Ratna “Vergiler ve Memnuniyetsizlikler: Küresel Satranç Tahtasında İlk Hamleler” başlıklı makalesinde, Trump tarifelerine karşı ülkelerin kendilerini nasıl konumlandırdığına dair bir haritalama sunuyor ve bunları üç stratejik tavır olarak sınıflıyor.
Trump’ın küresel gümrük tarifelerine verilen ilk tepkilerin haritası ve bunların ortaya koyduğu yeni güç hizalanmaları:
Küresel satranç tahtası nihayet hareketleniyor.
Başkan Trump’ın kapsamlı gümrük tarifeleri yürürlüğe girdi ve ilk tepkiler de çok geçmeden geldi. Sadece birkaç gün içinde dünya kartlarını açık etmeye başladı. Bu ekonomik yeniden yapılanmada kimlerin iş birliğine hazır olduğu, kimlerinse geri adım atmadığı artık daha net görülüyor.
Bu yazı, stratejilerin veya daha derin motivasyonların analizi değil; gelişmelerin bir dökümüdür. Bu süreçte ülkelerin kendilerini nasıl konumlandırdığına dair bir haritalama sunuyor. Bu, zamanımızın en etkili ticaret yeniden yapılanmalarından biri olabilir.
Birleşik Krallık, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi bazı ülkeler, görece hafif sayılabilecek yüzde 10’luk temel tarife oranlarıyla karşılaştı—bu da diplomatik ve ticari ilişkileri sürdürmeye açık bir sinyal olarak değerlendirilebilir.
Diğerleri ise bu kadar şanslı değildi. Çin, Tayvan, Japonya ve Avrupa Birliği bazı kategorilerde yüzde 50’ye varan ağır vergilerle karşı karşıya kaldı.
Yarı iletkenler ve enerji gibi stratejik öneme sahip alanlar ise kısmen muaf tutuldu. Bu da uygulanan politikanın körü körüne korumacılık değil, hedeflenmiş ekonomik baskı olduğunu gösteriyor.
İlginç bir şekilde, Rusya, Küba, Belarus ve Kuzey Kore ise bu açıklamanın dışında bırakıldı, bu da başka bir tartışmada ele alınması gereken soruları gündeme getiriyor.
Strateji 1: Karşılık Ver; Açık ve Gürültülü Şekilde
Trump’ın gümrük tarifelerine karşı en hızlı ve sert tepkiler Çin, Kanada ve Avrupa Birliği’nden geldi.
Trump yönetiminin ticaret savaşını başlatan gümrük tarifelerine yanıt gecikmedi. Üç büyük aktör, Çin, Kanada ve Avrupa Birliği yanıtlarını hızlı, açık ve yüksek sesle verdi.
Çin:
İlk tepki Pekin'den geldi. Çin, Amerikan mallarına yüzde 34 oranında gümrük vergisi uygulamaya başladı. Bununla birlikte, ABD savunma ve teknoloji sektörleri için hayati öneme sahip nadir toprak elementlerinin ihracatını da sınırladı.
Çin’in stratejisi çok katmanlı:
Kanada:
Genelde temkinli tutumuyla bilinen Kanada bu kez sert bir yanıt verdi. Başbakan Mark Carney, Trump’ın kararını “çok aptalca” olarak nitelendirdi. Ardından 30 milyar dolarlık Amerikan ürününe yüzde 25’lik misilleme tarifeleri uygulamaya koydu. Bu ürünler arasında temel gıda maddeleri, motosikletler ve daha fazlası bulunuyor.
Ottawa ayrıca DTÖ mekanizmalarını ve USMCA (Yeni NAFTA) hükümlerini devreye sokarak tarifelerin yasal zeminiyle ilgili itiraz başlattı. Kanada’nın bu geniş çaplı tepkisi sembolik değil Washington’da maksimum siyasi baskı oluşturmayı hedefliyor.
Avrupa Birliği:
AB, ABD'nin genel yüzde 20’lik tarifelerine ve otomobil ile metal sektörlerine yönelik ek tarifelerine maruz kaldı. Yanıtı ise, birebir misilleme listesiyle geldi: bourbon viskisi, Harley-Davidson motosikletleri, portakal suyu gibi ABD'nin iç politikasında sembolik öneme sahip ürünler hedef alındı.
AB’nin sert söyleminin arkasında bir özlem yatıyor: İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan serbest ticaret düzenini korumak. Ancak sistemde çatlaklar oluşmaya başladı. Üye devletler arasında görüş ayrılıkları artıyor.
Öte yandan, Brexit sonrası İngiltere'de Başbakan Keir Starmer, "Küreselleşme öldü" diyerek dikkat çekici bir çıkış yaptı. Bu açıklama, küresel ticaret düzenine dair fikir birliğinin artık sarsıldığının açık bir göstergesi.
Strateji 2: Sessiz ve Erken Müzakere
Hindistan, Birleşik Krallık, Japonya, Güney Kore, Arjantin ve Meksika gibi ülkeler, Trump’ın yeni ticaret düzenine karşı sert çıkışlar yapmak yerine temkinli, uzlaşmacı ve stratejik bir yaklaşımı tercih etti.
Bu ikinci gruptaki ülkeler, yeni düzene karşı direniş göstermiyor aksine, ona uyum sağlıyorlar. Erken temas, müzakere ve ihtiyatlı adımlarla kendilerine yer açmaya çalışıyorlar.
Hindistan:
Yüzde 26’lık tarife ile karşı karşıya kalan Hindistan, misilleme yoluna gitmedi. Bunun yerine ticaret görüşmelerini hızlandırarak muafiyet veya ayrıcalıklı muamele kazanmayı hedefliyor. Yeni Delhi’nin stratejisi, ABD için hem büyük bir tüketici pazarı hem de jeopolitik bir ortak olma değerini öne çıkararak Washington’la daha derin bağlar kurmak.
Birleşik Krallık:
Yüzde 10’luk temel tarife ve otomobil sektörüne özel hedefli vergilere rağmen Londra, pragmatik bir tutum benimsedi. Başbakan Keir Starmer, “küreselleşme milyonlarca insanı yüzüstü bıraktı, artık yeni bir çağdayız” diyerek ekonomik paradigma değişikliğini kabul etti. İngiltere artık serbest ticaretten çok, belirli sektörler için ayrıcalık talep eden “işlem bazlı” bir yaklaşım izliyor.
Japonya:
Görünürde sessiz olan Japonya, arka kapı diplomasisini devreye sokarak yaklaşan IMF–Dünya Bankası toplantılarını koz olarak kullanıyor. Otomotiv sektörü vergilerden zarar görse de, Japon şirketler ABD'de yeni fabrika yatırımları açıklayarak hem Trump’a iç politikada kazanım sağlıyor hem de pazardaki yerlerini korumaya çalışıyor.
Güney Kore:
Seul yönetimi de benzer bir yol izliyor. Sessiz müzakereler, stratejik tavizler ve ihracatlarını koruma amacıyla gerilimi tırmandırmayan bir strateji benimsiyor.
Arjantin, sığır eti, lityum ve şarap gibi ürünler için muafiyet talep ederken karşılığında düzenleyici reformlar öneriyor.
Meksika ise ABD pazarına derinden bağlı bir ekonomi olarak, Trump’ın siyasetini doğrudan hedefleyen USMCA çerçevesinde esneklik ve sınır güvenliği takasları önererek hareket ediyor.
Bu ülkeler oyunun değiştiğini fark etmiş durumda. Artık ticaret, siyasi arka kapılar üzerinden yürüyor. Evrensel kurallar dönemi sona erdi. Hepsinin ortak mantığı şu: erken davran, vazgeçilmez kal, Trump’ın seçim hesabına uygun tavizler sun.
Strateji 3: İçeride Savunma
Tayvan, Japonya, Güney Kore ve hatta Çin gibi ülkeler, dışarıdaki gerilimlere karşı içeride savunma mekanizmaları geliştiriyor.
Bu ülkeler önceliği siyasi puan kazanmaya değil, yerel sanayilerini ayakta tutmaya veriyor.
Tayvan:
Yüzde 32’lik gümrük vergisine maruz kalan Tayvan (çipler hariç), ihracatçılara yönelik 2,7 milyar dolarlık bir destek paketi açıkladı. Bu paket; sübvansiyonlar, vergi indirimleri ve mali yardım kalemlerini içeriyor. Diplomatik seçenekleri sınırlı olan Taipei, zaman kazanarak sanayinin dirençli kalmasını ve küresel siyasetteki gelişmelere hazırlıklı olmayı hedefliyor.
Japonya:
Görünüşte müzakere odaklı olsa da Japonya iç dengeleri korumak için özel adımlar atıyor. Hükümet bünyesinde özel bir görev gücü teşvik planlarını gözden geçiriyor. Öte yandan şirketler, tarifelerden kaçınmak amacıyla üretimi ülkeye taşıma seçeneğini değerlendiriyor.
Güney Kore:
Merkez Bankası gelişmeleri yakından takip ederken, hükümet olası bir ekonomik şok için teşvik hazırlığında. Elektronik ve otomotiv gibi sektörlerin etkilenme riski nedeniyle Seul, hem içeride hazırlıklı kalıyor hem de dışa kapıyı kapatmıyor.
Çin:
Dışarıda sert karşılık verirken, içeride de ekonomik tamponlar hazırlıyor. Pekin yönetimi, iç piyasayı korumak için vergi indirimleri, teşvik sinyalleri ve ihracatçıya yönelik sektörel destek planlarını devreye alıyor. Çin, asıl tehdidin ticaret değil, iç ekonomik istikrarın bozulması olduğunu iyi biliyor.
ABD Cephesi: Ya Tam Ya Hiç
Washington’da ise yaklaşım net: taviz yok, kararlılık yüksek. ABD yönetimi, yeni ticaret düzenine karşı çıkanlarla iş birliğine yanaşmıyor; koşulsuz kabul bekliyor.
Navarro: “Karşılıklılık Yeterli Değil, Tüm Engeller Masada”
ABD Başkanı’nın Ticaret ve Üretim Danışmanı Peter Navarro, küresel ticaret dengelerinin yeniden şekillendiği süreçte yalnızca karşılıklılık ilkesine dayalı bir yaklaşımın yeterli olmayacağını vurguladı.
Navarro yaptığı açıklamada, yalnızca gümrük tarifelerinin değil, KDV sistemleri, gıda güvenliği kuralları ve diğer tüm tarife dışı engellerin de yeniden gözden geçirileceğini belirtti. Navarro, “Bu artık sadece adil ticaret meselesi değil, ekonomik ilişkilerin kapsamlı biçimde yeniden dengelenmesi çağrısıdır.” dedi.
“Sadece Ülkelerle Değil, Şirketlerle de Görüşeceğiz”
En dikkat çeken ifadelerden biri ise Hazine Bakanı Bessent’ten geldi. Bessent’in “ABD, ticaret müzakerelerinde yalnızca ülkelerle değil, şirketlerle de görüşecek” şeklindeki sözleri, ilk bakışta masum görünüyor olsa da diplomatik protokolün onlarca yıllık yapısını sarsabilecek bir dönüşümün sinyali olarak değerlendiriliyor.
Bu yaklaşım, devletlerarası ticaret görüşmelerinden doğrudan özel sektör aktörleriyle temas kurmaya geçiş anlamına geliyor ve bu stratejik değişimin etkileri ilerleyen süreçte daha da belirginleşebilir.
Birkaç gün içinde yaşanan gelişmeler, küresel ticaret sisteminin ciddi bir değişim sürecine girdiğini gözler önüne serdi. Şimdi gözler, ülkelerin bu yeni oyunda nasıl konum alacakları konusunda.
NOT: Tanvi Ratna, konuyla ilgili olarak 3 Nisan’da “Trump’s Tariff Gambit: Debt, Power, and the Art of Strategic Disruption” başlıklı bir makale yayınlamıştı.
Diğer İçerikler