Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

ABD Savaş Koalisyonu OPG’nin Husilere Karşı Başarı Şansı Var Mı?

Bu yazı 15/01/2024 tarihinde yayınlanmıştır.

*Sinan TAVUKCU/SDAV Başkanı

 

Hamas’ın İsrail topraklarına düzenlediği 7 Ekim “Aksa Tufanı” saldırısından sonra İsrail Devleti Filistin halkına karşı görülmemiş bir soykırım uygulamaya başladı. Dünyanın gözü önünde gerçekleşen katliamlarda sayısı bugün itibariyle 24 bini geçen maktüllerin yüzde 70’i çocuk ve kadınlardan oluşuyor. ABD ve Batılı ülkelerinin İsrail devlet terörüne yaptığı silah yardımları ve katliamlarını meşru müdafaa olarak gören siyasi destekleri bütün dünya halklarını ayağa kaldırmış durumda.

7 Ekim'den bu yana Gazze direnişine destek için Yemen’den İsrail'e füze fırlatan Husiler, İsrail’i ateşkese zorlamak adına, Kızıldeniz’de İsrail menfaatlerine zarar verecek askeri eylemlerde bulunacaklarını da açıklamışlardı. Husilerin lideri Abdulmelik el-Husi, 14 Kasım'daki televizyon konuşmasında, Kızıldeniz'de İsrail gemilerini hedef alabilecekleri tehdidinde bulunurken Husilerin askeri sözcüsü Yahya Seri de 19 Kasım'da X sosyal medya hesabından yaptığı yazılı açıklamada, İsrail'in abluka altındaki Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarına tepki olarak, İsrail bandıralı her türlü gemiyi hedef alacaklarını duyurdu. Husiler, nakliye şirketlerini İsrail limanlarıyla iş yapmamaları konusunda uyardı.

Husiler, önce 19 Kasım'da Yemen açıklarında seyreden İsrailli kargo gemisi 'Galaxy Leader'e baskın düzenleyip el koydular. Ardından, İsrailli şirketlere bağlı başka ticari gemilere de el koymaya ve bazılarına da dron ve füzelerle saldırılar düzenlemeye başladılar. Hürmüz Boğazı'nda ve Kızıldeniz'de ABD donanmasına ait gemiler de dahil olmak üzere 25'ten fazla ticari gemi saldırıya hedef oldu. 10 Ocak'ta da İsrail'e destek olduğu gerekçesiyle Kızıldeniz'de ABD'ye ait bir gemi füze ve kamikaze dronlarla hedef alındı.

Deniz ulaşımında Kızıldeniz Rotası değişti

Husilerin kontrol altında tuttuğu Babu'l Mendeb Boğazı, Arap Yarımadası ile Afrika Kıtası (Yemen ile Cibuti) arasında, Kızıldeniz’in Hint Okyanusu’na bağlantısını sağlayan son derece stratejik bir boğazdır. Boğazdan yılda 33 bin gemi geçiyor ve dünya ticaretinin en az %10’u,  Avrupa ticaretinin de %40’ı bu yol kullanılarak gerçekleştiriliyor. Dünya petrol tüketiminin yaklaşık beşte biri bu boğazı aşarak tedarik ediliyor. Yine, güneyden gelen mal ve gemilerin yaklaşık yüzde 98'i Babu'l Mendeb Boğazı'ndan geçip yoluna devam ediyor.

 

Babu'l Mendeb Boğazı

 

Husilerin İsrail'le bağlantılı gemilere saldırıları sonrası küresel konteyner firmaları (Danimarkalı Maersk, İtalyan-İsviçre ortaklı MSC, Alman taşımacılık şirketi Hapag-Lloyd, Fransız gemicilik şirketi CMA CGM ve İngiliz enerji şirketi BP) Kızıldeniz'den geçişlerini askıya aldılar. Tayvan şirketi Evergreen ve Hong Kong merkezli OOCL de İsrail limanlarına teslimatı askıya aldı.

Kızıldeniz/Aden Körfezi'nden geçiş yapacak gemiler Afrika'nın güneyindeki Ümit Burnu'na yönlendirildiler. MarineTraffic verilerine göre Aralık 2023'te Kızıldeniz'den geçen konteyner gemilerinin sayısı Aralık 2022'deki gemi sayısına göre yüzde 25 gerilemiş durumda.

Bu rota değişikliği seyahat süresinin 10-14 gün uzamasına ve 4 bin deniz mili (6 bin 500 kilometre) daha fazla yol kat edilmesine yol açtı. Yolun uzaması sebebiyle taşınan malların hem teslim süreleri uzadı hem de konteyner başına ortalama 700 dolar maliyetler arttı.

İsrail’in Eilat Limanı Genel Müdürü’nün açıklamasına göre Kızıldeniz’de Husi saldırılarının başlamasından sonra Eliat Limanın faaliyeti de yüzde 85 azaldı.

ABD öncülüğünde Husilere saldırı koalisyonu (OPG) kurma girişimi

Husilerin Babu'l Mendeb Boğazı geçişlerini aksatması, dünya kamuoyunu Gazze’deki İsrail saldırılarını durdurmak üzere harekete geçmelerini amaçlıyordu.

Ancak ABD, İsrail katliamlarını durdurmak için nüfuzunu kullanmak yerine Husilere yönelik bir saldırı gücü kurmayı seçti. Pentagon Sözcüsü Tuğgeneral Patrick Ryder 22 Aralık 2023 günü basın toplantısında yaptığı açıklamada, Husilerin Kızıldeniz'deki ticari gemilere yönelik saldırılarına karşı 18 Aralık'ta "Operation Prosperity Guard (OPG)/Refah Muhafızı Operasyonu" kurulduğunu ve 20'den fazla ülkenin bu koalisyona katıldığını söyledi. 4 Ocak’ta ABD Deniz Kuvvetleri Merkez Komutanı Koramiral Brad Cooper’da gazetecilere verdiği brifingte deniz gücüne 22 ülkenin dahil olduğunu yeni ülkelerin de katılacağını açıkladı.

Bu güce; ABD, İngiltere, Avusturalya, Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Hollanda, Danimarka, Norveç, Yunanistan, Bahreyn, Güney Kore,  Yeni Zelanda, Sri Lanka, Singapur, Şeyseller ile birlikte gizlice ek 10 ülkenin daha katılacağı duyurulmuştu.

Yemen'deki Husilerin lideri Abdülmelik el-Husi "ABD'yi, İsrail gemilerini korumak amacıyla Kızıldeniz'i askerileştirmeye çalışmakla" suçladı.

ABD’nin koalisyon gücü (OPG) oluşturma fiyaskosu

Ne var ki, koalisyona katılması beklenen Fransa, İtalya ve İspanya bir NATO ya da AB görevi olmadığı sürece ABD komutası altında olmayacaklarını açıklayarak OPG’den çekildiler. Singapur operasyona dahil olmadığını ilan etti.

OPG’ye katılacağı beklenen İki bölge ülkesi Suudi Arabistan ve Mısır koalisyonda yer almayacaklarını açıkladılar. Umman Sultanlığı, Yemen’e saldırmak için havalanan hiçbir askeri uçağın Umman hava sahasını kullanmasına izin vermeyeceklerini duyurdu. Babu'l Mendeb Boğazı’nın diğer tarafında bulunan Cibuti, ABD’nin kendi topraklarından Yemen’e fırlatmak üzere füze rampaları kurma talebini reddetti.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın dünya çapındaki deniz taşımacılığının yaklaşık yüzde 20'sinin Yemen'in İsrail'e yönelik ablukasından etkilendiğini iddia eden açıklamasına Cibuti’nin Serbest Bölge ve Limanlar Yönetim Kurulu Başkanı Ebubekir Ömer Hadi itiraz ederek Yemen operasyonlarının Kızıldeniz'deki nakliye trafiğini etkilemediğini ve kargo gemilerinin İsrail bağlantılı olanlar dışında herhangi bir saldırıya maruz kalmadığını açıkladı.

12 Ocak günü OPG, Yemen'in başkenti Sana'nın yanı sıra liman kenti Hudeyde, Dhamar ve kuzeybatıda Husilerin kalesi Saada kentlerindeki hedefleri havadan ve denizden atılan füzeler ile vurdu. Saldırılarda 6 Yemenli öldü. OPG olarak Yemen topraklarına düzenlenen saldırıya sadece ABD ve İngiltere’nin katıldığı, bölge ülkelerinin üslerini kullandırmamaları sebebiyle uçakların Güney Kıbrıs'tan ve Kızıldeniz civarındaki gemilerinden kalkmak zorunda kaldığı görüldü.

En az 22 ülkenin OPG’ye katılacağını açıklayan ABD’nin koalisyonuna, desteği beklenen ülkeler uçak ve asker desteği vermedikleri gibi içinde yer almadıklarını da açıkladılar. Kızıldeniz’de güç gösterisi yapmaya kalkan ABD için askeri koalisyon girişimi tam bir fiyasko ile sonuçlandı. Washington’un artık diğer devletlere dayatma gücünün kalmadığının, devletlerin ABD komutasında koalisyonlarda yer almak istemediğinin ortaya çıkmasıyla ABD’nin zafiyeti ve prestij kaybı sergilenmiş oldu.

Saldırıya tepkiler

12 Ocak saldırısının ardından Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ABD ve İngiltere'yi Kızıldeniz'i "kan gölüne" çevirmekle suçladı.

Rusya'nın BM Daimi Temsilcisi Vassily Nebenzia, uluslararası toplumu BM yetkisi olmadan Yemen'e yönelik bu saldırıyı kınaması çağrısında bulundu ve saldırıların uluslararası hukuku ihlal ettiğini, BM Şartı'nın 51. Maddesinin seyrüsefer serbestisini sağlamak için uygulanamayacağını, OPG saldırıların meşru müdafaa sayılamayacağını açıkladı.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı, ülkesinin hava saldırılarından büyük endişe duyduğunu ifade etti.

Husilerin Sana’daki Yüksek Siyasi Konseyi tarafından yapılan açıklamada, Husilere ait mevzilere düzenlenen bombardımanlara misilleme olarak ABD ve İngiltere’nin tüm çıkarlarının ‘meşru hedef haline geldiği’ belirtildi.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü ise saldırıyı kınadıklarını ve uluslararası toplumun saldırıya tepki göstermesi gerektiğini söylemekle yetindi. İran, 7 Ekim’den bu yana İsrail’in Şam, Beyrut ve Kirman’da doğrudan kendisine ya da Hizbullah’a yönelik saldırıları karşısında sergilediği düşük profilli tepki verme politikasını sürdürüyor. Yıllardır Kudüs’ün ve Mescid-i Aksâ’nın muhafızı olduğunu propaganda eden, Amerika’yı büyük şeytan İsrail’i küçük şeytan olarak vasıflandıran İran’ın Filistin halkının toplu katliama maruz kaldığı bu dönemde izlediği politika, İran’ın öteden beri ABD ve İsrail ile el altından iş birliği yaptığı söylemlerinin propagandadan ibaret olmadığı iddialarını da güçlendiriyor. Gazze’deki savaşın bütün İslam dünyasını birleştirdiği dönemde İran’ın nerede yer alacağı merak konusu olmaya devam ediyor.

Dünya kamuoyu, uluslararası hukuk bakımından meşruluğu tartışmalı OPG saldırılarının dünya ticaretini korumaktan çok İsrail’i koruma amaçlı olduğu ve Kızıldeniz’in Gazze'deki savaşın bir parçası haline getirildiği kanaatinde.

Husiler ne kadar Şii?

Çatışmanın odağındaki Yemenli Husiler, haberlerde genellikle İran’ın desteklediği Şii Husiler kalıbı ile servis edilmekte ve İran’ın dini otoritesi velayeti fakihe bağlı vekil güç olarak anlaşılmaktadır. Peki, bu gerçekten böyle mi?

Husiler, Zeydiyye Mezhebine mensupturlar. Zeydiyye Mezhebi, Hz. Hüseyin’in torunlarından Ali Zeynelabidin’in oğlu Zeyd’e mensup olan bir Şiî fırkası olup Zeyd b. Ali’nin Emevilere karşı 122/740 yılındaki isyanıyla ortaya çıkmıştır. İran ile özdeşleşen “İmâmiye Şiası” ile Husilerin mensubu bulunduğu “Zeydiyye” arasında çok ciddi inanış farkları bulunmaktadır.

Her iki mezhepte de İmâmet dinin ana prensiplerinden biri kabul edilmekle birlikte imamın kim olacağı ve vasıfları hakkında ciddi görüş farklılıkları vardır. İmâmiye Şiasında imametin sadece Hz. Hüseyin ve soyundan vasiyet edilen 12 imama ait olduğu kabul edilirken Zeydiler imameti 12 ile sınırlamazlar, hilafet için veraseti değil, fazileti ön planda tutarlar. Onlara göre, Hz. Muhammed’den sonra ümmetin en faziletlisi Ali, sonra Hasan sonra da Hüseyin’dir. Bu ikisinden sonra ise gerekli şartları haiz (alim, cesur, zahid) her kim ise o imamdır. Zeydiler, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in hilafetini de kabul ederler.

 “Emr-i bi'l-Ma'ruf ve Nehy-i Ani'l-Münker (iyiliği emretme kötülükten alıkoyma)”i iman esaslarından kabul eden Zeydilere göre, İslam topraklarının korunması, Müslümanların himaye edilmesi, sınırların korunması, dini hükümlerin yerine getirilmesi, hadlerin uygulanması, zalimlerle mücadele ve mazlumların hakkının alınması, saldırganın engellenmesi, vergilerin toplanması, humusun toplanması, bidatlerin yok edilmesi ve ayrıca orduların toplanması, ümera ve kadıların atanması için fiilen imamın olması zaruridir.

Zeydiler, İmamiye Şiasından farklı olarak imamların peygamberler gibi ismet (günahsızlık) vasfına sahip olduğunu da kabul etmezler. Diğer taraftan, din ve dünya işlerinin tedviri için imamın fiilen olması gerektiği inancıyla (gizlenmiş) gaip imam anlayışını ve dolayısıyla velayet-i fakihi de kabul etmezler. Aynı zamanda farklı bölgelerde iki imamın varlığı da onlara göre caizdir. Bu kabul, sünni hilafetini onlar için meşrulaştırmıştır.

Zeydiyye, İmamiye Şiasında mevcut olan Takıyye, Beda ve Ricat inanışlarına da şiddetle karşı çıkarak bunları kabul etmez.

Bu farklılıkların bilinmesi sadece teolojiye ait hususlar değildir. Aynı zamanda Husilerin siyasi davranışlarını da temellendirmektedir.

Sonuç

Eylül 2014'te Yemen’in başkenti Sana'ya saldırarak merkezi hükümete askeri darbe yapan Husilere karşı, Mart 2015'ten itibaren Yemen hükümet güçlerine ilaveten Suudi Arabistan öncülüğündeki dokuz Arap ve Afrika devletinden oluşan askeri koalisyon da savaş açmıştı. Husilere karşı savaşta ABD, koalisyona istihbarat ve lojistik destek sağlarken İran’da Husilere silah desteği veriyordu. Ancak 8 yıl devam eden savaşta Suudi liderliğindeki koalisyon üstün silah gücü ve küresel aktörlerin siyasi desteğine rağmen Husilere karşı askeri bir başarı sağlayamadı.

8 yıllık savaşta yenilmeyen ve askeri yeteneklerini daha da artıran Husilerin askeri kapasitesini ABD-İngiltere ortaklığının yok etme ihtimali bulunmuyor. Yemen içinde geniş bir coğrafyaya dağılmış bulunan çok sayıda hedefi hava ve denizden atılan füzelerle baskı altına almak neredeyse imkansız. OPG, ağır silahlarla donatılmış 100 binin üzerinde savaşçısı bulunan Husilere karşı kara harekatı yapacak durumda da değil.

Görünen o ki, Husiler geri adım atmayacak, OPG’nin operasyonu devam ettiği sürece Kızıldeniz trafiği açılmak bir yana daha da kilitlenecek, güzergah değişecektir.

Sorunun çözümü, İsrail’i ateşkes yapmaya zorlamada yatıyor. Ancak, ABD ve müttefiklerinin İsrail’i ne pahasına olursa olsun destekleme tercihi küresel ticareti riske atıyor.

On binlerce sivilin İsrail ordusu tarafından kasten öldürülmesi karşısında kılını kıpırdatmayan ABD ve İngiltere’nin, deniz ticareti engelleniyor gerekçesiyle askeri güç kullanmaları bu ülkelerin ahlaki zayıflığını bir kez daha ortaya koydu.

Öte yandan, Refah Muhafızı Operasyonu (OPG)’na düşük katılım, bundan sonra dünya devletlerinin ABD liderliğine boyun eğip zoraki peşine takıldığı dönemlerin sona erdiğini de göstermiş oldu.

Gelinen nokta büyük güçlerin pullarının döküldüğü bir nokta: Hamas İsrail devletini bitirirken Husiler de ABD-İngiltere ekseninin karizmasını çiziyor, İran’ın izlediği suskun, karnından konuşan politikanın nereye varacağı Müslüman halklar tarafından ilgiyle izleniyor.