Alper TAN

Tüm Yazıları

Dünya Savaşa Sürüklenirken SDE

15 Mayıs 2018
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Birinci Dünya Savaşı ertesinde galip devletlerce tesis edilen küresel düzen, İkinci Dünya Savaşı sonrası revize edilmişti. Daha sonraki dönemlerde çeşitli tarihlerde ince ayar verilen küresel sömürge düzeninin dengesi, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ABD lehine bozuldu. Bu durum, ABD’yi kapitalizmin ve emperyalizmin en “şiddetli” aktörü haline getirdi.

Bu gelişmeler ise rakipsiz hale geldiğini düşünen ABD’yi, tamamen pervasız ve kontrolsüz bir güç vehmine sürükledi. Kuşkulu 11 Eylül saldırılarını bahane gösteren Washington, tehditkar biçimde sağa-sola parmak sallamaya başladı. Önce Afganistan’ı, ardında Irak’ı acımasız ve son derece vahşi yöntemlerle işgal edip milyonlarca Müslümanın kanını döktü, hayatta kalanları da ya esir etti ya da kendi ülkelerinde parya haline getirdi.

Tam bir Haçlı ruhuyla gerçekleştirilen bu ahlaksız işgaller, yaklaşık 1.8 Milyar nüfusa erişen, sayısal olarak büyük ama özgül ağırlığı çok zayıf olan Müslümanlarda ciddi bir sarsılmaya ve hızlı bir uyanışa vesile olmaya başladı.

Bu uyanış, Türkiye’de Ak Parti lehine güçlü bir rüzgar oluştururken “Arap Baharı”nın da fitilini ateşledi. Tunus’ta başlayan bahar, Libya ve Mısır’da “devrimlere” vesile oldu. Suriye’ye sıçradığında ise Şam’da önü kesildi ve durduruldu.

2013’ün Haziran’ında Türkiye’de Gezi olayları darbeye dönüştürülmek istenirken, eşzamanlı olarak Mısır’da başlatılan dış destekli kalkışma, planlanan hedefe ulaştı. Şam’da durdurulan Arap Baharı, Mısır’da tersine döndürülmüş, küresel sömürge düzeninin piyonu haline gelen General Abdülfettah Sisi, Mısır tarihinde ilk kez gerçek bir seçimle belirlenen devlet başkanı Muhammed Mursi’yi askeri darbe ile devirerek kanlı harflerle tarihe geçmişti.

“Arap Baharı” ile umutlanan Müslüman kitleler, Sisi darbesi ile hayal kırıklığı yaşadı. Sömürgeci Batı ülkelerinin yönetimleri ise yeniden moral buldu.

Zahiren olumsuz gibi gelen ve Müslümanların moralini bozan bazı olaylar, her ne kadar İsrail, Avrupa ve ABD yönetimlerini memnun ve mutlu etse de inancımız ve kanaatimiz odur ki sayıları ve etkileri hızlı bir şekilde artan şuurlu Müslüman kitleleri daha da motive etmekte, Batı karşıtı kitleleri daha ziyade tahkim etmeye yaramaktadır.

Görünen o ki, Batı ve İsrail, bu gerçeklerin farkındalar. Müslümanların uyanışını durdurmak veya geri çevirmek için koro halinde konuşmakta ve ittifakla, gizli-açık işbirliği halinde hareket etmekteler..

Bunlar yeni gelişmeler değil. Asırlardır bilinen hakikatler. Özellikle son bir asır içinde bağımsızlığını, gücünü ve etkinliğini kaybederek yabancı rüzgarların önünde bilinçsizce sürüklenen Müslümanların, artık yakınmayı, şikayeti, homurdanmayı bırakıp, daha da uyanıp, şuurlanıp, teşkilatlanıp, ittifakla hareket etmesi gerekiyor.

Müslüman siyasetçiler, işadamları, akademisyenler, münevverler, medya, sivil toplum ve her kademede kurum ve kuruluşlar, bu şuurla hareket etmeli.

Her fırsatta şikayet ettiğimiz küresel sömürü ve zulüm düzenini değiştirip dünyayı daha yaşanabilir haline getirmeyi gerçekten arzu ediyorsak güçbirliği ve fikir birliğine ihtiyacımız var.

Konferans salonlarını doldurup, ateşli konuşmacıların, Batı dünyasının ne mal olduğunu anlattığı heyecanlı konuşmalarını dinleyip sonra da dağılarak tatmin olunan dönemleri bir ileri aşamaya taşıyarak daha etkin olmak zorundayız.

İslam dünyasındaki hızlı uyanış ve arayış, şüphe yok ki küresel düzenin sahiplerini her geçen gün daha da sıkıştırıyor. Bu sıkışma öfkelerini arttırıyor. Öfkeleri arttıkça ise sert ve şuursuz tepkiler veriyorlar.

İsrail’in son zamanlarda artan pervasızlıkları buradan kaynaklanıyor. ABD’nin, elçiliğini Kudüs’e taşıma hamlesi bunun yansıması. Ekonomik ve mali krize batmış olmasına rağmen Yunanistan’ın Ege ve Kıbrıs’taki komik ve agresif hareketleri, eski cumhurbaşkanı Sarkozi ve eski 3 başbakan ile yaklaşık 300 densiz Fransız’ın Kur’an ayetlerini “temizleme” cüretkarlığı bunların yansıması..

Müslüman kitlelerin uyanışı ve harekete geçmesi karşısında öfkelerini ve nefretlerini saklayamayan Batının gittiği yol büyük bir savaş meydanına ilerliyor. Eğer bu yoldan dönülmez veya başka bir çare bulunmazsa yeni bir dünya savaşı kaçınılmaz görünüyor.

Bugüne kadar taşeron veya vekil terör örgütleri üzerinden sürdürülen kirli savaş, böyle devam ederse asıl aktörlerin açık vuruşmasına dönüşebilir. Bu ihtimalin yıl sonuna kadar başlaması sürpriz olmaz. Türkiye’nin apar-topar erken seçime gitmesinin belki bir sebebi de budur..  

Vekillerin değil de asıl aktörlerin meydana çıkacağı, acı gerçeklerle yüzleşip aydınlık geleceğe kapılar açılan yeni bir sürecin eşiğindeyiz.

İki seneye yakın bir aradan sonra yeniden faaliyete başlayan Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) bu dönemde inşallah deniz feneri misyonu ile hareket edecektir. Rabbim bizleri mahcup etmesin ve utandırmasın.

11.05.2018

Alper TAN

SDE Başkan Yardımcısı

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA