Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Mali Kaldıraç Sayesinde

Abuzer PINAR
19 Mart 2019 09:05
A-
A+

Dalgalanma ekonominin doğasında vardır. Bazı dönemlerde talep, istihdam ve yatırımlar artarken ekonomi ısınır ve fiyatlarda yukarı yönlü hareketler olur. Müteakip dönemlerde talep ve yatırımlarda yavaşlama olurken, fiyatlarda ve istihdamda gevşeme olur. Bu dalgalanmaları açıklamaya çalışan yaklaşımlar var elbette ama şu veya bu nedenle ortaya çıkan bu dalgalanmalar doğal kabul edilir.

Doğal kabul edilmelerinin bir nedeni ekonomilerin yapısından kaynaklı üretim ve istihdam kapasitesidir. Her ekonomide hiçbir zaman sıfırlanamayacak bir işsizlik düzeyi vardır. Mevsimsel olarak işsiz kalanlar yanında, işgücüne yeni katılanların veya işini terk edip başka iş arayanların bir süre işsiz kalması nedeniyle belirli bir işsizlik vardır ki buna doğal işsizlik denir. Eğer işsizliği doğal oranın altına düşürmeye kalkarsak, istihdam ekonomik kapasiteyi zorlayacağından enflasyon yükselir. Tersine, işsizlik doğal oranın üzerine çıkarsa fiyatların düşmesi beklenir. Örneğin dalgalanmaların bir nedeni, bu doğal oranı etkileyen siyasal kararlardır. Parasal ve mali kararlar dalgalanma yaratır, ancak uzun dönemde ekonomi doğal seyrinde devam eder.

Liberal iktisadi yaklaşımlar genellikle kamu müdahalesine karşı olmakla beraber, genel kabul gören yaklaşım, ekonomik dalgalanmalara karşı para ve maliye araçlarıyla ekonomiye ayar verilmesidir. Hiç müdahale edilmese de yükselen dalga mutlaka iner veya tersi olur. Ancak bu dalgalanmaların sebep olduğu tahribat siyasal otorite tarafından kabul görmeyebilir. Bu yüzden de dalgalanmaların boyutunu küçültmek ve intibak süresini kısaltmak için müdahale edilir.

Bütçe tarafında, daralan ekonomiyi kamu harcamaları ile desteklemek mali kaldıraç olarak adlandırılır. Örneğin geçen yılın ortalarından itibaren daralan ekonominin daha da fazla daralmasını engellemek için yapılan harcama artışları, kamu istidamı ve vergi indirimleri bu çerçevede düşünülebilir. 2018 yılının son çeyreğinde küçülme bekleniyordu. Ancak beklendiğinden daha az küçülme oldu ve bu sayede yıllık büyüme %2,6’da tutulabildi.

2019 yılının ilk ayı itibariyle akmaya başlayan veriler, bu yılın da zor geçeceğini gösteriyor. Sanayi üretimi ve perakende satışlar azalırken işsizlik arttı. Tüketici güvenindeki düşüşe karşılık transfer harcamalarındaki artış ve vergi indirimleri gibi kamu destekleri sayesinde bir ölçüde ekonomi canlı tutulurken, dış kaynak akışı ve yatırımlarda artış olmadan bu etki sınırlı kalacaktır. Mevcut sinyaller yılın en azından ilk yarısında ekonomik faaliyetlerin gevşek olacağını gösteriyor. Bu yüzden de sözkonusu mali kaldıraç araçlarının bir süre daha gündemde kalacağını bekleyebiliriz.

Bütün bunların yanında bizim türümüzden ekonomilerin bir de dış şoklara karşı bir hassasiyeti vardır ki, bu durumda enflasyon ve işsizlik arasındaki ters yönlü ilişki farklı çalışır. Hem işsizlik hem de enflasyonun yükselmesi gibi. Bunun nedeni enflasyonu hareketlendiren nedenlerle işsizliği arttıran nedenlerin farklı olmasıdır. Bunlar birbirine bağlı olmakla beraber nedensellik ilişkisi farklıdır. Yani normal şartlarda istihdam arttırıcı kamu tedbirleri enflasyonu hareketlendirirken, sözkonusu durumda dış şoklardan kaynaklı maliyet artışları enflasyonu hareketlendirir ve talebin zayıflaması sonucu işsizlik artar.

İşte bu nedenle normal daralma dönemlerinde mali kaldıraç enflasyonu azdırmadan ekonomiyi canlı tutarken, sözü edilen dış şokların etkisiyle enflasyonun azdığı dönemlerde mali tedbirler ekonomiyi canlandırmakla beraber enflasyonu olumsuz etkiler. Dolayısıyla bu tür dönemlerde ekonomi yönetiminin işi zordur. İşsizlik ve talep yetersizliği faiz indirimini zorlarken, enflasyon kaygılarıyla merkez bankaları ihtiyatlı davranır. Bütçe tarafında ise istihdam arttırıcı tedbirler alınırken, enflasyon olumsuz etkilenir. Sonuç, siyasal otoritenin yönetim becerisine ve bu ince dengeyi nasıl idare edeceğine bağlıdır.    

Emin olduğumuz bir şey var ki, kamu sektörünün ekonomideki payı yarıdan daha az olduğuna göre, özel sektördeki daralmanın tamamını kamu destekleri ile telafi etmek imkân dâhilinde değildir. Ülke örnekleri gösteriyor ki daralan ekonomilerde kamu sektörünün genişlemesi ekonomik kaybı hafifletebilir. Lakin büyüme seyrini eski haline döndüremez. Ekonominin yeniden büyüme patikasına girebilmesinin tek çaresi özel sektör yatırımlarının yeniden canlanmasıdır. Başta enerji olmak üzere ithal girdi kullanan ekonomimiz ancak ek kaynak, yani dış kaynak ile yeniden büyüme sürecine girebilir. Bu sürecin kesintiye uğramaması için de enerji maliyetinin hafifletilmesi ve teknolojik payı yüksek olan üretim yapısına yönelmedir.

Her iki konuda da küçümsenmeyecek adımlar atılmaktadır. Bu adımların ne kadar hızlı sonuç vereceğini ve daha düşük açık vererek ne kadar hızlı büyüyebileceğimizi zaman gösterecek.