*Sinan Tavukcu - SDAV Başkanı
Keşmir Neresi?
Keşmir, doğusunda ve kuzeyinde Çin, batısında Pakistan, güneyinde Hindistan tarafından çevrili bir vadi olup 222.236 km2 yüzölçümüne sahiptir.
Tabii güzelliği dolayısıyla “cennet vadisi” olarak adlandırılan Keşmir bugün;
78.114 km2’si (Gılgıt Baltıstan ve Azad Keşmir) Pakistan,
42.685 km2’si (Aksai Çin ve Şaksgam Vadisi) Çin,
101.307 km2’lik kısmı (Cammu, Ladak ve Keşmir Vadisi) Hindistan kontrolünde olmak üzere üç parçadan oluşmaktadır.
Âzad Keşmir’in merkezi Muzafferâbâd, Cammû-Keşmir’in merkezi ise Srinagar’dır.
Keşmir haritası
“Cammu ve Keşmir” 1947 yılındaki bölünmeden önce, Pakistan ve Çin tarafında kalan bölgeler de dâhil bütün Keşmir coğrafyasının adı iken, bugün Keşmir’in Hindistan tarafında kalan kısmını ifade etmektedir.
Keşmir Halkı
Pakistan, Hindistan ve Çin tarafından kontrol edilen Keşmir’de eyaletler itibariyle nüfus yapısı şöyledir.
Pakistan kontrolündeki Keşmir
Azad Keşmir’in nüfusu yaklaşık 5 milyondur. Buradaki halkın neredeyse tamamı Müslüman olmakla birlikte etnik yapı oldukça çeşitlidir. Halk genel olarak Pencabi’dir. Azad Keşmir’in kuzeyindeki Müslümanlar Sünni, Caferi Şii ve İsmaili şii’dir. Nüfusun yoğunlaştığı güneyde konuşulan dil çoğunlukla Dogri ya da Pencabidir. Bölgede Keşmirce konuşan halk daha çok Neelam ve Leepa vadilerinde yoğunlaşmaktadır. Azad Keşmir İslam Cumhuriyeti’nin savunması, dış politikası ve parası Pakistan'ın doğrudan kontrolündedir.
1970’e kadar Kuzey Bölgeleri olarak anılan özerk Gilgit-Baltistan’ın nüfusu ise 1,8 milyondur. Bölgenin batısında Tibet menşeli Budist topluluklarla Müslümanlar yaşamaktadır. Gilgit şehirleri ve çevreleyen vadilerde Şii topluluklar yoğunlaşırken Gilgit’in kuzeyi ve Ghizer bölgesinde İsmaililer yoğundur. Sünniler ise güneybatıda Chila ve Astore’de çoğunluktadır. Urduca, Peştuca, Wakhi, Shina, Balti, Khuar ve Buruşaski dilleri konuşulmaktadır.
Hindistan kontrolündeki Keşmir
2011’deki son nüfus sayımına göre 12,5 milyon nüfusa sahip olan Cammu Keşmir’in yüzde 68,3’ü Müslüman, yüzde 28,4’ü Hindu ve yaklaşık yüzde 1’i Budistlerden oluşmaktadır.
Keşmir Vadisi’nin nüfusu 7 milyon civarındadır. Nüfusun neredeyse tamamına yakını (%97-98) Müslüman’dır. Vadide Keşmirce konuşan Müslümanlar ve Keşmirli Panditler yaşamaktadır.
Keşmir Vadisi
Cammu bölgesinin nüfusu, yaklaşık 5,5 milyon olup %62’si Hindu, %36’sı Müslüman, kalanı ise genel olarak Sih’tir. Dogrice burada en yoğun konuşulan dildir.
Ladak’ın nüfusu ise, yaklaşık olarak 275.000 civarında olup çoğunluğu Budist’tir. Bu bölgede yaşayan Müslüman nüfus genellikle Şii’dir.
Çin Kontrolündeki Keşmir
Aksai Çin, Çin ve Hindistan arasındaki problemli bölgedir. Çin tarafından Hotan İdari Bölgesi’nin bir parçası olarak yönetilmektedir. Hindistan bu bölgenin Ladak’ın bir parçası olduğu iddiasındadır.
Şaksgam Vadisi-Geçidi, Çin Halk Cumhuriyeti idaresi altında, Sincan Otonom Bölgesi’ndeki Kaşgar eyaleti Kargilik ve Taxkorgan Tacik Otonom İdari Bölgeleri’nin bir parçası olarak yönetilmektedir. Pakistan bölge üzerinde 1963’e kadar hak iddia etmiş, ancak iki ülke arasında aynı yıl varılan anlaşma sonucu bölge Çin’e verilmiştir. Hindistan bölgenin Cammu ve Keşmir eyaletinin bir parçası olduğu iddiasıyla vadi üzerinde hak iddia etmektedir.
Keşmir’in Tarihi
Keşmir’in tarihi Hint Kralı Aşoka ile (m.ö. 269-232) başlatılmaktadır. Bölgenin bilinen daha sonraki tarihi ise, milâttan sonra 78-248 yılları arasında hüküm süren ve Orta Hindistan’a kadar hâkimiyetini kabul ettiren Orta Asya’daki Kuşana İmparatorluğu dönemine aittir. IV-V. yüzyıllarda Gupta İmparatorluğu’nun hâkimiyet alanına giren bölge, VI. yüzyıldan itibaren bu devleti yıkan Akhunlar’ın (Eftalit) saldırılarına mâruz kaldı. VII. yüzyılın ilk yarısında Keşmir, İmparator Harşa’nın (606-647) eline geçtiyse de Harşa burayı kendi haline bıraktı ve onun çekilmesinden sonra ortaya bazı küçük krallıklar çıktı.
Müslümanların Keşmir’e Gelişi
Keşmir, VII’inci yüzyıldan itibaren Müslümanların ilgi alanına girdi. Hindistan genel olarak İslam hâkimiyetine girerken Keşmir, coğrafyasının sağladığı avantajla direnmiş, Müslüman yöneticilerin hâkimiyeti ve Keşmir halkının Müslümanlaşması Hindistan’a göre daha geç tarihlerde olmuştur.
Bölgeyi askeri olarak hâkimiyeti altına alma ve Müslümanlaştırma teşebbüsü Gazneliler zamanında başlamıştır. Hindistan üzerine 17 sefer düzenleyen Gazneli Mahmud 1015 ve 1021 yıllarında iki defa Keşmir’i alma girişiminde bulunmuş olmasına rağmen başarılı olamamıştır.
1320’de başlayan Müslüman akınları Keşmir’de Hindu yönetimini sona erdirmiştir. Keşmir’in Hindu Kral Rincana 1323’te Müslüman olmuştur. Ancak aynı yıl ölümünden sonra veziri Mir Şah yönetime el koyarak Şemsüddin (1417-1467) adını almış ve Keşmir’de Müslümanların yönettiği dönemler başlamıştır. Onun kurduğu hanedan iki yüzyıl Keşmir bölgesini yönetip, vadideki Hinduları kendine bağladı. Gılgıt, Baltistan ve Dardistan ile Pencap’ın bir kısmını fethetti.
Babür İmparatorluğu, Ekber Şah dönemi
1551’de Şii Çak Hanedanlığının hâkimiyeti altına giren Keşmir, 1588’de Babür Hükümdarı Ekber Şah’ın Keşmir’i ele geçirmesiyle Babür Devleti’nin eyaleti haline geldi ve atanan valiler eliyle yönetildi. Bölge halkının Müslümanlaşmasında önce Kübrevî şeyhleri, daha sonra Nakşibendi ve Kadiri şeyhleri önemli rol oynadılar.
Babür Devleti’nin zayıflamasından istifade eden Keşmir valisi Ahmed Şah Dürrrani 1752’de Keşmir’e hâkim oldu. Bu tarihten, Sihlerin kontrolüne girene kadar Keşmir 67 yıl Afganlı Duraniler tarafından idare edildi.
Dogralar Dönemi
1819’da Maharaca Rancit Singh Keşmir’i ele geçirdi ve kendi topraklarına kattı. Bu tarihten itibaren Keşmir’de Müslüman hâkimiyeti sona erdi ve Müslüman halka yönelik zulüm dönemi başladı.
Sih hükümdarı Rancit Singh, Keşmirli Dogra ailesinden Hindu Gulab Singh’e ‘Raca’ unvanı vererek onu Cammu valisi yaptı.
Sih hâkimiyeti döneminde pek çok cami ibadete kapatıldı, ezan okunması yasaklandı ve büyük çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu halka ağır vergiler konuldu, angaryalar yüklendi. Canından bezen Müslümanlar 1830’da İslâmî ıslah hareketini başlatan Seyyid Ahmed Birîlvî önderliğinde Sihler karşı savaş açtı, ama başarılı olamadı, Seyyis Ahmed savaşta şehid düştü.
Gulab Singh
1845’te Sihlerle İngilizler arasında başlayan savaşı Sihler kaybetti, 9 Mart 1846 tarihinde imzalanan ‘Lahor Antlaşması’yla Keşmir İngilizlerin eline geçti. 16 Mart 1846’da imzalanan ‘Amritsar Anlaşması’ ile İngilizler Keşmir’i halkıyla birlikte yedi buçuk milyon rupiye Gulab Singh’e sattılar. Bu, Gulab Singh’in İngilizler’in Pencap’ı almasına yardım etmesinin ödülüydü. Anlaşmaya göre Gulab Singh Keşmir’i İngilizlere tam bağımlı şekilde yönetecekti. Onun zulüm ve inançlara baskıya dayalı yönetimine karşı yükselen İtirazları İngilizler duymazlıktan geldiler.
1891’de Keşmir’de ilk defa nüfus sayımı yapıldı. Sayıma göre büyük çoğunluğu Müslüman olmak üzere nüfus 814.241 idi.
Müslümanların Direnişi
Dogra yönetiminin baskı ve zulmüne karşı mücadele etmek üzere 1909’da, Müslüman Gençler Kuruluşu (Young Men’s Muslim Association) isimli bir platform oluşturuldu, Okuma Odası Cemiyeti (Reading Room Party) adı altında Müslüman halka yönelik okuma faaliyetleri başlatıldı.
İlk ciddi muhalefet hareketleri 1924’te Srinagar’da başladı. Hindistan’da eğitim alıp dönen Keşmirli gençler (özellikle Aligarh Üniversitesi’nde tahsil görmüş gençler) halkta hürriyet şuuru oluşturmaya başardılar. 1931’de Srinagar halkı, polisin ateş açarak yirmi bir kişiyi öldürmesini protesto etmek için sokaklara döküldü. Gulab Singh yönetimi göstericilere ateş açıp, önder durumundaki kişileri tutuklayarak ve sıkıyönetim ilan ederek protestolara karşılık verdi.
Bu olaylar üzerine, Müslümanların haklarını savunmak üzere, 1932’de Müslüman Konferansı (All Cammu and Kashmir Muslim Conference) kuruldu. Başkanlığına Şeyh Muhammed Abdullah seçildi. Konferans, 1934 yılında Keşmir’de yapılan seçimlerde meclisteki 21 sandalyenin 16’sını, 1936’daki seçimde 19’unu elde etti.
Müslümanlar arasındaki birlik ve Müslüman Konferansı’nın başarısı Hinduları ve İngilizleri rahatsız etti. Hindistan Kongre Partisi liderlerinden Jawaharlal Nehru, Şeyh Muhammed Abdullah’ı ikna ederek 1939’da Ulusal Kongre (National Congress)’yi kurdurdu. Partinin gayesi, dini birlik yerine ortak bir Keşmirli kimliği yaratarak, Müslüman-Hindu bütün Keşmirlileri seküler-milliyetçi bir kimlik altında toplamaktı. Ancak bu fikir, fazla taraftar bulmadığından başarılı olmadı.
Çhouduri Gulam Abbas, 1940 yılında Cammu ve Keşmir Müslüman Birliği’ni yeniden kurdu.
Şeyh Muhammed Abdullah Çhouduri Gulam Abbas
1944’te Keşmir’e gelen Hindistan Müslümanları Birliği’nin lideri Muhammed Ali Cinnah Keşmir Müslümanlarını ülkelerinin bağımsızlığı için Müslüman Konferansı çatısı altında mücadele etmeye çağırdı. Cammu ve Keşmir Müslüman Birliği Tüm Hindistan Müslüman Birliği (All India Muslim League) ‘ne, Ulusal Kongre’de Tüm Hindistan Kongre Partisi (All India Congress Party) ‘ne katıldı.
Mayıs 1946’da Şeyh Abdullah, “Keşmir’i tek et” (Quit Kashmir) hareketini başlattı. Konuşmalarında, Maharaca’nın İngilizlerle 1846’da yaptığı antlaşmanın geçersiz olduğunu, Dogra hanedanının Keşmir yönetiminden ayrılması ve Keşmir’i terk etmesi gerektiğini dile getiriyordu. Şeyh Abdullah, Müslüman Konferansı lideri Çhouduri Gulam Abbas ve birçok Keşmirli siyasetçi tutuklandılar. 1947’den itibaren Keşmirli Müslümanları temsil eden siyasi hareket Müslüman Konferansı oldu.
Hindistan-Pakistan ayrışması
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere, sömürgesi Hindistan’dan çekilmeye karar verdi. 1945'te İşçi Partisi'nin seçimlerde kazandığı zafer İngiltere’nin Hint alt kıtasından geri çekilme sürecini hızlandırdı. İngilizler, Hindistan’da mevcut 500’ün üzerindeki prensliğin nereye bağlanacağını belirlemek üzere, 3 Haziran 1947 tarihli bir "Bölünme Planı" hazırladı.
1909 yılı itibariyle Müslümanların yaşadığı bölgeler
Bölünme öncesi bütün Hindistan’daki nüfusun %25’ini Müslümanlar teşkil ediyordu. Bölünmenin hemen öncesinde yaşanan ayaklanmalar, özellikle 1946 Ağustos'unda Kalküta isyanı sırasında Müslüman ve Hindu binlerce kişinin çatışmalarda ölmesi, Müslüman ve Hinduların tek devlet çatısı altına bir arada yaşama eğilimine zarar verdi. Karşılıklı güvensizlik ortamının kışkırtılması, iki uluslu devlet fikrini güçlendirdi.
1946 Kalküta katliamı
Bugün hala, ayrılma fikrinin doğru bir karar olup olmadığı hem Müslümanlar hem de Hindular arasında tartışma konusudur. Ayrılmaya karşı olanlar, Pakistan ve Bengladeş’in de içinde yer alacağı bir Hindistan’da Müslümanların çok daha güçlü bir pozisyonu olacağını, halbuki ayrılma sonucunda Müslümanların azınlıktaki eyaletlerde Hindu çoğunluğunun idaresine karşı daha savunmasız kaldığını, ayrılmanın iki kesim arasında çatışmanın sürmesini hedefleyen İngiliz amaçlarına uygun gerçekleştirildiğini iddia etmektedirler.
Lord Louis Mountbatten, 15 Ağustos 1947’de Hindistan’ın Bağımsızlığını ilan etti.
Bölünme planı, alelacele ve sonuçları iyi hesaplanmamış bir plandı. Bir kısım araştırmacılara göre ise, İngiltere tarafından bölünme sonrası kaosa yol açacak şekilde çok ince hesaplanmış bir plandı.
15 Ağustos 1947’de yapılan anlaşmaya göre İngiltere Hint alt kıtasından çekilecek, Müslümanların çoğunlukta olduğu bölgeler Pakistan’ı oluşturacak, diğer bölgeler Hindistan’a kalacaktı. Prenslikler iki devletten birine katılma hususunda serbest bırakılmışlardı.
Kaynak: https://newsjobgk.com/2019/08/22/indian-states-1947-since-history-and-date-of-formation/
Üç eyalet dışında diğer prenslikler tercihlerini yaptılar. Haydarabad, Cunagarh ve Keşmir için istisnai bir uygulama yapıldı. Nüfusun çoğunluğunu Hinduların oluşturduğu ama Müslüman prensler tarafından yönetilen Haydarabad ve Cunagrah eyaletleri prensleri Pakistan’a katılma eğilimi gösterince Hindistan, halk çoğunluğunun Hindu olduğu gerekçesiyle müdahale ederek bu iki eyaleti kendisine bağladı. İngiliz bölünme planına göre nüfus çoğunluğu dikkate alınarak Keşmir’inde Pakistan’a katılması icap ediyordu. Yine, Cammu ve Keşmir’in coğrafi konumu, Pencap’a giden nehirlerin buradan doğuyor olması, müşterek sınır hattının uzunluğu, din, dil ve kültür yakınlığı bölgenin Pakistan’a katılması için diğer yeterli sebeplerdi.
Bölünme, Hint alt kıtasında devasa bir göç dalgasını tetikledi. Milyonlarca insan (14-16 milyon), daha güvenli bir bölge olacağını umdukları yerlere taşındı, Müslümanlar Pakistan'a, Hindular ve Sihler de Hindistan’a göç ettiler.
Büyük Göç
Cammû-Keşmir Krizi
1941 yılında yapılan sayıma göre, Cammû-Keşmir Mihraceliği’nin nüfusu 4.021.616 idi. Nüfusun 3 milyonunu Müslümanlar, 809.000’unu Hindular teşkil ediyordu. Maharaca, Müslüman çoğunluğun Pakistan’a bağlanma taleplerini kabul etmedi. Bunun üzerine Ponç ve Mirpûr Müslümanları yönetime karşı ayaklandılar. Maharaca’nın askerî güçleri ayaklanmayı kanlı şekilde bastırdı.
Çhouduri Gulam Abbas, 24 Ekim 1947’de Hayber, Veziristan ve Gilgit’ten gelen kabilelerin yardımıyla ele geçirdiği topraklarda Azad Keşmir’i ilan etti. Keşmirlilerin yardım talebi üzerine kabileler ile birlikte başkent Srinagar’a doğru ilerledi. Maharaca Harri Singh kaçarak Cammu’ya geçti, Hindistan Başbakanı Nehru’dan askeri yardım istedi. Hindistan genel valisi olan İngiliz Lord Mountbatten yardım karşılığında kendisine Cammu ve Keşmir’in Hindistan’a ilhakını teklif etti, Maharace’nin 26 Ekim 1947’de Katılım Antlaşmasını (The Instrument of Accession) imzaladığı duyuruldu. Anlaşmada, katılımın Keşmir’in “Pakistan’da bulunan silahlı kabile güçlerinden temizlendikten sonra halkın talebi doğrultusunda olması gerektiği” hususuna yer verildi. Bundan sonra Hindistan birlikleri Srinagar’a girdiler. Çatışmalar Pakistan’a sıçradı.
Maharaca Harri Singh
Cammu ve Keşmir’in Hindistan’a Katılımı Anlaşması’nın gerçekten mevcut olup olmadığına dair şüpheler hala giderilememiştir. Bu anlaşma BM’ye sunulmadığı gibi, aslını gören de yoktur. Nitekim, 1995 yılında, Hindistan otoriteleri Ekim 1947’de Maharaca’nın imzaladığı iddia edilen ilhak belgesinin aslının kaybedildiğini açıklamıştır (Lubna Mohiuddin, “Human Rights Violations a Case Stuyd of Kashmir”, Pakistan Horizon, S. 50, No. 2, Nisan 1997, s. 76.)
Hindistan’ın Keşmir’i Pakistan’a kaptırmama çabasının önemli bir nedeni de İndus Havzası’ndan Pakistan’a akan bütün suları kontrolü altına alarak, ekonomisi tarıma dayalı Pakistan’ın can damarını elinde tutmaktı. Nitekim, 1948 yılında üç ay süreyle İndus Havzası sularını kesmesi, Pakistan tarımını felç etmeye yetmişti.
İndus Nehri ve Keşmir
Maharaca’nın Gilgit bölgesi ve Ponç’ta kontrolü kaybetmesi, Azad Keşmir olarak adlandırılan bölgede bir devlet kurulması, Maharaca’nın sadece Cammu ve Ladak’ta hükmü geçiyor olması dolayısıyla bütün bir Keşmir için bir anlaşma yapma yetkisinin olmadığı hususu Keşmirliler ve Pakistanlılar tarafından iddia edilegelmiştir.
Konunun BMGK’ya Götürülmesi
Hindistan hükümeti 1 Ocak 1948’de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne başvuruda bulunarak, Pakistan’ın işgalcilere yardım ettiğini ileri sürdü ve Keşmir Meselesinin BM Antlaşmasının VI. Bölümünün 35’inci maddesine göre çözümlenmesini talep etti. Hindistan’ın meselenin 35’inci maddeye göre çözülmesi talebiyle BM’ye başvurması, Keşmir’in Hindistan’ın bir parçası olarak görülmediğini, konunun bir “ihtilaf/anlaşmazlık” olarak kabul edildiğini ve uzlaşmayla çözümlenmesini tercih ettiğini göstermektedir. Hindistan o tarihte konuyu iç mesele olarak görseydi, BM Antlaşmasının VII. Bölümüne göre BMGK’ne müracaat edip, topraklarının saldırıya uğradığı iddiasında bulunabilirdi.
Hindistan Hükûmeti’nin Keşmir Konusundaki Tutumu
Hindistan başbakanı Jawaharlal Nehru, 1947’den itibaren gerek Hindistan Parlamentosu’nda gerekse Birleşmiş Milletler nezdinde yaptığı pek çok açıklamada, Keşmir’in kaderini tayin etme hakkının Keşmirlilere ait olduğunu ifade etmiştir.
24 Eylül 1949, Srinagar’da Tüm Cammu ve Keşmir Ulusal Konferansı açılışı. (Jawahrlal Nehru ve Şeyh Abdullah birlikte)
Nitekim Nehru, 12 Şubat 1951’de Hindistan Parlamentosunda yaptığı konuşmada "Konuyu Birleşmiş Milletlere aldık ve barışçıl bir çözüm için şeref sözü verdik. Büyük bir millet olarak geri dönemeyiz. Kesin çözüm sorununu Keşmir halkına bıraktık ve kararlarına uymaya kararlıyız” demişti.
Yine, 31 Mart 1955 günü Hindistan Parlamentosundaki konuşmasında, "Biz Keşmir halkına ve ardından Birleşmiş Milletlere söz vermiştik; yanında durduk ve bugün yanındayız. Keşmir halkının karar vermesine izin verdik." sözleriyle, İngiltere’den bağımsızlık kazanılmasından sonra Hindistan hükûmetinin Keşmir meselesine dair pozisyonunu net bir şekilde ifade etmişti.
Birleşmiş Milletler Kararları
20 Ocak 1948'de BM Güvenlik Konseyi, anlaşmazlığı soruşturmak ve arabuluculuk yapmak üzere Birleşmiş Milletler Hindistan ve Pakistan Komisyonu (UNCIP) kurdu.
BMGK’nın 21 Nisan 1948 tarihli (47) no’lu kararında; Hem Hindistan’ın hem de Pakistan’ın Cammu ve Keşmir’in Hindistan’a ya da Pakistan’a katılımına ilişkin soruna, özgür ve tarafsız bir halk oylaması yoluyla demokratik yöntemle karar verilmesi gerektiğini memnuniyetle dile getirdikleri ifade edildi.
Kararda; Pakistan’ın bütün Pakistanlı kabileleri ve askeri personeli Keşmir'den uzaklaştırması, Hindistan’ın tüm askeri birliklerini geri çekmesi, Keşmir meselesinin çözümünün Keşmir Halkının hangi ülkeye katılmak istediklerini belirleyecek demokratik, özgür ve dürüst bir halk oylaması yaparak belirlemesi gerektiğine dair üç husus yer alıyordu.
1 Ocak 1949 tarihi itibarıyla BM tarafından belirlenen 742 km'lik Kontrol Hattı (Line of Control/LoC) ile Keşmir, Hindistan ve Pakistan arasında fiilen bölündü.
27 Temmuz 1949 tarihli Karaçi Anlaşması'yla iki taraf ateşkes hattı kurulması konusunda anlaştı. Ateşkes hattının belirlenmesinden sonra Cammû kesimindeki Âzad Keşmir bölgesinin varlığı Birleşmiş Milletlerin ilgili komisyonu tarafından kabul edildi.
UNCIP, 5 Ocak 1949 tarihinde “Cammu ve Keşmir eyaletinin Hindistan ya da Pakistan’a katılımı sorunu, yapılacak tarafsız bir plebisit ile demokratik metotla çözülecektir.” kararını aldı. Karar, hem Hindistan hem de Pakistan tarafından kabul edildi.
UNCIP’in rolü Mart 1951'e kadar devam etti. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu 91 (1951) sayılı Kararı ile Birleşmiş Milletler Askeri Gözlemci Grubu'nun Hindistan ve Pakistan'daki çekirdeğini (UNMOGIP) oluşturdu.
Hindistan’ın İki Taraflı Oyunu
Pakistan, Keşmir konusunda BM’nin verdiği kararlara uymayı savunurken Hindistan, Pakistan askerlerinin bölgeden çekilmemesini gerekçe göstererek referanduma gitmemeyi seçti. Resmen Keşmir halkının kendi kaderini tayin hakkına ilişkin BM kararlarını kabul eden Hindistan merkezî yönetimi, diğer taraftan plebisit kararını geçersiz kılacak ve Cammu ve Keşmir’i kendisine bağlayacak yöntemler geliştirdi.
26 Ocak 1950’de yürürlüğe giren Hindistan Anayasa’sının 1’inci maddesinde Cammu ve Keşmir Hindistan’ın bir devleti olarak tanımlandı. Anayasaya eklenen geçici 370’inci madde ile, Cammu ve Keşmir Devleti kendi anayasasına ve bayrağına sahip, dışişleri, savunma ve iletişim konuları haricinde tüm konularda bağımsız yasama hakkı olan özel statülü bir devlet olarak tanındı. Böylece, 370. madde Cammu ve Keşmir ile ilgili olarak Hindistan Parlamentosu’nun yasama gücünü dış işleri, savunma ve haberleşme ile sınırlandırmıştı. Hindistan Anayasası’nın diğer hükümleri sadece Eyalet Hükümeti’nin onayı halinde eyalete uygulanabilirdi ve bunlar Kurucu Meclis’in onayına tabiydi. 370. madde Hindistan Birliği ile Cammu ve Keşmir Eyaleti’nin anayasal ilişkilerini düzenleyen tek maddeydi.
1951’de Cammu ve Keşmir Devlet anayasasını oluşturmaktan sorumlu organ olan Kurucu Meclis (Constituent Assembly) toplandı. Meclisin bütün üyeleri, Yeni Delhi tarafından desteklenen Şeyh Abdullah’ın Ulusal Kongre Partisi’ne mensuptu. Parti, Keşmir halkının BMGK kararları doğrultusunda seçimle tercih yapmasına karşıydı. Cammu ve Keşmir devletinin özerk bir yapıda, Hindistan'ın ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda kesin bir tavır sergiliyordu.
Hindistan aynı yıl (1951), Kontrol Hattı’nın kendi sınırları içinde kalan kısmında bir seçim düzenledi. Hiçbir muhalefet partisi veya temsilcisinin seçime katılmasına izin verilmedi. İlginç bir şekilde, Keşmir Meclisi'ne seçilen 75 milletvekilinin 73'ü Keşmir’in Hindistan’ın ayrılmaz parçası olduğu görüşündeydi. Kurucu Meclis’in 31 Ekim 1951'deki toplantısında Şeyh Abdullah, Devletin Hindistan'a katılımını onaylamak istedi, ancak Nehru reddetti. Nehru, 21 Haziran 1952'de Yeni Delhi'de düzenlenen basın toplantısında, “Kurucu Meclis, Keşmir'de ilk defa bir araya geldiğinde, Devletin Hindistan'a katılımını onaylayan bir karar alma niyetinin olduğunu size söyleyebilirim. Birleşmiş Milletlerden utanmayacak şekilde yapmamasını istedik” dedi.
Nehru’ya rağmen Hintli yöneticilerin çoğunluğu, Cammu ve Keşmir meselesinin kendi iç meselesi olduğunu, genel seçimlerle halkın iradesinin yansıdığı, dolayısıyla plebisite gerek kalmadığını savunmaya başladı.
Jawaharlal Nehru
Cammu ve Keşmir’e özel statü tanıyan anayasa maddesine karşı Hindistan içinden yükselen itirazları gidermek ve merkez-eyalet ilişkilerini merkezi yönetimin talepleri doğrultusunda düzenlemek üzere, Hindistan ve Cammu ve Keşmir hükümetleri Delhi’de toplandılar ve Temmuz 1952’de, ‘Delhi Antlaşması’ olarak adlandırılan antlaşmayı imzaladılar.
Şeyh Abdullah, Keşmir’in özerkliğinin kaldırılmasına yönelik Hint politikalarına itiraz ettiği için 9 Ağustos 1953’te yeniden tutuklandı, başbakanlığa Yeni Delhi’ye itiraz etmeyecek Bahşî Gulâm Muhammed tayin edildi.
Bahşî Gulâm Muhammed
1954 yılında Hindistan Anayasa’sına 35A maddesi eklendi. 35A maddesiyle, Cammu ve Keşmir’de mülk ve toprak edinmeyle ve kamusal işleyişle ilgili düzenlemeler Cammu ve Keşmir Eyalet Yasama Meclisi yetkisine bırakıldı. Meclise, devletin 'daimi sakinlerinin' kim olduğuna karar vermede tam takdir yetkisi tanındı. Devlette çalışma, mülk edinme, yerleşme ve devlet hükümetinin sağladığı burslar ve diğer yardımlarla ilgili haklar ve imtiyazları belirleme, daimi ikamet sakinleri dışındaki kişilere herhangi bir kısıtlama getirme yetkisi Yasama Meclisi’ne ait oldu.
Ekim 1956’da Keşmir Eyalet Meclisi, Keşmir’in Hindistan’ın ayrılmaz bir parçası olduğu kararını kabul etti. Ancak BMGK, 24 Ocak 1957 tarih ve 122 sayılı kararı ile, böyle bir kararın meclis değil, yapılacak plebisit sonucu Keşmir halkı tarafından verilebileceğini açıkladı. Bu karar üzerine Hindistan, Keşmir’in kendi parçası olduğunu ve plebisite gerek kalmadığını ileri sürmeye başladı.
Cammu ve Keşmir Eyaletinde 1957’de yasama seçimleri yapıldı. Kurucu Meclisin yerini Yasama Meclisi aldı. Nisan 1959’da Hindistan vatandaşlarının Keşmir’e özel izinle girmelerine dair olan kanun kaldırdı. Ekim 1959’da Hindistan Ulusal Seçim Komisyonu, yargı yetkisini Keşmir’de uygulama kararı aldı.
Bu uygulamalara yönelik itirazlar BMGK’ya getirilmiş olmasına rağmen, Hindistan’ın ilişkilerini sıkılaştırdığı BMGK daimi üyesi Sovyetler Birliği tarafından veto edildi. Keşmir problemine ilişkin olarak 1948 ve 1965 arasında BMGK’da 23 karar çıkmış olmasına rağmen hiçbir ilerleme sağlanamadı.
Keşmir Meselesine Çin’de Dahil Oluyor
1962 yılında Tibet meselesi yüzünden Çin ile Hindistan arasında çatışma yaşandı (20 Ekim-21 Kasım). Savaş sonrasında Keşmir’e bağlı olan “Aksai Çin” bölgesi Çin denetimi altına girdi. Bu işgalle Çin de Keşmir meselesinin 3'üncü tarafı haline geldi. Pakistan, 1963'te Keşmir'in Karakurum bölgesini Çin'e devretti. Pakistan’ın Çin’e devrettiği toprak Hindistan’ın hak iddia ettiği, Çin’e Hindistan’a karşı stratejik üstünlük sağlayan topraklardı. Bu savaş sonrasında, Hindistan’a karşı Pakistan ve Çin arasında özel bir ilişki kuruldu.
Cammu ve Keşmir’in Özel Statüsünün Aşındırılması
1963-1964 arasında Hindistan yönetimi Keşmir’i hukuki olarak topraklarına ilhak edebilmek için birtakım anayasal düzenlemelere girişti. 1963’te Bahşî Gulâm Muhammed, Nehru’nun yeni düzenlemelerine zemin hazırlamak üzere görevinden ayrıldı.
1965 Mayıs’ında Hindistan Parlamentosu, Cammû-Keşmir yönetiminden devlet başkanlığı statüsünü kaldırarak statüsünü eyalet valiliğine, başbakanlığı da bakanlık seviyesine dönüştürdü. Yapılan düzenlemelerle Cammu ve Keşmir, Hindistan içerisindeki diğer eyaletlerle eşit konuma getirildi. Böylece Keşmir’in Hindistan Anayasa’sının 370. Maddesi’yle belirlenmiş olan devlet statüsü ortadan kaldırıldı.
Haziran 1965’te, Şeyh Abdullah’ın Ulusal Kongre Partisi, Hindistan Ulusal Kongresi ile birleşti.
Özerk devlet statünün kaldırılması, seçimleri Yeni Delhi’nin manipüle ederek Keşmir’in Hindistan’ın bir parçası olduğunu savunanların dışındakileri meclise yerel meclise sokmaması, yoksulluk, işsizlik ve kötü yönetim Keşmirlilerde bağımsızlık taleplerini güçlendirdi.
Pakistan-Hindistan Savaşları
Keşmir meselesi yüzünden Pakistan ve Hindistan arasında 1965 ve 1971’de iki büyük savaş yaşandı.
1965’te yaşanan ve İkinci Keşmir Savaşı olarak anılan savaşta, her iki taraf da çok ağır zayiat verdi ve on binlerce can kaybı yaşandı. Savaş, SSCB ile ABD'nin devreye girmesi ve Taşkent Deklarasyonu'nun imzalanmasıyla sona erdi. Taşkent'te bir araya gelen Hindistan Başbakanı ve Pakistan Cumhurbaşkanı, her iki tarafın tüm silahlı personelinin geri çekilmesi konusunda anlaştıklarını açıkladı. Her iki taraf 5 Ağustos 1965'ten önceki pozisyonlarına dönmeyi kabul etti.
Taşkent Anlaşma töreni (Pakistan Cumhurbaşkanı Eyüb Han ve Hindistan başbakanı Lal Bahadur Shastri)
Pakistan-Hindistan arasında çıkan ve13 gün süren (3 Ararlık-16 Aralık) 1971 Savaşı, Pakistan'ın parçalanmasıyla sonuçlandı. Bu savaşın sonunda, Bengladeş (Doğu Pakistan)’in bağımsızlığını elde etmesiyle Pakistan nüfusunun neredeyse %54'ünü kaybetti, 93.000 Pakistanlı asker ve sivil Dakka’da esir oldu. Savaş 1972'de Simla Anlaşması ile son buldu. Anlaşma hükümleri uyarınca, her iki taraf işgal ettiği bölgelerden kuvvetlerini geri çekti. Anlaşmada, “hiçbir tarafın Keşmir üzerinden karşılıklı farklılıkları öne sürerek mevcut kontrol hattını değiştirmeye kalkışmayacağı, her iki tarafın da sınır ihlallerinde tehdit veya güç kullanmayacağı” hükmü yer aldı. Ateşkes hattının adı Kontrol Hattı olarak değiştirildi. Bu hat Cammu ve Keşmir’i fiilen böldü ve sınır hattı boyunca her iki tarafın askerleri konumlandı. Hat, halkın geçişini oldukça zora soktu.
Doğu Pakistan’ın kopması ve ardından yaşanan iç siyasi krizler dolayısıyla güç kaybına uğrayan Pakistan’ın Keşmir meselesine çözüm bulma iradesi ve gücü zayıfladı. Dünya kamuoyunun da dikkatinin azalması ile Keşmir’de Hindistan büyük bir inisiyatif yakaladı.
Simla Anlaşması (Pakistan başbakanı Zülfikar Ali Butto ve Hindistan başbakanı İndra Gandi)
Yeni Delhi’nin şartlarını kabul ettikten sonra, Ocak 1975’te Şeyh Abdullah, yirmi iki yıllık aradan sonra, bakan sıfatıyla tekrar Keşmir’in idaresini eline aldı. “1953 öncesi Hint Birliği ve Cammu ve Keşmir arasındaki ilişkilere geri dönülemez, Cammu ve Keşmir Hindistan'ın ayrılmaz bir parçasıdır” diyen Hindistan başbakanı İndra Gandi ile yaptığı anlaşma ile halk oylaması talebini reddetti. Şeyh Abdullah Eylül 1982’deki ölümüne kadar bu görevde kaldı.
Ölümünden sonra başbakanlığa getirilen oğlu Faruk’un Hint yanlısı tutumu onu, halkın gözünde işbirlikçi konumuna getirdi.
Hindistan-Pakistan Nükleer Güç Yarışı
Keşmir meselesi, Hindistan ve Pakistan arasında askeri güç yarışına sebep oldu. Hindistan, gizlice ürettiği ve Smiling Buddha (Gülümseyen Buda) adını verdiği atom bombasını 1974’te denedi. Bu deneme Hindistan-Pakistan arasında nükleer güç olma yarışını başlattı. Hindistan 1998’de bir hidrojen ve dört atom bombasını yer altında patlatınca, Pakistan da Hindistan’dan 15 gün sonra 5 atom bombası patlatarak nükleer gücünü ortaya koydu.
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'ne (SIPRI) göre, halihazırda Hindistan 130 nükleer savaş başlığına sahip iken Pakistan'ın elindeki nükleer başlık sayısı 150’dir.
1987 Seçimleri, Umudun Kayboluşu
Hindistan, Cammu ve Keşmir bölgesinde kendisine müzahir şahısları iş başına getirme, bunlardan oluşturduğu meclislerle halkı bypass etme ve bu meclislerin kararlarını halkın kararıymış gibi dünya kamuoyuna sunmakta oldukça başarılıydı.
1992'den 1994'e kadar Cammu ve Keşmir Valisi olan B.K Nehru, Cammu ve Keşmir seçimleri ile ilgili olarak 1997'de şunları yazmıştı: “1953'ten 1975'e kadar bu Devletin Devlet Başkanları Delhi'nin adayıydı. Bu görevdeki atamaları, Delhi’nin adayı önderliğindeki Kongre Partisi’nin çok büyük çoğunluklar tarafından seçildiği çok yönlü ve tamamen hileli seçimler yapılarak meşrulaştırıldı” (Nice Guys Finish Second ; sayfa 614-15).
23 Mart 1987'de yapılan Cammu ve Keşmir seçimlerine, Hindistan hükümetinin yönlendirmesi ile hareket eden Ulusal Konferans (NC)’a rakip olarak Muhammed Yusuf Şah liderliğindeki Müslüman Birleşik Cephesi (MUF)’de katıldı. Merkezi hükumet, eyalette kontrolünü kaybetmemek için, Cammu ve Keşmir Ulusal Konferansı (NC) lideri Faruk Abdullah’ı kazandırmak üzere kurgulanan bir seçim organize etmişti.
Rajiv Gandhi (ortada) Farooq Abdullah (solda) ve Müftü Mohammad Sayeed (sağda) ile (1986)
Sayım sırasında ani bir sokağa çıkma yasağı uygulandı, tüm muhalefet liderleri ‘ulus karşıtı faaliyette bulunmak’ suçlamasıyla tutuklandı, kötü muameleye maruz kaldılar. Bu şaibeli seçim, Keşmirlilerin seçimle ve barışçı yollarla iradesini ortaya koyma inancını yok etti. Özellikle Keşmir’deki Müslüman gençlik, yönetime karşı yabancılaştı ve militanlaştı. Silahlı mücadelenin yolunu açan serbest ve adil olmayan bu seçimin Hindistan’a ve Keşmir halkına maliyeti ağır oldu.
Halkın güvenini kaybeden yerel yönetim ve Hindistan merkezi yönetimi, eyaletteki sarsılan düzeni askeri güç yolluyla sağlamaya yöneldi.
Seçimlere aday olarak katılan MUF lideri Muhammed Yusuf Şah, Seyid Salahaddin adını alarak 1989’da kurulan Hizb-ül Mücahidin başına geçti ve Keşmir’in Hindistan’a ilhakına direnmek ve Pakistan’a katılmak üzere silahlı mücadele yolunu seçti.
MUF’un seçim müdürü Yasin Malik, Cammu Keşmir Özgürlük Cephesi (Cammu Kashmir Liberation Front)’nin lideri oldu. Cammu ve Keşmir bölgesinin hem Hindistan hem de Pakistan’dan ayrılıp bağımsız bir devlet olması için çalışan milliyetçi kimlikli bu örgüt, 1994 yılına kadar silahlı mücadeleyi sürdürdü.
Seyid Salahaddin Yasin Malik
1990’lar: Keşmir’de Çatışmalar Yükseliyor
1990’lı yıllardan itibaren Hindistan siyasetinde Bharatiya Janata Partisi (BJP)’nin ağırlığı hissedilmeye başladı. 1980 yılında kurulan bu parti, çok ırklı Hindistan'ın temelde bir “Hindu Rashtra” (Hindu Ulusu) olduğunu iddia eden, Hint kültürünü Hindu değerleri olarak tanımlayan ırkçı bir partidir. Hindistan’ı bir Hindu ülkesi olarak tanımlayan ve Hindu üstünlüğünü savunan faşist Rashtriya Swayamsevak Sangh (RSS) örgütü ile aynı ideolojik köklere sahiptir.
BJP, Keşmir’in demografik yapısını değiştirerek Keşmir’in Hindistan’a ilhakını hedefleyen politikaları hayata geçirmek için uğraşmaktadır. Partinin 1998 Manifestosu’nda, Hindistan’ın Cammu ve Keşmir üzerindeki egemenliğinin sorgulanamaz olduğu, yabancı işgalinde olan bütün bölgelerin ele geçirileceği ilan edilmiştir. Cammu ve Keşmir’e özel statü tanıyan Hindistan Anayasası’nın 370. maddesinin kaldırılması, bölge dışında yaşayanların Cammu-Keşmir’de toprak ve mülk edinimini yasaklayan 35 A maddesinin iptali partinin vaatleri arasındadır.
Hindu ırkçılığının artması ve siyaseti de etkilemesiyle, 1989’da Cammu-Keşmir’de meydana gelen birtakım olaylar sonrası Müslüman halkın protestoları başladı. Hindistan, Cammu ve Keşmir'de Silahlı Kuvvetler Özel Kuvvetler Yasası (AFSPA)’nı yürürlüğe koyarak, protestoları önlemek için, sokağa çıkma yasağı, kitlesel tutuklamalar şeklinde devlet şiddeti uygulamaya yöneldi.
Srinagar’da Keşmir’in bağımsızlık taleplerine baskıyı protesto eden göstericilere Gaw Kadal Köprüsü üzerindeler iken Hint askerlerinin açtığı ateş sonucu 38 kişi ölmesi, protestoları isyana dönüştürdü.
“Halkın Eylem Komitesi” (ACC) lideri Mirwaiz Maulvi Muhammad Faruk, 21 Mayıs 1990'da öldürüldü. Yas merasimine katılanlara Hint güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu 70 kişi öldürüldü. 250'den fazla kişi kurşunla yaralandı.
Ocak 1990’dan itibaren Keşmirli Müslümanlar Hindistan’ın topraklarını terk etmesi için silâhlı mücadeleye giriştiler. 15 Şubat 1989’da Afgan-Rus savaşının sona ermesi ve Rusya’ya karşı savaşan ve zafer kazanan Afgan Mücahitlerin başarısı Keşmirlileri, gerilla savaşı için cesaretlendirmişti.
Temmuz 1990’da Hindistan hükümeti Keşmir devlet meclisini askıya aldı ve Keşmir'e doğrudan vali atadı. Hindistan Cammu ve Keşmir’de 400 bin asker bulunduruyordu.
Radikal Hindular’ın Aralık 1992'de Babür İmparatorluğu döneminde inşa edilen Faizabad (Ayodhya) şehrindeki Babri Camisi'ni yıkmaları ve ülke çapında 2 bin civarında kişinin ölümüyle sonuçlanan ayaklanmalar Keşmir’deki Müslümanları da derinden etkiledi.
Babri Camii Yıkımı
1990’lı yıllar boyu yaşanan çatışmalarda Hint askerleri binlerce Keşmirli’yi öldürdü. Binlerce Keşmirli mülteci olarak başka ülkelere sığındı.
ABD Kongresi tarafından 2005 yılında yayınlanan raporda Hindistan hükümeti tarafından 1988’den beri yaklaşık 90,000 Keşmirli Müslümanın öldürüldüğü kayıtlara geçti. (Congressional Record Proceedings and Debates of the 109th Congress. 151 Part 2. Government Printing Office. p. 2368). ABD, Cammu ve Keşmir’deki insan hakları ihlalleri, güvenlik güçleri tarafından işkence, tecavüz ve yargısız cinayetler işlenmesi dolayısıyla Hindistan’ı eleştirdi (Agence France Presse, 02/27/99).
Yine, İnsan Hakları İzleme Örgütü’de Keşmir’de çıkan çatışmalarda 1989 yılından beri 50,000’den fazla kişinin öldüğünü tespit etmiştir ("State data refutes claim of 1 lakh killed in Kashmir". The Times of India. 20 June 2011. Retrieved 28 April 2015).
1989’dan itibaren Cammu ve Keşmir’de yükselen şiddeti durdurmak, toplumsal huzursuzluğu gidermek ve ana akım partilerin bıraktığı siyasi boşluğu doldurmak amacıyla yaklaşık otuz siyasi ve dini örgütün biraraya gelmesiyle1993 yılında Tüm Partiler Hurriyat Konferansı (APHC) kuruldu. APHC, kısa süre içinde uluslararası bir tanınırlık kazandı, İslam Konferansı Örgütü’nde (İKÖ) gözlemci statüsü edindi. Hurriyat Konferansı’na göre; Cammu ve Keşmir ‘ihtilaflı bir toprak parçası’dır ve Hindistan’ın bu bölge üzerindeki denetimi meşru değildir, Hint Anayasası altında bir çözüm kabul edilemez, ‘Halka seçme hakkı’ verilmelidir. APHC, Hindistan Anayasası altında düzenlenen seçimlerin hiçbir sonuç vermeyeceği iddiasıyla seçimlere katılmadı ve boykot etti.
Lahor Deklarasyonu
Keşmir’de şiddet olayları yaşanırken, Pakistan başbakanı Nawaz Şerif’in daveti üzerine Hindistan başbakanı Atal Behari Vajpayee Pakistan’a iki günlük ziyarette bulundu. Bu, 10 yıl aradan sonra bir Hindistan başbakanının ilk Pakistan’ı ziyaretiydi. Bu ziyaretin ardından 21 Şubat 1999’da yayımlanan ve Lahor Deklarasyonu olarak bilinen bildiride; Hindistan ve Pakistan arasındaki Keşmir de dâhil bütün problemlerin çözülmesi, iki ülkenin birbirlerinin içişlerine karışmaktan kaçınması, terörle mücadele ve insan haklarını korumak için birlikte çalışma gibi konularda görüş birliğine varıldı.
Lahor Deklarasyonu imza töreni
Üçüncü Keşmir Savaşı
İki ülke ordusu Lahor Deklarasyonundan birkaç ay sonra yeniden karşı karşıya geldi. 2.440 metre rakımdaki Keşmir’in Kargil bölgesine Pakistan askerlerinin sızması üzerine, Mayıs-Temmuz 1999 arasında ağır çatışmalar yaşandı. Her iki taraftan da yüzlerce kişi öldü. Kargil Savaşı ile Lahor Anlaşması boşa çıktı.
Kargil
ABD’nin de baskısıyla Pakistan askerleri Kargil’den geri çekildi. Genel kurmay başkanı Pervez Müşerref, bir askeri darbeyle başbakan Nawaz Şerif’i devirdi ve Suudi Arabistan’a sürgüne gönderdi.
ABD-Hindistan İlişkileri Yeni Bir Evreye Giriyor
Kargil savaşı, Washington ve Yeni Delhi ilişkilerinde yeni bir dönemin başlamasını sağladı. ABD başkanı Bill Clinton’ın 2000 Mart ayında gerçekleştirdiği 5 günlük Hindistan ziyaretinde, Hindistan Başbakanı Atal Bihari Vajpayee nükleer denemelere son vereceklerini açıkladı.
Bu site içeriğinin telif hakları Stratejik Düşünce Enstitüsü’ne ait olup 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak alıntılar dışında önceden izin alınmaksızın hiçbir şekilde kullanılamaz ve yeniden yayımlanamaz. Bu sitede yer alan SDE'nin kurumsal bilgileri ile SDE Akademik Personeli'nin çalışmaları dışındaki diğer görüş ve değerlendirmeler, yalnızca yazarının düşüncelerini yansıtmaktadır; SDE'nin kurumsal görüşünü temsil etmemektedir.