ABD Afganistan’dan Sonra Sudan’dan da Çekildi
*Bu yazı 25/04/2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Doç. Dr. Güray ALPAR/ SDE Başkanı
Sudan’da, 15 Nisan 2023 tarihinde, Ordu ile sayılarının yaklaşık 100 bine ulaşan Paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri arasında başlayan çatışmalar sonrası, birçok kişi hayatını kaybederken (Dünya Sağlık Örgütü açıklamaları), durumun kritik bir hal alması üzerine başta ABD ve İngiltere olmak üzere birçok ülke de vatandaşlarını tahliye etmeye başladı.
ABD Başkanı Biden, Amerikan ordusunun başkent Hartum’da bulunan diplomatları ile ailelerini ülke dışına tahliye ettiklerini bizzat duyurdu. Benzer bir açıklama da İngiltere Başbakanı Sunak tarafından Twitter hesabından duyuruldu. Sunak paylaşımında, İngilizlere ve diplomatlarına yönelik şiddet olaylarının ve tehditlerin arttığı bir dönemde İngiliz ordusunun, Sudan’daki diplomatlarının ve ailelerinin tahliyesini süratli bir şekilde tamamlandığını belirtti.
Asıl ilginç olansa, bu çatışmalarda her iki ülkenin de önceliği, diplomatlara ve ailelerine vermesinin, kendi kamuoylarında tepkilere neden olmasıydı. Oysa ülkede sıkışmış birçok ABD vatandaşı daha vardı. Sudan’daki ABD vatandaşlarının önemli bir bölümünü, sözde yardım ekipleri oluşturuyordu ve bunların arasında Sudanlı çifte vatandaşlar da vardı. Zaten diğer ülke vatandaşları dikkate dahi alınmamıştı. ABD Senatosu İstihbarat Komitesi Başkanı Warner, ABD vatandaşlarının Sudan’dan tahliyesi için, Çin dahil birçok ülke ile iş birliği yaptıklarını söylerken, çatışmaların devam ettiği bölgelerdeki ABD vatandaşlarına, kendilerine sığınacak bir bulmalarını ve sonraki aşamada gelecek yardımı beklemelerini tavsiye etmişti.
Aynı tepkiler, İngiliz vatandaşları için de geçerliydi. Tahliyede ilk önceliği, İngiliz büyükelçilik diplomatları alırken, ülkedeki diğer İngilizler kayıt yaptırmalarına rağmen dahil edilmemişti. İlk anda ülkede bırakılan bazı İngilizler, kendilerini terk edilmiş hissettiklerini söylerken, bir İngiliz vatandaşı olan Iman Abugarga, kayıt yapılmasına rağmen kendisiyle ilgilenilmemesini utanç verici ve yanlış bir yönetim uygulaması olarak yorumlamıştı. Bir İngiliz Savunma Bakanlığı yetkilisinin, durumu ABD ve İngiltere’nin kendilerine yardım edenleri ortada bırakıp, Afganistan’dan apar topar çekilişine benzeterek, Telegraph’da yayınlanan sözleri ise daha da ilginçti ve duruma açıklık getiriyordu: Kabil’den hiç ders alınmamış. Bu utanç verici (Independent Türkçe, 24 Nisan 2023). Diğer taraftan, Türkiye’nin Hartum Büyükelçisi İsmail Çabanoğlu’nun bizzat koordine ettiği tahliye çalışmalarında, Türk vatandaşlarının yanında; Azerbaycan, Japonya, Çin, Meksika ve Yemen başta olmak üzere çok sayıda ülke vatandaşının yer alması insani bir farkı ortaya koyması bakımından önemli.
Sudan jeopolitik bakımdan önemli bir bölgede yer alıyor. 2011 yılında Güney Sudan ayrılmadan önce 2,5 km2 alanıyla Afrika’nın en büyük ülkesiydi. Şimdi ise 1.886.068 km2 bir alana ve yaklaşık 44 milyonluk bir nüfusa sahip (Güney Sudan ayrılmasaydı neredeyse 60 milyonu aşan bir nüfusa sahip olacaktı).
1800’lü yıllardan beri İngiliz ve Fransızların ilgisini çeken Sudan, şüphesiz kaynaklar bakımından zengin bir ülke. Kaynakların zenginliği bu ülke üzerindeki rekabetin ana konusu. İncelendiğinde Afrika’dan en fazla toprak satın alan üç ülke: İngiltere, ABD ve Çin. Kongo ve Sudan ise topraklarını en fazla kiraya veren ülkelerin başında geliyor.
Sudan’ın önemli yer altı zenginliği petrol. Doğalgaz, altın, gümüş, mika, nikel, çinko, kurşun, krom, bakır demir, tungsten diğer zenginlikleri. Zenginlikleri nedeniyle de ülke, 1956 yılında bağımsızlığını kazandıktan sonra da sürekli çatışmalara sahne oldu. Petrol gelirinin de etkisiyle ülke 2007 yılında yaklaşık %9’luk bir büyüme hızını yakalamıştı. Her alanda yaşanan gelişmeler gerçekten inanılmazdı. Tıpkı Etiyopya’nın, ileride gelişmesin diye bazı güçler tarafından denize çıkışı nasıl engellendiyse, Sudan’ın da muazzam gelişmesi önlenmeliydi (Etiyopya, denize sınırı olmadığı için ithalat ve ihracatının yüzde 90’ınını komşu ülkesi Cibuti üzerinden gerçekleştiriyor. Kalan kısmını ise Sudan'daki Port Sudan'dan ve Kenya'daki Mombasa'dan yapıyor).
Düğmeye basıldı ve çalışmalar başladı. Aynı yıllarda Sudan, her nedense iç karışıklıklara ve buna dayalı olarak da ABD ambargosuna ve baskılarına maruz kaldı. Bu baskılara dayanamayan ülke Birleşmiş Milletler’ in Darfur’da, barışı sağlamaya yönelik operasyonlarını kabul etmek zorunda kaldı. Aradan 3 yıl geçtikten sonra ise denize çıkışı olmayan Güney Sudan ülkeden ayrıldı.
Güney Sudan’ın ayrıldığı dönemde, Sudan ekonomisi dünyanın en hızlı büyüyen 17. ekonomisi olarak kabul ediliyordu. Ancak bir şekilde büyüme, barış ve özgürlük getirme adına engellenmişti. Zaten o günden sonra bu ülkelerin insanları gün yüzü göremedi. Sudan’ın bundan sonra büyümesi, gelişmesi, refahı giderek düştü. (Denize çıkışı olmayan Güney Sudan da durum daha da kötü bir halde. BM Dünya Mutluluk Raporu'na göre dünyanın ilk üç ülkesinden birisidir ve kırılgan Ülkeler Endeksi'nde de üçüncü sırada yer almaktadır).
Aslında hazırlıklar çok öncesinden başlamıştı. Sudan İngilizlerin elindeyken, 1922 yılında Güney Sudan tecrit edilmiş, Müslümanların girişi kısıtlanmış, misyoner okullarında çocuklar eğitilmeye başlanmış ve bölgede Arapça yerine İngilizce öğretiminin yaygınlaştırılması politikası izlenmişti. Bunun sonucunda da bu bölgenin Sudan’dan ayrılmasını destekleyen bazı hareketlerin temeli oluşturulmuştu. Sudan 1972 yılından itibaren İsrail ile ilişkilerini kesmişti. İsrail ise kurulduğu tarihten itibaren, ABD ile birlikte, Sudan ve civarındaki ayrılıkçı hareketlere silah ve eğitim desteğinde bulunmuştur. Tel Aviv Üniversitesine bağlı Moşe Dayan Orta Doğu ve Afrika Araştırmalar Merkezinin, 2003 yılında yayınladığı “İsrail ve Sudan Kurtuluş Hareketi” isimli kitapta, İsrail’in başlangıçtan itibaren bu bölgelerde yürüttüğü faaliyetlerin ayrıntıları yer almaktadır.
İsrail’in bugün bölgede, özellikle Güney Sudan ile özel ilişkileri vardır ancak her nedense 2011 yılında bu ülke bağımsızlığını kazandıktan sonra ekonomik olarak bu ülkeye bir katkı sağlamamıştır. Ayrıca 2012 yılından itibaren ülkesindeki Güney Sudanlıları sınır dışı etmeye de başlamıştır. İsrail için bu ülke halihazırda; Mısır ve Sudan yanında, İran ve Çin’e karşı kullanılabilecek bir değer ifade etmektedir. Bunun yanında Sudan ve civarındaki ülkelerde; su, petrol ve diğer yeraltı zenginlikleri ile birlikte stratejik jeopolitik çıkarlarını da gerçekleştirmeye çalışmaktadır. BM Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) 2015 yılında sunulan bir komisyon raporunda, Sudan'da kullanılan silahların İsrail Silah Endüstrileri (IWI) tarafından üretildiği belirtilerek, buna ilişkin fotoğraflara yer verilmesi de önemliydi. İsrail’in bunun dışında bu bölge ve civarındaki ayrılıkçı hareketlere maddi yönden destek sağladığı da biliniyor.
Diğer taraftan ABD’nin bölgede başka amaçları vardı ve bu doğrultuda sürekli bir müdahalesi söz konusuydu. Sudan’ı “terörü finanse eden devletler” listesine koymuştu ve bu listeden çıkartmak için, Abraham Anlaşmaları istikametinde İsrail ile ilişkileri yasaklayan yasanın kaldırılması karşılığında, Sudan’ı uluslararası toplumla barıştıracağına ve maddi yardım sağlayacağına söz vermişti. Ancak bunların hiçbiri olmadı. Sudan’ın en azından geçiş dönemi için umduğu destek 13 milyar dolardı. Fakat Haziran 2020'da Berlin'deki bağışçılar konferansından, sadece 1,8 milyar dolar taahhüt çıktı. Bu yetersizdi ve ülkede kıtlık tehlikesi, gıda ve ilaç sıkıntısı baş gösterdi. Sonrasında ise Sudan’da, neredeyse 100 partiye bölünmüş bazı muhalif güçler bazen de kışkırtma ve yönlendirmelerle gösterilere başladı. Bunun bahane eden ABD 700 milyon dolarlık yardım paketini askıya aldı. Ardından, Dünya Bankası ve bazı bağışçı ülkeler yardımları dondurdu. ABD Dışişleri Sözcüsü Ned Price, "Sudan demokratik yola dönmezse 4 milyar doları bulan uluslararası yardımdan mahrum kalacak" açıklamasını yaptı. Neticede, ABD’nin girdiği hiçbir ülke huzura ve refaha kavuşamamıştı, burada da öyle oldu. Sudan yeniden karıştı, daha doğrusu bir şekilde karıştırıldı. Ancak karıştıranlar da karışıklık içinde kaldı. Sudan’da geçen hafta ABD konvoyu saldırıya uğrayınca da panik başladı. Olaylar olurken kendilerinin bunun dışında kalacağını düşünen, ABD Dışişleri Bakanı Blinken, saldırıdan Sudan Hızlı Destek Kuvvetlerini sorumlu tutarken bu saldırıyı büyük bir pervasızlık olarak niteliyordu.
Sudan’da yaşanılan krizle ilgili daha birçok konu ortaya konulabilir. Ancak bu bölgede ABD politikalarının bir işe yaramadığı da ortada. ABD üst yönetiminin, gerek ülkenin fiilen yöneticisi konumundaki Genelkurmay Başkanı Abdülfettah el-Burhan gerekse 2003 yılından beri faaliyette olan ve zaman içinde kendisini geliştiren Hızlı Destek Kuvvetleri Komutanı Muhammed Hamdan Dagolo Hamidti nezdinde yürüttüğü çabaları hiçbir sonuç sağlamadı, sağlanması da beklenilmiyor. Zaten ABD’nin bölgedeki bulunuşunun gerçek amacının da ülkeyi, “2010’daki gibi refah yönünden gelişmiş bir seviyeye getirmek ve barışı tekrar sağlamak” olduğunu kimse iddia edemez. Kendi vatandaşlarını bile ayıran uygulamaların Sudanlıları kurtarması zaten hiç inandırıcı gelmiyor.
Gerçekte, Sudan’ı kurtaracak, barışı ve istikrarı sağlayacak olan da Sudanlıların kendilerinden başkası olamaz gözüküyor. Gerek ordu güçleri gerekse Hızlı Destek Kuvvetleri bazı alanlarda güçlü durumda ve bu denge durumundaki çatışmalar, muhtemelen uzun süreli ve ağır kayıplara neden olacak gibi duruyor. Zaten bazılarının istediği de tam olarak bu. Ancak geçmişte her iki kurum da ülkeyi istikrara kavuşturmayı amaçlayan bir oluşumun parçalarıydı ve bu iş birliği durumu 2019 yılından başlayarak 2023 yılının başına kadar devam etmişti. Akılcı bir girişim ile bunun tekrar sağlanması en uygunu.
Şurası bir gerçek ki, Sudan’ın gelişmesini ve Sudan halkının huzur içinde yaşamasını istemeyen ve bundan kendilerince yarar uman birçok dış unsur yanında, bunların ülke içindeki uzantıları da mevcut. Sudan’ı gelişmeyi ve büyümeyi yakalamış bir çizgiden bugüne kadar taşıyanlar da belli. Bu ülkelerin bugün yaşadıkları ve yaşattıkları; Vietnam, Afganistan ve Irak’tan farklı değil. Bu unsurlar bir taraftan bölgede barınamayıp kaçarken, diğer taraftan çatışmalardan oldukça memnun gözüküyor. Bunun yanında Sudan’ın gerçek dostları gelişmeleri büyük bir endişe ile izliyor.
Çatışmalar başladığından beri siviller gıda sıkıntısı çekiyor, güvenlik endişesi yaşıyor, hastaneler de elektrik ve su yok ve sağlık hizmeti veremez durumda. Çatışmalar durmadığı takdirde, bu sıkıntıların daha da artacağını ve tüm Sudan halkına zarar vereceğini tahmin etmek zor değil. Sudan’daki olaylar sadece bu ülkeyi değil; Çad, Elitre, Güney Sudan, Mısır ve Etiyopya gibi ülkeleri de olumsuz yönde etkileyebilir ve diğer bazı dış müdahalelere zemin hazırlayabilir.
Böylesi bir dönemde, Sudan’ın tarihini, coğrafyasını ve oynanan oyunları bilen ve geleceğe yönelik değerlendirebilen akil insanlara ve yöneticilere ihtiyaç var. Bu çatışmaların neticede hiçbir tarafa kazan sağlamayacağı açıkça ortada. Diğer taraftan, sadece askerlerin değil, Sudan halkının, sivillerin, kadınların ve en fazla çocukların etkileneceği gereksiz bir sürecin kapısı açılacak. Sudan’ın kaynaklarından ise başkaları istifade edecek. Bu düşünce ile, her iki tarafın bir an önce Sudan halkının geleceği için bir araya gelmesi ve sonuçta Sudan halkının acılarına neden olacak çatışmaları önleyecek şekilde hal tarzları üretmelerinde fayda olduğu düşünülmektedir.
Kelime Ara
Konular
- Uluslararası İlişkiler
- Savunma-Güvenlik
- Teknoloji-Siber Güvenlik
- Enerji
- Ekonomi
- İklim-Çevre
- Sağlık
- Toplum
- İnsan Hakları
- Çatışma
Bölgeler
- Asya
- Afrika
- Avrupa
- Amerika
- Okyanusya
- Orta Doğu ve Mağrib
- Türkiye
- Rusya
- Körfez Ülkeleri
- Avustralya
- Kuzey Amerika
- Batı Afrika
- Batı Avrupa
- Kafkasya
- Merkez Asya
- Doğu Avrupa
- Doğu Afrika
- Latin Amerika ve Karayipler
- Yeni Zelanda
- Levant Bölgesi
- Kuzey Afrika (Mağrib)
- Diğer Okyanusya Ülkeleri
- Orta Afrika
- Balkanlar
- Doğu Asya
- Güney Afrika
- Çin
- Güney Asya
- İskandinav-Baltık Ülkeleri
- Güney Doğu Asya