Tayvan borsa endeksi (Taiex) Nisan ayındaki seviyelerine göre %10 civarında değer kaybetti. Ekonomi dilinde günlük yorumlara bakılırsa, bu düşüşteki temel etkenler Covid19 salgını nedeniyle daha fazla kısıtlama endişeleri ve küresel düzeyde teknoloji hisselerindeki satış eğilimi. Bunun başını da halen kendi firmalarına öncelik verilmesi için ABD’den baskı gören ve dünyanın en büyük çip üreticilerinden Heavyweight Taiwan Semiconductor Manufacturing geliyor.
Londra merkezli ve dünyanın en etkili dergilerinden The Economist ise geçen hafta Tayvan için “yeryüzündeki en tehlikeli yer” başlığını atmıştı. Fakat bu başlığın nedeni Covid19 değildi. Alt başlık “ABD ve ÇHC Tayvan’ın geleceği üzerinden bir savaştan kaçınmak için azami gayret göstermelidir” biçimindeydi. Devamında özetle şunu yazıyor: ÇHC’ye göre tek Çin vardır ve Tayvan bunun asi bir parçasıdır. ABD ise yetmiş yıldır aksini ispatlamaya çalışıyor. Şu an ise ABD artık ÇHC’yi kontrol edemeyeceğini ve yakın gelecekte Tayvan’a bir saldırı olabileceğini düşünüyor.
ABD kurduğu uluslararası iktisadi düzen ile Asya’da “kaplanlar” oluşturdu. Tayvan, Güney Kore, Singapur ve Hong Kong. Ağırlıklı olarak ABD olmak üzere batı sermayesi ile 1960’lardan itibaren bu ülkelere yüklü yatırımlar yapıldı. Çok hızlı bir sanayileşme ve gelir artışı sağladılar. İki haneli büyüme ile gelişen bu ekonomiler dünyanın en zengin ülkeleri arasına girdiler. Hong Kong ve Singapur önemli finans merkezleri haline gelirken, Güney Kore ve Tayvan otomotiv, elektronik ve bilişim sektörlerinde muazzam birer üretici oldular. Temel strateji ise ihracata yönelik büyüme idi. Bu süreç eğitim ve yüksek tasarruflar ile desteklendi. On yıllarca bu ülkeler beşeri sermaye, yüksek tasarruflar ve ihracata yönelik büyümede model olarak gösterildiler ve çok sayıda akademik çalışmaya konu oldular.
Güney Kore ve Singapur bağımsız birer ülkedir. Hong Kong özerk bir bölge, Tayvan ise gayri resmi olarak bağımsız bir devlet gibi muamele görse de hala az sayıda devlet tarafından tanınan bir ülkedir. Ancak ekonomik gelişmeleri nedeniyle statüleri pek tartışılmadı ve bağımsız birer devlet gibi bilindiler. Bu dört Asya “kaplanı” yanında gelişmeleri bunlar kadar olmasa da aynı çizgide gelişme gayretinde olan Malezya, Tayland, Endonezya, Filipinler ve Vietnam da “yavru kaplanlar” olarak adlandırıldı.
Derken bir ejderha çıktı ortaya: Çin Halk Cumhuriyeti. Özellikle 1980’lerden sonra benzer bir hamle yaptı. Yakıtı yine başta ABD sermayesi oldu ve ihracata yönelik muazzam bir büyüme sürecine girdi. Ülke ölçeği ve nüfusu çok büyüktü. Dolayısıyla harekete geçtiği andan itibaren bir kaplan gibi küçük kalma ihtimali yoktu. Ejderha denilmesi sadece büyüklüğünden değil elbette; bayrağında da yer alan resmi sembolüdür de.
ÇHC çok büyüdü ve tehdit olmaya başladı. On yıllarca kaplanlar model gösterilerek methiyeler dizilirken daha büyük bir ekonomi neden tehdit olsun? Çünkü ekonomi sadece ekonomi değildir. Kaplanlar ABD’nin birer üretim üssü olarak tehdit değildi. Hatta devasa boyutlarda artan ABD sermayesi için nefes bile oldular. Çünkü kar hadleri düştüğünden artan sermaye değersizleşmeye başlamıştı. Kontrol altında olduğu müddetçe de sorun olmazdı. Ancak ÇHC hem büyüdü hem de rakip olmaya başladı.
ABD de Asya’daki gelişmeyi görüyor ve bu gelişmeden aldığı payı kaybetmek istemiyor doğal olarak. Hatta büyüyen bu ekonomilerden pay almak bir yana mevcut payını bile kaybetme riski ile karşı karşıya. Bunların başında da Hong Kong ve Tayvan geliyor. ÇHC bu ülkelerin zaten kendi parçası olduğunu savunuyor ve bağımsızmış gibi hareket etmelerine tahammül edemiyor. Siyasi olarak gerçekten de tartışmalı zaten. Diğer yandan bu ülkelerde yaşayan insanların yıllardır alıştıkları bir düzen, ciddi birikmiş bir sermaye ve güçlü bir üretim altyapısı var. ÇHC’nin siyasi bir parçası olduklarında bu nimetlerden mahrum kalacaklarını düşünüyorlar. ABD için de bu üsleri kaybetmek Asya’da ciddi mevzi kaybı anlamına geliyor. Kaplanları kaybetmek, yavru kaplanları da baştan kaybetmek demektir.
Gelinen noktada en büyük kaygı, ÇHC’nin askeri güç kullanarak Asya-Pasifik bölgesinde ekonomik gücünü siyaseten de tahkim etme eğilimi. Hong Kong, 1997 yılına kadar 135 yıl boyunca Büyük Britanya’ya bağlı özel statülü bir yer idi. Bu tarihten sonra ise ÇHC’e bağlı bir “özel yönetim bölgesi”ne dönüştü. Tayvan’ın durumu daha sıkıntılı görünüyor. Bazı devletlerce bağımsızlığı da tanınmakla birlikte ÇHC kendi parçası olarak görüyor ve bundan vazgeçmeyecek gibi. ABD için bu üslerin elden gitmesi bütün bölgeyi kaybetmenin başlangıcı anlamına geliyor.
Tayvan’a askeri müdahale meselesi ve The Economist tarafından “yeryüzündeki en tehlikeli yer” olarak tanımlanması da buradan kaynaklanıyor. Belki de ABD-ÇHC arasında zaten var olan soğukluğun sıcak çatışmaya dönüşeceği yer olma ihtimali yüksek göründüğü için.
Sıcak çatışmaya dönüşmesi halinde orada kalmayacağı da kesin. Daha önce Kore ve Vietnam’da olan bu defa Tayvan’da mı olacak endişesi ileri düzeyde. Bekleyip göreceğiz.