Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

14 Mayıs’ta Kim, Neye Oy Verecek?

*Bu yazı 10/05/2023 tarihinda yayınlanmıştır.

Prof. Dr. Tevfik ERDEM / SDE İç Politika ve Hukuk Koordinatörü

 

Sosyal bilimlerde dile getirilen teoriler zaman ve mekân sınırına takıldıkları için kapsam alanı sınırlıdır zaten bu nedenle teori olarak kalırlar yani doğa bilimleri gibi yasaya ulaşamazlar. Sosyal bilimlerin temel inceleme nesnesi olan insanlar ve toplumlar üzerinde yapılan araştırmalarda da yine benzer kısıtlardan dolayı bir genellemeye gitmek mümkün olmaz.

Bu kadar tuhaf bir giriş yapmanın anlamı ne? Seçimle ilgili bize ne demek istiyorsun? Diye soran okuyucuya yazının başlığı bağlamında verilecek basit cevap şu: Müteveffa siyasetçi Süleyman Demirel tarafından dile getirilen “Boş tencerenin yıkmadığı iktidar yoktur şeklinde formüle edilen, Boş Tencere Teorisi (BTT)” Türkiye’deki seçmenin oy verme davranışını açıklamıyor. Belki 1970’lerde ekonomik şartlar insanların oy tercihlerini belirlemede etkiliydi, 2001 krizi sonrası da etkili oldu diye düşünülebilir ancak 2001 sonrasında siyaset sahnesine yeni çıkan ve hiç denenmemiş ama büyükşehir belediyelerindeki performansla göz doldurmuş bir AK Parti seçmen gözünde bir umut olarak görülmüştü. Öyleyse 2002 seçimlerinde sadece ekonomik krizden etkilenen boş tencere değil, belediye performansı ile kendisini tescil ettirmiş Ak Parti hükümetine yönelik bir teveccüh söz konusuydu.

BTT’nin 2023 seçimleri içinde boşa çıkan bir teori olduğu açık. Büyük bir ekonomik kriz var, mevcut iktidar ekonomik krizi en büyük muhalefet olarak tanımlıyor ancak ana muhalefet partisinin oyları %26’dan “vatandaş Kemal, “Gandi Kemal”, “Demokrat Dedem” … efsanelerine rağmen bir türlü %30’u aşamıyor. Yani Cumhurbaşkanlığı seçiminde kendisinden önceki aday Muharrem İnce’nin oy oranını tek başına yakalayamıyor. 6+1+1… gibi desteklerle de mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı geçmesi mümkün görünmüyor.

Kemal Kılıçdaroğlu ne yaparsa yapsın bir türlü istediği performansı yakalayamadı. 15 Mayıs Pazartesi günü bu kadar büyük bir ekonomik krize ve Ak Parti karşısında bu kadar geniş bir ittifaka rağmen hala kazanılamıyorsa yüksek ihtimalle Kılıçdaroğlu için Ziya Paşa’nın şu mısraları söylenecek;

“Bî-baht olanın bağına bir katresi düşmez

 Bârân yerine dürr’ü güher yağsa semâdan.”

(Gökyüzünden yağmur yerine inci ve mücevher yağsa

Talihsiz olanın bahçesine bir damlası bile düşmez)

 

14 Mayıs seçimleri bu zamana kadar yapılan seçimlere göre kuvvetle muhtemel en yüksek katılımın olduğu seçim olacak, yurt dışı seçmenlerin katılımındaki artış az da olsa buna işaret ediyor ama esas olarak muhalefetin 21 yıllık iktidarı iktidardan uzaklaştırma fırsatını yakaladığı tek seçim. Seçim sonrası Kılıçdaroğlu’na yönelecek öfkenin bir sebebi de bu olacak. Mansur ya da İmamoğlu ile rahatça alınacak bir seçimin kaybedilme düşüncesi hep kazanılacak bir zaferin kaybedilmesi gibi görülecek.

Türkiye’de seçmeni oy verirken motive eden unsur nedir? BTT mi? cüzdanın içi mi? lider mi? ideolojik angajman mı? aile mi? parti algısı mı? …

14 Mayıs 2023 seçimleri özel bir seçim çünkü bu bir yol ayrımı seçimi, ittifaklar da aynı şekilde okuyor.

Cumhur ittifakı bu seçimi küreselcilerle yerli ve milli olanlar arasındaki bir mücadele olarak görüyor. Bu noktada seçim adeta bir bağımsızlık mücadelesi olarak okunuyor. ABD’nin ve AB ülkelerinin liderleriyle, konvansiyonel ve sosyal medyası ile mevcut iktidara, özellikle iktidarın dinamosu Erdoğan’a yüklenmesinin arkasında, onun Türkiye’yi Batıdan uzaklaştırdığı düşüncesi yatıyor. Eski itaatkâr ve batılı sokaklarda sünepe sünepe dolaşan avare Ortadoğulu Türkiye’nin yerini kendi mahallesine çekilen ama teknolojik ve ekonomik açıdan da kendi gelişmesini sağlamaya çalışan bir Türkiye’nin aldığı görülüyor. Ekonomik açıdan güçlenmeye ve uluslararası siyasetteki eşitsizlikleri dillendiren bunun değişmesi gerektiğini belirten hülasa küresel eşitsizliklerden rahatsız olan bir Türkiye’nin varlığı Batı için rahatsız edici ancak küresel rekabet ve var olan sorunlar Türkiye’yi daha rahat manevra yapabilecek bir konumda bırakıyor. Lakin bu manevralar bazen farklı şekilde okunabiliyor. Rusya ile olan ilişkilerde rahatsız edici bir NATO ortağı, terörle mücadelede Kürtlere savaş açan (!) bir milliyetçi, merkez bankası başkanına ve onun politikasına müdahale edip küresel piyasanın (ya da IMF’nin) arzuladığı politikaların dışına çıkan uygulamaları onun eski Osmanlı sultanlarına benzetilmesine neden olabiliyor. Bu nedenle de muhalefetin desteklenmesi bir demokratik hizmet olarak sunulabiliyor. Muhalefetin de “... şunu şunu yaparsak Batılılar bize aferin der…” ya da “… Batılılara bu durumu nasıl açıklayacağız…” türünden açıklamaları bu sözde demokratik desteğin boşa atılmadığını gösteriyor.

Batılı güçlerin ya da aktörlerin (devletlerin, dergilerin, gazetelerin, örgütlerin vb.) iktidar aleyhine muhalefet lehine yaptıkları her açıklama da Cumhur ittifakı cephesinde, örneğin D. Bahçeli’nin üslubuyla “Hans'a, Sam'a, Jonny'e aziz vatan evladı Cumhurbaşkanımız Recep'i ezdirmeyeceğiz” şeklinde karşılık buluyor.

Bu nedenle 14 Mayıs seçimi Hans ile Recep’in mücadelesine dönüşüyor, rahmetli Cemil Meriç’in ifadesiyle mücadele, “Olimpos Dağının çocukları Hira Dağının evlatları” arasında geçen bir mücadele olarak görülüyor Cumhur ittifakında.

Soğan veya patatesin fiyatı ya da tencere bu yüzden Cumhur ittifakı seçmeninin gözünde itibar görmüyor. Çünkü onlar, ortalık yangın yeri iken gövdesini ülkesine siper edip,  ay ile yıldıza karşılıksız sevdalananlardır. “Soğanın, patatesin fiyatı bugün artar yarın düşer ama ülkemizin bağımsızlığı bizim için daha önemli diye düşünüyor” bu seçmen. Kaldı ki muhafazakâr seçmen oldum olası orta ve ortanın altında yer alan seçmendir buna rağmen bu seçmenin gözünde vatan ve millet sevgisi işkembeyi doldurmaktan daha önce gelir.  Oysa garibim muhafazakâr milliyetçi seçmen bu zamana kadar hep ‘makarnacı kömürcü’ diye alaya alınmıştır şimdi soğan ve patatesin fiyatı üzerinden iktidarı değiştirmeye çalışanlar tarafından.

Cumhur ittifakına oy verenleri motive eden, özellikle savunma sanayiindeki yatırımlar ve teknolojik ürünlerdir, seçmen bunlarla gurur duyarken muhalefet, sanki Türkiye savaş ortamındaymış, bir savaşa giriyormuş, diye eleştiri yapar. Soğan ve patates fiyatının yüksekliğini gündeme getirerek, SİHA’ların, köprü ya da yolların yenilmeyeceğini söyler.

Millet ittifakı ekonomik kriz ve otoriter tek adam üzerinden eleştiri yaparken daha paylaşımcı ve daha demokratik bir yönetim vaat eder. Çok farklı dünya görüşlerine, ekonomik politikalara, sosyo-kültürel perspektiflere sahip bu bileşenlerin (6+1+1) bir araya gelerek ülke yönetimine katkı yapabileceği düşüncesi eğer ortaya bir kakafoni çıkmazsa teoride mümkün olabilir. Lakin koalisyon geçmişi çok da başarılı olmayan bir siyasi kültür ve iklimde bu başarıya dair tahminde bulunmak çok zor.

Bir de seçimde barış ve özgürlükten dem vuranlar var bunlar ve diğerlerinin oy verme motivasyonlarına da bakmak lazım.