittifak güçleri” dediği, herkes de biliyor ki PKK terör örgütü.

İşbirlikçi muhalefet bloku tarafından PKK/YPG terör örgütü, her geçen gün Türkiye siyasetinin hatta bölge siyasetinin meşru siyasi bir aktörü haline getiriliyor. Kandil’in talepleri doğrultusunda HDP ile tartışma, gorüşme ve müzakere yapılarak psikolojik eşik aşıldı. Bundan sonra PKK/HDP el yükseltecek ve hiç bir talepleri toplum tarafından yadırganmayacak. Yapılan ve yapılmaya çalışılan budur. Üstelik bunu “Ülkede barışın sağlanması için” diye pazarlıyorlar.

Bütün bu olup bitenleri normal, olağan, meşru bir siyaset olarak kabul edenler, bu aşamadan sonra şunlara da hazır olmalılar:

- Türkiye’nin saygın bir küresel güç olma istikametinden çıkartılarak, bütün iddialarından ve hayallerinden vazgeçmiş, küçük bir uydu devlet olarak ABD/Batı tarafından atanmış valinin denetiminde sevk ve idare edilen, bağımsızlığı elinden alınmış kukla bir devlet haline getirilmesine

-İslam’ın ülkenin, milletin ruhundan sökülüp atılmasına

-FETÖ terör örgütü suçlamasıyla cezaevinde bulunanların tamamının tahliye edilmesine, devam eden soruşturma ve mahkemelerin iptaline, devlet tarafından bunların tamamına çok büyük tazminatlar ödenmesine

-Terör suçuyla cezaevinde olan Selahattin Demirtaş’ın tahliyesine

-Abdullah Öcalan’ın, cumhurbaşkanı tarafından affedilerek tahliye edilip özgürlük lideri bir kahraman olarak topluma sunulmasına, Ankara, İstanbul ve Diyarbakır meydanlarına heykellerinin dikilmesine

-ABD ve Avrupa güdümünde 16 ili kapsayan özerk bir Kürdistan kurulmasına

-PKK terörüyle mücadele eden bütün kurum ve kişilerin “katliam/soykırım” suçlaması ile hem Türkiye’deki mahkemelerde hem de Avrupa’daki uluslararası mahkemelerde yargılanmalarına

-Türkiye’yi dünyanın en önemli lider ülkelerinden biri haline getiren, dış politikadaki kazanımlar ve iddalardan vazgeçilmesine

-Ankara’nın dış savunmayı bırakıp kendi halkını tehdit ve düşman olarak görme bedbahtlığına tekrar düşmesine

-Türkiye’nin IMF ve Dünya Bankası kapılarında zelil olarak kul-köle haline getirilmesine

-Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla, Türklerin 1915 yılında Ermenilere soykırım uyguladığına dair karar çıkarılmasına ve bunların ailelerine Türkiye tarafından trilyonlarca dolar tazminat ödenmesine

-Türkiye’nin batıdan gelen her talimata evet diyen uysal bir NATO üyesi, sadık bir Amerikan mandası ve elverişli bir Avrupa pazarı haline getirilmesine

-LGBT’nin normal ve meşru bir durum olduğuna dair yasal düzenlemelerin yapılmasına, eşcinsel evliliklerin önünün açılmasına...

Bütün bu yazıp sıraladıklarımızın hayal mahsulü, mesnetsiz ve topluma korku salmak için uydurulmuş, meşru bir adayı gözden düşürmek için ifade edilen içi boş politik laflar olduğunu düşünenler sadece yakın geçmişe baksınlar.

Türkiye düşmanı işbirlikçiler böyle söyleyebilirler. Değişik sebeplerden kaynaklanan hırs, ihtiras, kin ve nefretleri nedeniyle “bunlar gitsin de ne olursa olsun” diye düşünenler ise öfkeyle kalkıp zararla oturmamak için yeniden bir muhasebe ve muhakeme yapmalılar. O zaman ne demek istediğimizi çok iyi anlayacaklar. “O günler çok geride kaldı, bir daha olması mümkün değil” diyen veya düşünenler, hayatta hiçbir şeyin imkansız olmadığını, düşmanların hiçbir zaman uyumadığını ve uyumayacağını, 15 Temmuz’da bu ülkeyi işgal etmeye kalkışan devletlerin bu hedeflerinden asla vazgeçmediklerini ve vazgeçmeyeceklerini yaşayarak ve acı çekerek öğreneceklerdir. Şunu herkes bilmelidir ki Türkiye düşmanları, 15 Temmuz 2016’da başaramadıkları işgali bu defa seçim ve sandık vasıtasıyla gerçekleştirmeye çalışıyorlar.

İnşallah hiçbirimiz gaflet, dalalet ve ihanete düşmeyiz ve ülkemizin, devletimizin bu hallere düşmesine sessiz ve tepkisiz kalıp fırsat vermeyiz.

Şunu kesinlikle ve kesinlikle aklımızda tutalım ki 14 Mayıs 2023 seçimleri oy pusulasında ismi yazılan adayların ve partilerin arasında değil ABD-Avrupa ile Türkiye arasında olacaktır. 14 Mayıs’ta ya Türkiye kazanacak ya da Türkiye’nin düşmanları. Takdir aziz milletimizindir.