Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

İşsizlik, Enflasyon ve MB Faizi

Abuzer PINAR
21 Ocak 2019 10:22
A-
A+

Ekonomik istikrarın iki temel göstergelerinden birisi işsizlik, diğeri de enflasyondur. Her ekonomide bir miktar işsizlik vardır. Bu doğal işsizliktir. Mevsimsel olarak çalışmayanlar, yeni iş aramaya başlayanlar veya bir işi bırakıp başka bir iş arayanlar bir süre işsiz kalır. Bu da doğaldır. Bu yüzden işsizlik hiçbir zaman sıfır olmaz. Birileri iş bulup bu havuzdan çıkarken, başka birileri saydığımız nedenlerle bu havuza düşer. Doğal işsizlik oranı ekonomiden ekonomiye değişir. Gelişmiş ülkelerde bu oran %5 civarında iken, bizdeki en düşük işsizlik %9 civarında oldu.

Enflasyon da aydan aya ve yıldan yıla dalgalanmakla beraber istisnai olarak negatif olur. Büyüyen bir ekonomide pozitif değerlerde seyreder. Sabit bir düzeyi olmamakla beraber, normal oran doğal işsizlik düzeyinde aldığı değerdir. İstihdam kapasitesi zorlandığında enflasyon oranı yükselir. İşsizlik tırmandığında ekonomik faaliyetler yavaşladığından enflasyon düşer.

Enflasyon ve işsizlik arasında normal bir ters ilişkinin bulunduğu bu durumda Merkez bankalarının işlevi bu dengeyi istikrarlı bir şekilde sürdürmektir. Örneğin, düşük faiz dolayısıyla kredi hacminin ve dolayısıyla harcamaların genişlemesi durumunda enflasyon yükseleceğinden, merkez bankası faizi yükselterek ekonomiyi soğutmaya çalışır. Tersine harcamaların azaldığı ve dolayısıyla işsizliğin arttığı dönemlerde enflasyon düşer. Merkez bankası düşen enflasyonu fırsat bilerek faiz oranını düşürür. Bu durumda kredi hacminde ve dolayısıyla harcamalarda genişleme olur ve bir miktar istihdam artışı ile beraber işsizlik oranı düşer.

Dönelim geçen hafta TCMB faiz kararına. Ekonominin içerisinde bulunduğu duruma bakarak %24’de sabit tutulan faiz oranlarına ne diyebiliriz?

2018 yılı enflasyonu %20,3 ve son açıklanan işsizlik oranı %11,6. Enflasyon yılın tamamını kapsıyor. Ancak işsizlik oranı Ekim ayı itibariyledir. Dolayısıyla 2018 yılının son iki ayını da görmek gerekecek. Sanayi istatistikleri ve diğer göstergelere bakılırsa, işsizlik bir miktar daha yukarı gidecek.

İşsizlik oranı 2017 yılında %11,1 idi. 2018 yılında ise daha yüksek. Enflasyon oranı ise 2017 yılında %11,9 iken 2018 yılında %20,3 oldu. Yani işsizlik ile enflasyon arasındaki normal bir ters ilişkiden ziyade her ikisinin de arttığı bir durumla karşı karşıyayız. Peki, bu normal mi?

Bunun cevabını vermek için enflasyonun niteliğine bakmak gerekiyor. Yaklaşık iki katına çıkan bu enflasyon büyük ölçüde maliyetlerden kaynaklandı. Yani döviz kuru artışı dolayısıyla artan girdi fiyatları enflasyonu fena halde yukarı itti. Nedeni önemli mi? Elbette önemli.

Yurtiçi talepte olağanüstü bir durum yokken maliyetlerden kaynaklı enflasyon büyümeyi ve dolayısıyla istihdamı daraltarak işsizliğe neden olur. Bu durumda merkez bankasının işi zorlaşır. Enflasyonu düşürmek için faizler yükseltilirken, kredi hacmindeki daralma ekonomiyi daha da yavaşlatır ve işsizlik artar. Tam da şimdi olduğu gibi. Yani normal bir dönemde değiliz maalesef.

Örneğin, bize benzeyen bir ekonomi olan Brezilya ile büyüme ve işsizlik oranlarımız birbirine çok yakın. Ancak enflasyon ve faiz oranlarımız çok ayrıştı. Brezilya’da enflasyon %3,8, politika faiz oranı ise %6,5. Bizde enflasyon oranı %20,3, politika faiz oranı ise %24. Her ikisi de çok yüksek. Ancak enflasyon-faiz farkı birbirine yakın. Brezilya’da 2,7, bizde ise 3,7 puan. Yani düzeyin yüksekliği reel getirilerin de çok fazla farklı olduğu anlamına gelmiyor aslında.

Ya da bize benzemeyen ABD’yi düşünelim. İşsizlik ve enflasyon makul düzeyde seyrederken sorun yok. Ancak enflasyonun artması bekleniyorsa Fed faiz arttırır. Bu aynı zamanda işsizliğin düştüğü bir dönemdir. Tersine fiyatlarda gevşeme varsa ve işsizlik başvuruları artıyorsa, Fed faizleri arttırmaz, hatta duruma göre düşürebilir de. Bu ilişki talep yönetimi ile ilgilidir. Halbuki biz bir şok yaşadık. Bu yüzden de merkez bankası ve faizi aynı şartlarda konuşmuyoruz.

Peki, ne olacak? Olacak olan şu. Faiz artışı ile beraber TL güçlenecek, piyasa faizleri düşüşe geçecek, kredi faizleri düşecek ve ekonomi yeniden canlanma eğilimine girecek. Örneğin, gösterge faiz %27’ye çıkmıştı. Şu an %18 civarında. Buna bağlı olarak kredi ve mevduat faizleri de düşüyor. Sorun şu ki, bu düşüşler hemen etki yaratmıyor. Karar alıcılar bu düşüşlerin devam ettiğini gördükleri takdirde tedrici olarak intibak sağlarlar.

Merkez bankası haklı olarak enflasyondaki düşüş eğilimini 2019 yılında da görmek istedi. Bu yüzden de faizi sabit tuttu. Hanehalkı ve firmalar da faizin düşme eğilimini izleyecekler ve kalıcı düşüşler olduğunu görürlerse ona göre ertelenmiş tüketim ve yatırım harcamalarını yapmaya yönelecekler. Ancak bunun için biraz beklemek, en azından yılın ilk çeyreğini görmek gerekecek. Yerel seçimlerin de etkisini düşünürsek bahar aylarına kadar dikkate değer bir hareketlenme beklemek pek gerçekçi görünmüyor.

Şüphesiz bütün bunlar mevcut yapıdaki istikrar ile ilgili. Ekonomimizin yapısal sorunları da var. Bunlardan birisi enerjide dışa bağımlılık, diğeri de katma değerdeki düşüklük. Bu iki soruna köklü çözüm bulmadan, en iyi ihtimalle tek haneli enflasyonda işsizliği %9’a düşürebiliriz.