Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

ABD-Rusya-Çin Üçgenindeki İsrail Neden Kaygılı?

Bu yazı 12/12/2022 tarihinde yayınlanmıştır.

*İlyas Süpürgeci/Araştırmacı-Yazar

 

Son günlerde İsrail medyasında ve önemli düşünce kuruluşlarında yayınlanmış olan; durum tespiti, durum değerlendirmesi ve yeni kurulacak hükümete öneriler getirme mahiyetindeki analizlerin ortak tarafı; bir kaygı ifadesi olmasıdır. Oradaki iç siyasi gelişmeler ve dış ilişkilerini etkilemekte olan bölgesel ve küresel gelişmeler İsraillileri kaygılandırmaktadır. Peki neden? Bu sorunun cevabını bulmaya ve durumu İsrail açısından kavramaya çalışmak için, öncelikle bu kaygıyı arttıran son dönemdeki önemli gelişmelerin neler olduğunu ortaya koymak gerekiyor. Müteakiben bu gelişmelerin İsrail çıkarları açısından ne anlam ifade ettiğini incelemek ve sonuçlar çıkarmak önem arz etmektedir.   

BİRİNCİ BÖLÜM: SON DÖNEMDEKİ ÖNEMLİ İÇ SİYASİ GELİŞMELER, BÖLGESEL VE KÜRESEL GELİŞMELER

1. İç Siyasi Gelişmeler:

a.İsrail'in işgali altında olan bölgelerde Filistin halkını terörize eden ve kışkırtan operasyonların ve uygulamaların artması: Özellikle Doğu Kudüs bölgesinde yoğunlaşan, toprakları Yahudileştirme faaliyetleri ve Mescid-i Aksa bölgesindeki statükoyu değiştirme ve Yahudi hakimiyeti sağlama çabalarının bir sonucu olarak; gerilimin yükselmiş olması, Batı Şeria bölgesinde konuşlu İsrail ordusunun birlik sayısını iki katına çıkarması ve icra edilen operasyonlarda neredeyse her gün bir kaç Filistinli gencin hayatını kaybetmesi (bir yıllık dönemde 200 den fazla), yüzlerce Filistinlinin tutuklanarak hapsedilmesi ve Filistinlilere ait evlerin yıkılması; bölgede  yaşanan saldırı olaylarında İsraillilerden hayatını kaybedenlerin ve yaralananların olması.

b.İsrail'de, Netenyahu liderliğinde oldukça aşırı sağ (ırkçı ve ayrımcı) ve fanatik dinci bir koalisyon iktidarının işbaşına gelmesi beklenmektedir:

   (1). Yahudi halkın son yıllarda gittikçe artan ölçüde kutuplaştığı İsrail'de, uzun süren bir siyasi istikrarsızlık ve kriz dönemi yaşanmış ve birbiri ardına yapılan seçimlerden sonra hükümet kurulamamış veya güçlükle kurulabilen oldukça zayıf koalisyon hükümetleri uzun ömürlü olamamıştır. Son olarak Kasım ayında yapılan seçimde, sadece iki yıl iktidardan uzakta kalan Binyamin Netenyahu liderliğindeki Likud partisi ile aşırı ırkçı ve fanatik dincilerin hâkim olduğu aşırı sağ partiler (Shas, Birleşik Tevrat Yahudiliği ve Dini Siyonist Parti)in oluşturduğu cephenin, daha çok seküler ağırlıkta olan merkez ve sol partilerin oluşturduğu cepheye karşı nispeten güçlü bir üstünlük sağlamış olması çok önemli bir siyasi gelişmedir. Önümüzdeki günlerde, ülkenin en güçlü mevcut siyasi figürü olan Netenyahu liderliğinde, oldukça aşırı sağ bir koalisyon iktidarının İsrail'de işbaşına gelmesi beklenmektedir. Hükümet kurma yetkisini Cumhurbaşkanı Herzog'tan alan Netenyahu aşırı sağ partilerle sürdürmekte olduğu müzakerelerde ön mutabakatlar oluşturmayı başarmış fakat hükümeti henüz oluşturamadığı için on günlük ek süre istemiştir. Cumhurbaşkanı bu ilave süreyi Netenyahu'ya vermiştir.  

   (2). İsrail ordusunun işgali altındaki Batı Şeria bölgesinde yaşayan ve İsrail kuşatması altındaki Gazze bölgesinde yaşamakta olan Filistinliler dışında kalan ve İsrail vatandaşı olarak yaşamakta olan yaklaşık iki milyon Filistinli Arap bulunmaktadır. Mart 2019’da Netenyahu'nun başbakanlığı döneminde, İsrail'de TV sunucusu ve model olan Rotem Sela'nın, İsrail'in "bütün vatandaşlarının devleti" olduğuna ilişkin yazdığı ve yayınladığı bir yazıda; "İsrail'in tüm vatandaşlarının devleti olduğunu ve tüm insanların eşit doğduğunu bu hükümetten biri ne zaman halka yayınlayacak?” şeklinde bir soru sormuştu.  Netanyahu ona şöyle cevap verdi: "İsrail tüm vatandaşlarının devleti değildir. Yahudi halkının ve ulusunun devletidir ve yalnızca onun devletidir." Netenyahu aynı dönemde Türkiye'ye yönelik düşmanca bir söylem geliştirmişti ve Türkiye'yi Kuzey Kıbrıs’ta “işgalci”, en vahşi ve en kanlı terör örgütlerine karşı verdiği haklı mücadelesini “soykırım yapmak", hain FETÖ ile mücadelesini “muhaliflere baskı yapmak” olarak nitelendirmişti.  Netenyahu'nun oğlu Yair ise İstanbul'u “Konstantinapol” olarak adlandırıyordu.

   (3). Seçim sonuçlarının alınmasından birkaç gün sonra (6 Kasım 2022), İshak Rabin'i anma töreninde Cumhurbaşkanı Herzog yaptığı konuşmada iç ve dış kamuoyunda oluşan kaygıları gidermek maksadıyla; şunları söyledi: “... Diasporadaki tüm kardeşlerimize; İsrail'de ve dünyada kaygı ve endişelerini dile getiren herkese- diyorum ki: hepimiz İsrail Devletinin kaderine bağlıyız, bir devlet olarak temel varlığına bağlıyız. Hukukun üstünlüğünü, insan ve medeni hakları ve içindeki tüm azınlık gruplarına saygıyı destekleyen Yahudi ve demokratik devlet..."  Herzog, seyirciler arasındaki gençlere de seslendi ve şunları söyledi: "Göreviniz, İsrail toplumunu, tüm parçalarını yeniden inşa etmektir. Birbirinizin fikirlerini öğrenmek, yaşam tarzlarını ve inançlarını dinlemek için isteyin; tartışın ama sizden farklı düşünse veya farklı bir siyasi kampa mensup olsa bile diğerini hiçe sayan şiddet içeren bir dile karşı koyun. Anlaşmazlıklardan ve ilgisizliklerden yılmayın. İsrail'in hak ettiği örnek toplumu bize inşa etmeye ve sağlamaya çağırıyorum."

   (4). İsrail'in önde gelen düşünce kuruluşlarından biri olan İNSS'nin sitesinde yayınlanan bir makalede durum mealen şöyle özetlenmiştir: “25. Knesset seçimlerinin sonuçları, hükümetin kurulmasından önce bile, uzun vadeli planlama ve ulusal güvenlik alanlarda kritik konuların akıllı yönetimi için büyük önem taşıdığı bilinen hükümet istikrarı için öngörülebilir bir temel oluşturmaktadır. Bu bağlamda temel bir soru, dini Siyonizm ve Yahudi gücünün, Kudüs'teki kutsal yerler gibi patlayıcı alanlarda, İsrail-Filistin çatışması ve İsrail'deki Yahudi-Arap ilişkileri dahil olmak üzere hassas konulara ilişkin alınacak kararlar üzerinde ve kamuoyu atmosferi üzerindeki gelecekteki etkisidir. Bunların ulusal güvenlik üzerinde doğrudan bir etkisi vardır. Bunun ötesinde, İsrail'in Yahudi ve demokratik bir devlet olarak kimliğinin anlamlarına ve uygulamalarına ilişkin temel sorular var. Bu, İsrail toplumunda artan kutuplaşmanın ve sağcı seçmenlerin açık çoğunluğunun arka planına karşı. Belirgin bir şekilde sağcı bir hükümet olan yeni hükümetin tutumu, İsrail'deki siyasi atmosferi ve içindeki bölünmeleri büyük ölçüde etkileyecektir. Tüm bunların İsrail'in sosyal dayanıklılığı ve uluslararası statüsü için önemli sonuçları var (olacaktır).

 (28 Kasım 2022, https://www.inss.org.il/he/publication/israel-elections-2022/ ).

   (5). İsrailli yazar ve İbrani Üniversitesi profesörü Yuval Noah Harari Çarşamba(23 Kasım) günü CNN'e verdiği röportajda İsraillilerin çoğunun iki devletli çözümden uzaklaştığını söyledi : "İsrail kamuoyundaki pek çok kişi, kademeli olarak iki devletli çözüme  olan inancından, Ürdün ile Akdeniz arasında yalnızca bir ülkenin olduğu ve bu ülkenin de dahil olduğu “3 Sınıflı Çözüm”e olan üstü kapalı bir inanca geçiş yaptı... "Ürdün Nehri ile Akdeniz arasında tek bir ülke var, orada üç sınıf insan yaşıyor: Tüm haklara sahip Yahudiler, bazı haklara sahip bazı Araplar ve çok az veya hiç haklara sahip olmayan diğer Araplar. İsrailli yazar devam etti. "Bu, hükümette bile bazı insanların giderek artan bir özlemi veya zihniyetidir." ;(26.11.2022, Jerusalem Post).

2.Bölgesel Gelişmeler:

a. Türkiye- Körfez Ülkeleri ve Türkiye-Mısır ilişkilerinde geçmişte yaşanan krizlerin geride bırakılarak tarafların ilişkileri yeniden canlandırma çabalarında ilerleme kaydedilmesi.

b. Türkiye-İsrail ilişkilerinde Netenyahu iktidarları döneminde yaşanan krizlerin geride bırakılarak, İsrail Cumhurbaşkanı Sn. Herzog ile Türkiye Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan inisiyatifinde başlayan bir ilişkilerde normalleşme süreci: Yapılan üst düzey ziyaretler ve görüşmeler neticesinde her iki ülkenin Büyükelçilerinin karşılıklı olarak göreve başlamaları (Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçisi güven mektubunun bir kopyasını geçen hafta başında Israil Dışişleri Bakanlığı’na sunmuştur). İsrail'de yapılan seçimlerin sonucunda oluşacak hükümetin iki ülke ilişkilerine muhtemel etkisi bağlamında İsrail medyasında Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a atfen yayınlanan bir haber hükümetin İsrail ile ilişkilere verdiği önem açısından dikkat çekicidir: Türkiye Cumhurbaşkanı, "Seçim sonuçları ne olursa olsun, İsrail ile ortak hassasiyetlere ve çıkarlara karşılıklı saygıya dayalı ilişkilerimizi sürdürmek istiyoruz" dedi. Bu değerlere saygı duyulduğu sürece kazan-kazan diplomasinin sadece Türkiye ve İsrail'e değil, tüm bölgeye fayda sağlayacağına inanıyorum”, (03 Kasım 2022, https://m.ynet.co.il/articles/s1avf8erj). Bundan iki hafta sonra yayınlanan bir haberde ise Netenyahu ile Erdoğan arasında gerçekleşen bir telefon görüşmesi bildiriliyordu: [Başbakan Adayı Binyamin Netanyahu perşembe günü Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile 2013'ten bu yana ilk kez telefonda görüştü. Erdoğan geçen hafta yaptığı açıklamada Netanyahu'yu seçim zaferinden dolayı kutladı ve “Yeni hükümetin ülkeler arasındaki ikili ilişkileri her yönüyle, Bölgeye barış ve istikrarı sağlayacak şekilde devam ettireceğine inanıyorum.”], (17 Kasım 2022, https://www.ynetnews.com/category/3089).

c. İsrail- Lübnan Deniz Yetki Alanları ve Doğal Gaz Kaynaklarının Paylaşılması Anlaşması: İsrail-Lübnan arasında ABD'nin arabuluculuğunda gerçekleştirilen müzakereler sonucunda, ABD garantörlüğünde yapılan ve Fransa’nın da bir ölçüde dahil olduğu Anlaşma sonrasında, anlaşmayı yapan İsrail hükümetinin seçimlerde iktidarı kaybetmiş olması ve müzakereler devam ederken verilen tavizlerden dolayı anlaşmayı tanımayacağını açıklayan Netenyahu'nun seçimleri kazanmış olması. Anlaşma sonrasında, Netenyahu’nun aslında konuyu Knesset’e getirerek Anlaşmayı oylatacağı ileri sürülmüştür. 

ç. Mısır'ın Şarm El Şeyh kentinde icra edilen BM İklim Değişikliği Konferansı (COP 27): Bu konferansa İsrail Cumhurbaşkanı Herzog'un katılması ve Arap liderlerle görüşmeler yapması. Hükümet yokluğunda İsrail Cumhurbaşkanı tarafından bölgedeki Arap ülkelerine yapılan ziyaretlerin sürdürülmesi. Her ne kadar İsrail tarafından bu normalleşme çabaları her fırsattan istifade ile sürdürülüyor olsa da İsrail'in Filistin Halkına yönelik tırmandırdığı kaygı verici uygulamalardan ve operasyonlardan dolayı henüz kayda değer bir ilerleme sağlanamaması. Özellikle Suudi Arabistan yönetiminin “İbrahim Anlaşmaları" sürecinin dışında kalması. Ürdün ile İsrail arasında su ve enerji alanında yatırım işbirliği anlaşmasının aradaki güvensizlikten dolayı gerçekleştirilmesinin yeni dönemde kolay olmayacağı yolundaki yorumların İsrail medyasında yer alması. Mısır Dışişleri Bakanı'nın “... bir yıllık dönemde Batı Şeria'daki işgal altındaki bölgelerde Israil'in yaptığı operasyonlarda 200’den fazla Filistinlinin hayatını kaybetmesinden derin üzüntü ve gelişmelerden büyük kaygı duyduklarını ve BM'in bu konuda daha çok çaba göstermesi gerektiğini” medyaya açıklamış olması dikkat çekicidir.  

d. Çin-Arap Ülkeleri Zirvesinin Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad'da gerçekleşmiş olması: Bu bağlamda, 10 Aralık 2022 günü Sputnik'e atfen verilen bir habere göre Çin Devlet Başkanı’nın katıldığı zirvede verdiği mesajlar: Çin Devlet Başkanı Xi, Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'daki Çin-Arap Ülkeleri Zirvesi'nin açılışında yaptığı konuşmada, ülkesinin, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasını desteklediğini söyledi. "Filistin halkının gördüğü tarihi zulüm ve meşru haklarının pazarlık konusu yapılması sürdürülemez." diyen Xi, Filistin'e Birleşmiş Milletlerde (BM) tam üyelik verilmesi gerektiğini dile getirdi. Xi, Çin-Arap Ülkeleri Zirvesi'nin, Çin ile Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerde dönüm noktası olduğunu vurguladı. İki taraf arasındaki ilişkilerin barış, uyum, hakikat arayışı ve medeniyetler arası diyalog üzerine kurulu olduğunu ifade eden Xi, Arap ülkelerinin hali hazırda dünyada barış ve adaletin tesisinin gerekliliğine artan bir şekilde vurgu yaptığını kaydetti. Xi, Arap ülkeleri ile Çin'in işbirliğini güçlendirmesi gerektiğine ve diğer devletlerin iç işlerine karışmama ilkesine bağlı kalınması gerektiğine dikkati çekti. Haberden de anlaşılacağı üzere Çin Devlet Başkanı Filistin Halkı'nın geleceğine ilişkin açık bir şekilde çok önemli mesajlar vermiştir.

e. İstanbul’da PKK/YPG/PYD Terör Örgütü tarafından sivil halkı hedef alan bombalı bir terör saldırısı gerçekleştirmesi, sivilleri katletmesi ve yaralaması sonrasında; Türkiye Cumhuriyeti Devleti Silahlı Kuvvetleri tarafından Irak'ın ve Suriye'nin kuzey bölgelerinde faaliyet gösteren terörist unsurlara yönelik cezalandırma operasyonu (ateşle taarruz) gerçekleştirilmesi. Türk ordusunun sahip olduğu milli savunma sistemlerini ve mühimmatını kullanarak icra ettiği terör örgütlerini cezalandırma operasyonunda aldığı etkili sonuçlar İsrail'de de dikkatle izlenmektedir. Özellikle sözde lider kadrosundaki teröristlere yönelik kesintisiz olarak icra edilen nokta vuruşlu operasyonlarla alınan etkili sonuçlar dikkat çekmektedir.

f. İran'da rejimin çeşitli baskılarına karşı, neredeyse ülkenin tamamına yayılmış olan ve aylardır devam etmekte olan halkın protesto gösterileri ve bu gösterilerde yaşanan yüzlerce can kayıpları ve binlerce tutuklamanın olması.

g. Körfez Bölgesinde ve Hint Okyanusu bağlantısında ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı üzerinden ABD şemsiyesi altında Israil ve bölge ülkelerinin de yer aldığı Deniz güvenliği ve hava sahasının kontrolü bağlamında oluşturulan bir güvenlik örüntüsü ve tatbikatlar icra edilmesi.

h. Katar'da yapılan Dünya Olimpiyat Yarışlarında Arap halklar arasında bir buluşma, kaynaşma ve dayanışma atmosferinin gözlenmesi yanısıra Olimpiyat nedeniyle Katar'da bulunan İsrailli basın mensuplarının bekledikleri olumlu ilgiyi göremedikleri gibi İsrail'in Filistin Halkına yönelik zulmünden kaynaklanan protestolara maruz kalmaları ve tehdit algılamış olmaları.

3.Küresel Gelişmeler:

a. Ukrayna'da Rusya'nın saldırması(işgali) ile başlayan ve yaklaşık bir yıldır devam eden savaşın Rusya'yı İran'a yakınlaştırması: Rusya'nın İran'dan satın aldığı İHA, SİHA ve İntihar(kamikaze) Dronları Ukrayna'daki büyük yerleşim yerlerine yönelik saldırılarda kullanması. Ukrayna'da devam eden savaşın etkisiyle Suriye'deki ağırlığı görece azalan Rusya'nın yerini İran'ın doldurabileceği ve İran’ın Suriye'deki ve Lübnan'daki operasyon etkinliğini artırabileceği ihtimali. Rusya'nın İran ile Savunma İşbirliği alanında gittikçe artan yakınlaşması ve özellikle İsrail'in Suriye'deki İran ve Hizbullah hedeflerine yönelik havadan vurma operasyonlarındaki mevcut hareket serbestisini (Rusya ile mutabakatından kaynaklı ) kaybetme kaygısı. Beyazsaraydan yapılan açıklama: “Rusya-İran ilişkileri tam teşekküllü bir Savunma İşbirliğine dönüşmektedir”, (10.12.2022).

b. İran Nükleer Programını Sınırlandırma Müzakerelerinin bugüne kadar sonuçsuz kalması ve İran yönetiminin nükleer alandaki çalışmalarını sürdürüyor olması.

c. Ukrayna'daki savaşta zor durumda kalan Putin'in çıkış yolu olarak taktik nükleer silah kullanma şantajı bağlamındaki söyleminin gittikçe artmış olması ve bir taraftan nükleer silahları kullanma tehdidi ile kendi koşullarını dayatmak isteyen saldırgan bir Rusya'nın bunu kabul ettirmesi halinde dünya için kötü bir örnek olabileceği ihtimali; diğer yandan çok sıkışmış bir Rusya'nın taktik nükleer silah kullanması durumu. Yani nükleer silahlara sahip olan güçler arasında karşılıklı caydırıcılığın erozyona uğraması durumu.

ç. Ukrayna Savaşı’nın başından günümüze kadar, aynı zamanda bir NATO üyesi ve bölgenin güçlü bir ülkesi olan Türkiye'nin izlediği; savaşı sonlandırmaya ve bir küresel gıda krizi yaşanmasını önlemeye yönelik dengeli ve isabetli politikalarının bir sonucu olarak; Türkiye'nin bölgesel ve küresel ölçekte siyasi gücünün artması.

d. ABD'de yapılan yarı dönem seçimlerinde iktidardaki Demokratların seçimden gücünü koruyarak ve hatta güçlenerek çıkmış olması. Demokratların içindeki İlericiler olarak adlandırılan siyasi grupların ve genel olarak Demokratların Filistin'de İki Devletli Çözümü savunmaları ve İsrail'in bu çözümün altını oyan politikalarına karşı belirli bir direnç göstermeleri.

e. Çin-Tayvan krizinin devam ediyor olması, ABD'nin eylem ve söylemleriyle Tayvan'ı koruyor görünmesi; Ayrıca Kuzey Kore'nin ABD ile yaptıkları tatbikat bahanesiyle Güney Kore'ye ve Japonya'ya gözdağı vermeye yönelik bölgede çok sayıda balistik füze atışları gerçekleştirmesi.

f. Endonezya- Bali'de yapılan G20 Ülkeleri Zirvesinde, ABD Başkanı Biden ile Çin lideri Cinping arasında yapılan görüşme ve dünyaya verilen mesajlar: Başkan Biden şu hususları vurgulamıştır: “... ABD-Çin rekabetini barışçıl yöntemlerle nasıl yöneteceğiz? Sorumlu davranarak ve çıkarların örtüştüğü alanlarda işbirliği yaparak. ABD Pekin ile hiç yorulmadan rekabet edecek, fakat aynı zamanda bu rekabetin savaşa varacak bir bozulmaya gitmeyeceğinden emin olacak.”, (15.11.2022, http://m.ynet.co.il). G-20 Zirvesinin ana gündeminde ise Ticaret, Teknoloji, İnsan Hakları ve Jeopolitik vardı. Yani ABD ile Çin arasında yaşanmakta olan küresel güç rekabeti bağlamında çok anlamlı konular.

g. Türk Devletleri arasında işbirliğini ve dayanışmayı geliştirmek için kendi aralarında oluşturdukları çeşitli platform ve örgütlenmeler. Yine bu bağlamda Azerbaycan ve Türkiye arasında zaman içerisinde Bir Millet İki Devlet ruhu ile oluşturulan kemikleşmiş işbirliğinin önemi ve Türk dünyasının Küresel Güç mücadelesinde artan ağırlığı.

h. AB'nin ekonomik güç bakımından lideri konumundaki Almanya başbakanı Scholz'ün Kasım ayı başında kalabalık bir heyetle Çin'e yaptığı resmi ziyaret öncesinde ve görüşmeler sırasında verilen mesajların oldukça ilginç olması (Rusya ile ilişkilerde yapılan hataların Çin ile olan ilişkilerde tekrarlanmayacağı) ve ABD'ye rağmen Çin ile ekonomik ilişkilerin sürdürülmesi konusunda kararlı bir tutum sergilemesi.

i. BM'de ve diğer uluslararası platformlarda özellikle siyasi ve hukuk alanında son dönemde Filistin Halkının lehinde ve İsrail Devleti aleyhinde gündemler oluşması, Filistin'de yaşanan felakete daha duyarlı olunması.

İKİNCİ BÖLÜM: ÖNEMLİ GELİŞMELERİN İSRAİL AÇISINDAN ANLAMI

1. Yahudi toplumundaki var olan SEKÜLER- SEKÜLER OLMAYAN kutuplaşması iki kesim arasındaki güvensizlik ve gerilimi arttırabilir: Bu iki kutup veya kamp arasındaki mücadele nedeniyle Siyonist devletin kuruluşundan itibaren günümüze kadar geçen sürede kurulan hükümetlerin tamamı çok partili koalisyon hükümetleri şeklinde ve genellikle kısa ömürlü olmuştur. Yani ülkede hep siyasi kriz var olmuştur. İki kamp arasındaki mücadele esasen ideolojik temelleri olan bir mücadele olduğundan aslında bir DEVLETİ ELE GEÇİRME MÜCADELESİDİR. Kamplar ülkenin gelecek perspektifi bağlamında çok farklı bir vizyona sahiptir. Özellikle DEVLETİN TEMEL NİTELİKLERİ, HUKUK, ASKERLİK, YÖNETİM TARZI, Filistin Meselesinin nasıl çözüleceği ve Yahudi Diasporası ile ilişkilerin niteliği gibi hayati konularda kamplar arasında derin farklılıklar söz konusudur. Netenyahu'nun liderlik ettiği kamp son seçim sonuçlarını bir ZAFER olarak nitelendirmektedir. Fanatik dinci ve aşırı ırkçı kesim ilk defa bu kadar önemli bir siyasi güç elde etmiştir; bu "zafer ve güç tablosu"ndan hareketle, kurulacak hükümet döneminde kendi zihinlerindeki bir devleti şekillendirmek için çalışacaklarını varsaymak gerekir.

2. Ukrayna’daki savaş çok ilginç bir şekilde, bir taraftan Filistin sorununun dünya gündeminde alt sıralara düşmesine yol açarken, diğer taraftan özellikle Rusya ve Çin'in Filistin sorunu üzerinden Arap dünyasının ve Türkiye'nin desteğini almak için bundan faydalanmak istedikleri bir süreci başlatmıştır. Bu süreçte doğal olarak ABD yönetimi de Filistin sorununa duyarsız kalmamaktadır. İki Devletli Çözüm yönündeki uluslararası baskıların artmakta olduğu bir dönem söz konusudur.

3. İsrail'in son seçim sonuçlarıyla dünya kamuoyunda negatif bir imajla haklı bir kaygı oluşturması ve siyasi gücünü zayıflatması: Küresel Güç Mücadelesinde ABD başkanı Biden tarafından ilan edilen söylem (İnsan Haklarına Saygılı ve Özgürlüğü Savunan Demokrasilerin Totaliter Rejimlerle Mücadelesi) ile tamamen çelişen bir tablo. Bu çelişen tablo, ABD’nin kendi içindeki mücadelesi (Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasındaki ideolojik mücadele) açısından da geçerlidir. Yahudi diasporası bulunduğu ülkelerde genellikle ve büyük çoğunluğuyla liberal siyasi görüşleri destekler, ırkçı ve ayrımcı yapıdaki siyasi görüşleri kendi varlığına bir tehdit olarak görür.

4. Kendi içinde kutuplaşan ve ciddi sorunları olan bir ABD'nin ülke içindeki öncelikleri ve küresel çıkarları ile İsrail’in çıkarlarının ve önceliklerinin farklılaştığı bir dönemin devam ettiği görülmektedir. Ukrayna Savaşı nedeniyle ABD liderliğindeki Batı'lı ülkelerin İran'ın nükleer programını sınırlandırma çabalarının gölgelenmesi ve dikkatlerin dağılması nedeniyle İran'ın tam anlamıyla denetlenemediği bir uluslararası ortam; bu bağlamda nükleer İran gerçeğinin bölgedeki diğer ülkeleri (Arap ülkeleri ve Türkiye) de nükleer güç olmaya teşvik edeceği ve nihayetinde bölgedeki tek nükleer güç olarak saldırılamaz olma statüsü ve caydırıcılığını kaybetme kaygısı.

5. Bölgede etkisi azalan bir Rusya ve bir ABD demek, bölgedeki dengelerin İsrail aleyhinde bozulması demektir şeklinde algılanması. Diğer bir deyişle bölgedeki dengelerin bölgesel güçler olan Türkiye ve İran lehinde değişmekte olduğu yönündeki “tehdit" algılaması.

6. İbrahim Anlaşmaları sürecinin ivme kaybetmekte olduğu bir dönemde, Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesinden İsrail ‘in en büyük kazancının Siyasi Kazanç olarak; bölge politikalarının ve Filistin Halkına yönelik politikalarının meşruiyet kazanmasıdır. İsrail'in buna ihtiyaç duyduğu açıktır. Benzer bir durum İran konusunda da geçerlidir ve İsrail'in Türkiye ile yakınlaşmaya ihtiyaç duyduğu çok açıktır.

7. Türkiye'nin terör örgütlerine karşı kararlı ve etkili bir mücadele yürütmesi, Irak ve Suriye'deki güvenlik çıkarlarını ve Doğu Akdeniz merkezli bölgedeki hak ve menfaatlerini korumadaki kararlılığı ve buna muktedir olması ve bölgedeki kirli oyunları bozma gücü bağlamında; Türkiye İsrail'de daima dikkatle izlenen büyük bir bölgesel güçtür.

8. Türkiye’nin Savunma Sanayisindeki bağımlılığının gittikçe artan ölçüde azalması demek, Türkiye üzerinde lobiler üzerinden oluşturulan siyasi etkinin azalması demektir. Gittikçe gelişen savunma sanayisi ile Türkiye'nin bölgedeki ve dünyadaki siyasi etkisinin de artması demektir. Türkiye'yi İsrail çıkarları açısından bir “meydan okuma" olarak algılayanların bundan rahatsız olması demektir.

9. Çin ile olan ilişkilerinin ABD ipoteğinde olmasının İsrail'de yarattığı huzursuzluk ve Çin'in bölge ülkeleriyle ilişkilerini ilerletme çabalarının bölgede karşılık bulması. Çin'in bölgedeki artan etkisinin İsrail için doğurabileceği olumsuz siyasi sonuçlardan duyulan kaygı.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

1. Küresel güç mücadelesinin esasen ABD liderliğindeki Batı ile Çin ve Rusya arasında olması, Küresel Yahudi gücünün de bu mücadelenin örtük bir aktörü olması nedeniyle; İsrail bölgesel bir güç olarak bu durumdan politik düzlemde olumsuz etkilenmiş ve büyük güçlerle geçmişte geliştirdiği özel ilişkiye dayalı sahip olduğu bazı avantajları kaybetmiştir. Küresel güç mücadelesinde daha fazla taraftar toplamak isteyen Çin ile Ukrayna'da sıkışan ve destek arayan Rusya yönetiminin bölgedeki önceliklerinin İsrail aleyhinde değiştiği bir dönemdeyiz. Üstelik İsrail için vazgeçilemez bir değere sahip ABD yönetimi ve ABD'deki İsrail lobisi dahi özellikle Filistin konusunda bu dönemde İsrail'den ayrışmaktadır. Filistin’de yaşanmakta olan ve insanlık için bir utanç kaynağı olan felaketin önümüzdeki dönemde daha çok dünya kamuoyunun gündemine gelmesi ve İsrail'de kurulacak hükümetin artan baskılara maruz kalması muhtemeldir. Fakat bu baskıların Filistin sorununun İki Devletli Çözüm ile sonuçlanmasını sağlayacağını söylemek ise aşırı iyimserlik ve Siyonizm’in ne olduğunu hiç bilmemek anlamına gelecektir.

2. Tecrübeli bir siyasetçi olan Netenyahu liderliğinde kurulacak ırkçı ve radikal dinci, aşırı sağ bir koalisyon hükümetinin, iç ve dış olmak üzere aynı anda her iki olumsuz siyasi tablo karşısında nasıl bir çıkış yolu bulacağı konusu bölgenin geleceği açısından ve belki de dünyanın geleceği açısından kritik öneme sahiptir. İsrail hükümetlerinin bugüne kadar uyguladığı ve klasikleşmiş olan, dikkatleri başka istikametlere çevirme taktiklerinin bu kez sonuç vermeyeceği açıktır. Çünkü bu tür bölgesel taktikler günümüzde küresel hesaplara ve zamanın ruhuna uymamaktadır ve onay alamamaktadır. Filistin Meselesi bağlamında ise, özellikle Netenyahu liderliğindeki hükümetler döneminde izlenen politikanın esasını; İki Devletli Çözüm seçeneğinin koşullarını ortadan kaldırmak oluşturmuştur. Bu hedefe yönelik olarak hem doğrudan hem dolaylı stratejiler uygulanmıştır ve hep böyle devam edegelmiştir. Fakat üç temel unsur çok nettir: Birincisi: Filistin topraklarının sürekli gasp edilerek Yahudileştirilmesi. İkincisi: Filistinlilerin sürekli her anlamda parçalanarak zayıflatılması ve böylece “barış masasında Israil'in muhatabı yoktur" söyleminin sürekli dünya kamuoyuna servis edilmesi. Üçüncüsü: Sahadaki âdeta terör devleti uygulamalarıyla Filistin Halkını sürekli terörize etmesi ve ardından Filistinlileri terörist olmakla suçlayıp kendi gayri meşru durumunu dünya kamuoyuna meşru gösterme propagandası yapmasıdır.

Sonuç olarak: Kadim Filistin coğrafyasında neredeyse yüzyıldır devam etmekte olan mevcut kanlı tablo ve küresel ölçekteki günümüz tablosu sadece Yahudiler açısından değil, bütün insanlık açısından oldukça kaygı vericidir. İnsanlık bitmek tükenmek bilmeyen ve sürekli büyütülen ihtirasların ve korkuların kanlı pençesinde can çekişmektedir.