Uluslararası iktisadi ilişkilerinizi sağlıklı yürütebilmeniz için ortak bir ödeme aracına ihtiyaç var ki tarihin bu döneminde bu araç ABD dolarıdır. Döviz rezervi denildiğinde euro ve sterlin gibi başka paralar da olmakla beraber ağırlıklı olarak ABD doları kastedilir.
Dünya ticareti dolar ile yapıldığından ticaret fazlası veren ülkeler dolar biriktirir; ithalat yapmak isteyen ülkeler dolar talep eder. Fazla biriktiren ülkelerin milli parası değer kazanır. Piyasa mantığı gereği artan mal değer kaybeder. Dolar fazla olduğu zaman değer kaybeder ve bunun karşılığı olan milli para değer kazanır. Şu an Çin’de olduğu gibi.
Tersi durumda, özellikle de hızlı büyümek isteyen ülkeler daha fazla ithalat yapmak durumunda kaldığında daha fazla döviz talep eder ve döviz kuru artar; yani milli para değer kaybeder. Ülkemizde olduğu gibi.
Rezerv paranın sadece dış ticaret aracı olma özelliği yok elbette. Aynı zamanda birikim aracı da oluyor. Hem devletler hem de bireyler açısından. Herkesin talep ettiği bu para daha sağlam bir araç olarak görülüyor. Bu yüzden de birikimler için araç düşünüldüğünde ilk akla gelen dolar oluyor. Altın’ın tarih boyunca hep önemli olduğu akılda tutulmalıdır elbette. Ama nihayetinde bu madenin de fiyatı rezerv para ile ölçülüyor.
ABD’nin yaptırım uygulaması ve yeni yaptırımları telaffuz etmesi Rusya’yı tedirgin etti. Varlıkları 200 milyar dolara yaklaşan Rusya Varlık Fonu, muhtemel yaptırımlara karşı dolardan kaynaklanacak riskleri azaltmak amacıyla dolar varlıklarını elden çıkarmaya karar verdi. Şu an fondaki yatırımların %20’si altın. Yabancı paraların ise %35’I ABD doları, %35’I euro, %15’I Çin yuanı, %10’u İngiliz sterlini ve %5 Japon yeni. Yeni kararla dolar payı sıfırlanacak, euro %40’a ve yuan %30’a çıkacak, sterlin payı %5’e indirilecek. Kalanı da altına çevrilecek. Kısa sürede yapılması düşünülen bu operasyon Anglo-Amerikan payının azaltılması şeklinde de okunabilir belki.
Diğer taraftan Çin’in dolar rezervleri küresel salgın döneminde bir miktar azaldıktan sonra yeniden 2016 yılındaki seviyesine çıktı. ABD dolarının küresel piyasalarda değer kaybetmesi ve yuana olan talep ile beslenen ÇHC rezervleri şu an 3,22 trilyona ulaşmış durumda. Bu miktar tabii ki ülke açısından spekülatif saldırılara karşı güçlü bir kalkan. Ancak aynı zamanda küresel piyasalar tarafından bir tehdit olarak algılanıyor. Çünkü ÇHC’nin piyasaları etkileme gücünü arttırıyor.
Bir süredir ABD, milli parasının değerini düşük tutmaya çalıştığı gerekçesiyle ÇHC’yi eleştiriyordu. Hatta Önceki yönetim döneminde “kur manipülasyonu” kavramı bile dile getirilmişti. Yani kuralsız davranarak, yanlış bilgi ve yönlendirme ile kuru kontrol etmek. Bu dönemde bu kavram kullanılmasa da özü itibariyle bu tehlike hep akılda tutuluyor.
Neden bu tedirginlik? Çünkü rezerv paranın sahibi olarak küresel piyasaları şu an ABD tek başına yönlendiriyor ve yönetiyor. Bu durumda ÇHC de piyasalar üzerinde ciddi etkili olacak. Aralarında elbette fark var. Biri bu parayı basma tekeline sahip. Ancak diğeri de ihracatı arttırarak dış fazla veriyor ve bu rezervi ülkesine çekiyor. Yani ABD dünyaya borçlanıyor ama ÇHC’ye daha fazla.
Yeni yönetimle birlikte ABD ile yapılacak müzakerelerde bir ölçüde rahatlamak için ÇHC kuru serbest bırakma niyetinde olduğunu göstermeye çalıştı. Ancak olmadı. Kolay değil çünkü. Ülke ihracattaki performansı ile şu anki gelişmesini sağlıyor ve parasının değerlenmesine izin verse, ihracatı azalıp ithalatı artacak.
Sonuç olarak rezerv kendi başına sihirli bir değnek değil. Kurun artması veya azalması da mutlak bir doğru veya yanlış değil. Ülkelerin kendine has şartlarında biri diğerine tercih edilebiliyor. Rezervi fazla olan ülke parasının değer kazanmasından tedirgin olurken, rezervi yetersiz olan ülke parasının değer kaybetmesinden rahatsız oluyor. Bir diğeri yaptırımlarla karşı karşıya kaldığı takdirde bu rezervi kullanamama tehlikesine karşılık elde çıkarıyor.
Önemli olan bu sürecin yönetilebilir olmasıdır. Ekonominiz güçlüyse tedirginliğe gerek yok.