Ekonomik gidişat ile seçimler arasında karşılıklı bir bağımlılık ilişkisi vardır. Mevcut ekonomik durum seçim sonuçlarını etkilerken, ekonomik faaliyetler de seçimden etkilenir. Konuya ilişkin en yaygın tartışma seçim ekonomisine ilişkindir. İktidarlar seçime giderken seçmeni memnun edecek politikalara yönelirler. Bu yöneliş daha fazla harcamaya ve uzun dönemde iktisadi dengeleri bozmaya neden olsa bile.
Diğer yandan ekonomik göstergelerin umut verici olmaması halinde iktidar partisi ya da partilerinin erken seçim kararı alması pek de rasyonel değildir. Zira seçmen tercihini etkileyen birçok faktör olsa da en etkili olanı şüphesiz ekonomik göstergelerdir. Özellikle de ekonomik canlılık ve bunun sonucu olan istihdam en büyük etkendir.
Bu açıdan bakıldığında, seçim konuşulurken ekonomide ciddi bir belirsizlik hakimdi. Hele de ülkemizde olduğu gibi seçimle beraber yeni bir yönetim sistemine geçiş beklenirken. Bu belirsizlik tüketimin ertelenmesi yanında yeni yatırımlar için girişimcilerin önünü görmek istemesi ve dolayısıyla yatırımlar için daha ihtiyatlı davranması gibi nedenlerle ortaya çıkar.
Bu açılardan bakıldığında erken seçim kararının açıklanmasının piyasalardaki ilk etkisi olumlu oldu. Dolar ve Avro düşerken, borsa yükseldi. Bu hareket büyük ölçüde belirsizliğin bir nebze ortadan kalkması, en azından iki aya kadar seçim meselesinin ortadan kalkacağı düşüncesinden kaynaklandı.
Diğer yandan mevcut ekonomik durumun seçim sonuçlarını nasıl etkileyeceği de önemli bir sorudur. Birçok gösterge etkili olmakla beraber, seçmen kitlesi açısından en önemlisi istihdamdır. Büyüme rakamlarının beklenenden yüksek gelmesinin bir sonucu olarak Ocak 2018 ayı itibariyle işsizlik rakamında da geçen yılın aynı dönemine göre 2 puanlık bir düşüş oldu. Hesaplamaların nasıl yapıldığı tartışmasına girmeden işsizlik rakamlarının iktidar partisinin lehine olduğunu söyleyebiliriz.
Bunda elbette geçen yıl itibariyle KOBİ’lere verilen desteklerin payını göz ardı edemeyiz. Dünya konjonktürü ve ülkemizdeki daralma endişesi kamu desteklerini gündeme getirmiş ve bir ölçüde sonuç da vermiştir.
Kamu destekli büyümeye ilişkin iki konuya dikkat çekmekte yarar var. Bunlardan birisi, verilen desteklerle ortaya çıkan büyüme ve istihdamdır. Verilen desteklerle daha fazlası olabilirdi. Ancak Ortadoğu’daki gelişmeler ve seçim tartışmaları bir ölçüde belirsizlik yarattığından yatırımcı ve tüketiciyi ihtiyata sürüklemektedir. Bu yüzden bekle-gör davranışı desteklerin olumlu etkisini bir ölçüde sınırlamıştır.
Diğer bir konu, bu tür dönemlerde enflasyonun hareketlenme riskidir. İktisatta çokça bilinen işsizlik ve enflasyon arasındaki değiş-tokuş ilişkisini son dönem rakamlardan görmek mümkündür. İşsizliği beklenenden aşağıya çekmek için kamu destekli politikalar enflasyonu hareketlendirir. Nitekim Mart 2018 ayı itibariyle 12 aylık ortalamalarda geçen yıla göre tüketici fiyatlar 3 puan daha yukarıdadır. Aylar itibariyle ise geçen yılın aynı ayına göre daha düşüktür. Enflasyon konusundaki genel endişelere rağmen an itibariyle ekonomik aktörleri ciddi endişelendirecek bir görünüm söz konusu gibi görünmemektedir.
Seçim ekonomisi uygulanır mı sorusunun yanıtını elbette önümüzdeki günler gösterecektir. Geçen yıl henüz seçimler gündemde yokken verilen destekler bu nitelikte düşünülebilir. Ancak uygulandıkları tarih itibariyle ve dünya ekonomisinde yaşanan genel ihtiyat düşünüldüğünde devletin telafi edici bu tür politikalara yönelmesi doğal karşılanabilir. Bu yıl içerisinde açıklanan teşvik tedbirleri ise daha stratejik niteliktedir. Katma değeri yüksek alanlara yatırım yapılmasını özendiren bu tedbirlerle dış açığın düşürülmesi hedeflenmektedir. Bu tür yatırımlar daha sermaye yoğun olduğundan istihdam yaratma kapasiteleri daha düşüktür. Bu yüzden bu tedbirlerin seçimlere yönelik olması düşünülemez. Orta ve uzun dönemde etki yaratacak türden bu yatırımların yapısal dönüşüm açısından daha değerli olduğunu düşünmek gerekir.
Bütün bu değerlendirmeler seçime giden süreçte seçmeni memnun etmeye yönelik hiçbir şey yapılmayacağı anlamına gelmez. Örneğin enflasyonun gidişatına göre yapılacak olan ücret artışları ve sosyal transferlerde daha cömert adımlar görebiliriz. Bu tür eğilimler elbette bütçe açıklarını arttıracaktır. Siyasal iktidar harcamaların ve ortaya çıkardıkları açıkların getiri ve götürüsünü dikkate alarak hareket eder. Ancak şunu göz ardı etmemekte yarar var. Seçmen doğrudan cebine giren geliri ve çocuklarının geleceğini düşünerek hareket eder. Her ne yapılacaksa, kısa dönemde seçmene yansıması ve gelecekte olumsuz beklenti yaratmaması gerekir. Siyasetin başarısı bu ince dengeyi yönetebilmekten geçer.
17.4.2018