Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

27 Mayıs Darbesi ve Çıkarılacak Dersler

Bu yazı 26.05.2022 tarihimnde yayınlanmıştır.

Prof. Dr. Tevfik ERDEM/ SDE İç Politika ve Hukuk Koordinatörü

Cumhuriyet tarihinin ilk darbesi.

Emir-komuta zinciri dairesinde yapılmıyor yani daha genç subayların yaptıkları bir darbe ama başına da bir üst düzey komutan gerekli Cemal Ağa gibi.

Genç subaylar deyince, içinde Albaylardan Yüzbaşı rütbesine kadar subaylardan oluşan bir kadro akla gelmeli.

Genç subaylar MBK’yi oluştururken daha sonra iktidarı ele almak için harekete geçen ve üst düzey komutanlardan oluşan SKB’nin devreye girmesi de darbe içinde bir darbe gibi.

Bugün dahi ‘genç subaylar rahatsız(!)’ ifadesinden hangi mesajı çıkarmak gerektiği açık.

Dönemin Genel Kurmay Başkanı Rüştü Erdelhun’u kim tanır?

Çok çok az kimse.

Oysa rahmetli Erdelhun, Türkiye’deki genç subaylara anlatılması gereken isimlerden birisi.

Örnek bir asker, demokrasiye bağlı,

Askerin siyasete dahil olmaması gerektiğinin altını çizen bir subay.

Darbeye genç subayların rahatsızlığı (!) gerekçe olurken akademiden siyasetin işleyiş tarzına kadar süreci hızlandıran değişkenleri de devreden çıkarmamak gerekir.

Darbe aydınlar ve akademi tarafından teşvik ve destek görürken DP’nin aydın ve akademik kadroya sahip olmadığı çok açıktır. Aydınlar hükümetlerin yumuşak güçleridir.

İstanbul Üniversitesi’nce 27-28 Nisan 1960 tarihinde gerçekleşen olaylar, üniversitelerin tamamen sol görüşlü gençlere ve CHP teşkilatlarına teslim edildiğini gösterir, Ord. Prof. Dr Ali Fuat Başgil’ e göre. Başgil, gazeteci Ahmet Emin Yalman’a yönelik silahlı saldırı sonrasında 1953’de Milliyetçiler Derneği’nin kapatıldığını belirttikten sonra bu durumun sonuçlarını, 27 Mayıs’ı anlattığı eserinde şöyle anlatır:

“Milliyetçiler Derneği mensubu gençler, hem solun hem de kozmopolitliğin saldırılarına, hem de komünizm kadar Moskova tipi laiklik anlayışı dolayısıyla nefret ettikleri CHP’nin gizli heveslerine karşı da bir kale oluşturuyorlardı.

O andan itibaren meydanı boş bulan CHP’liler, her biri İnönü’nün partisine gençler kazandırma gayesi güden “CHP Gençlik Kolları”, “ Devrim Ocakları”  ve “Mustafa Kemal Derneği”  başta olmak üzere üniversite gençliği arasında kışkırtma odakları kurdular… Demokratlar yaptıkları yanlışın farkına ancak felaket günü, yani 28 Nisan 1960’ta İstanbul Üniversitesi öğrencileri ayaklandığı zaman farkına vardılar.

DP’nin gençlere hitap edemediğini belirten Başgil, daha sonra “zinde güçler” olarak tarif edilecek olan askerler ve öğrencilerin darbeye giden süreçte ne kadar etkili bir katalizör olduğunun altını çizer.

Darbeye doğru giden sürecin önemli bir nedeni de, muhalefetin demokratik yollarla iktidarı ele geçiremeyeceğine dair kanaattir.

Bu kanaat bir yandan darbecileri ve onların arkasındaki güçleri teşvik ve tahrik eden açıklamaların yapılmasıyla sürdürülür, örneğin “şartlar tamam olduğunda milletler için ihtilal meşru bir haktır” ya da “sizi artık ben bile kurtaramam” ifadeleri aslında muhalefet partisi ve liderinin darbeyi öngördüğünü ve teşvik ettiğini gösterir.

İktidarın demokratik yollarla değişemeyeceğine dair inanç mevcut hükümete karşı demokratik olmayan çıkışlara sebep olur derken akla, basit bir çevre hareketi gibi başlayıp sonradan hükümeti alaşağı etmeye çalışan Gezi Kalkışması geliyor.

1960 darbesi yapılmasaydı 1961 seçimlerinde demokratik seçimlerle iktidar değişebilecekti belki. Ancak darbecilik kısa yoldan iktidarı ele geçirmeyi öngürür bu nedenle de irrasyonel bir mantığa sahiptir sonuçta da kaybeder.