Küresel ekonomide yavaşlama belirtileri artarken ABD ekonomisi gayet iyi gidiyor. İşsizlik ve enflasyon rakamları makul düzeyde ve ekonomi büyümesini sürdürüyor. Bazı Fed çevrelerinden faiz artışı önerileri gelse de Trump yönetimi istemiyor ve yıl içerisinde yapılması da pek ihtimal dahilinde görünmüyor. Peki bu patikayı besleyen şey nedir?
Büyüme verimlilik ile olur. Verimlilik teknolojik gelişmelerle mümkündür. ABD ekonomisinin teknolojik düzeyi yüksektir. Sadece bu da değil. Dünyanın her tarafından beyin ithal eder. Türkiye de dahil olmak üzere birçok ülkedeki donanımlı emeği, yüksek ücretler ve yaşam standardı vadederek ülkesine çeker. Bu doğru. Ancak bu da yetmez. Daha fazlası gerekir. Çünkü küresel ekonomide AB havzası başta olmak üzere yavaşlama eğilimi güç kazanıyorsa, ABD’nin büyümeyi sorunsuz devam ettirmesi tipik bir durum değil.
İki senaryo düşünebiliriz. Bunlardan birisi teknik iktisadi bakıştır. ABD ekonomisi rekabet gücünü göreli olarak kaybederken korumacı politikalara yöneldi. Bunun bahanesi hazırdı ancak nihayetinde uzlaşma sağlanamadığı için gümrük duvarlarını yükseltti. Bundan da kısa dönemde yararlandı gibi görünüyor. Karşı ataklar da geldi elbette. Ancak bu kısa dönemde korumacı politikalardan ABD daha fazla yararlanır. Çünkü korumacılığın karşılıklı artması ihracatçı ülkeyi daha çok olumsuz etkiler. Dolayısıyla korumacı önlemler başta Çin olmak üzere ABD’ye mal ihraç edenleri daha fazla etkiledi.
Bu korumacı politikalar sürdürülebilir mi? Yine iktisadi rasyoneli ile bakıldığında sürdürülemez. Ekonomi göreli verimliliğini zaman içerisinde kaybeder ve enflasyonist eğilimler artar. Böyle gittiği takdirde ABD ekonomisinde gelecek sene enflasyon daha yüksek olacak ve faiz artışları gündeme gelecektir.
Bütün bu açıklamalar teknik iktisadi yaklaşımdan gelmektedir. Lakin küresel düzeyde ekonomik güç simetrik dağılmış değildir. İyi biliriz ki ABD’nin elinde küresel ekonominin asimetrik bir gücü olan finans ve iktisadi mantığı aşan bir araç olan savunma sanayii de bulunmaktadır.
Küresel finans konusunda da çatlak sesler artmaya başladı. ABD’nin en büyük rakipleri de dahil rezervlerini ağırlıklı olarak ABD doları cinsinden tutuyorlardı. Son yıllarda bu tutum değişmeye başladı. Tek para hakimiyeti, özellikle de Trump yönetiminin korumacı politikalara yönelmesiyle daha fazla sorgulanır hale geldi. Halen ABD doları hakimiyetinin sürdüğünü söyleyebiliriz ancak zaman içerisinde zayıflaması kaçınılmaz görünüyor.
İkinci senaryo iktisadi mantığın ötesinde bir gücü temsil eden ve iktisadi gücü de takviye eden savunma gücü ve teknolojisidir. ABD Ekonomideki verimlilik avantajını ve rezerv para gücünü kaybetse bile savunma sanayi ihracatı küçümsenecek bir güç değildir. Ancak bu malın talebi iktisadi mantıkla oluşmaz. Bireyler gıda, otomobil, konut, bilişim ürünleri, tekstil vs. talep ederler ve bu talebi yaratan şöyle veya böyle kişisel tatmin ile ilgilidir. Halbuki savunma sanayi ürünleri talebi öyle değil.
Öncelikle savunma sanayi talebi tamamen siyasidir. Siyasi olması demek bireylerin taleplerinden bağımsız değildir elbette. Vatandaş ülkesinin güvenliğini önemser ve savunma sanayinin güçlendirilmesi için siyasal otoritesine destek verir. Bu normal olanıdır. Ancak normal olanı normal zamanlar için geçerlidir. Daralan bir ekonomide normalin üzerinde bir talep yaratmanız gerekir. Keynesyen politikalar genellikle yurtiçi talep yetersizliği olarak yorumlanır. Talep yetersiz ise devlet para harcayarak talep yaratmaya çalışır.
Küresel düzeyde normal malların talebi beklenen düzeyde değilse, ekonomiyi takviye edecek başka talep alanları yaratmalıdır. İyi bilinenlerden birisi savunma sanayidir. Ne var ki bu talep normal yollardan ekonomiyi harekete geçirecek kadar olmaz. O halde tehdit algısının yüksek olması gerekir ki beklenenden yüksek satışlar yapılabilsin. Örneğin, hazır Ortadoğu’da Şii-Sünni bloklaşması varken İran tehdidi pekâlâ işlevsel bir araç olabilir. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, hazır petrol gelirleri de fena değilken, iyi birer pazar olabilir. Yanına bir de Ürdün’ü eklediğimizde pazar daha da genişlemiş olur. Ayrıca nihai amaca ulaşmak için Amerikan Kongresi’nde bulunan her iki parti temsilcileri karşı çıksa da fark etmez. Önemli olan Ortadoğu’daki bu üç “müttefik” ülkeye silah satışı yapmanızdır. Kongre’nin onayı olmasa da olur.
Sonuç olarak ekonomide daralma varsa ve talep yetersiz ise, özellikle petrol geliri yükselen ekonomiler için ek bir talep yaratabiliriz. ABD ekonomisi hatırı sayılır bir kaynak elde etmiş olacaktır. Peki bu senaryonun sözkonusu ithalatçı ülkelere getirisi ne olacaktır? O daha da önemli. Bu ülkelerin halkları İran tehdidine karşı korunmuş olacaktır. Ola ki ciddi bir bölgesel savaşa dönüşürse ve kontrolden çıkarsa ne olacak? Sorun yok. Bölgede milyonların can kaybı adi vaka zaten. Ama krizin büyümesinden ABD ekonomisinin çok daha fazla kazanacağından hiç şüphemiz olmasın.