Ulusal düzeyde uygulanan politikalarda genel bir ayrım vardır. Ortodoks ve heterodoks politikalar. Ortodoks politikalar genel kabul görmüş, serbest piyasa temelli politikalardır ve devletin fiyatlara müdahalesini kabul etmez. Heterodoks politikalar, bu genel kabulün dışına çıkar. Özellikle yapısal sorunların olduğu ekonomilerde fiyat mekanizmasının sağlıklı işlemeyeceğini ve dolayısıyla devletin doğrudan müdahalesinin meşru ve yararlı olduğunu savunur. Latin Amerika’daki bazı ülkelerde 1970’lerde %10.000’ler düzeyinde yaşanan enflasyondan dolayı fiyatlara müdahalenin meşruiyeti daha çok gündeme gelmişti.
Bu iki yaklaşım arasındaki fark basit bir yaklaşım farkı değil aslında. Ekonomiye dair varsayımların da temelde farklı olduğunu göstermektedir. Finansal piyasaları küresel salgın nedeniyle ortaya çıkan ekonomik daralmadan korumak için yüklü dolar basan ABD merkez bankası Fed, sanayide kullanılan girdi maliyetlerinin aşırı düzeyde artışına neden olmuştu. Bundan bütün ülkeler etkilendi ama en çok etkilenen en çok tüketendir. Çin başta geliyor ve fiyat mekanizmasına şartsız inananların beklemediği adımlar attı. Pek heterodoks adımlardı bunlar.
Çin, sanayide kullanılan emtia fiyatlarındaki artışı frenlemek için ulusal rezervlerindeki bazı girdi mallarını satışa çıkarmaya karar verdi. Devlet rezervindeki 20 bin ton bakır, 30 bin ton çinko ve 50 bin ton alüminyum satışı yapılacak. Bu açıklamalar geldiği günden beri emtia fiyatlarında ciddi düşüşler gözlendi. Tarih de verdi; 5-6 Temmuz. Şu an bakır fiyatları son iki ayın en düşük seviyesinde.
Fiyat düşüşleri sadece Çin’in bu adımından kaynaklanmadı. Fed de “şahin” açıklamalar yapınca zaten düşen fiyatlar daha da düştü. Aslında Fed şahin ya da sıkı para politikasına yönelik bir adım atmış değil. Yani varlık alımları devam ediyor ve faizler düşük. Ancak bazı yöneticiler 2023 yılına kadar iki faiz indirimi olabilir deyince, bu açıklama “şahin” olarak adlandırıldı ve piyasaları etkiledi. Gerçek şu ki asıl etki Çin’in adımlarından geldi.
Ulusal düzeyde bu tür adımlar heterodoks politikalar kapsamında değerlendirilir. Şimdi küresel düzeyde heterodoks politikadan söz edilebilir diye düşünüyorum. Bu anlamda daha önce de birkaç adım gelmişti. Devlete ait şirketlere, yurtdışındaki emtia piyasalarından olumsuz etkilenmemek ve risklerini düşürmek için vadeli pozisyonlarını devlete ait şirketleri denetleyen Sasac’a bildirmeleri istenmişti.
Daha sert adımları da olmuştu. Stok yapanlar ve spekülatörler hedef alınarak piyasaları yönlendiren yalan haberler ve aşırı spekülasyon gibi faaliyetlere ceza öngören düzenlemeler yapılacağı söylendi. Spot ve vadeli piyasadaki tekellere asla tolerans gösterilmeyeceği belirtildi. Dünyanın en büyük maden cevheri ve metal tüketicisi olan Çin ilk defa böyle bir hamle yaptı. Zira Çin'de üretici fiyatları Nisan'da bir önceki yılın aynı dönemine göre %7’ye yakın arttı.
Yüksek maliyetler üretimi olumsuz etkiler. Enflasyonu körükler. Bunu herkes kabul eder. ABD de AB de. Ancak sorunla nasıl başa çıkılacağı konusundaki yaklaşımlar farklı.
Piyasaları dolara boğan ve emtia fiyatlarını patlatan ABD ile bu fiyatlara doğrudan müdahale etmeye hazırlanan ÇHC arasında temelde bir yaklaşım farkı olduğu açık. Ancak mesele bununla da kalmıyor. Emtia fiyatlarının bu kadar artmasına neden olan da ABD’nin güvercin diye adlandırılan fazlaca gevşek para politikası. Burada iş daha da karmaşıklaşıyor.
Fed bu kadar para basmasaydı ne olurdu? Mesele biraz da burada düğümleniyor. Muhtemelen kötü şeyler olurdu. Borsalar, finansal piyasalar çökerdi. Bu tamam ama aynı eylem emtia fiyatlarını arttırınca, buna karşı alınacak önlemler konusunda ortodoks yaklaşımda bir öneri yok. Olacak olan şu. Fed’in şahin adımları beklenecek, para miktarı daraltılacak, şişen fiyatlar da düşmeye başlayacak. Lakin bütün bunlar etkisiz kalmayacak. Finansal araçlarla yüklü kazançlar elde edenler, demir-çelik fiyatları arttığı için artan konut fiyatlarından dolayı ev sahibi olamayanlar, işsiz kaldıkları için devletten yardım alan kesimler orada duruyor.
Şu an karşı karşıya olduğumuz Çin müdahalesi farklı bir deneyim olacak. Tabi bu adımları atabilmesi biraz da elindeki dolar rezervleri ile ilgili. Dolar’ın gerçek sahibi ABD ise, bu piyasayı etkileyebilecek güce sahip ikinci ülke de ÇHC’dir.
Önümüzdeki dönemde küresel düzeydeki ekonomi politikalarında daha farklı deneyimler göreceğiz.