Dünyanın en zengin 19 ekonomisi ve Avrupa Birliği’nden oluşan G20 2018 zirve toplantısı geçen hafta Arjantin’de yapıldı. Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu grubun amacı küresel ölçekte ortaya çıkan ekonomik sorunlara çözümler üretmek. G20, 1979 yılında G7 ülkeleri maliye bakanları ve merkez bankası başkanları toplantısında ortaya çıktı. Küresel ekonominin selameti için daha kapsayıcı bir forum oluşturulması gerektiği düşüncesiyle gelişmiş ülkeler yanında yükselen ekonomilerin de dâhil edilmesi gerektiği sonucuna varıldı.
Zirvede sadece ekonomik konular konuşulmaz. Liderler randevulu ya da ayaküstü görüşür ve gündemdeki konularda fikir alışverişi yaparlar. Bu yıl Kaşıkçı cinayetinden Suriye sorununa ve Ukrayna krizine kadar çok şey konuşuldu. Bazen sıcak gündem maddeleri olabilir. Örneğin, 2015 yılı Zirvesi Türkiye başkanlığında Antalya’da yapılmıştı. O yıl başta 10 Ekim Ankara ve 13 Kasım Paris olmak üzere terör saldırılarını şiddetle kınayan bir bildiri yayınlanmış ve terörizmin herhangi bir din, milliyet, medeniyet veya etnik grupla ilişkilendirilemeyeceği ve ilişkilendirilmemesi gerektiği vurgulanmıştı.
Dönelim ekonomi konularına. G20’nin en önemli ekonomik özelliği kapsadığı nüfus, üretim ve ticarete ilişkindir. Foruma dâhil ülkeler dünya üretiminin %85’ini, yatırımın %80’ini ve uluslararası ticaretin %75’ini gerçekleştirmektedir. Buna karşılık G20’nin kapsadığı nüfus dünya nüfusunun %66’sıdır. Dolayısıyla ekonomik açıdan oldukça kapsayıcı olan G20’nin kapsadığı nüfus için aynı şey söylenemez.
Bu yıl en çok merak edilen konuların başında ABD-Çin ticaret savaşının akıbeti vardı. 2018 yılı başında ticaret savaşlarının başlamasından bu yana iki ülkenin liderleri ilk defa bir araya geldi. Bir süredir karşılıklı restleşme ve gümrük vergileri gibi araçlarla korumacı politikalara yönelen ABD-Çin ticaret savaşına 3 aylık bir “mütareke” ile ara verildi. Buna göre, iki ülke son bir anlaşma üzerinde uzlaşana kadar ticaret savaşlarında “ateşkes” ilan etti.
ABD'nin 1 Ocak'tan itibaren 200 milyar dolarlık Çin malı için %10’dan %25’e çıkarmayı düşündüğü gümrük vergileri bekletilecek. Çin ise ABD'den tarım, sanayi ve enerji ürünlerinin alımında artışa gidecek. Ayrıca Çin ABD menşeli otomobillere uyguladığı %40 oranındaki gümrük vergisini düşürecek ve zaman içerisinde kaldıracak. İki ülke arasında bir anlaşmanın yapılması için 90 günlük müzakere süresi belirlendi.
Görüşmeler sadece ekonomi ile ilgili değildi elbette. Örneğin, ABD 'tek Çin' siyasetine bağlı kalacak ve Çin ABD ile Kuzey Kore arasındaki görüşmelerin ilerlemesi için destek verecek. Trump, ABD ve Çin arasında verimli bir toplantı yapıldığını belirterek, görüştüğü devlet başkanlarının çoğu için olduğu gibi Şi ile çalışmanın da kendisi için bir onur olduğunu ve Şi ile ilişkisinin çok özel olduğunu söyledi.
Görüşmenin ardından Çin Dışişleri Bakanı, prensipte varılan anlaşmanın iki ülke arasındaki ekonomik çatışmayı azaltacağını ve iki ülkenin de bundan yarar sağlayacağını söyledi. Bitti mi? Bitmedi elbette. Bütün bu pozitif açıklamaların ardından, iki ülkenin 90 gün içinde anlaşmaya varamaması halinde gümrük vergilerinde artışa gidileceği de vurgulandı.
Kanaatim odur ki bu iş daha çok su götürecek. Maliyet avantajı ile rekabet gücünü ciddi derecede arttıran Çin, bir aşamadan sonra dünya patronluğunu kaybetmek istemeyen ABD’nin gümrük duvarına çarptı. Ya gerçekten ABD’ye avantaj sağlayacak gümrük indirimlerine gidecek ya da ateşkes süresi sona erince savaş yeniden kızışacak.
Buna destek olarak Dünya Ticaret Örgütü WTO’nun reforma tabi tutulması gerektiği vurgulandı ve sonraki zirvede gelişmelerin yeniden değerlendirileceği belirtildi. ABD, WTO bünyesinde anlaşmazlıkların çözülmesi için çalışan en yüksek organa üye atanmasını bir süredir bloke ediyor örneğin. Uluslararası ticaretin küresel ekonomiye bir bütün olarak ciddi katkı sağladığı yönünde genel bir görüş olsa da WTO’nun beklenen işlevi görmediği, artık haksız rekabeti önleyemediği ve dolayısıyla yapı ve işleyişinin yeniden düzenlenmesi gerektiği ısrarla vurgulanmaktadır.
ABD kendi havzasındaki sorunlarını daha kolay çözüyor. Kısa adı NAFTA olan Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi’ni kolayca yeniledi örneğin. Yılın başındaki tartışmalarda Kanada ve Meksika ile de sorun yaşayan ABD, NAFTA’yı ikame etmek üzere kısa adı USMCA (United States-Mexico-Canada Agreement) olan anlaşmayı imzaladı. Anlaşma bu üç ülke arasında 1,2 trilyon dolar civarındaki ticareti kapsıyor ve otomotiv sanayi, emek ve çevre standartları, fikri mülkiyetin korunması ve elektronik ticaret gibi birçok konuyu içeriyor.
Sonuç olarak, G20 küresel ekonomi ve ülkeler arasındaki ticari konuları görüşmek ve sorunları karşılıklı uzlaşma ile çözmek üzere bir araya geliyor. Bu arada siyasal bazı sorunların çözülmesi yönünde adımlar atılması için uygun bir ortama da dönüşüyor. Bu anlamda bir fırsat penceresi olmakla beraber, küresel ekonomideki çalkantılar ve küresel üretimden pay alma mücadelesi önümüzdeki günlerde ciddi sorunlara gebe. Rakiplerin gücü arttıkça bugüne kadar dünyayı istediği gibi çekip çeviren devletler yan çizmeye başlayabilir. “Küresel refahı arttırmak” hedefiyle hararetle savunulan uluslararası ticaret serbestliğinin savaşa dönüşmesi, üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken bir konudur.
05.12.2018