Aksa Tufanı Sonrasında Dengesi Dağılan İsrail’in Kullandığı Yalan Silahı
Bu yazı 13/12/2023 tarihinde yayınlanmıştır.
*Sinan TAVUKCU/SDAV Başkanı
7 Ekim’de Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugaylarının gerçekleştirdiği "Aksa Tufanı" operasyonundan bu yana 68 gün geçti. O günden itibaren Filistin meselesi dünyanın gündemine ilk sırada oturmuş durumda.
Görünen o ki, Hamas-İsrail arasında devam eden savaş, İsrail ve destekçisi devletlerin arzu ettikleri gibi gitmiyor. Eşit güçler arasında cereyan etmeyen bu savaşta, İsrail Ordusu üstün ateş gücüne rağmen Hamas’a karşı bir üstünlük sağlayamadı. İsrail ordusunun tek başarısı, hava saldırıları ile çoğu çocuk ve kadın 18 bini aşkın Filistinliyi öldürmek ve taş üstünde taş bırakmamaktan ibaret oldu.
Hamas’ı yok etme iddiası ile hareket eden İsrail devleti ne Hamas’ın lider kadrosunu ele geçirebildi ne de tünellere girebildi. İsrail ordusuna ait yüzlerce zırhlı araç, içindekiler ile birlikte Kassam savaşçıları tarafından imha edildi. Hatta uğradığı ağır kayıplar sebebiyle kara operasyonu düzenlediği Gazze’nin kuzeyinden 3 Aralık’ta askerlerinin %70’ini geri çekmek durumunda kaldı. Sivil esirlerin takası için verilen 7 günlük “insani ara” (24-30 Kasım) biter bitmez, şartların lehine olduğunu düşünen İsrail ordusu esir askerlerin değişimini beklemeden 1 Kasım’da bu defa Gazze’nin güneyine saldırdı. İsrail özel kuvvetlerinin ABD askerleriyle birlikte düzenlediği rehine kurtarma operasyonları da her defasında fiyaskoyla, kurtarmaya gelen askerlerin ve rehinelerin ölümüyle sonuçlandı.
İsrail hükümeti ülke içinde ciddi sıkıntılarla boğuşuyor
Savaş devam ederken İsrail hükümeti ülke içinde ciddi sıkıntılarla yüz yüze.
Hükümet, binlerce olduğu tahmin edilen askeri kayıplarını henüz açıklamaya cesaret edemiyor. Doğacak infiali ve zafiyet algısını önlemek için kayıpları gizlemeye, mümkün olduğunca az göstermeye, gerçeği açıklamayı ertelemeye çalışıyor. Nitekim, 10 Aralık tarihli Haaretz gazetesi hastane kayıtlarına göre yaralanan İsrail askerlerinin gerçek sayısının İsrail ordusunun açıkladığı rakamların neredeyse üç katı olduğunu yazdı.
Öte yandan, rehine ailelerinden oluşan binlerce kişi her gün Tel Aviv sokaklarında Hamas ile ateşkes yapılması ve rehinelerin evlerine getirilmesi için gösteriler düzenliyor. Netnayahu hükumeti ülke içinde ağır bir baskı altında.
İsrail içinde bir başka kriz, 7 Ekim saldırılarında hayatını kaybeden bin 200 İsraillinin büyük çoğunluğunun İsrail ordusuna ait helikopter ve tank ateşiyle öldüğüne dair haber, görüntü ve itirafların medyada/sosyal medyada ortaya çıkmasıyla başladı. İsrail hükumeti bu bilgilerin yayılmasını önlemek için haberlerin yapılmasına sansür getirdi. Ancak, bir süre sonra bunlar tekrar gündeme gelecek ve İsrail vatandaşlarının kendi ordusu tarafından katledildiğinin ortaya çıkmasının yaratacağı travmaların ülke içinde çok farklı hesaplaşmalara yol açacağı tahmin edilebilir. Bunun açığa çıkması, İsrail’in dış dünyadaki bütün propagandasını da bitirecektir.
Diğer taraftan, savaşın devam ettiği ortamda İsrail’deki siyasi kanat ile askeri kanat birbirlerine olan güvenini kaybetmiş durumda. 5 Aralık’ta savaş kabinesi toplantısına giren Genelkurmay Başkanı'nın üstünün Başbakan Netanyahu'nun korumaları tarafından 'dinleme cihazı' şüphesiyle aranmak istenmesi bu güvensizliği gözler önüne serdi. 7 Ekim’den bu yana siyasi kanat, "Aksa Tufanı" operasyonu karşısında yaşanan utançtan ordu ve istihbaratı sorumlu tutuyor.
İsrail’i bekleyen bir başka handikap ta sivil fanatiklere dağıtılan yüzbinlerce silah. İktidar ve muhalefetin iyice ayrıştığı ülkede bu silahların birbirine doğrultulması ve bir iç savaşa yol açması ihtimal dışı değil. Başbakan Netanyahu hükümetine destek son anketlerde %27’lere inmiş durumda, mevcut iktidarın sürdürülmesi zor görünüyor.
İsrail mali açıdan da zor durumda. İsrail Maliye Bakanı savaşın İsrail'e günlük doğrudan maliyetinin 1 milyar şekel (246 milyon dolar) olduğunu açıkladı. İsrail Ulusal Ekonomik Konseyi tarafından Kasım ayı başında açıklanan raporda savaşın İsrail’e maliyetinin 54 milyar doları bulacağı hesap edilmişti.
İsrail’in dışarıya yönelttiği yalan propaganda
İsrail kendi içerisinde krizler yaşarken sivil Filistinlilere yönelik katliamları sebebiyle bütün dünyada İsrail’e karşı küresel intifadanın yükselmesi ve dünya halklarının mazlum gördüğü Filistin halkı ile dayanışma iradesinin ortaya çıkması İsrail devletini ciddi şekilde panikletti.
Netanyahu hükumeti, Siyonist Yahudi diasporası ile birlikte geleneksel medyayı ve sosyal medyayı kontrol altında tutma, yalana dayalı haber ve içerik üretimi ile kamuoyunu yönlendirme, kendisine zarar verecek bilgileri filtreleme ve sansürleme yoluna giderek hem iç kamuoyunu hem de dışarıdan gelen tepkileri savuşturmaya çalışıyor. ABD ve çoğu Avrupa ülkelerinde İsrail karşıtı gösterileri yasaklatma, İsrail zulmünü ve Siyonizmi eleştirmeyi anti-semitizm olarak suçlayıp cezalandırtmaya çalışıyor. Devletlerin baskısına rağmen halkların tepkisi önlenebilmiş değil, her geçen gün İsrail’e olan tepkiler daha da artıyor. ABD’deki üniversiteler de Siyonistler tarafından tam bir baskı altına alınmış olup en temel insan haklarından olan “ifade özgürlüğü” artık çöpe atılmış vaziyette.
İsrail propagandasının asıl vurgusunu Hamas’ın bir terör örgütü olduğu ve hiçbir sebep yokken Gazze’den İsrail topraklarına ve halkına saldırdığı iddiası teşkil ediyor. Bu propagandayla Hamas’ın 2005 yılında %70 oyla Gazze’de seçimleri kazanmış siyasi bir parti olduğu gerçeğini örtmeye çalışıyor. Halbuki Hamas, Birleşmiş Milletler (BM)’in ‘terör örgütleri’ listesinde yer almadığı gibi BM’ye üye 193 ülkeden sadece İsrail, ABD, İngiltere, Japonya, Yeni Zelanda, Kanada, Avustralya ve Paraguay’ın terör listesinde yer alıyor.
İsrail’in sebepsiz saldırıya uğradığı ve meşru müdafaa hakkını kullandığı propagandasının da dünya kamuoyunda karşılık bulamadığı görülüyor. Birleşmiş Milletler’in genel sekreteri ve üst düzey görevlilerinin açıklamalarında bu çatışmanın 7 Ekim’de başlamadığı sıklıkla vurgulanıyor. Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Ajansı'na ( UNRWA ) göre Gazze'de İsrail ablukası altında yaşayan 2,1 milyon kişinin yaklaşık yüzde 80'i insani yardıma muhtaç durumda yaşamaktadır. Yüksek duvarlarla açık hapishaneye çevrilmiş Filistin coğrafyasında halkın seyahat özgürlüğü olmadığı gibi elektrik, su, sağlık hizmetlerine erişimi de tamamen İsrail’in insafına bağlı ve çoğu zaman kısıtlanıyor. İsrailli yetkililerin, Yahudi İsraillilerin Filistinliler üzerindeki hakimiyetini sürdürme politikasının bir parçası olarak gerçekleştirdiği uygulamalar, UNRWA raporunda apartheid ve zulüm gibi insanlığa karşı suçlar olarak tanımlanıyor (Bkz. http://unrwa.org/where-we-work/gaza-strip).
Diğer taraftan, İsrail’in Filistin halkına yönelik haksız tutuklamaları, işkenceleri ve katliamları tahammül boyutunun ötesinde. Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi verilerine göre, 2008 yılından 7 Ekim 2023 tarihine kadar Filistin topraklarında İsrail tarafından öldürülen Filistinlilerin sayısı 6.679 kişi. Bunların 4.523’ü erkek, kalan 2.156’sı (%32,3) kadınlar ve çocuklar (https://www.ochaopt.org/data/casualties). Aynı dönemde Filistin halkından yaralananların sayısı ise 120.000’in üzerinde. İsrail devletinin Filistin halkına zulmü yıllardır kesintisiz olarak devam ediyor.
Zulüm sadece bununla sınırlı da değil. İsrail yönetiminin yakın zamanda Gazze halkını topraklarından Sina’ya sürmek üzere bir plan hazırladığı da ortaya çıktı. İsrail İstihbarat Bakanlığı'nın 13 Ekim tarihli onaylı belgesinde, Gazze'deki sivillerin Kuzey Sina'ya zorla göç ettirilmesinin "olumlu ve uzun vadeli stratejik sonuçlar doğuracağı" belirtiliyordu. Kısaca İsrail, topraklarını terk etmek istemeyen Filistinlilere savaşmaktan başka yol bırakmamıştı.
İsrail Filistinlilere yönelik olarak Netanyahu’nun ağzından Hamas’ın savaşı kaybettiğini, Yahya Sinvar için savaşmaya değmediğini propaganda ediyor. Tabii bu propagandanın da karşılığı yok.
Nitekim, Ramallah merkezli Arap Araştırma ve Geliştirme Dünyası (AWRAD) araştırma şirketinin 31 Ekim ile 7 Kasım arasında, güney Gazze Şeridi, Yahudiye ve Samiriye'de yaptığı ankette, ankete katılan Filistinlilerin neredeyse tamamı (%98) 7 Ekim saldırısının kendilerini "Filistinli kimlikleriyle gururlandırdığını" söylerken, eşit bir yüzde de Yahudi devletinin Hamas'a karşı devam eden askeri operasyonunu "asla unutamayacaklarını ve asla affetmeyeceklerini" söylemişlerdi. Ankete katılanların dörtte üçü İsrail-Hamas savaşının Filistin zaferiyle sonuçlanmasını beklediklerini ifade etmişlerdi. Aynı ankette, Hamas'ın 7 Ekim'deki eylemlerini destekleyip desteklemedikleri sorulduğunda, ankete katılan Filistinlilerin yüzde 59,3'ü saldırıları “son derece” desteklediğini, yüzde 15,7'si “biraz” desteklediğini, yalnızca %12,7'si saldırıyı onaylamadığını belirtirken, %10,9'u saldırıyı ne desteklediğini ne de karşı olduğunu ifade etmişti.[i]
Zaten, bütün bir Gazze’den gelen katliam görüntülerinde şehid olmuş çocuklarını kucağında taşıyan babaların, annelerin “Kudüs’e, Mescid-i Aksa’ya feda olsun” haykırışı halkın davaya olan bağlılığını, metanetini ve imanını görmeye, pes etmeyeceklerini kavramaya yeterliydi. Bu metanet ve teslimiyet görüntüleri, özellikle ABD ve diğer batı ülkelerinde yaşayan genç kuşakları, bu insanlar nasıl böyle bir imana sahip olabiliyor merakıyla İslam’a ve Kur’an’a yöneltmiş durumda.
Filistinlilerin direnişini kırmak için Batı Şeria’da gözaltına alındıktan sonra çırılçıplak soyulan ve ellerine silah tutuşturulan sivillerin İsrail ordusuna teslim olan Hamas teröristleri diye propaganda edilme görüntüleri de ters tepti ve İsrail propaganda makinası yine eline yüzüne bulaştırdı.
Henüz savaşın başında, 40 bebeğin başının Hamas teröristleri tarafından kesildiğine dair yayınlanan sahte görüntüler, 7 Ekim’de festival alanında tecavüz edilmiş ve öldürülmüş bir kadın fotoğrafının gerçekte 2022’de medyada yayınlanan bir fotoğraf olduğunun ortaya çıkması, PKK tünel görüntülerinin Gazze’de ele geçirilen Hamas tünelleri olarak sunulması gibi pek çok yalan ve kurgu İsrail’in inandırıcılığını zaten dibe vurdurmuştu.
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’in 3 Aralık’ta ifade ettiği gibi İsrail hızla “stratejik bir yenilgi”ye doğru gidiyor. Gözünü kırpmadan ve zalimce sivilleri katleden, okulları, hastaneleri, ibadet yerlerini vuran, şehirleri yok eden terör devleti İsrail’in kazanacağı bir başarı yok.
Taşlaşmış kalpleriyle terör devletine sonuna kadar destek veren başta ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve İtalya bütün insani değerlerini tüketmiştir. “Kurallara dayalı uluslararası düzen” in en önemli kuralının ne suç işlerse işlesin İsrail’in korunması ve kollanması olduğu ortaya çıkmıştır.
Bu savaşı yalan ve propaganda ile kazanma imkanı artık yoktur, insani kayıplarına rağmen psikolojik üstünlük halen Hamas’ın tarafındadır.
Dipnotlar
[i] Savaş Zamanı Anketi
Kelime Ara
Konular
- Uluslararası İlişkiler
- Savunma-Güvenlik
- Teknoloji-Siber Güvenlik
- Enerji
- Ekonomi
- İklim-Çevre
- Sağlık
- Toplum
- İnsan Hakları
- Çatışma
Bölgeler
- Asya
- Afrika
- Avrupa
- Amerika
- Okyanusya
- Orta Doğu ve Mağrib
- Türkiye
- Rusya
- Körfez Ülkeleri
- Avustralya
- Kuzey Amerika
- Batı Afrika
- Batı Avrupa
- Kafkasya
- Merkez Asya
- Doğu Avrupa
- Doğu Afrika
- Latin Amerika ve Karayipler
- Yeni Zelanda
- Levant Bölgesi
- Kuzey Afrika (Mağrib)
- Diğer Okyanusya Ülkeleri
- Orta Afrika
- Balkanlar
- Doğu Asya
- Güney Afrika
- Çin
- Güney Asya
- İskandinav-Baltık Ülkeleri
- Güney Doğu Asya