Geçen hafta Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından Yeni Ekonomi Programı (YEP) açıklandı. Aslında Orta Vadeli Mali Plan (OVMP) beklenmekteydi. 2001 yılı krizinden sonra yapılan önemli bir reform kamu mali yönetimine ilişkindir. 2003 yılında çıkarılan 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na göre OVMP Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanır ve Yüksek Planlama Kurulu karara bağlar. Ancak Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile beraber 2.7.2018 tarihinde ilgili madde şu şekilde değiştirildi: “Orta vadeli program ile uyumlu olmak üzere, gelecek üç yıla ilişkin toplam gelir ve gider tahminleri ile birlikte hedef açık ve borçlanma durumu ile kamu idarelerinin ödenek teklif tavanlarını içeren ve Cumhurbaşkanı tarafından onaylanan orta vadeli malî plan, en geç Eylül ayının onbeşine kadar Resmî Gazete’de yayımlanır”. Dolayısıyla OVMP yasa gereği bütçe görüşmelerinden önce hazırlanıp kamuoyuna açıklanır. İçerisinden geçtiğimiz dönemin hassasiyeti ve farklı bir yaklaşıma vurgu saikiyle bu açıklama YEP adı altında yapıldı. Format itibariyle OVMP’den farklı değil.
İş çevreleri ve finans piyasaları tarafından merakla beklenen bu açıklama beklenenden farklı oldu. Makro büyüklükler ve hedefler açısından olabildiğince gerçekçi bir çerçeve ortaya kondu. 2019-2021 dönemini kapsayan üç yıllık program ulaşılamayacak hedefler yerine içerisinden geçtiğimiz durgunluk dönemini yansıtacak şekilde revize edilerek aşağı çekilmiş büyüme rakamlarını içeriyor. Buna göre 2018 yılı büyüme tahmini %3,8’e düşürüldü. Bu yılın ikinci yarısında düşük bir büyüme olacağı bekleniyordu. Bu beklenti tahminlere yansıtılmış oldu. 2019 yılı hedefi %2,3 ve 2020 yılı hedefi ise %3,5 olarak açıklanmış. Ortalama %5 büyüyen ülkemiz ekonomisi için bunlar elbette düşük oranlar. Ancak gerçekçi olduğunu kabul etmek gerekir. 2021 yılında ise ekonominin yeniden %5 patikasına döneceği öngörülmüş.
Diğer önemli konu enflasyon. 2001 krizi sonrasında uygulanan politikalarla enflasyon ülke gündeminin önemli bir konusu olmaktan çıkmıştı. Uzun süre tek haneli rakamlarda seyreden enflasyon, bekleyişleri de düşürdüğü için ekonomik karar alıcılarda dikkate değer bir güven oluşmuştu. Dolayısıyla bizim türümüzden ülkelerde önemli bir sorun olan yapısal (kendi kendini besleyen) enflasyonun da beli kırılmıştı. Ancak özellikle döviz kuru ve maliyet üzerinden gelen fiyat artışları bu süreci kesintiye uğrattı ve enflasyon yeniden yükselişe geçti. Programa bu da yansıtılmış durumda. 2018 yılı enflasyonu %20,8 olarak tahmin edilmiş. Son yılların en yüksek rakamı bu. Takip eden yıllarda ise kademeli olarak düşüş öngörülüyor. 2019 yılı %15,9 ve takip eden iki yıl %9,8 ve %6 olarak hedeflenmiş.
İşsizlik açısından da benzer bir görünüm var. Bu yıl için %11,3 olarak tahmin edilen işsizlik oranı, 2019 yılında %12’nin biraz üzerine çıkmakta ve ardından kademeli olarak %10,8’e düşmektedir.
Ekonomi daha düşük düzeyde büyürken, 2019 yılında kamuda dikkate değer düzeyde bir tasarruf hedeflenmektedir. 60 milyar TL’lik tasarrufun yarıdan fazlası cari harcamalardan, geriye kalanı da yatırım harcamaları, teşvik uygulamaları ve sosyal güvenlikten yapılacak. Gelir arttırıcı tedbirlerle 16 milyar TL de ek kaynak hedeflenmektedir. Eğer gerçekleştirilebilirse toplamda 76 milyar TL gibi bir kaynak anlamına geliyor ki bu küçümsenecek bir rakam değil.
Dış açığın da düşürülmesi yönünde bir niyet içeren programda, dışa bağımlılığı azaltacak tedbirler düşünülmektedir. Yatırımlarda öncelik verilecek sektörler olarak ilaç, kimya-petrokimya ve makine-teçhizat belirlenmiş. Bu doğru bir seçim ve hatta bu konuda geç kalındığı bile söylenebilir. Çünkü üretim yapısındaki dönüşüm zaman alır ve yapısal dönüşümlerin ekonominin normal zamanlarında düşünülmesi daha isabetli olur. Zor bir dönemde de olsa bu alanda alınacak tedbirlerin mutlaka ciddiye alınması gerekir. Makro hedefler ve ekonomide yapısal dönüşümlere ilişkin bilgiler özetle böyle.
Akut sorun ise özel sektörün borcu, bundan dolayı artan döviz kuru ve bankaların varlık kalitesinin bozulması ile ilgili. Son aylarda firmaların borç yapılandırma talebi bu konudaki endişeleri arttırdı. Çünkü firmaları kurtarmak için borçların ödenebilecek yapıya kavuşturulması gerekir. Bunu yapmanın da bir maliyeti var ve en çok etkilenecek olan kesim bankacılık sektörüdür. Bakan Albayrak konuya ilişkin olarak bankaların güncel mali yapılarını tespit etmek amacıyla çalışma başlattıklarını söyledi. Ayrıca Türkiye Kalkınma Bankası’nın görev alanının genişletileceği ve Emlak Bankası’nın gayrimenkul sektörünün finansmanı için daha etkin hale getirileceği vurgulandı.
Sonuç olarak, gerçekçi sayılabilecek makro hedefler kamuda yapılacak tasarruf ile desteklenmektedir. Öncelikli yatırım alanları ve bir ölçüde canlı tutulması düşünülen inşaat sektörü için kaynak bulunması önemli. Buna bankacılık sektörünün yükünü bir ölçüde hafifletecek tedbirleri de eklemek gerekir. Bu da halen makul sayılabilecek kamunun borç yükünün bir miktar artacağı anlamına gelir. Böyle bir daralma döneminde bu yük kaçınılmazdır. Özel sektörün borcu artarken kamu borcu büyük boyutlarda olmadığı için devletin halen bir hareket alanı bulunmaktadır. Uygulama da hedeflere uygun yürütülürse bu durgunluğun atlatılamaması için bir neden yok. Önemli olan kararlı olmak.
24.09.2018