Partiler seçim beyannamelerini kamuoyuna sundular. Beyannamelerde sosyal devlet uygulamalarına ilişkin vaatler dikkat çekiyor. Elbette tek konu bu değil ama kamuoyunda en çok bunlar konuşuluyor. AK Parti iktidarı emeklilere her bayram için 1000 TL ikramiye kararı verdi ve uygulamaya başladı. Bunun dışında, işsizlik sigortasının daha fazla sosyal koruma sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmesi, ağır kronik hastalığı nedeniyle hayatını cihaza bağımlı olarak sürdüren vatandaşların maliyetlerinin karşılanması, şehir dışından gelen yoksul hastaların refakatçilerinin konaklatılması, engelli genç ve çocukların kısa süreli gündüz ve yatılı bakımı için “Aktif Yaşam Merkezleri” kurulması gibi bazı vaatler de beyannamede yer aldı.
Ana muhalefet partisi CHP ve diğer muhalefet partilerinde de sosyal yönü ağır basan beyannameler açıklandı. Örneğin CHP parasız, iş garantili ve nitelikli eğitimden başlayarak yoksulluğu sıfırlamak, tüm hanelerin gelirini 1000 TL’nin üzerine çıkaracak aile sigortası kurmak, emeklilere Ramazan ve Kurban bayramlarında birer maaş ikramiye vermek, evi olmayan ailelere düşük faiz ve uzun vadeli kredi ile konut edindirmek, borçların faizlerini silmek, çiftçiye satılacak mazottan KDV ve ÖTV’yi kaldırmak gibi vaatler verdi. Ayrıca asgari ücretin vergi dışı bırakılması ve net 2200 TL’ye çıkarılması da diğer vaatler arasında yer aldı.
Partilerin bunlar dışında da ekonomik büyüme ve kalkınmaya yönelik vaatleri oldu. Konumuz sosyal devlet uygulamaları olduğu için şimdilik o konulara girmeyelim. Öncelikle şu ayrımı yapmakta yarar var. Asgari ücret gibi gelirler politikası araçları ve vergi politikaları yoluyla da gelir adaleti sağlanabilir elbette. Lakin her iktisat politikası aracı sosyal devletin bir aracı değildir. Örneğin, asgari ücret elbette bölüşümü etkiler. Ancak bu ücreti veren işverendir. Yani devlet, kendi çalışanına belirlediği ücreti kendisi öder. Ancak asgari ücret aynı zamanda özel sektör için bir kural niteliğindedir. Bu da özel sektörün kanunen bu ücretin altında işçi çalıştıramayacağı anlamına gelir.
Asgari ücretin etkisi, kayıt sistemi ve denetimi oturmuş ülkelerde, aşırı yüksek belirlenmesi halinde, istihdamı azaltır. Bizim türümüzden ülkelerde ise kayıtdışı çalışmanın artması gibi sonuçlar doğurur. Asgari ücretin belirlenmesinde bunun dikkate alınması gerekir. Diğer yandan ekonomik yapının kaldırabileceği bir asgari ücretin vergi dışı tutulması anlamlı olabilir. Devlet burada maliyetin bir bölümünü yüklenmiş olmaktadır. Halen asgari geçim indirimi uygulamasıyla, çalışanın medeni durumu ve çocuk sahipliğine göre, asgari ücretin yaklaşık %75’i kadar bir ücret zaten vergi dışı tutulmaktadır.
Diğer vaatlere gelince şu ayrımın da yapılması gerekir. Emekli maaşları, sağlık sigortası ve işsizlik sigortası gibi sosyal transferler prime dayalı çalışır. Yani çalışanlar prime öder ve oluşan fondan emekli maaşları ödenir, sağlık hizmetleri finanse edilir ve işsiz kalanlara işsizlik maaşı ödenir. Dul, yetim, yaşlı, engelli, şehit ailesi gibi kesimlere yapılan sosyal yardımlar ise tamamen karşılıksızdır.
Bu uygulamaların maliyeti nasıl karşılanır? Sosyal Güvenlik Sistemi’ne dâhil transferlerde çalışanların ödediği primler yetmediğinde devlet bütçesinden transfer yapılır. Prime dayalı olmayan sosyal yardımlar ise doğrudan bütçeden karşılanır. SGK’ya yapılan transfer veya sosyal yardımların finansmanı nerden karşılanır peki? Esasen vergi gelirleri ile karşılanır. Bu da yetmediği zaman devlet sonradan vergi alarak ödemek üzere borçlanır.
Peki, vergi yükünü arttırmak dışında bir yolu var mı bu transferlerin? 2001 krizi sonrası faiz giderlerinin azalması ile oluşan mali alanda sosyal yardımların arttırılmasına benzer şekilde, kamu harcamalarında israf önlenerek kaynak yaratılması bir yoldur. Bir de ekonominin istikrarlı olarak büyüyerek zenginleşmesi ve daha fazla sosyal refah harcamasını finanse edebilecek düzeye gelmesi daha sağlam ve kalıcı bir yoldur.
Petrol ve doğal gaz gibi doğal kaynakları bol olan bir ülke, buradan elde ettiği gelirin bir kısmını topluma sosyal harcama olarak dağıtabilir. Ancak bizim gibi kamu harcamasının tek kaynağı vergi olan bir ülkede böyle bir imkân olmadığına göre, zenginleşen ekonominin vergi kapasitesini arttırarak kaynak sağlamak dışında sihirli bir formül yoktur. Aksi takdirde ekonominin kaldırabileceğinden daha fazla yük getiren transfer harcamaları, zaman içerisinde ekonomiyi zayıflatarak mevcut olanın bile korunamayacağı noktaya gelebilir. Ya da enflasyonist etkiler yaratarak, veriliyormuş gibi görünen yardımların reel olarak küçülmesine neden olabilir.
Aslında modern sosyal devlette en sağlıklı araç vergidir. Vergi olmadan demokrasi olmaz. Vergi toplumsal mutabakatı, siyasal tartışmayı ve nihayet oy çokluğu da olsa bir siyasal karar gerektirir. Petrol zengini ülkeler gibi doğal kaynak sahibi olup ekonomiyi büyük ölçüde merkezden yöneten hiçbir ülkede standart bir demokratik süreçten söz edemiyoruz maalesef.
Sonuç olarak, sadece vatandaş olması dolayısıyla, her insanın insanca bir hayat yaşamaya hakkı vardır şüphesiz. Sosyal yardımlar da insanların hayat standardının belirli bir düzeyin, örneğin yoksulluk sınırının, altına düşmemesi için yapılır. Ancak sürdürülebilirlik gözden kaçırılmamalıdır. Aksi halde, bugün toplumun çoğunluğunu mutlu eden uygulamalar, orta ve uzun vadede ciddi bir maliyetle geri dönüp bütün toplumu mutsuz edebilir.
29.05.2018