ABD ve İngiltere’nin ilk planı Gazze’nin sivillerini Mısır ve diğer Arap ülkelerine göndermekti.
İkinci plan ise; Hamas’ı tasfiye etmek, Gazze’yi Mahmut Abbas yönetimine teslim etmek ve
sonrasında iki devletli çözümü konuşmak.
İlk planları çöktü, Hamas’ın gerçekten destansı direnişi karşısında İsrail ve batılı tüm güvenlik görevlileri şaşkınlıklarını itiraf ettiler. Hamas’ın ve Gazze halkının bu denli ağır saldırı karşısında sivillerin daha fazla dayanamayacağı ve Gazze’yi boşaltacakları fikri gerçekleşmedi.
Yahudi devletinden Filistinlilerin çıkarılıp Arap dünyasında yeniden yerleştirilmesi gerektiği fikri, 1930'lar ve 1940'lardaki Siyonist tehcir planlarının temelini oluşturuyordu.
Bu plan sürekli Arap devletleri liderlerine zaman zaman dayatılan bir projedir.
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi 18 Ekim'de, Filistinlilerin Gazze'den Mısır'a tehcir edilmesinin, Filistinlilerin Batı Şeria'dan da Ürdün'e tehcir edilmesini takip edeceğini belirterek, ülkesinin 'Filistin meselesinin tasfiyesini' reddettiğini ve bunun 'son derece tehlikeli' bir durum olduğunu vurguladı.
Sisi, "Gazze'de şu anda yaşananlar Hamas'a karşı bir eylem değil, sivilleri Mısır'a sığınmaya ve göç etmeye zorlamak için bir girişimdir. Eğer tehcir fikri varsa, Filistinliler neden Necef'e (Negev) taşınmasın?" dedi. (Necef Çölü, (Negev) Güney İsrail'de Mısır, Ürdün, İsrail arasında yer alan bölgedir)
25 gün önce Biden;
Savaştan sonra Gazze Şeridi'ni ne Hamas ne Tel Aviv yönetmeyecek demişti. Şimdi İsrail Savunma Bakanı aynı sözleri tekrar ediyor.
Ürdün Gazze’ye cesurca yardım gönderme kararı alıyor? Mahmut Abbas Hamas’ı eleştiriyor?
Allah Gazze’yi tuzaklardan korusun.
İkinci planı işletmeye başladılar sanki.
Şu an Gazze’de bu denli ağır gayri insani bombardımanın tek sebebi Hamas’ın fiziksel ve yönetimsel mekanizmasını yok ederek Hamas’ı tasfiye etmek.
“ABD başkanı Biden’in biz Hamas ile savaşıyoruz. Filistin halkı ile değil, bu savaş sonrası Gazze’yi ne İsrail ne Hamas yönetmeyecek.” sözlerini unutmamak gerekiyor.
Uzun zamandan beri var olan gizli bir plan, Hamas’ın Gazze hakimiyetini elinden alıp Mahmut Abbas yönetimine devretmek. Peki bu sorunu çözecek mi ?
ABD, İngiltere ve İsrail sürekli olarak “Biz Filistin halkı ile değil Hamas ile savaşıyoruz “ derken ilk iki gün algı operasyonu ile medya da Hamas’ı DEAŞ ile aynı kategoriye sokma çabaları vardı. Fakat Kassam savaşçılarının sürekli yayınladıkları görsel videoları ve Gazze’deki insanlık dışı katliam görüntüleri bu gerçek dışı propagandaları boşa çıkarmış oldu.
Mevcut şartlarda El Kassam ve Hamas direnişinin rahatlıkla bir sene bu mücadeleyi sürdürecek güce sahip olduğu inancını taşıyorum.
360 bin km2 toprak üzerinde gece gündüz kullanılan bu denli ağır kimyasal madde içeren bombardıman ve elektrik, su, ilaç ve gıda yoksunluğu büyük dezavantajı olacaktır.
Üçüncü düşünülen plan ise Hamas’ın tasfiyesi sonrası Filistin Kurtuluş Örgütü-Mahmut Abbas’a Gazze’yi teslim etmek ve sonrasında iki devletli çözüme geçiş sürecini başlatmak.
FKÖ Lideri Mahmut Abbas’ın Tarihi Hatası
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, 15 Ekim’de talihsiz bir açıklama yaparak Hamas’ın eylem ve politikalarının Filistin halkını temsil etmediğini söyledi.
Mahmud Abbas, Filistin halkının tek meşru temsilcisinin Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) olduğunu, başka herhangi bir örgütün Filistin halkını temsil etmediğini söyleyerek hedef aldığı Hamas’ın eylem ve politikalarını eleştirdi.
Abbas’ın Hamas’a bu tepkisinin arka planında ABD dayatması ve iş birliğinin var olduğunu görüyoruz. ABD, İngiltere ve AB ortak bir konsensüs ile Gazze’yi Hamas’tan temizlemeyi hedef olarak belirlemiş görünüyor.
Bunun için Avrupa Birliği(AB) Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen’in Ürdün Kralı Abdullah ile görüşmesinin ana metnini burada paylaşmak istiyorum, meselenin özünü daha iyi anlamak açısından faydalı olacaktır.
Von Der Leyen; “İsrail'in uluslararası hukuk çerçevesinde kendini savunma hakkı olduğu kadar sivil kayıplardan kaçınmasının da gerektiğini belirterek, kalıcı barış için Gazze'nin gelecekteki Filistin devletinin önemli parçası olduğu”nu söyledi.
"Hamas'ın 7 Ekim'de masum erkeklere, kadınlara, çocuklara ve bebeklere karşı başlattığı dehşetin hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Holokost'tan bu yana Yahudilere yönelik en kötü toplu katliamın ardından İsrail halkıyla tam dayanışmamızı göstermek bizim ahlaki görevimizdir." diyen Von der Leyen, İsrail'in uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuk uyarınca kendini savunma hakkı bulunduğunu yineledi.
“Hamas açıkça masum Filistinlileri ve esirleri canlı kalkan olarak kullanıyor. Bu çok korkunç. Bu tamamen kötülüktür. Enkaz altından çıkarılan küçük çocukların görüntüleri karşısında da yüreğimiz kanıyor. Demokrasiler ve insanlar olarak hepimizin, tehlikeye maruz kalan sivilleri korumak için mümkün olan her şeyi yapma sorumluluğumuz var. İsrail'in Hamas'la savaşma hakkı olduğu kadar, sivil kayıplarından kaçınmaya çalışması ve mümkün olduğunca hedefi doğru tutturması çok önemli. Çünkü ister İsrailli ister Filistinli, her insanın hayatı önemlidir." dedi.
Öte yandan, Avrupa'nın "tarihindeki en büyük esir krizlerinden birini" yaşadığını belirten Von der Leyen, AB üye ülkelerini vatandaşlarını kurtarmak için destekleyeceklerini ifade etti. AB'nin Gazze'ye ek 25 milyon avro yardım yapacağını duyurdu.
Bölgesel bir çatışmayı engellemek için çalışılması gerektiğini, AB'nin barış vizyonuna ilişkin şu mesajları verdi:
"Birincisi, Gazze teröristler için güvenli sığınak olamaz. Daha önceki Gazze savaşlarından sonra yaşananları biliyoruz. Hamas derhal cephaneliğini yeniden inşa etmeye ve bir sonraki çatışmaya hazırlanmaya başladı. Bu artık böyle olamaz. Bunun nasıl sağlanabileceği konusunda, BM bünyesinde uluslararası bir barış gücü de dahil olmak üzere farklı fikirler tartışılıyor. İkincisi, bu, terör örgütü Hamas'ın Gazze'yi kontrol edemeyeceği ve yönetemeyeceği anlamına geliyor. Tek bir Filistin yönetimi ve tek bir Filistin devleti olmalıdır. Üçüncüsü, İsrail'in askeri varlığı Gazze'de uzun süreli olamaz. Gazze gelecekteki Filistin Devleti'nin önemli bir parçasıdır. Dördüncüsü, Filistinliler Gazze'den zorla çıkarılamaz. Bu yalnızca daha fazla bölgesel istikrarsızlığa yol açacak bir reçete olacaktır. Son olarak Gazze'ye yönelik sürekli abluka olamaz. Bu politika işe yaramadı. Gazze ekonomisi çökerken Hamas cephaneliğini artırmaya devam etti. Gazze'deki gençlerin yüzde 70'i işsiz. Bu da yalnızca daha fazla radikalleşmeye yol açabilir. Gelecekteki herhangi bir Filistin devleti ekonomik açıdan da yaşayabilir olmalıdır."
35 gündür Hamas’tan beklemedikleri bir direnç ile karşı karşıya kalan ABD, İngiltere ve İsrail şimdi Uluslararası Barış gücü planını hazırlıyor.
Bu açıklamadan net bir şey anlıyoruz. ABD ve İngiltere yeni bir Filistin planını Hamas’ı tasfiye ederek Abbas yönetimi ile gerçekleştirme niyetindedir.
Gazze halkı Hamas, İzzettin Kassam şahsında Filistin davasına yeni bir pencere açmıştır.
İsrail’le normalleşme adı altında son 40 senedir ikinci, üçüncü ülkeler üzerinden yürütülen görüşmeler maalesef Filistin topraklarının adeta karış karış işgal edilmesine sebep olmuştur.
7 Ekim Filistin Mücadelesinde tarihsel bir dönüm noktasıdır. 1967 savaşında Arap devletlerinin yaşadığı hüsran ve mağlubiyetten sonra Hamas’ın bu direnişi yeni bir kazanımın kapısını aralamıştır.
1967 Arap-İsrail Savaşı, Üçüncü Arap-İsrail Savaşı, Altı Gün Savaşı olarak adlandırılan, 5 Haziran 1967’de başlayan savaş, İsrail ile Mısır, Ürdün ve Suriye arasında sadece 6 gün sürmüştü. Arap İttifakı'na Irak, Suudi Arabistan, Sudan, Tunus, Fas ve Cezayir de asker ve silah yardımıyla katılmışlardı.
7 devlet İsrail’e karşı askeri orduları ile savaşmış ve sonuç olarak o gün İsrail kesin zafer elde etmişti.
Mısır’dan Gazze ve Sina yarım adası, Ürdün’den Doğu Kudüs ve Batı Şaria, Suriye’den Golan tepeleri İsrail’in eline geçmişti. O günden sonra Araplar’ın İsrail politikaları tamamen pasif bir pozisyona dönüştü.
Bundan sonra sadece Filistin topraklarında direniş guruplarının mücadelesine şahit olundu.
7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze son yüzyılda eşi benzeri görülmemiş bir tecrit ağır bombardıman ve toplu katliamla karşı karşıyadır.
ABD, İngiltere ve İsrail’ in ortak düşüncesi 1967’de masaya koydukları Gazze halkını Mısır Sina’ya sürme planı Hamas’ın 30 günlük büyük başarılı direnişi ile suya düşmüştür.
Bu saatten sonra Gazze’nin sivil halkını Gazze’den sürmek mümkün görülmemektedir.
Gazze’nin 2 milyon halkı, kadın ve çocuk, yaşlısı ortak bir karar alarak asla Gazze’yi terk etmeyeceklerini dünyaya ilan etmiştir.
ABD ve İngiltere bir aydır Mısır, Ürdün, BAE, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye ile yaptığı görüşmelerin ana merkezi Gazze sivillerinin Arap ülkelerine dağıtılmasıydı, bu plan asla kabul görmeyerek tamamen çökmüştür.
Hamas, 2006’da Filistin yasama seçimlerini kazanarak Filistin Yasama Meclisi'nde çoğunluğu elde etmişti. 2007'deki iç savaşın ardından Gazze Şeridi'nin kontrolünü ele geçirmiş ve 2007'den beri Gazze'yi yönetmektedir.
İsrail Gazze’yi 2007’den bu yana açık hava hapishanesi çevirerek tüm insani ihtiyaçların karşılanmasını engelledi. 2008’den bu yana sürekli Gazze’yi havadan bombardımana tabi tutarak Gazze halkını hem katletti hem de sistemli olarak göçe zorladı. Tek amacı Gazze’nin nüfusunu azaltmaktı fakat bunda başarılı olamadı.
2017’de Hamas, FKÖ Mahmut Abbas yönetimine, Gazze Şeridi'ni yöneten komiteyi dağıtıp genel seçim düzenlemeye hazır olduğunu açıkladı. Filistin'de en son 2006'da genel seçim yapılmıştı. Hamas, El Fetih ile daha fazla diyalog kurarak aralarında on yıllardır süren husumete son vermek istediklerini de duyurdu. El Fetih de yayınladığı açıklamayla Hamas'ın duyurusunu mutlulukla karşıladıklarını belirtti ve Mısırlı yetkililere teşekkür etti.
İki örgütün de temsilcileri Kahire'de Mısırlı yetkililerle görüşüyordu.
Fakat son noktada FKÖ Mahmut Abbas yönetimi, Batının planına yeşil ışık yakmış duruma geldi. Filistin sorununu Filistinlilerin inisiyatifine asla bırakmak istemeyen ABD-İngiliz devletlerine karşı Filistin Gazze direnişi bugün büyük bir bedel ödeyerek yeni bir sayfa açmıştır.
Bu direnişin ana mesajını; “Çözüm için bir 75 yıl daha çocuklarımızın acı çekerek beklemelerine müsaade etmeyeceğiz” şeklinde okumak gerekiyor.
Gazze-Filistin direnişi tabii ki bu gün büyük bedel ödüyor.
Filistin direniş hattı olarak mücadele eden İran, Suriye ve kısmen Rusya’nın da bunca yıldır
yürüttükleri politikaların yanlışlığı ve vizyon sorununu da ayrıca tartışmak gerekiyor.
Mısır’ın seçimle iş başına gelen Müslüman Kardeşler iktidarı eğer İran ve Rusya sözde Avrasya jeopolitiği retoriği Mursi’yi ayakta tutabilseydi, bugün Gazze’ye bu saldırı akıl, mantık ve fiziken bu kadar kolay olmazdı.
Tunus ve Suriye’de halkı %90 Sünni. Müslüman kardeşler topluluğunun iktidarı mevcut azınlık hükümetleri ile uzlaştırılsaydı, İsrail bu gün Ürdün, Mısır Suriye, Lübnan ile adeta açık hava hapishanesine çevrilmiş olacaktı.
Kahire ve Şam yönetimleri kendi halkı ile barışmadan, Mescid-i Aksa’nın Gazze’nin kurtulması çok zor ve bedeli ağır oluyor.
12 senedir İsrail’in Suriye Topraklarını vurmasına Rusya’nın kesinlikle engel olmaması ve Dağıstan’da İsrail’den gelen yolcu uçağını protesto için havalimanını basan halkı, Putin’in Batı’nın ajanları olarak itham etmesi çok ilginç, gereksiz bir güvenlik çekincesiydi.
Bu direniş, Arap İslam ülkeleri toplumlarının 4. Sanayi devrimi(teknoloji dijital) sivil toplum uyanışına ve iktidarların politikalarının değişimine vesile olacak gibi görünüyor.
Bu savaş durduğunda İsrail ve Filistin siyasetinde çok farklı değişimlere sahne olacaktır.
Hamas şimdiden bu savaşın kazananı olmuştur.
Tüm Arap ve diğer Batı ülkelerinin ulusal politik çıkarları ve hesaplarını alt üst ederek yeni bir sürece kapı açılmasına vesile olmuştur.