Döviz kurunda hafta içi yaşadığımız hareketler spekülatif. Peki, kim bu spekülatörler? Aslında yabancı değil. Küresel finans merkezlerindeki bankalar ve büyük fon yöneticileri. Yabancı değiller çünkü bu banka ve fonlar Borsa İstanbul’dan hisse senedi alıp şirketlerimize ortak olan, devlet iç borçlanma senetleri alıp devletimize borç veren, ticari bankalarımıza kredi verip yurtiçi kredi piyasamızı fonlayan kurumlar. Bu anlamda yabancısı değiliz. Peki, sorun ne?
Sorun bizatihi finansal sektörün kurgusu. Rezerv para dolar. Tek değil ama belirleyici olan bu. Bir ülkeye dolar girince piyasası rahatlıyor. Kredi genişlemesi oluyor ve ekonomik faaliyetler artıyor. Dolar çıkınca da ekonomi daralmaya başlıyor. Elbette bu işleyiş ekonominin yapısına göre sağlıklı işleyebilir. Ancak kırılgan ekonomilerde bu giriş çıkışlar yıkıcı olabiliyor. Özü itibariyle bu doğru olmakla beraber, küresel finansal yapının bizatihi varlığı sorunun asıl kaynağını oluşturuyor.
Finansal araçlar o kadar çeşitlendi ki fon yöneticilerinin elinde çok fazla spekülasyon aracı var. Belki bu araçlar kurgulanırken gerçekten işlevleri dikkate alınarak yapılmıştır. Lakin her araç gibi finansal araçların da her zaman spekülasyona açık olduklarını gözardı etmemek gerekir.
Swap işlemlerini düşünelim. Aslında finansal sektörün daha iyi işlemesi için, kısa dönemli akışkanlığı sağlamak amacıyla kurgulanmış olabilir. Ancak spekülatif hareketler için de bulunmaz bir nimet. Bu hafta bizdeki kur hareketlerine neden olan yönü “başkasının taşı ile başkasının kuşunu vurmak” biçiminde özetlenebilir. Yani ülkelerin finans ihtiyacını karşılarken bir getiri de sağlamak üzere faaliyet gösteren fonlar, fırsat bulduklarında amacını aşan ve ülke ekonomilerini zora düşüren hareketlerde bulunabiliyorlar. Yani bir açığınızı yakaladıkları zaman hiç gözünüzün yaşına bakmıyorlar. Mesele kazanç sağlamaksa gayri meşru ve gayri ahlaki hiçbir yol ve araç yoktur. Ama yanlış anlaşılmasın. Bütün olan bitenler mevcut finansal sistemin kurallarına gayet uygun.
İstanbul borsasında hissesi olan, devlet iç borçlanma senetlerinde parası olan bu tanıdık yabancılar muhtemel dalgalanmalardan nemalanmak istedikleri için faizi düşük olan TL borçlanarak yükselmesi beklenen dolar almak istediler. TL bulamayınca da gecelik faizler fena halde yükseldi. Yanlışı kim yaptı peki?
Ortada yanlış yok aslında. İki ucu da sıkıntılı bir süreç bu. Borçluluk düzeyinin yüksek olduğu ekonomimizde TL baskı altında. Bunu fırsat bilen fon sahipleri bu açığımızdan yararlanmak istiyorlar. Biz de buna izin vermiyoruz. Kısa dönemde amacımıza ulaşıyoruz ama bu fon sahipleri fırsat kollamaya devam ediyor ve ilk fırsatta bugün alamadıklarını almaya çalışacaklar. Özeti bu.
Buna ne kadar direnebiliriz? Ekonomik gücümüz nispetince direnebiliriz. Bütün dışa açık ekonomiler gibi biz de dolar ile iş yapıyorsunuz. Başta enerji olmak üzere üretim girdisi alıyoruz ve dolar ile ödeme yapıyoruz. Bu zaten vazgeçilmezdir. Bir de kendi firmalarımız ve vatandaşlarımız dalgalanmalardan nemalanmak isterse, “gerçek” ihtiyaç olmadığı halde dolar alıyor. Aynen bu tanıdık yabancılar gibi. Derken talebi artan “mal”ın fiyatı artıyor. Artan bu fiyat ekonomiye, üretim maliyetine ve fiyat sinyallerine zarar veriyor. Döngü bozuluyor. İki ucu da sorunlu dememin sebebi bu.
Çözümü nedir peki? Mevcut kurgu içerisinde yapacağımız tek şey, şu an yapılan gibi, sistemi marjda yönetmektir. Özellikle bir seçim döneminden geçiliyorsa geniş kitlelerin davranışı gözardı edilemez.
Geriye iki temel mesele kalıyor. Bunlardan birisi, mevcut küresel finans sisteminin sürdürülebilirliğinin tartışmalı olmasıdır. Birileri vurgun yaparken, diğer bazıları ciddi kayba uğruyorsa bu yapı sürdürülemez. Bugün eğer rezerv para tartışması yapılıyorsa, altın veya başka paralara yöneliş varsa nedeni budur. Küresel düzeyde yapılan bu tartışma sonuçsuz kalmayacaktır.
Diğer konu ise doğrudan bizimle ilgilidir. Güçlü, üretken, istikrarlı bir ekonomi olamadığımız müddetçe spekülasyona açık oluruz. Rezerv para dolar değil, euro veya yuan olsa da, altın da olsa bu değişmez. Dolayısıyla esas yapacağımız şey adamakıllı bir eğitimle insan kaynağımızı güçlendirmek, verimli bir ekonomi olmak ve kaynaklarımızı rasyonel kullanmaktır. Başkası üretirken biz tüketiyorsak, onların parasına ihtiyacımız hep olacak. Çünkü ürettikleri malı ancak onların parası ile satın alabiliriz. Güçlü ekonominin parası güçlü olur.