Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Tarihten Bugüne Ekonomide Zor Seçim

Abuzer PINAR
29 Mayıs 2021 22:08
A-
A+

Ekonomi kavramının, özellikle finans sermayesinin davranışı ile, karmaşık hale gelmesi veya getirilmesi temel amacı geri plana itmiştir. Temel amaç geçim ve toplum refahı iken, rekabetçi küresel ekonomideki en önemli araç olan sermaye birikimi hedefi bazen maksadını aşıyor. Bu sadece bugünün de konusu değil. Tarihten bugüne durum pek de farklı değildi.

Geçimin temel amaç olduğu kapitalizm öncesi toplumda servet birikimi sözkonusu olsa da sanayi devrimi sonrasındaki gelişmeler ekonomileri ve dolayısıyla siyaseti daha farklı bir alana taşıdı. İngiltere’de başlayan sanayi devrimi, makinalaşma ve üretimin artması en başta Osmanlı ekonomisini derinden etkilemiştir. Tarım, tekstil ve savunma alanında oldukça iyi olan Osmanlı yurtiçi ve yurtdışı gümrüklerle ekonomiyi düzenlemeye çalışırken, ordunun ve devletin ihtiyaçlarını karşılayan sektörleri devlet denetiminde tutmuştur. Özel sektörü ise ahilikle başlayan ve gayrimüslim girişimcileri de kapsamak üzere loncaya dönüşen bir örgütlenme ile düzenlemiştir. Mal ve hizmet üretimi genişledikçe bazı sektörlerin düzenlenme ihtiyacı daha imtiyazlı gedik teşkilatına dönüşmüştür. Burada vurgu yapılması gereken önemli konular; bu örgütlenmelerin toplum ihtiyacını karşılamaya yönelik olması, çalışma usulü ve ürün kalitesi ile ilgili standartların konulmasıdır. Belki daha da önemlisi servetin belli kesimler elinde toplanmasını engelleyecek mekanizmalardır.

Çalışanların refahını gözeten uygulamalarla ücretler belirli bir düzeyde tutulmuştur. Belki de bir dönem parmakla gösterilen ve yabancı ülkelerin üst düzey devlet adamlarının özellikle sipariş verdiği Osmanlı kumaşları, daha ucuz işçilikle üretilen ve hızla büyüyen İngiliz ürünlerine karşı rekabet gücünü kaybetmiştir. Düşük ücret sermaye birikimini hızlandırır. Başta İngiltere olmak üzere sanayi devrimi sonrasında batı sermayesi böyle büyümüştür. Ancak Osmanlı dönemindeki düzenlemeler sermaye birikimi önünde önemli bir engeldir.

Son 20 yılda Çin’in piyasaları hızla ele geçirmesi süreci bundan farklı değildir. AB’de belirli bir gelir düzeyinde sosyal kaygıların öne çıkması, asgari ücret ve çalışma koşullarının iyileştirilmesine yönelik talepler ve düzenlemeler bu ekonomileri dezavantajlı duruma düşürmüştür. ABD ekonomisinde de AB kadar olmasa bile benzer kaygılar vardır. Bugün itibariyle ÇHC’nin AB-ABD tarafından eleştirilmesi tuzu kuruluktan kaynaklanır. Çünkü mevcut sermayenin biriktirilmesine benzer ve hatta belki de çok daha vahşi çalışma koşulları öncülük etmiştir.

Ülkemizde asgari ücretin ve maaş artışlarının belirlenmesinde sıkça gündeme gelen açlık ve yoksulluk sınırı tartışması bundan farklı değildir. Çalışan insanlar doğal olarak kendileri ve aileleri için asgari bir refah düzeyi talep etmektedirler. Bundan daha meşru bir talep olamaz. Lakin tarih boyunca bu sorun hep var olmuştur ve çalışanların ürettiğinin bir kısmı biriktirilmeden iktisadi gelişme ivme kazanamamaktadır. Tekstilde oldukça iyi düzeyde olan ülkemizin ÇHC karşısında zora düşmesi tamamen ücret farkı nedeniyledir. Sermaye birikiminin yavaş ilerlemesi, sermayedarların davranışı yanında ücretler ve tüketimle doğrudan bağlantısı vardır.

Zor bir seçimden bahsediyoruz: Toplumsal refah ve küresel düzeyde rekabetçi bir ekonominin tesis edilmesi. Bugün itibariyle zor olan bu seçim tarih boyunca da hiç kolay olmadı. İngiltere sanayi devrimi sonrasında muazzam üretim artışlarına giderken, Avrupa’daki diğer ülkelerin korumacı duvarlarına çarpınca alternatif pazar arayışına girmesi bundandır. Ücretleri düşük tutarak üretimi arttırması daha geniş bir kitleye iş imkânı vermiştir ama bunun devamı için de ürünün pazarlanması gerekmektedir. 1800’lerin ikinci çeyreğinde Osmanlı Devleti ile yapılan ticaret anlaşması bu ihtiyaçtan kaynaklanmıştır. Hatta Mısır yönetimin başkaldırması sırasında Osmanlı Devleti’nin yanında yer alması da bu saikledir.

İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı Devleti’nden imtiyazlar koparmak için birbirleriyle kıyasıya mücadele etmesi ve Almanya’nın daha yumuşak bir yaklaşımla bu topraklardaki etkinliğini arttırmaya çalışması hep ekonomik gücün arttırılması ve sürdürülmesi arzusudur. Diğer Avrupa ülkelerinin Afrika’dan Asya’ya kolonize ettikleri topraklar ve oralarda insanlara reva gördükleri çalışma şartlarının amacı bunlardan farklı değildir. Bugün özür dilenmesi de maalesef tarihi geri getirmiyor.  

Tarihte fazlasıyla örnekler bulunabilir. Tartışma işin özüne gelmektedir. İnsani olan ekonomik gelişmeyi sınırlar. Küresel düzeyde güç kazandıran politikalar insani tarafını zayıflatır. Ekonomi dilinde etkinlik-eşitlik çatışması olarak özetlenen bu konuda siyasetin bir seçim yapması gerekiyor ve bu seçim hiç de kolay değildir. Bu seçim yapılırken tarihin bize söylediği çok şey var. Hele de yeni bir dünya düzeninin kurulduğundan dem vurduğumuz bugünlerde tarihi birikime daha çok ihtiyacımız var.

Siyasi tercihlerin etkisi toplumsaldır. Toplumunu ikna edip bir seçim yapan siyasal otoriteler başarılı olurlar. Bu ikna süreci bir uzlaşmadır ve her kesimin fedakârlığını gerektirir. Fedakârlığa yanaşmama ise çatışmayı kabullenmedir. Bu da toplumlara kaybettirir.

Zor seçim…