Ekonomik gelişmeleri salt ekranlardaki borsa, faiz ve döviz rakamları olarak görürsek uçuk gelebilir. Çok kısa dönemde pratik karşılığı da olmayabilir. Zira, bu bir uluslararası iktisadi sistem meselesi. Ancak uluslararası para sistemi ilk defa sorgulanmıyor.
Tarihsel gelişmelere girmeden önce şöyle basit bir örnek verelim. ABD’de istihdam rakamları iyi geldiği için ve ekonomide ısınma, yani enflasyonun hareketlenme ihtimaline karşılık ABD Merkez Bankası (FED) faiz oranlarını yükseltiyor. Dolar pahalı hale geliyor ve bizim gibi orta halli ekonomisi olan ülkelerde akaryakıt gibi her iktisadi faaliyette kullanılan malların fiyatı artıyor. Bunun sonucunda çocuklarımızın okul servislerinin, otobüs biletlerinin, uçak biletlerinin ve akaryakıt kullanılan bütün hizmetlerin fiyatları artıyor. Eğer artmıyorsa bilelim ki bu maliyeti birileri yükleniyor. Mesela devlet.
Her birimizin cebini etkileyen bu gelişme neydi? ABD merkez bankasının faizi yükseltmesi. Yani bu merkez bankası aslında herhangi bir ulusal devletin merkez bankası değil, bütün dünyanın merkez bankası gibi işlev görmektedir. Yani bu uluslararası iktisadi sistemde ABD hegemonyası demektir. Dünya ekonomik sisteminin bir patronu var. Uluslararası düzeyde genel kabul görmüş bir değişim aracı olarak dolar varsa, doların sahibi doğal olarak olan biten bütün iktisadi gelişmelere hükmeder.
Peki, dolar hâkimiyeti bir doğa kanunu mudur? Elbette değil. Ekonomik ve siyasi güç ile kurulan bir mekanizmadır. Tarih boyunca da farklı uygulamalar denenmiştir.
Kapitalist sistemin gelişmesi ve uluslararası iktisadi ilişkilerin büyümesi ve çeşitlenmesi ile beraber ortak bir hesap ölçüsü ve ödeme aracı kaçınılmaz hale gelmiştir. 19. yüzyılın başlarında ABD, Fransa, Çin, Almanya, Hollanda ve Hindistan dahil olmak üzere birçok ülkede çift metal standardı uygulanmıştır. Çift metal standardında gümüş ve altın para kullanılmaktadır. Her ülkenin parasının değeri bu iki madene bağlı olarak belirlenmekte ve bu değer devlet tarafından garanti edilmektedir. Ancak zaman içerisinde altın ve gümüş üretimindeki farklılaşmalar bu dengeyi bozdu. Gümüş daha fazla üretilince piyasadaki miktarı artmış olup alışverişlerde daha fazla kullanıldı. Altın ise bir birikim aracı olarak kullanılmak üzere piyasadan çekilmeye başladı. Meşhur “kötü para iyi parayı kovar” hikâyesi budur.
1867 yılında Uluslararası Para Konferansı'nda altın standardı kabul edildi. ABD, Fransa ve Almanya 1873 yılında, Hindistan ise 1893 yılında altın standardına geçti. Buna göre her ülke parası altın cinsinden ve ülke para birimlerinin karşılıklı değeri de buna göre belirlendi. Banknot da kullanılıyor olmakla beraber değeri altına bağlı idi.
Ekonomilerin hızla büyümesi sonucunda paraya olan ihtiyaç artarken, yeni altın rezervlerinin bulunması da buna yetmedi. Birinci Dünya Savaşı'nın çıkması ile beraber ülkeler altın standardını terk etti. 1929 ekonomik bunalımı ile sistem tamamen çöktü. Altından bağımsız olarak banknot (kağıt para) kullanımı devam etti.
1944 yılında Bretton Woods (ABD’nin New Hampshire eyaletine bağlı bir kasaba) Anlaşması ile 44 ülke temsilcileri IMF ve Dünya Bankası'nın kuruluşunu gerçekleştirecek anlaşmayı imzaladı ve parasını konvertibl yapmayı kabul eden ülkeler paralarının değerini ABD dolarına göre belirledi. 1 ons (31 gram) altın= 35 dolar olarak belirlendi ve ABD diğer ülkelerden talep geldiğinde doları bu oran üzerinden altına çevirmeyi veya altını dolara çevirmeyi taahhüt etti. Bunun sonucunda ABD doları rezerv para, müdahale parası ve değer standardı gibi fonksiyonlara sahip oldu. Ülkeler uluslararası iktisadi işlemlerinde kullanmak üzere altın veya dolar bulundurmak zorunda idi.
ABD'de yaşanan yüksek işsizlik ve ödemeler dengesi açığı bu sistemin yürümesinde sorunlar çıkarmaya başladı. 1971'de dolar devalüe edildi ve 1 ons altının değeri 35 dolardan 38 dolara yükseltildi. Böylece dolar da diğer ülke paraları karşısında yaklaşık olarak %9 civarında değer kaybetti. Ayrıca doların altına konvertibilitesi de ortadan kaldırılarak diğer ülkelerin paraları belli aralıklarda dalgalanmaya bırakıldı. Bu yetmeyince 1973 yılında dolar %10 daha devalüe edildi. Bunun üzerine dolardan kaçış başlarken, altın ile Avrupa ve Japonya para birimlerine olan talebin devam etmesi sonucunda 1973 yılında Bretton Woods sistemi tamamen yıkıldı; Japonya ve Avrupa ülkelerinin para birimleri dolar karşısında serbest dalgalanmaya bırakıldı.
Sistemin yıkılması ile beraber birçok ülke serbest döviz kuru uygulamasına geçmiştir. Serbest döviz kurunda paranın değeri, ülkenin parasına olan talep ile arz arasındaki denge ile belirlenir oluştur. Halen sahip olduğunuz dolar ve altın miktarı uluslararası işlemlerinizin ve paranızın istikrarı için büyük önem taşımaktadır. Ancak dolar-altın paritesi sabit değildir. ABD hiçbir şeyi taahhüt etmemektedir. Lakin ABD’nin tamamen kendi ekonomik büyümesi ve istikrarı için aldığı kararlar, örneğin faiz kararı, diğer ülkeleri ve özellikle ekonomik olarak daha hassas olan ülkeleri doğrudan etkilemektedir.
Buna karşı çıkabilir misiniz? Elbette karşı çıkabilirsiniz ama tek başına bir devletin değiştirebileceği bir düzen olmadığı gibi, birden fazla devlet bir araya gelse bile bunu değiştirebilecek ekonomik ve siyasi güç gerekir. Bugün itibariyle ABD’ye karşı bir güvensizlik olduğu artık açıkça ifade edilmektedir. Bunda Çin’in ekonomik olarak ciddi atılımlar yapması, AB ülkelerinin mevcut yapıdan olumsuz etkilenmesi ve diğer ülkelerdeki istikrarsızlıklar doğrudan etkilidir. Sistemik dönüşümler kısa dönemde ortaya çıkmaz. Ancak unutmamak gerekir ki “uzun dönemde” ortaya çıkan dönüşümlerin kilometre taşları kısa dönemde adım adım döşenir. Değişimin ayak sesleri yükselmektedir. Ülkemiz açısından önemli olan mesele, ne kadar süreceği çok da kestirilemeyen bu dönüşümde, geçiş sürecinin nasıl yönetileceğidir.
8.5.2018