Gündemde Afganistan var. ABD’nin ülkeden çekilmesi ve Taliban’ın başkent Kabil’i ele geçirmesi sonrasında en çok sosyal hayat ve kadın hakları konuşuldu. Halbuki bu konuları öncelikli olarak gündeme getiren kesimler de bilirler ki bu kadar fakirliğin olduğu yerde konuşulacak öncelikli konular başkadır. O kadar zenginlik üzerinde oturmuş ve jeo-politik olarak bütün Asya’nın kaderini etkileyebilecek bir ülke sefalet ve çatışma ile anılıyorsa ve on yıllardır bir o gücün bir bu gücün işgaline maruz kalıyorsa, herhalde başka bir bakış açısına ihtiyaç vardır.
Kadının siyasal, ekonomik ve sosyal hayat içerisinde aktif rol almadığı bir ülkenin geleceği olamaz ve bu değerlendirmeyi yapmak en ucuz ve kolay işlerden birisidir. Mesele Afganistan ekonomisinin mevcut durumu, potansiyeli ve atılacak adımlara göre şekillenecek geleceğidir.
Objektif ölçütlerle bakıldığında Afganistan 20 milyar dolar civarında geliri olan, %2 civarında büyüyen, 500 doların biraz üzerinde kişi başına geliri olan 40 milyon nüfuslu bir ülke. İşsizlik oranı çok yüksek ve milli gelirin yarısı kadar dış ticaret açığı var. İnsanların %60’ı tarımda çalışıyor. Enflasyon çok düşük ve satınalma gücü paritesine göre kişi başına milli geliri görünenin üç katı.
Tabi bütün bu göstergelerin dayandığı istatistikler nasıl toplanıyor, ne kadar doğruyu yansıtıyor bilmiyoruz. Mesela kontrolün Taliban'a geçmesini müteakip ABD, Afganistan’ın yaklaşık 9,5 milyar dolarlık rezervlerini dondurdu. Bu rezervler Amerikan bankalarındaki hesaplarda tutuluyordu. Ayrıca Cumhuriyetçiler Hazine bakanı Yellen’a 500 milyon dolarlık IMF fonunun da Taliban’ın erişimine kapatılması çağrısı yaptı. Eğer milli gelir rakamları doğruysa sadece ABD bankalarında tutulan devlet rezervleri milli gelirin yarısı kadar.
Dış ticaretini komşu ülkelerle yapıyor. Pakistan, Özbekistan, Kazakistan, İran ve kaçınılmaz olarak Çin. 2 milyar dolar civarındaki ihracatı ağırlıklı olarak tarım ürünü ve hammaddelerden oluşuyor. Tabii ki resmi kalemlerden söz ediyoruz. Bütün kaynaklarda ihracat rakamları verilirken “yasal” notu düşülür maalesef. Bu kapsama girmeyen ihracat da küçümsenmeyecek boyutlarda sanırım ama bu malları satın alanlar bir hayli yasal ve hatta “uygar”dır eminim.15 milyar dolara ulaşan ithalatı ise ağırlıklı olarak imalat ürünlerinden oluşuyor. Yani bu dış ticaret yapısıyla bir adım ileri gitmesi imkansız.
Rakamlar uçuşuyor ama tespit edilen doğal kaynak rezervleri trilyon dolarlar değerinde. Yani mevcut milli gelirin belki 50 katından fazla. İşsizliğin yüksek olması çalışabilir nüfusu kolayca neye hizmet ettiği belli olmayan paralı askerlere veya kaçakçılığa yöneltebiliyor.
Objektif ölçütlerle ülke çok fakir. İnsanların çoğu barınma, su ve elektrik gibi temel hizmetlere ulaşamazken sağlık hizmetleri de güçlü değil. 20 yıl önce Taliban’ın ABD öncülüğündeki saldırısına yenilmesi sonrasında ülkeyi yeniden inşa etmeye yönelik olarak Dünya Bankası’nın yöneteceği kaynaklar tahsis edildi. Eğitim, sağlık ve temizlik gibi öncelikli alanlardan başlayarak yeniden yapılanma öngörülmüştü. Bunun yanında kamu yönetimi güçlendirilecek, tarım sektörü geliştirilecek, yol, enerji ve telekomünikasyon şebekeleri yeniden inşa edilecekti. Ama ortam bir türlü oluşmadı.
Ülke dünyanın en büyük afyon üreticisidir. Resmi rakamlara göre sadece 2 milyar dolar civarında ihracatı olsa da kayıt dışı ihracatın bunun iki katı olduğu tahmin ediliyor. Bu üretimin en önemli alıcısının batı ülkeleri olduğunda şüphe yoktur herhalde. “Yolsuzluk ve kaçakçılık yaygın” ifadesi her raporda yer alıyor ancak aksini düşünmek nasıl mümkün olacak bilmiyoruz.
Tarihine bakıldığında 1900’lerin başında devlet kontrolünde bir ekonomik yapı denenmişti. Güçlü bir devlet ve savunma gücü hedefleyen dönemin yönetimleri devlet tekelleriyle de üretimi arttırmayı düşünmüşlerdi. Bu tür bir yaklaşım yüksek vergi anlamına da geleceğinden büyümede beklenen başarı sağlanamadı. Bu dönemde batı teknolojileri ile tanışmaya başlayan ülkede gelişme, ağırlıklı olarak savunma sanayiinin tedariki ile sınırlı kaldı. Silah ve diğer askeri ihtiyaçlar için batılı şirketlerin girişimleri de sözkonusu olmuştu.
1979 yılında SSCB’nin işgal girişimi ile Afganistan ciddi ekonomik zorluğa düşmüş, iç savaşın da tetiklenmesi ile altyapı ve ekonomik işleyiş ciddi zarar görmüştür. 2000’lerin başında ABD işgali sonrasında ülke devlet kontrolünü azaltarak daha serbest bir piyasa ekonomisine geçmeye çalışmışsa da dış müdahaleler ve iç çatışmalar nedeniyle beklenen gelişmeyi gösterememiştir. Kuraklık da çoğunlukla ülke ekonomisini kötü etkilemiştir.
Bu kadar küçük bir ekonominin Türkiye ile ticaret hacmi de yüksek boyutlarda değil. Ağırlıklı olarak ihracat olsa da toplam dış ticaret hacmi 200 milyon dolara varmıyor bile. İkili işbirliği için bazı girişimler olmuştur. Karma Ekonomik Komisyon kurulmuş ve karşılıklı görüşmeler yapılmıştır. İş Konseyi de çalışmalar yapmaktadır.
Ayrıca bölgesel işbirliği platformu olan Bölgesel Ekonomik İşbirliği Konferansı (RECCA), 2005 yılında Afganistan’ın ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmak amacıyla başlatılmış ve Bakanlar Toplantısı 2017 tarihinde Türkmenistan'ın başkenti Aşkabat'ta düzenlenmiştir. Afganistan, Türkmenistan, Hazar Denizi, Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye arasında ulaşım bağlantılarının geliştirilmesini amaçlayan Lapis Lazuli anlaşması bu toplantıda imzalanmıştır. Türkiye’nin düzenli olarak katıldığı konferanslara daha sonraları iş çevreleri, akademisyenler ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileri de katılmıştır.
Afganistan’ın ekonomik yapısından kaynaklanan ticaret hacmi küçük olsa da ülkemizin Afganistan’a inşaat ve müteahhitlik hizmetlerinde ciddi katkısı bulunmaktadır. Firmalarımız sağlık, lojistik, danışmanlık gibi hizmetler yanında enerji ve madencilik sektörlerinde de faaliyet göstermektedirler. Ticaretin geliştirilmesi ve vergi uyumlaştırması konusunda da girişimler devam etmektedir.
Saf ekonomik akılla bakıldığında söylenecek şey şudur: Yatırım yapılacak, işgücü meslek edinecek, üretkenlik artacak ve ancak bu şekilde ülkenin ekonomik refahı yükselecek. Ülkenin bu potansiyeli fazlasıyla var. Bakır, kobalt, kömür, demir cevherleri muazzam boyutlarda. Elektronik eşya ve elektrikli araç bataryalarında kullanılan lityum potansiyeli çok yüksek. Hatta ülkenin Suudi Arabistan’ın “lityum versiyonu” bile olabileceği yorumları yapıldı. Küçümsenmeyecek petrol, doğal gaz ve değerli madenler de var. Uluslararası şirketler mutlaka yatırımlara girişmek isterler ama bu ortamda değil. Daha sonra olup olmayacağı Taliban’ın uluslararası sistemle kuracağı ilişkilere bağlı.
ABD işgali sonrasında ülke ekonomisi dış yardımlarla ayakta durdu. Bu yardımlar nerelere harcandı ayrı bir konu ancak milli gelirin üçte birinin savunmaya harcandığını biliyoruz. Taliban’ın ülkeyi ele geçirmesi ile ardarda açıklamalar geldi. Mesela Alman dışişleri bakanı, Taliban’ın ülkeyi ele geçirmesi ve şeriat hukukunu ilan etmesi halinde 1 cent daha vermeyeceklerini söyledi.
Çin ülke ile iyi ilişkiler kurmak istiyor. Bakır ve petrol alanlarında daha önce bazı sözleşmeler yapmış olsa da fazla yol alınamadı. Yeni yönetim sıcak bakarsa Çin zaten hazır. Hem bakir bir pazar hem de hammadde tedarikçisi olabilir. Yanıbaşındaki böyle bir ülkeyi kaçırmak istediğini sanmıyorum. Bütün mesele Taliban yönetimin yaklaşımı ve oluşturulacak ekonomik ortam. ABD öncülüğündeki işgal ortamı çatışmalı da olsa paralı bir kesim üretmiştir. Nihayetinde kayıt içi veya dışı, bir ticaret yapılıyordu. Bu kesimin paralarını yurtdışına kaçırmak isteyecekleri şüphe götürmez. ABD de kendi ülkesindeki paralara el koydu zaten.
Taliban banka sahipleri, tüccar ve esnaf için can ve mal güvenliği garantisi verdiyse de bu tedirginlik devam edecektir. Parasal işlemlerin sorunsuz işleyeceğinin görülmesi ve para sahiplerinin güvenlerinin oluşması gerekir.
Umarız Afganistan, dünya ekonomisini yönlendiren büyük güçler arasındaki geriliminin bir parçası olarak yeniden vekalet savaşlarına sürüklenmez.