Geçen yılın ortalarında İran Bakanlar Kurulu riyal’den bir sıfır atarak parasının adını değiştirdi. Yeni paranın adı tümen ve değeri 10 riyal olarak belirlendi (1000 tümen yaklaşık olarak 1 TL idi). Böylece ülke yüz yıla yakındır kullandığı parasının adını ve nominal değerini değiştirmiş oldu. Resmi kullanımda kalmaya devam etmekle birlikte enflasyon nedeniyle giderek itibarını kaybeden riyal yerine tümen kullanılmasının temel nedeni, milli paraya, dolar karşısında daha fazla değer kaybını önleyerek, itibar kazandırmaktı.
Bu işlem üzerinden geçen bir yıla yakın süre zarfında riyal ve tümen dolar karşısında yaklaşık %50 değer kaybetti. Dolar’ın 4,000 tümenden 8,000 tümene (40,000 riyalden 80,000 riyal’e) yaklaşması sonucunda hükümet 1 dolar=4,200 olacak şekilde döviz kurunu sabitledi. Resmi işlemler bu kur üzerinden yapılırken, enformel piyasada kur 8,000 tümen’in üzerine çıkmış durumda.
Bu kur artışının da etkisiyle esnaf kepenk indirmeye başladı. Tahran, 2012 yılından bu yana en büyük esnaf protestolarından biri ile karşı karşıya kaldı. Büyük bir alışveriş merkezindeki iki bilişim mağazasının kepenk indirmesi sonrasında başlayan protestolar, Tahran’daki en önemli ticaret merkezlerinden birisi olan “büyük çarşı” esnafına sıçradı ve kepenk indirme eylemleri hızla arttı. Peki, ne oluyor İran ekonomisinde?
İran, dünyanın en büyük doğalgaz ve petrol ihracatçılarından birisi. Tarım, hizmet sektörü ve diğer bazı alanlarda da varlık göstermeye çalışan İran ekonomisi esasen ham petrol ve doğalgaz ihracatına dayalı bir ekonomi ve fiyatlar uluslararası piyasalarda belirlendiğinden kaçınılmaz olarak ekonomideki dalgalanmalar fazla oluyor. Bölgedeki gerilimde Suriye, Yemen ve Lübnan’daki gelişmelerde ABD ile ters düştüğü için sıkça ambargolar gündeme getiriyor.
Nükleer silah ürettiğine dair iddialar nedeniyle ambargo ile karşılaşan İran 2015 yılına kadar ciddi bir ekonomik durgunluk yaşadı. 2016 yılında Obama yönetimi ile yapılan anlaşma sonrasında ülke ekonomisinde bir rahatlama oldu ve büyüme %10’un üzerine çıktı. Ancak Mayıs ayında Trump yönetiminin nükleer anlaşmadan çekilmeye karar vermesi ve Ağustos ayında ambargoya başlayacağını ila etmesiyle İran ekonomisi yeniden gerilmeye başladı. Neden mi?
Dünya petrol ticaretinin tamamına yakını, diğer mal ticaretinin ise önemli bir bölümü dolar ile yapılıyor. Latin Amerika ve Güney Asya ülkelerinin ithalatının %80’inden fazlası dolar ile fatura ediliyor. Avrupa ve Akdeniz havzasındaki dolar hakimiyeti daha düşük olmakla beraber yine de %70 civarında. Türkiye’nin dolar cinsinden ithalatı gelişmekte olan ülkelere nazaran düşük olduğu halde yine de %60 civarında. Bu yüzden de ABD doları ülkenin en önemli stratejik silahı konumunda. Bir ülkeye ambargo konacağına ilişkin söylenti bile sonuç vermeye yetiyor.
AB ülkeleri prensipte İran ile çalışmaya devam edeceklerini açıklasalar bile, bankalar ve şirketler İran ile çalışmakta ihtiyatlı davranıyorlar. ABD’nin bir Fransız bankasına İran ve Sudan ambargosunu deldiği gerekçesiyle verdiği 9 milyar dolar civarındaki para cezası bu ihtiyatı haklı çıkarıyor. Hatta öyle ki, doğrudan İran devleti veya bir İran şirketiyle çalışmasa bile, bunlarla çalışan herhangi bir banka veya özel şirketle çalışmaktan bile çekiniyorlar. Acaba dolaylı yoldan bile olsa ambargoyu delmekle suçlanabilirler mi diye.
Bu sıkışmışlık içerisinde resmi kurdan işlemleri yürüteceğini ilan eden devletin tutumuna karşılık piyasada oluşan dolar kuru resmi kurun yaklaşık iki katı. Bunun nedenleri arasında dış ticaretin ihtiyaç duyduğu döviz de var elbette. Ama her ihtimale karşılık bir kesimin spekülatif amaçla dolar bulundurmak istemesi de önemli nedenler arasında. Geleceğini göremeyen ekonomik birimler altına, gayrimenkule ve diğer servet unsurlarına yöneliyor. Çünkü hızla değer kaybeden milli para ile servetini koruyamıyor. Tartışılması gereken konu şu. ABD, siyasal bir baskı aracı olarak İran ekonomisini çökertmeye çalışırken, İran vatandaşları ne yapmalı?
ABD’nin siyasal sonuç almak için ülke ekonomisine baskı yaptığı doğrudur. Ortaya çıkan iç karışıklıklar da elbette hükümeti zora düşürmektedir. Bu sonuç ambargo uygulayan ülkeyi memnun da edebilir. Buna karşılık İran hükümeti ise yapılan protestoları ABD oyununa gelmekle suçlayabilir ve halkı ABD’ye karşı hükümetin yanında yer almaya çağırabilir. Prensipte bunda da garipsenecek bir şey yok.
Ancak ekonominin de bir gerçeği var. İran’da AB, ABD ve diğer coğrafyalardaki ülkelerle ticaret yapan iş kesimi var. Halkta oluşmuş tüketim kalıpları var. Geçim derdinde olan yoksul kesimler var. Bunların her birinin devletten veya ekonomik gidişattan beklentileri var. Halkın geçim derdi veya şirket kesiminin ayakta kalma mücadelesi bir noktadan sonra siyasal otoriteye yönelir kaçınılmaz olarak. Hükümetten tedbir almasını, gereğini yapmasını ister. Bunda da garipsenecek bir şey yok.
İran bu süreci nasıl atlatır? Eğer ABD doları haricindeki ödeme araçlarıyla ihracat yapma imkanları elde edebilirse bir ölçüde rahatlayacaktır. Ancak bu konuda niyetler olmakla beraber henüz dikkate değer bir ticaret hacmini kapsayacak imkanlar mevcut değil. En büyük ticari ortaklarından birisi olan Hindistan’ın olumlu açıklamalarına rağmen ambargonun tam olarak devreye girmesiyle durum daha da vahim bir noktaya gelebilir. Çünkü AB ülkeleri de resmi olarak İran ile çalışacaklarını ilan ettikleri halde ticari kesim ihtiyatına devam ediyor. Döviz kurunun sabitlenmesi ve resmi kur dışında ticaretinin yasaklanması çözüm olamayacak gibi görünüyor. Hükümetin bunu, yurtiçi piyasada kontrol edebilse bile, uluslararası piyasalarda kontrol altına alma imkanı sınırlıdır.
Peki, Trump yönetimi bu kadar kararlı iken, başta AB ülkeleri olmak üzere diğer ticaret ortakları bunun hafifletecek girişimlerde bulunabilirler mi? Mümkündür. Lakin bu da ABD-AB geriliminin daha da tırmanması anlamına gelecektir. AB ülkelerinin stratejik tutumu burada önemli olacaktır.
İran örneğinde de görüldüğü gibi siyasal gerilimler ve ticaret savaşları giderek daha karmaşık hale geliyor. Bu süreçte en çok etkilenecek olan ülkeler ise küresel ekonomi ile eklemlenmiş, ancak şu veya bu şekilde dışa bağımlılığı devam eden orta gelirli ülkelerdir. Bir ülkenin kendi çıkarları için bu sisteme direnebilmesi ancak ekonomik olarak güçlenmesi ve vatandaşına güven vermesi ile mümkün.
27.06.2018