1980 sonrasında Ekonomik Durum-Darbe İlişkisi ve 15 Temmuz Darbe Girişimi
Demokrasilerde darbelerin nedeni olamaz. Siyasal iktidar seçmen tercihi doğrultusunda şekillenir ve seçmenin beklentileri karşılanmadığı zaman, bir sonraki seçimlerde yine seçmen oyu ile siyasal iktidarlar değişebilir. Bununla birlikte, toplumsal kesimler arasındaki gerginlik ve güç dengeleri bazen darbeleri destekler nitelikte olabilmektedir. Darbeye giden yolda veya darbenin “başarılı” olmasında en önemli etkenlerden birisi ise ekonomik durumdur. Ekonomik durum kötü bile olsa darbe meşru sayılamamakla beraber, darbe için bir gerekçe olarak kullanılmaktadır. Ya da darbenin geniş kitleler tarafından kerhen de olsa kabul görebilmesi için ekonomik durumdan bunalmış olunması gerekir.
Bu açıdan 12 Eylül, 28 Şubat ve 15 Temmuz darbe veya girişimlerine bakıldığında daha açıklayıcı bazı sonuçlara ulaşabiliriz (Grafik 1). 1980 öncesine bakıldığında, 1976 yılında %10,5 büyüyen Türkiye ekonomisi, 1977 yılında ancak %3,5 büyüyebilmiş ve 1978 yılında %1,5’a düşmüştür. 12 Eylül darbesinden önceki yıl ise büyümek bir yana %0,6 küçülmüştür. İzlenen ithal ikameci stratejinin döviz darboğazı dolayısıyla tıkanması, azınlık hükümetleri ve cumhurbaşkanı seçiminde uzlaşma sağlanamaması gibi nedenlerle ekonomi ciddi zarar görmüştür.
28 Şubat post-modern darbe öncesinde aynı durum sözkonusu değildir. 1994 yılında Türkiye ekonomisi bir kriz yaşamıştır. %5 civarında küçülen ekonomi sonrasında yapılan seçimlerde Refah Partisi birinci parti olmuş, ancak tek başına hükümet kuramadığı için Doğruyol Partisi ile koalisyon yapmak durumunda kalmıştır. 1995 ve takip eden iki yıl ekonomi %7’nin üzerinde büyümüştür. 28 Şubat sonrasında hükümetin dağılması ile beraber ekonomik büyüme %2,3’e düşmüş, takip eden yıl ise %3’ün üzerinde küçülme yaşanmıştır.
15 Temmuz öncesi yıllara bakıldığında ise ekonomik büyümede herhangi bir sorun görünmemektedir. 2013 yılında %8,5 büyüyen ekonomi, takip eden yıl %5,2 büyümüştür. 15 Temmuz darbe girişiminden önceki yıl %6,1 büyümüştür. Darbe girişimine giden süreçte en düşük büyüme %5,2’dir ve bu oran Türkiye’deki ortalama büyümenin üzerindedir.
Enflasyon açısından benzer bir durum sözkonusudur (Grafik 2). 1976 yılında %15’in biraz üzerinde olan enflasyon (GSYH deflatörü) takip eden üç yılda sırasıyla %24, %48 ve %77 olarak gerçekleşmiştir. Yani büyüme düşerken enflasyonda artışlar meydana gelmiştir. 28 Şubat’ın öncesinde meydana gelen 1994 krizinde enflasyon %100’ün üzerine çıkmış, takip eden yıllarda ise %86 ve %77’ye düşmüştür. Yani büyüme yüksek seyrederken enflasyon düşmüştür.
15 Temmuz öncesi ise enflasyon, 1970’lerin ortalarından itibaren unutulan tek haneli düzeylere inmiştir. 2005 yılında ilk defa tek haneye inen enflasyon 2008 küresel krizinin etkisiyle %10’un biraz üzerine çıksa da tekrar tek hanelere inmiş ve 2016 yılına kadar o düzeylerde devam etmiştir.
Son olarak bütçe dengesi ve borç yüküne bakmak gerekir. Bütçe açıkları 1980’lerin ortalarına kadar %2’nin altındadır (Grafik 3). 1990’larda hızla artan bütçe açıkları 2001 krizinde milli gelire oranlı %12 ile zirve yapmıştır. 2002 sonrasında tedrici olarak düşürülen bütçe açıkları 2005 yılı itibariyle tekrar %2’nin altına düşmüştür. Takip eden yıllarda 2008 küresel krizinin etkisiyle ortaya çıkan artış haricinde hep %2’nin altında kalmıştır.
Dışa açılma ve finansal piyasaların serbestleştirilmesi ile beraber başlayan borçlanma sonucunda borçların milli gelire oranı biçiminde tanımlanan borç yükü artmaya başlamıştır (Grafik 4). 1994 ve 2001 krizi dönemlerinde %50’nin üzerine çıkan borç yükü diğer yıllarda bu oranın altında kalmıştır. 2008 küresel krizi sonrasında bir miktar artsa da 2016 yılına giden süreçte %50’nin altında seyretmektedir.
Diğer önemli bir kriter işsizliktir. Türkiye’de işsizlik genellikle %9-10 arası bir oranda seyretmektedir. Hiçbir dönemde %9’un altına inmemiştir. Küresel kriz döneminde bir miktar %10’un üzerine çıkmış olmakla beraber tekrar aynı patikaya dönmüştür. Genel olarak ele alınan darbe veya darbe girişimleri döneminde dikkate değer bir değişim sergilemediği söylenebilir.
Objektif ölçütlere göre bakıldığında 1980 öncesi ekonomik göstergelerde bozulma gözlenmekle beraber, 1997 ve 2016 yılında aynı durum sözkonusu değildir. Aslında ekonomik nedenler bulunmadığından her ikisi de başarısız olmuştur denebilir. Ancak 15 Temmuz sonrasına bakıldığında, ekonomi üzerinde ortaya çıkardığı etkiler gözardı edilemez.
Darbe girişimi sonrasında ulusal ve uluslararası bireysel ve kurumsal yatırımcıların doğrudan etkilendiği görülmektedir. Bu etki tamamen objektif şartlarda değerlendirilebileceği gibi darbe girişimine prim verildiği şeklinde de yorumlanabilir. Objektif koşullardan kastımız, nedeni ne olursa olsun, belirsizlik ortamında yatırımcıların ihtiyatlı davranarak geri çekilmesidir. Diğer yandan, tespiti zor olmakla beraber, belirli ulusal ve uluslararası kesimler darbenin başarılı olması veya en azından siyasal iktidarın zarar görmesi için bilinçli olarak spekülatif davranışlar sergileyebilirler. Aslında her iki durumda da spekülatif kazançların yükseldiği dikkate alınırsa, belirli kesimler için ülkenin durumunun çok da önemli olmadığı, önemli olan o ülkeden elde edilen kazanç olduğu gerçeği gözardı edilemez.
Bu açıdan bakıldığında, 15 Temmuz sonrasında Borsa İstanbul’dan yabancı çıkışı olmuş ve borsa endeksi dolar bazında %20’ye yakın değer kaybetmiştir. Bunun yanında devlet iç borçlanma senetlerinin faizleri ve dolar kuru yükselmiş, yabancı portföy sermayesi 10 milyar doların üzerinde değer kaybetmiştir. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları da bu etkileri gerekçe göstererek Türkiye’nin yatırım notlarını az veya çok düşürmüşlerdir.
Sonuç olarak, meşruiyeti olmasa da ekonomik durumdaki kötüleşmeler bazen darbe için bir gerekçe olarak ortaya atılmaktadır. Kabul edilebilir olmamakla beraber, 15 Temmuz 2016 tarihinde yapılan darbe girişiminde darbeye gerekçe gösterilecek bir ekonomik yapı yoktur. Ayrıca gayrimeşru bile olsa, ekonomik nedenler bazen geniş kitlelerin desteğinin alınmasına neden olmaktadır. 15 Temmuz girişiminin başarısızlığının arkasındaki temel nedenlerinden birisi elbette geniş kitlelerde karşılığının olmaması ve siyasal iktidara olan destekleridir. Bunu da besleyen temel bir neden ekonomideki olumlu göstergelerdir. Girişim sonrasında ulusal ve uluslararası aktörler tarafından durumu ağırlaştıracak ekonomik hareketler olduysa da halkta karşılık bulamamıştır. Ancak bu tür girişimlerin etkisiz olması düşünülemez. Takip edilen yılda kamunun da desteğiyle büyüme beklenenden yüksek çıkmış olsa da, kur hareketleri, faiz haddi ve enflasyon üzerinde belirgin etkiler ortaya çıkmıştır. 15 Temmuz darbe girişiminin olumsuz etkilerinin tamamen bertaraf edilmesi, yeni dönemde siyasal otoritenin uygulayacağı politikalara bağlıdır ve zaman alacaktır.
Abuzer PINAR
13.07.2018