ABD-Çin Ticaret Savaşı ve Türkiye Ekonomisine Etkileri

  1. Anasayfa /
  2. Tüm Analizler
  3. /
  4. Analiz
SDE Editör | 14 Nisan 2025
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Aslında bu tarife savaşları yeni değil, Trump’ın birinci başkanlık döneminde, özellikle 2017-2021 yılları arasında, ABD'nin ticaret politikalarında önemli değişiklikler ve düzenlemeler yapıldı. Bu düzenlemeler büyük ölçüde tarifelere ve ticaret savaşlarına dayandı. Trump’ın tarifelerle ilgili bazı önemli adımlarına bakacak olursak;

Öncelikli olarak Çin’e yönelik yüksek tarifeler uygulamaya başladı. Trump, Çin'in ticaret uygulamalarını ve teknolojik hırsızlıklarını hedef alarak, Çin’den gelen birçok ürüne yüksek tarifeler uygulamaya başladı. 2018 yılında, Çin’e yönelik yaklaşık 250 milyar dolarlık ithalata %25 tarifeler koydu. Çin de buna karşılık ABD’ye benzer tarifeler uygulayarak ticaret savaşını başlattı.

Yine Trump, 2018’de ulusal güvenlik gerekçesiyle çelik ve alüminyum ithalatına %25 ve %10 oranında tarifeler uyguladı. Bu karar, özellikle Kanada, Meksika, AB gibi müttefik ülkelerle gerginliğe yol açtı. Ancak, bazı ülkelerle bu tarifelerden muafiyet anlaşmaları yapıldı.

Bu da NAFTA’nın yeniden müzakeresine neden oldu. Trump, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) üzerinde yeniden müzakereler başlatarak anlaşmayı yeniden şekillendirdi. Bu süreç sonunda, 2020’de USMCA (Amerika Birleşik Devletleri-Meksika-Kanada Anlaşması) adı verilen yeni bir ticaret anlaşması imzalandı. Bu anlaşma, tarife indirimleri ve ticaretin kolaylaştırılması yönünde önemli düzenlemeler içeriyordu.

Trump, Çinli teknoloji devleri Huawei ve ZTE’ye karşı sert bir politika izledi. ABD, bu şirketlerin güvenlik tehditleri oluşturduğuna inandığı için, onlara yönelik ticaret kısıtlamaları ve ambargolar getirdi. Bununla birlikte, Huawei’ye yapılan ambargolar, Çin ile ticaretin diğer sektörlerinde de gerginliklere yol açtı.

Trump, ticaret açığını kapatmaya yönelik olarak gümrük vergilerini artırmayı tercih etti. Bu strateji, başta Çin olmak üzere ABD’nin diğer büyük ticaret partnerleriyle daha fazla gerginlik yarattı. Tarifeler, hem Amerikan şirketlerine hem de tüketicilere bazı olumsuz etkilerde bulundu.

Donald Trump’ın ticaret politikasının genel çerçevesi, "Amerika'yı Yeniden Büyük Yap" (Make America Great Again) sloganıyla uyumlu bir şekilde, ABD’nin yerli üretimini artırmak ve dış ticaretin ABD lehine daha dengeli hale gelmesini sağlamak üzerine kuruluydu. Bu bağlamda, dışa bağımlılığı azaltmaya yönelik adımlar atıldı.

Trump, özellikle Avrupa Birliği ve diğer bazı ülkelerle de tarifeler konusunda sık sık karşı karşıya geldi. Özellikle otomobil ve otomotiv parçaları üzerine tarifeler gündeme geldi. Ancak, Trump, AB ve bazı ülkelerle karşılıklı ticaret anlaşmalarını müzakere etti.

Trump’ın tarifelerle ilgili düzenlemeleri genellikle Amerika'nın ekonomik çıkarlarını koruma ve ticaret dengesizliklerini düzeltme amacına yönelikti. Ancak, bu politikalar uzun vadede küresel ticaret ilişkileri üzerinde karmaşık etkiler yarattı.

Çin ve Amerika arasındaki ticaret ilişkisi, dünya ekonomisinin en büyük ticaret ilişkilerinden biridir. Ancak, bu ticaret ilişkisi son yıllarda özellikle ticaret savaşları nedeniyle önemli bir değişim sürecine girmiştir. Tarife artırımları ve karşılıklı ticaret engelleri nedeniyle, iki ülke arasındaki ticaret akışı bazı sektörlerde değişmeye başlamış, bu da diğer ülkeler için fırsatlar yaratmıştır.

Şimdi, her iki ülkenin birbirlerinden ithal ettikleri ve ihraç ettikleri ana ürünleri, ticaret hacimlerini ve alternatif tedarik kaynaklarını inceleyelim.

Trump'ın tarife arttırımları ve doğrudan Çin’i hedef alan uygulamalarına karşılık Çin, çeşitli şekilde karşılık verdi ve ticaret savaşında kendi ekonomik çıkarlarını savunmak için bir dizi önlem aldı. Çin’in verdiği cevaplar, hem tarifelere karşılık tarifelerle oldu hem de daha geniş ticaret stratejilerini kapsadı.

Bunları inceleyecek olursak, Trump, Çin'e yüksek tarifeler uygulamaya başladığında, Çin de buna benzer bir şekilde misilleme yaptı. Çin, ABD’den gelen ürünlere karşı tarifeler uygulayarak karşılık verdi. Özellikle tarım ürünleri, otomobiller ve hava taşıtları gibi sektörlerde ABD mallarına yüksek gümrük vergileri koydu. Örneğin, ABD'nin soya fasulyesi, domates, alkol gibi ürünlerine tarifeler getirdi. Bu, ABD çiftçileri üzerinde olumsuz bir etki yarattı.

Çin, ABD’den yapılan bazı ithalatları sınırlayarak veya azaltarak, Trump’ın uyguladığı tarifelere karşılık verdi. Özellikle bazı ABD ürünlerinin Çin pazarında satışı zorlaştırıldı veya azaltıldı. Bunun yanı sıra, Çin, ABD’den gelen bazı ürünlerin sertifikasyon ve kalite denetimlerini sıkılaştırarak, bu ürünlerin piyasaya girmesini zorlaştırdı.

Çin, ABD şirketlerine karşı da ekonomik baskılar uygulamaya başladı. ABD’li bazı büyük şirketler, Çin hükümetinin politikaları nedeniyle operasyonlarını zorlaştırmakla karşı karşıya kaldı. Örneğin, tarife artırımları, ABD’li otomobil üreticilerinin Çin’deki satışlarını ve üretimlerini olumsuz etkiledi. Çin, özellikle otomotiv sektörü ve teknoloji gibi kritik sektörlerde ABD şirketlerine ticari engeller getirdi.

Çin, ABD'nin uyguladığı tarifelere karşı, diğer ülkelere yönelik ticaret ilişkilerini güçlendirmeye çalıştı. Çin, Avrupa Birliği (AB), Asya-Pasifik ülkeleri, ve gelişmekte olan ülkelerle ticaret anlaşmaları yaparak, ABD ile olan ticaret açığını dengelemeye çalıştı. Çin, bu ülkelerle tarifeleri düşürmeyi ve serbest ticaret anlaşmaları yapmayı hedefledi.

Bir başka önemli tepki, Çin’in yuan'ın değerini Trump’a karşı bir "ticaret silahı" olarak kullanabileceği endişesiydi. Çin, yuan’ı kısmen zayıflatarak ABD mallarının daha ucuz hale gelmesini sağladı ve ticaret açığını hafifletmeye çalıştı. Trump, Çin’i döviz manipülasyonu yapmakla suçladı, ancak Çin buna karşı çıktığını belirtti.

Ticaret savaşının ardından, taraflar arasında bir dizi müzakere yapıldı. 2020'nin başında, Çin ve ABD “Aşama 1” anlaşmasını imzaladı. Bu anlaşma, Çin’in ABD mallarını daha fazla satın almayı taahhüt etmesi, fikri mülkiyet hırsızlığının azaltılması ve bazı ticaret engellerinin kaldırılmasını içeren maddeleri kapsıyordu. Ancak bu anlaşma, tarifeleri tam anlamıyla ortadan kaldırmadı ve daha geniş ticaret sorunlarına yönelik kesin bir çözüm sunmadı.

Çin, sadece ticari misillemelerle kalmayıp, aynı zamanda daha geniş bir stratejiyle Trump'ın tarifelerine karşı uzun vadeli çözümler geliştirmeye çalıştı. Çin, iç pazarda daha fazla bağımsızlık sağlamaya yönelik adımlar attı, teknoloji yatırımlarını artırdı ve kendi iç üretimini geliştirerek dışa bağımlılığını azaltmaya odaklandı.

Çin ayrıca, ABD'nin tarifelerine karşılık verdiği mesajları daha diplomatik bir dil ve küresel ticaret düzeninin korunması adına verdi. Çin, dünya çapında ABD'nin tek taraflı ekonomik baskılarını kınayarak, çok taraflı ticaret anlaşmalarını ve küresel işbirliğini savundu.

Sonuç olarak, Çin'in Trump'ın tarifelere verdiği yanıtlar, ekonomik misillemeler, stratejik ticaret hamleleri ve diplomatik baskılarla şekillendi. Çin, ABD ile ticaret savaşını sürdürürken aynı zamanda daha geniş ekonomik stratejilerini devreye sokarak dışa bağımlılığını azaltmayı hedefledi. Bu ticaret savaşı, küresel ticaret düzeni ve uluslararası ilişkiler üzerinde önemli etkiler yarattı.

Çin ve Amerika arasındaki tarifeler ve ticaret savaşları, yalnızca iki ülkeyi değil, aynı zamanda dünya ekonomisini ve özellikle Türkiye’yi de derinden etkileyen bir dizi gelişmeye yol açtı. Bu savaşlar, ticaret akışlarını, tedarik zincirlerini ve küresel ekonomik dengeleri yeniden şekillendirdi.

Bu bağlamda değerlendirecek olursak Çin ve Amerika arasındaki ticaret savaşı, küresel ticaretin dinamiklerini değiştirdi. Birçok ülke, bu savaşların yarattığı belirsizlik nedeniyle ticaret ilişkilerini yeniden gözden geçirdi. Tarife artışları ve ticaret engelleri, dünya çapında ticaret akışlarını yavaşlattı, yeni ticaret anlaşmaları yapmayı zorlaştırdı ve yatırım kararlarını olumsuz etkiledi. Bu durum, gelişmekte olan ülkeler için ekonomik büyüme fırsatlarını sınırladı.

Ayrıca Çin ve ABD arasındaki ticaret savaşı, küresel tedarik zincirlerinde önemli değişikliklere neden oldu. Birçok şirket, Çin’e uygulanan tarifeler nedeniyle üretim maliyetlerinin arttığını görerek, üretim tesislerini başka ülkelere taşımaya başladı. Bu süreç, tedarik zincirlerinin Asya’dan diğer bölgelere, özellikle de Vietnam, Hindistan, Endonezya gibi ülkelere kaymasına neden oldu. Türkiye de bu tedarik zinciri değişikliklerinden bazı fırsatlar elde edebilir, ancak aynı zamanda kendi üretim ve ihracatını bu yeni düzenlemelere adapte etme ihtiyacı duyabilir.

Ticaret savaşları, dünya çapında finansal piyasalarda belirsizlik yarattı. Küresel borsalarda dalgalanmalara, döviz kurlarında oynaklıklara ve yatırımcı güveninde düşüşe neden oldu. Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomiler, küresel belirsizlik ortamında daha büyük risklerle karşı karşıya kaldı. Ayrıca, Çin’in küresel yatırımlarına yönelik baskılar, Çinli yatırımcıların başka pazarları hedef almasına neden oldu, bu da bazı ülkelerde yeni fırsatlar doğurdu.

Çin ile Amerika arasındaki ticaret savaşlarının başlangıcında, ABD'nin ekonomik stratejileri ve doların güç kazanması, gelişmekte olan ülkelerdeki para birimlerini olumsuz etkiledi. Türk Lirası gibi gelişen piyasa para birimleri, dolar karşısında değer kaybetti. Doların güçlenmesi, ithalat maliyetlerini arttırdı ve Türkiye gibi ülkelerde enflasyonist baskıları artırdı. Ayrıca, Türk şirketlerinin dövizle borçlanması durumunda maliyetler de arttı.

Çin ve Amerika arasındaki ticaret savaşları, Türkiye için bazı ihracat fırsatlarını da beraberinde getirdi. ABD’nin Çin’den ithalatı zorlaştırması, Türkiye’nin Çin’e alternatif bir tedarikçi olarak daha fazla ürün satmasına olanak tanıyabilir. Özellikle otomotiv, tekstil, beyaz eşya, gıda ve bazı sanayi ürünlerinde Türkiye, bu boşluğu doldurmak için bir fırsat yakalayabilir. Türkiye'nin AB ve diğer ülkelerle olan ticaret ilişkileri de bu dönemde daha fazla önem kazandı.

Trump’ın, Çinli teknoloji devleri Huawei ve ZTE’ye uyguladığı kısıtlamalar, küresel teknoloji sektöründe büyük değişimlere yol açtı. Çoğu teknoloji şirketi, Çin’den gelen parçaları veya ürünleri kullanmak yerine, alternatif tedarikçilere yöneldi. Türkiye’nin teknoloji altyapısını güçlendirmek ve bu sektördeki üretimini artırmak için bu fırsatları değerlendirmesi önemli olabilir. Ayrıca, Türkiye'nin yerli üretim ve Ar-Ge kapasitesini artırarak Çin'in global teknoloji pazarındaki etkisini dengeleyebilecek fırsatlar yaratması mümkündür.

Trump’ın tarifelerinin yanı sıra uyguladığı diğer ticaret politikaları, dünyanın farklı bölgelerinde farklı etkiler yarattı. Örneğin, Trump’ın bazı ülkelere karşı uyguladığı tek taraflı tarifeler ve politikalar, ABD’nin müttefikleriyle de gerginliklere yol açtı. Türkiye de dahil olmak üzere bazı ülkeler, ABD’nin bu politikasına karşı ticaret düzenlemelerini yeniden gözden geçirmeye ve yeni stratejiler geliştirmeye çalıştı. Örneğin, Türkiye ve AB, Amerika’nın uyguladığı tarifelere karşı bazı tedbirler alarak karşılıklı ticaret anlaşmalarını artırmaya yönelik adımlar attılar.

Çin, Trump’ın tarifeleri ve ticaret savaşları sonucunda yalnızca ABD ile değil, aynı zamanda diğer ülkelerle de daha fazla işbirliği yapma yoluna gitti. Çin'in Afrika, Asya ve Latin Amerika'daki yatırımları arttı. Türkiye, Orta Doğu, Avrupa ve Asya arasında stratejik bir geçiş noktası olarak bu küresel ticaret değişiminden faydalanabilir. Çin, Türkiye ile işbirliğini artırabilir ve Türkiye, Çin’in "Bir Kuşak Bir Yol" (Belt and Road Initiative) girişiminde önemli bir partner olabilir.

Sonuç olarak Çin ve Amerika arasındaki ticaret savaşı, hem küresel ekonomiyi hem de Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomileri etkileyen çok boyutlu bir kriz yarattı. Türkiye, bu süreçte hem risklerle karşılaştı hem de fırsatlar ortaya çıktı. Çin ile Amerika arasındaki gerginliklerin, küresel tedarik zincirlerine, yatırımlara ve ticaret anlaşmalarına uzun vadeli etkileri olacak. Türkiye’nin, bu değişen küresel ekonomik dengelerde stratejik bir konum alarak, ticaretini çeşitlendirmesi ve iç üretim kapasitesini artırması büyük önem taşıyor.

Çin ve Amerika arasındaki ticaret savaşları ve bu savaşların yarattığı ekonomik belirsizlik, küresel ticaret koridorlarını ve lojistik sektörünü önemli ölçüde etkileyebilir. Tarife artışları, yeni ticaret engelleri, tedarik zincirindeki değişiklikler ve ticaret savaşlarıyla birlikte, lojistik sektörü de bu dönüşümden nasibini almıştır.

Ticaret savaşları, küresel ticaretin rotalarını ve koridorlarını etkileyebilir. Özellikle Çin ve ABD arasında uygulanan tarifeler ve ticaret kısıtlamaları, bu iki ülke arasındaki ticaret akışlarını değiştirdi. Bunun sonucunda bazı ülkeler ve bölgeler yeni ticaret rotaları ve koridorları olarak öne çıkmaya başladı.

ABD’nin Çin’den yaptığı ithalatı azaltması ve Çin’in ABD’ye yönelik misilleme yapması, diğer ülkelerin ticaret hacimlerini artırdı. Örneğin, Çin’in güneydoğusundaki bazı üretim tesisleri, Vietnam, Tayland, Endonezya gibi ülkelerdeki tesislere taşındı. Bu, Asya-Pasifik bölgesindeki yeni ticaret koridorlarını canlandırdı ve bu bölgedeki lojistik ihtiyaçları arttırdı.

Türkiye, Asya ile Avrupa arasında stratejik bir geçiş noktası olduğundan, bu değişimlerden faydalanabilir. Çin'in "Bir Kuşak Bir Yol" (Belt and Road Initiative) projesi, Asya'dan Avrupa'ya uzanan kara ve deniz yollarının canlanmasını sağladı. Türkiye, Orta Koridor (Transkafkasya ve Hazar üzerinden) ve Marmara Denizi'ni içeren lojistik geçişlerde önemli bir role sahip olabilir. Türkiye, bu süreçte lojistik ve taşımacılık sektöründe ciddi fırsatlar elde edebilir.

Lojistik sektörü, ticaret savaşları ve ticaret koridorlarındaki değişikliklerden büyük ölçüde etkilenmiştir. ABD'nin Çin'e uyguladığı yüksek tarifeler, birçok üreticinin tedarik zincirlerini yeniden yapılandırmasına neden oldu. Üreticiler, Çin’e bağımlılığı azaltarak üretimlerini başka ülkelere kaydırmaya başladılar. Bu durum, lojistik firmalarının yeni üretim merkezlerine mal taşıma ve yeni tedarik zincirleri kurma ihtiyacını doğurdu. Örneğin, Güneydoğu Asya'daki bazı ülkeler daha fazla tedarik noktası haline geldi ve bu ülkelerle yeni lojistik güzergahları oluşturulmaya başlandı.

Çin ve ABD arasındaki gerginlikler, global tedarik zincirlerini olumsuz etkileyerek uzun mesafeli taşımacılıkla ilgili maliyetleri artırdı. Bu da daha kısa mesafelerde, bölgesel tedarik zincirlerinin gelişmesini teşvik etti. Özellikle, Asya-Pasifik bölgesindeki tedarik zincirleri daha kısa güzergahlara kayarak lojistik maliyetlerinde tasarruf sağlanmaya çalışıldı.

Ticaret savaşları sırasında, konteyner taşıma sektörü de olumsuz etkilenmiştir. ABD ile Çin arasındaki ticaretin azalması, özellikle deniz taşımacılığında bazı konteynerlerin boş kalmasına ve taşıma maliyetlerinin artmasına yol açtı. Buna karşılık, bazı alternatif pazarlar (örneğin, Güneydoğu Asya veya Latin Amerika) için lojistik talep artış gösterdi.

Lojistik sektörü, ticaret savaşlarının yarattığı belirsizlik ve karmaşa karşısında dijitalleşmeye daha fazla yatırım yapma eğiliminde oldu. Özellikle blockchain, IoT (Nesnelerin İnterneti) ve yapay zeka gibi teknolojiler, lojistik operasyonlarının daha verimli ve şeffaf hale gelmesini sağladı. Bu teknolojiler, tedarik zinciri yönetimini kolaylaştırarak lojistik süreçlerin hızlanmasına ve maliyetlerin düşürülmesine yardımcı olabilir.

Ticaret savaşları, farklı taşıma yöntemlerini daha önemli hale getirebilir. Özellikle, kara yolu taşımacılığı ve demiryolu taşımacılığı gibi alternatif yolların daha fazla kullanılmasına neden olabilir. Özellikle Çin ve Avrupa arasındaki ticaretin artması, demiryolu taşımacılığını önemli bir seçenek haline getirdi. Çin, Orta Asya ve Avrupa arasındaki kara yolu koridorlarını güçlendirerek, demiryolu taşımacılığını teşvik etti. Bu, özellikle Çin'den Avrupa'ya yönelik ithalatı hızlandırabilir ve lojistik maliyetlerini düşürebilir.

Deniz taşımacılığı, ticaret savaşları sırasında hala en büyük taşıma yöntemlerinden biri olmaya devam etti. Ancak Çin ve ABD arasındaki gerilimler, bazı gemi rotalarının değiştirilmesine ve yeni güzergahların yaratılmasına yol açtı. Örneğin, Pasifik üzerinden yapılan bazı taşımacılıklar yerine, Avrupa-Çin arasındaki yeni deniz yolları daha fazla tercih edilmeye başlandı.

Lojistik firmaları, ticaret savaşları ve değişen tedarik zincirleriyle başa çıkarken zorluklarla karşılaşırken, aynı zamanda yeni fırsatlar da yakalayabilirler.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, tarife artışları, taşıma maliyetlerini artırdı. Lojistik firmaları, bu artan maliyetlerle başa çıkmak için daha verimli hizmetler ve inovasyonlar geliştirmeye çalıştı. Aynı zamanda, Çin ve ABD arasındaki ticaretin azalması, bazı lojistik firmalarının gelirlerinde düşüşe neden olabilir.

Bu minvalde lojistik firmaları, yeni ticaret rotalarındaki fırsatları değerlendirebilirler. Özellikle, Çin ve ABD’ye olan bağımlılığını azaltmaya çalışan ülkelerle işbirliği yaparak, yeni pazarlar bulabilirler. Türkiye, Orta Doğu, Afrika ve Avrupa'ya yönelik lojistik hizmetlerde önemli bir aktör olabilir.

Sonuç olarak Çin ve Amerika arasındaki ticaret savaşları, küresel ticaret koridorlarında ve lojistik sektöründe önemli değişimlere yol açtı. Ticaret akışlarının yeniden şekillenmesi, yeni lojistik rotaların ve tedarik zincirlerinin oluşmasına neden oldu. Türkiye gibi stratejik konumda bulunan ülkeler, bu değişimden fırsatlar çıkarabilirken, lojistik sektörü için de önemli zorluklar ve yenilikçi çözümler ortaya çıkmaktadır.

Çin ve Amerika’nın karşılıklı ticaretine ve tarife savaşları nedeniyle oluşabilecek fırsatlara da değinecek olursak,

Çin, Amerika'dan çok çeşitli ürünler ithal etmektedir. Bunlar genellikle teknoloji, tarım ve endüstriyel ürünlerden oluşur. Başlıca ithalat kalemlerini elektronik bileşenler, yarı iletkenler, telefonlar ve diğer bilgisayar parçaları, uçaklar, havacılık ekipmanları, optik cihazlar (kamera lensleri, tıbbi ekipmanlar) gibi Yüksek Teknolojik Ürünler, soğan, soya fasulyesi, mısır ve pamuk, özellikle sığır ve domuz eti gibi et ve et ürünleri, buğday ve pirinç gibi Tarım Ürünleri, Petrol ürünleri ve kimyasal hammadde ve Elektrikli makineler, bilgisayarlar ve otomatik işleme makineleri gibi Makine ve Aletler oluşturmaktadır.

Amerika'nın Çin'e ihraç ettiği ürünler de büyük bir çeşitliliğe sahiptir ve büyük oranda ham maddeler, tarım ürünleri ve teknolojik ürünler üzerinden şekillenmektedir. Başlıca ihraç ürünleri arasında Soya fasulyesi (Çin, Amerika'nın en büyük soya fasulyesi alıcısıdır), Pamuk, Böcek ilaçları ve tarım kimyasalları gibi Tarım Ürünleri, Havacılık ekipmanları, uçaklar ve uzay teknolojisi, Bilişim teknolojileri, işlemciler ve yarı iletkenler gibi Makine ve Elektronik Ürünler, petrokimya ürünleri ve plastikler gibi Kimyasal Ürünler, bilgisayarlar, elektronik bileşenler gibi yüksek teknoloji cihazları ve İleri Teknoloji Ürünleri bulunmaktadır.

Çin, Amerika'ya dünya çapında çeşitli ürünler ihraç etmektedir. Bu ürünler genellikle gömlekten elektronik eşyalara, araç parçalarına kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Bunların başlıcalarını Elektronik ürünler, cep telefonları, bilgisayarlar ve telekomünikasyon ekipmanları ve Yarı iletkenler (özellikle çipler) gibi Elektronik ve Teknolojik Ürünler, Tekstil ve Giyim Ürünleri, ayakkabılar, Oyuncaklar, spor ekipmanları ve hobi malzemeleri ve Beyaz Eşya ve Mobilya oluşturmaktadır.

Çin ve Amerika arasındaki ticaret, dünya çapında önemli bir paya sahiptir. Ticaret hacmi yıldan yıla değişse de, özellikle Trump’ın başkanlık dönemi ve ardından gelen ticaret savaşları ile birlikte büyük bir etki yaratmıştır. 2020 itibarıyla Çin ile ABD arasındaki ticaret hacmi yaklaşık 600 milyar dolar civarındadır. Bu miktar, ABD'nin Çin'e yaptığı ihracatın yaklaşık 120-130 milyar dolar, Çin’in ABD'ye yaptığı ihracatın ise 450-500 milyar dolar civarında olduğu bilinmektedir.

Çin ve Amerika arasındaki ticaret savaşları, özellikle tarifelerin artması nedeniyle her iki ülkenin de ticaret akışlarını çeşitlendirme ihtiyacını ortaya çıkardı. Çin ve ABD, bu ürünleri ithal ettikleri ve ihraç ettikleri bazı kalemlerde alternatif ülkelerden tedarik edebilirler. Örneğin elektronik bileşenler, tekstil ürünleri, ayakkabılar gibi Çin'in ABD'ye ihraç ettiği bazı ürünlerde Vietnam önemli bir alternatif tedarikçi haline gelmiştir. Ayrıca Vietnam, Çin’e benzer düşük iş gücü maliyetleri ile cazip bir üretim merkezi sunuyor.

Hindistan, tekstil, elektronik bileşenler ve bazı kimyasal ürünler için alternatif bir tedarik kaynağı olabilir. Hindistan’ın dijital altyapısı ve üretim kapasitesi giderek artmaktadır.

Keza, Endonezya ve Tayland Çin’in bazı üretim kollarında, özellikle elektronik ve tekstil ürünlerinde alternatif tedarikçiler olarak öne çıkabilirler.

ABD’nin güney komşusu olan Meksika, özellikle tarım ürünleri (örneğin avokado, sebzeler) ve otomotiv endüstrisinde alternatif bir tedarikçi olabilir. Ayrıca, iş gücü maliyetlerinin düşük olması nedeniyle bazı montaj ve üretim tesisleri de Meksika'ya kaymıştır.

Brezilya, özellikle soya fasulyesi, pamuk ve et gibi tarım ürünlerinde Çin’e alternatif bir kaynak olabilir. Brezilya, ABD’nin tarım ürünleri ihracatını destekleyebilecek önemli bir ülke.

Yine Amerika kıtasında yer alan Kanada, özellikle enerji, doğal kaynaklar ve bazı tarım ürünlerinde ABD’nin Çin'e olan ithalatını karşılayabilir. Ayrıca, Kanada'nın güçlü teknoloji ve havacılık sektörü de bu ticarette önemli bir rol oynayabilir.

Yüksek teknolojili ürünler ve mühendislik alanında Almanya, ABD’ye önemli bir alternatif tedarik kaynağı olabilir, özellikle otomotiv, makine ve kimyasal ürünlerde. Ve son olarak Güney Kore, elektronik ve otomotiv endüstrisinde Çin'e alternatif bir tedarik kaynağı olarak öne çıkmaktadır.

Ezcümle, Çin ve Amerika arasındaki ticaret savaşları, küresel tedarik zincirlerini etkileyerek ticaret akışlarını yeniden şekillendirdi. Her iki ülke de belirli ürünler için alternatif tedarik kaynaklarına yönelmek zorunda kaldı. Çin, özellikle Güneydoğu Asya ülkeleri ve Hindistan’dan alternatif tedarik sağlarken, ABD ise Brezilya, Kanada ve Avrupa ülkelerine yönelmiş durumda. Bu değişiklikler, Türkiye gibi stratejik konumda olan ülkeler için de fırsatlar yaratmaktadır.

 

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA