Abuzer PINAR

Tüm Yazıları

Yapısal Reformlar Hafife Alınmamalı

31 Ocak 2021
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Toplumsal ve ekonomik yapı zaman içerisinde değişir. Şehirleşme, aile yapısı, üretim yöntemleri, ihtiyaçlar ve diğer toplumsal yapıların değişimi kaçınılmazdır. İnsan doğar, büyür, yaşlanır ve emaneti kendisinden sonrakilere bırakır. Toplumlar, ülkeler ve devletler için durum benzerdir. Birey olarak insan nasıl aynı kalmıyorsa, toplumlar da değişir. Bu değişimle beraber ekonomik yapı da değişir ve toplumu yönetmek için konulan kurallar dar gelir. Kurumlar da eskir ve etkinliklerini kaybederler. Reformlar mevcut kurumsal yapı ve kuralların değişen şartları karşılaması için yapılır. Reformlar yapılmasa da ekonomik işleyiş zaten farklı şekilde gerçekleşecektir. Eski kurallar ve kurumlar değişimin önünde duramaz. Reform yapılmadığı takdirde, mevcut kurum ve kurallar daha tahripkâr olur.

Basit bir örnek verelim. Ekonomilerin bu kadar finansallaştığı bir ekonomik yapıda bankacılık sistemimiz 30 yıl önceki gibi kalamazdı. BDDK sektöre bir disiplin kazandırmak ve işleyişteki aksaklıkları gidermek için kuruldu. Benzer şekilde ekonominin her kesiminde yoğun olarak kullanılan enerji çeşitlendi, ölçek büyüdü, kısmen rekabete açıldı. Üretim ve dağıtım çok farklılaştı. Sektörü düzenleyecek kurallar oluşturmak ve denetimi sağlamak kaçınılmazdı. EPDK bunun için kuruldu.

Hukuk tarafında da durum farklı değildir. Kentleşme ile beraber hukuki konular çeşitlendi, yargının yükü arttı. Toplum, hem nicel olarak büyüdü hem de toplumsal ilişkilerin niteliği değişti. Hukuki kuralları ve yargısal süreçleri yeni şartlarda gözden geçirmek zorunlu hale geldi doğal olarak.

Hal bu iken, yapısal reformlar denildiğinde burun kıvırmak; küçümsemek gerçekçi olmamak anlamına gelir. Yapısal reformların içinin doldurulamaması ise mesele; bu tartışılabilir. İçerik itibariyle eleştirilebilir. Yetersiz, hatta yanlış bulunabilir. Bu konuda tartışmaya açık olmak gerekir. Çünkü yapısal reformlar kolay değildir. Toplumsal ve ekonomik değişim on yıllar içerisinde ortaya çıkar. Bu yeni formlara uygun kurum ve kurallar oluşturmak çok da kolay değildir.

Yapısal reformlarda daha da önemli bir nokta ortaya çıkaracağı maliyet ve bu maliyeti kimin yükleneceği meselesidir. İktisadi reformlar açısından baktığımızda konu daha da somut olacaktır. Zamanında, değişik nedenlerle ve çoğunlukla bir kesimi memnun etmek için çıkarılan erken emeklilik gün geldi sosyal güvenlik sistemi ve dolayısıyla devlet bütçesi üzerinde ciddi yük yarattı. Zira 40 yaşında emekli ettiğiniz insana ülkemiz yaş ortalamasına göre yaklaşık 35 yıl boyunca emeklilik maaşı ödeyecek ve sağlık hizmeti vereceksiniz. Mesele bu hizmeti vermek değil, nasıl bir sistem ile vereceğinizdir. Devlet zamanında çalışmış, emek vermiş ve çalışamaz duruma gelen insanlarımıza sosyal güvenlik sistemi vasıtasıyla elbette bakacaktır. Ancak mesele bu değil. Mesele bu maliyetin nasıl karşılanacağıdır. Nihayet sistem tıkandı ve 1999 tarihinde yapılan düzenleme ile emeklilik yaşı değiştirildi ve sonraki yıllarda da kademeli olarak yükseltilmesine karar verildi.

Yanlış şuradaydı. Ortalama ömür uzadıkça, doğal olarak emeklilik yaşı da yükselecekti. Ancak zamanında kırk yaşın altında emekli ettiğimiz insanların yükünü sonraki nesillere aktardık ve emeklilik yaşını 65’e yükselterek ortalamasını zar zor 50’nin üzerine çıkarabildik. Bir de geçiş sürecini düşünürsek işin ciddiyeti daha iyi anlaşılacaktır. Bu reformun bir maliyeti oldu ve maalesef sonraki nesillere yüklemekle kalmadık; bazı çalışanlar bu değişiklik nedeniyle yaşa takıldı. İşe başladığı gün itibariyle geçerli düzenlemeler doğrultusunda emekli olabilecek iken, belirli bir yaşı beklemek zorunda kaldı. Halen çalışabilir durumda olan kesim için nispeten tolere edilebilecek olan bu durum çalışamaz durumda olanlar için sıkıntı yarattı. Hâlbuki zamanında yapılan hatalar olmasaydı ve zaman içerisinde emeklilik yaşı yükselmiş olsaydı maliyeti bu kadar yüksek olmazdı.

Diğer bir konu kayıtlı ekonomi ve vergi sistemine ilişkindir. Maalesef yıllardır tartıştığımız ama bir türlü etkin adımlar atamadığımız bir alandır bu. Hızlı gelişen ülkelerin genel sorunudur bu. Kayıtdışı ekonomik faaliyetler aynı zamanda işleyişe bir esneklik kazandırmaktadır. Ancak bu kayıtdışılık kayıtlı sektör üzerinde baskı oluşturuyorsa götürüsü getirisinden daha yüksek oluyor. Öyle faaliyetler var ki kayıt altına almak zaten mümkün değildir. Ölçek itibariyle fazlasıyla küçüktür ve astarı yüzünü geçer. Diğer yandan bu tür marjinal alanlar ana işleyişe sirayet etmemelidir. Kayıtdışı faaliyetler hacimli olduğunda vergi sistemini zorlamaktadır. Kayıtlı kesimin vergi yükünü arttırmakta ve haksız rekabete neden olmaktadır.

Hukuk alanında da benzer sorunlar var. Geciken yargılama süreçleri, ipotek ve haciz işlemlerinin uzaması, şirket açma-kapama işlemlerindeki zorluklar ekonomik hayat üzerinde ciddi baskı yaratmaktadır. En basitinden alacağını tahsil edemeyen bir kişi veya kurumun teminata el koyması gündeme geldiğinde, bunun paraya dönüştürülmesi ve uyuşmazlıkların çözümünde aşırı gecikmeler olması, kaynakların atıl kalmasına neden olmakta ve ekonomik hayatı aksatmaktadır. Hukuk bir oyun alanına dönmemelidir. Bazen sonucu belli olduğu halde ve genellikle haksız tarafın süreci uzatmak için yasa boşluklarını kullanarak süreçleri uzattığını biliyoruz.

Süreçlerin uzaması bazen yasa boşluklarından, çoğunlukla da iş yapma biçiminden kaynaklanmaktadır. Bu işleyiş hukuka olan güveni sarsmaktadır. Arabuluculuk gibi bazı mekanizmalar kurulmadı değil. Ancak toplumun yeni şartlara adapte olması zaman alır. Diğer bir konu da bu süreçlerin istismar edilmesidir. Bu tür manipülatif davranışlar hep var olsa da yapılacak reformlar ile istismar ve hile yolları kapatılmalı ve bu davranışların doğuracağı maliyet caydırıcı olmalıdır.

Yapısal reformlar maalesef çoğunlukla tıkanma noktalarında gündeme gelir. Normal zamanlarda, her şey yolunda giderken kimsenin aklına reform yapmak gelmez. Bu bir taraftan işin doğasında vardır. Diğer taraftan siyasal otoritenin ön alması daha etkili olacaktır. Muhtemel tıkanma noktalarını önceden görüp toplumu ve ekonomik hayatı buna hazırlamak çok daha rasyonel olabilir. Aynen koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetleri örneğinde olduğu gibi. Zamanında koruyucu tedbirler alınmadığında, hastalık yayıldıktan sonra tedavisi çok daha maliyetli ve tahripkâr olabilmektedir. Sosyal ve ekonomik hayatta da benzerini düşünmek ve reformda ön almak çok daha verimli sonuçlara götürür.

Son olarak, reformun toplum kesimleri tarafından kabulü de en az reformun içeriği kadar önemlidir. Reformun nimeti geniş kitlelere çok kolay anlatılır. Lakin kimse külfetini yüklenmek istemez. Bu yüzden yapılacak düzenlemelerin değişik toplum kesimlerine doğru ve etkili bir şekilde anlatılması da en az reformun kendisi kadar ciddiye alınmalıdır.

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA