Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Sosyalist Devrimden Perestroykaya Rusya Ekonomisi

Abuzer PINAR
29 Temmuz 2021 12:07
A-
A+

Rusya Maliye Bakanlığı’nın Temmuz ayı başında yaptığı açıklamaya göre Ulusal Varlık Fonu dolar varlıklarını sıfırlarken İngiliz sterlininin payını azalttı. Daha önce %35 olan dolar varlıkları satılarak euro, Çin yuanı ve altının payı arttırıldı. Sterlinin payı %5’e inerken, euronun payı %39,7 ve yuanın payı %30,4’e çıktı. Japon yeni ve altının payları ise sırasıyla %4,7 ve %20,2 düzeyinde tutuldu. Bu kompozisyonda ticaret ortaklığı ve enflasyon etkisinin dikkate alındığı belirtildi. Avrupa ve Çin ile olan ticari ilişkiler pozitif yansırken, enflasyonist etkisi nedeniyle dolardan altına geçildi.

Bu operasyonda elbette ekonomik bir mantık var ama Anglo-Amerika hattına bir mesafe konulduğu da gözden kaçmıyor. Nitekim satır aralarında jeopolitik sorunlara ve fonun güvenliğine de vurgu yapıldı. Rusya bir süredir ABD’nin değişik gerekçelerle gündemde tuttuğu yaptırımlar nedeniyle ekonomisini dolardan arındırmaya çalışıyor.

Sözkonusu hamleden üç hafta sonra Rusya devlet başkanı Putin “ABD’nin dolar basması tüm küresel ekonomiyi etkiliyor” açıklaması yaptı. ABD’nin bütçe açığını kapatmak için dolar basmasının tüm küresel ekonomiyi etkilediğini dile getiren Putin “ABD iki yıldır %15 bütçe açığı veriyor. Peki bu bütçe açığını nasıl kapatıyorlar? Para basarak. Bu da enflasyona neden oluyor. ABD ekonomisinin ve doların rezerv para olarak önemi göz önünde bulundurulduğunda, ABD’nin bütçe açığını kapatmak için dolar basması tüm küresel ekonomiyi etkiliyor” dedi. Bu açıklamalarla kanaatimce, dolar meselesinin sadece Rusya’nın milli meselesi değil, küresel bir mesele olduğuna vurgu yapıldı.

Rusya buraya nereden geldi? 1917 devriminden sonra sosyalist sistemden esinlenerek merkezi planlamaya dayalı bir ekonomik yapı kurmuştu. 1970’lerde derinleşen sorunlar reform ihtiyacını ortaya çıkardı ve daha 1979 yılında Brejnev döneminde kabul gören ve yeniden yapılanma anlamına gelen perestroyka Gorbaçov tarafından uygulamaya konuldu. Bu süreç bazı kesimlerce kapitalist sistemin mutlak zaferi veya sosyalist sistemin mutlak başarısızlığı olarak anlatıldı.

Ülkelerin kendine özgü şartları dikkate alınmadan yapılacak bir sistem tartışmasından çıkacak kaçınılmaz sonuç budur. Halbuki aynı sistemden esinlenen Çin ile belirgin farkları görmek hiç de zor değil. Ya da kapitalist blokta yer alan ve hatta aynı birlik çatısı altında bulunan Almanya, Fransa ve İngiltere bile farklı yapılara sahip. Bu grup ülkelerin yapıları aynı sistemde sayılan ABD’den bile dikkate değer biçimde farklıdır. Bu yüzden ülkelerin özgül şartları ve dinamikleri dikkate alınmadan ekonomilerini değerlendirmek yanlış sonuçlara götürecektir.

Rusya özelinde, çarlık dönemini anlamadan 1917 devrimini anlamak mümkün olmadığı gibi merkezi planlamadaki aksaklıkları anlamadan “perestroyka”yı ve sonuçlarını anlamak da hayli zordur. Hatta Rusya’nın bugünkü açık deniz arayışı ve Kırım hamlesinin izlerini yüzyıllar öncesine götürmek hiç de abartılı sayılmaz.

1547’de IV. İvan’ın ilk Çar olarak taç giymesi sonrasında ciddi yasal düzenlemeler ve idari yapılanmalara gidildi. Bu düzenlemelerin içerisinde tarım işçilerinin çalışma şartları, toplumun değişik kesimlerinin bir meclis çatısında temsil edilmesi ve yerel yönetimler de vardır. “Sudebnik” adı verilen yasal düzenlemelerle Rusya devleti feodal ayrışmayı ortadan kaldırarak merkezi bir yapı kurmaya çalıştı. Köklerini eski Rusya hukukundan alan bu yasa ile sosyal ve ekonomik değişmeler esas alınarak hukuk sistemi güncellenmiş oluyordu. Suç, ceza ve yargılama süreçleri daha belirgin hale getirilirken mülkiyet yeniden düzenleniyordu. Mesela feodal toprak mülkiyetinin korunması için devlet mülkiyetine sınırlar konulmuş, feodal beyin toprağını terketmek isteyen işçiye ceza öngörülmüştür. Rusya tarihi boyunca, toprağa bağlı olarak çalışmak zorunda olan hareket alanı kısıtlı köylülerin ayaklanmalarına rastlanır.

Aynı dönemde “Zemsky Sobor” adıyla feodal temsil organı oluşturuldu ve feodal sınıflar resmen tanımlandı. Üç temel sınıf “seçkinler ve bürokratlar”, “Ortodoks Din adamları” ve “halk”tan oluşuyordu. Son sınıf esnaf, tüccar ve kasabalarda yaşayan kesimleri içeriyordu. Bu temsil organı tartışmalı konuları karara bağlayacak ve temel yasaları çıkaracaktı. Bu yapılanma ile kırsal bölgelerde özyönetimler de kuruldu.

Ülke bütünlüğü için yapılan bu düzenlemeler sadece iç istikrar amaçlı olarak düşünülebilir. Ancak Rusya coğrafyası oldukça soğuk ve ulaşıma elverişsiz olduğu için her dönemde deniz ticareti erişimi için girişimlerde bulunulmuştur. Çarlık yönetiminin kurulmasının hemen ardından Baltık kıyılarına bu amaçla yapılan girişim Polonya, Litvanya ve İsveç koalisyonuna karşı başarısız olurken Kırım Hanlığı da Osmanlı’dan destek alarak Moskova’yı işgale kadar gitmiştir. Karadeniz’deki savunma ve ticaret imkanları için önemli bir nokta olan Kırım bölgesine yakın geçmişte yine bir hamle yapılmış ve bu yüzden ek yaptırımlar gündeme gelmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun batı kapitalizmine karşı inişe geçtiği dönemin önemli aktörlerinden birisi Rusya’dır. Hızla yayılan kapitalist sistemin başta İngiltere ve Fransa olmak üzere ana aktörleri pazar ve hammadde arayışına girerken ilk hedeflerden birisi Osmanlı toprakları idi. Rusya için de bu topraklar hem güney sınırı boyunca uzandığı için hem de balkanlara doğru hareketine engel olduğu için önemli idi. Ayrıca Batı Avrupa’nın bu topraklara göz dikmesi Rusya için de bir tehdit sayılıyordu.

Birinci Dünya Savaşı’nın şartlarında ekonomisi zora düşen Rusya’da başta gıda kıtlığı olmak üzere işçilerin ve köylülerin mutsuzluğu ve umutsuzluğu sosyalist partilerin öne çıkmasını sağladı. Sefalet içerisinde bulunan bu kesimleri harekete geçirmek çok da zor olmadı. Çünkü çarlık yönetimi sorunları çözemiyordu. Ayrıca Lenin öncülüğündeki hareketin temel söylemi emperyalizm ve kapitalizmin insani olmayan sonuçlarına dayanıyordu. Özü itibariyle yayılmacı kapitalist sistemin ıslah edilemeyeceğini, ancak yıkılarak bertaraf edilebileceğini savunuyordu.

Hikayesi uzun olmakla beraber devrim sonrası kapitalist sisteme bir alternatif olarak merkezi planlamaya geçildi. Bu yapıda neyin üretileceği, nasıl üretileceği ve nasıl dağıtılacağı merkezi otorite tarafından kararlaştırılır. SSCB uygulamasında bir süre başarı ile uygulanmıştır. Savunma sanayinde, bilimsel gelişmelerde, uzay araştırmalarında, enerji üretiminde ciddi başarılar elde edilmiştir. Ancak ölçek büyüdükçe ve piyasa ekonomilerindeki zenginleşme ve çalışma motivasyonu arttıkça, rekabet gücünü kaybetmiştir. Ayrıca bu dönemde oluşan askeri ve bürokratik hegemonya zenginliğin dikkate değer bir bölümünden yararlanırken geniş kitlelerde yoksulluk artmıştır. Bürokrasi, başarısızlığını perdelemek ve yerini korumak için raporlamalarda gerçek olmayan “başarılı” raporları üst yönetime sunmuştur.

Aynı dönemde Batı Avrupa’daki devlet girişimlerinin başarısızlıkları da gündemdeydi. Avrupa’da sosyal devlet uygulamaları bir başarı öyküsüne dönüşmüş olmakla birlikte devlet üreticiliği mevcut rekabet koşullarında sürdürülebilir olmaktan çıkmıştı. 1980’lerde başta ABD ve İngiltere olmak üzere devletler piyasa dinamiklerine daha fazla yönelirken Rusya sistemik olarak çökmeye başlamıştı. Ekonomik çöküş, siyasi çöküş ve parçalanma riskini de ciddi arttırdığından, Gorbaçov’un uygulamaya başladığı yeniden yapılanma ve reform hareketi, hem ekonomik işleyişi yeniden temin etmeyi hem de ülke bütünlüğünü korumayı hedefledi. Böylece ABD ile yarışı bir süre iyi götüren SSCB, 1970'lerde durgunluğa girdi. Kapitalist piyasa sistemindeki dinamizm merkezi planlamayı zorlamış ve rekabet gücünü düşürmüştür. Bürokrasideki hantallık ve üste iyi görünmek için yapılan gerçek dışı “yüksek performans” raporlamaları yönetimi yanıltmış ve müdahaleyi geciktirmiştir.

Gorbaçov, başta ABD ve İngiltere olmak üzere liberal politikaların geri döndüğü 1980’lerde, ülke ekonomisini piyasa odaklı sosyalist ekonomiye doğru dönüştürerek sorunları çözmeye çalışsa da başaramamıştır. Perestroyka, ekonomik ve siyasi sistemi yeniden yapılandırmayı ve kapsamlı bir reformu içermekteydi. Yürürlükteki sosyalizmden kaynaklı katılıkları ve işlemeyen mekanizmaları ekonomiyi biraz serbestleştirerek çözmeyi amaçlayan Gorbaçov, bu şekilde ülkenin bütünlüğünü de koruyacağını düşünmüştü. Hedef, ekonomi ve devlet yönetiminde biraz daha liberal davranarak devlet mekanizmasını hantallıktan kurtarmak ve verimsiz devlet işletmelerini özerkleştirerek kendi üretim planlarını yapma imkanı vermekti. Böylece bu işletmelerin zararları devlet bütçesinden karşılanmak yerine karlı bir şekilde çalışmaları sağlanacaktı.

Temel sosyal amaçlardan birisi de kaynakların silahlanma yarışı yerine ekonomik refahı arttırmaya yönelik kullanılması idi. ABD ile silahsızlanma anlaşmaları yapılması da bunun bir aracı olacaktı. Ancak Perestroyka 1991 yılında SSCB’'nin dağılmasıyla sonuçlandı.

SSCB'nin dağılmasından sonra Rusya, merkezi planlamadan piyasa ekonomisine radikal bir geçiş yapmaya çalıştı. Ancak siyasal karar ne kadar hızlı olursa olsun, yerleşik kurumlar ve yöneticilerin sahip olduğu zihniyet ve alışkanlıklar nedeniyle yapısal dönüşüm zaman alır. Rusya ekonomisi piyasaya geçiş sürecinde ciddi bir yıkım yaşamış ve milli gelirde 1999 yılında %40’dan fazla düşüş olurken ülke yüksek düzeyde bir enflasyon ile karşı karşıya kalmıştır.

Kamu işletmelerinin özelleştirilmesinde üst düzey bürokratlara öncelik verilmesi özelleştirme sürecinin yolsuzluk ile anılması sonucunu doğurmuş, hatta yurtdışına sermaye kaçırma biçimindeki davranışları da tetiklemiştir. Ekonomik daralma ile beraber kamu gelirlerindeki azalış bütçe açıklarının finansmanını bir sorun haline getirirken, petrol fiyatlarında 20 doların altındaki düşük düzey açıkları daha da arttırmış ve kısa vadeli borçlanmanın artması ile 1998 yılında mali çöküş yaşanmıştır. Nihayet, borç ödemelerinin belirli bir zaman için, geçici olarak durdurulması ve ertelenmesi anlamına gelen moratoryum ilan edildi. Ruble dolar karşısında %50’den fazla değer kaybetti ve dolar bir anda 6 rubleden 9,5 rubleye çıktı. Yabancı yatırımcıların ülke borsasına bir yıldan az süreli yatırım yapmasına kısıtlama getirilmesi de gündeme gelince piyasalar altüst oldu. IMF ve AB çevreleri reform sürecini desteklediklerini açıkladılar. Çünkü bu çöküş başta gelişmiş kapitalist ülkelerin sermayesini ilgilendiriyordu.

Bunun üzerine yapılan devalüasyon ile beraber kapsamlı bir vergi reformu ve KOBİ’ler için geniş bir serbestleşme düzenlemesi yapıldı. 2000’lerdeki finans bolluğunun da etkisi ile artan emtia fiyatlarındaki artış petrol ve doğalgaz gelirlerini de olumlu etkilediğinden bu dönemde Rusya ekonomisi ciddi büyüme sürecine girdi. Tüketimin arttığı bu dönemde yoksullukta da dikkate değer gerileme olmuş, artan vergi gelirleri ile bütçe disiplini de büyük ölçüde sağlanmıştır.

Gelinen noktada Rusya bir “enerji devi” olarak anılmaktadır ve Avrupa'nın en önemli petrol ve doğalgaz tedarikçisidir. AB’nin Rusya’yı gözden çıkarmamasının, başka nedenler yanında, belki de en önemli nedenlerinden birisi budur. ABD başta Kuzey Akım 2 projesine karşı çıksa da AB’nin ve özellikle Almanya’nın diretmesi ve enerjinin stratejik bir silah kullanılmasına karşı çıkacağını taahhüt etmesi ile yumuşadı.

Rusya doğalgaz rezervlerinde dünyada birinci sırada, kömür rezervlerinde ikinci sırada ve petrol rezervlerinde sekizinci sırada yer almaktadır. Elektrik üretiminde üçüncü sırada bulunan Rusya yenilenebilir enerji üretiminde de üst sıralardadır. Volga nehri önemli hidroelektrik üretim nehirlerinden birisi olmakla beraber, Sibirya ve Doğu bölgelerindeki devasa potansiyelin kullanılamadığı bile söylenebilir. Dünyanın ilk nükleer enerji santralini kuran Rusya bu alanda da dördüncü sıradadır.

Kriz yıllarında dünyada onaltıncı sırada olan ekonomi bugün itibariyle onikinci sıraya yükselmiştir. Satınalma gücü ölçütüne göre kişi başı geliri 25 bin doları geçmiştir. İhracatı büyük ölçüde enerji ve savunma sanayii olsa da metal ve kereste de ihracatında önemli yer tutmaktadır. Tahıl ithalatçısı iken AB ve ABD'den sonra üçüncü büyük tahıl ihracatçısı haline gelmiştir. Ayrıca balıkçılık açısından da ciddi atılımlar yapmıştır.

Petrol fiyatlarının düşmesi ve Ukrayna müdahalesi nedeniyle ortaya çıkan sermaye kaçışı nedeniyle ülke ekonomisi biraz zora girdi. Yönetim bunun farkında olacak ki ekonomiyi dolardan arındırma hamlesi yaptı.

Rusya veya başka bir ülke tek başına dolara dayalı mevcut uluslararası para sistemini bozamaz. Ancak bu sistemden zarar gören ekonomilerin ciddi bir baskı grubu olması ile mümkün. Konuya ilişkin olarak başı çekecek ülkeler Çin ve Rusya olacak gibi görünüyor. Ancak bu ülkelerin kendi tarihi gelişmeleri de gösteriyor ki vatandaşına müreffeh bir hayat sunamayan sistemler başarılı olamıyor.