Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr
Alternatif Tarih
Köksal Çiftçi
24 Nisan 2020 17:25
A-
A+

14 Temmuz 1683 günü başlayan İkinci Viyana Kuşatması başarılı olsa idi ve Osmanlı Habsburg’u yense idi bugünün Avrupa’sı hatta dünyası neye benzerdi hiç düşündünüz mü? İstanbul’dan sonra ikinci kızıl elma Türk’ün eline geçmesi durumunda tarihin seyri nasıl ve ne kadar etkilenirdi? Viyana’yı yıkan sel tufan olup Bohemya, Saksonya, Bavyera, Savoy ve diğer Alman, İtalyan beyliklerini ezip geçerdi herhalde. Roma’da, Berlin’de, Strasbourg’da, Brüksel’de hilalli bayraklar sallanıyor olurdu bugün. Notre Dame Kilisesi camiye çevrildikten sonra, Viyana Fatih’i IV. Mehmet’in ismi verilebilirdi o zaman. Yani ikinci Ayasofya vakası oluverirdi. İki dev minare arasında, arka planda yükselen Eyfel Kuleli bir Paris manzarası...

Bu konulara kafa yoracak veya bu tür lüzumsuz işler ile vakit kaybedecek kimseler çıkmaz bizden kolay kolay. Zaten gerek de yoktur. Bizim düşünmemiz gerekenleri bizim yerimize düşünen batılılar eksik olmuyor çünkü.

İngiliz Raymond Khoury bunlardan birisi. Çok satan kitaplarda ismini çokça gördüğümüz Lübnan asıllı yazarın son eseri, alternatif tarih branşında iz bırakacak türden. Kitabın ismi “Osmanlı Sırrı”. [1] Konusu ise arka sayfada şöyle özetlenmiş:

  • İstanbul, 1682: Osmanlı IV. Mehmet, Aziz Roma İmparatorluğunun o zamanki başkenti olan Viyana’yı ikinci kez kuşatmaya hazırlanırken, odasına esrarengiz bir ziyaretçi girer. Tuhaf dövmeler ile kaplı adam hükümdara, fetih hayallerinin gerçekleşmesi noktasında yardımcı olabileceğini söyler...
  • Paris, 2017: XIV. Louis döneminde, Osmanlıların boyunduruğuna giren şehrin üzerinde kırmızı beyaz bir bayrak dalgalanmaktadır. Cuma tatil gündür ve resmî dil Türkçe...

Yani bizim hayal etmekten korktuğumuz, batılıların ise gerçekleşmesinden ürktüğü bir tablo. 

Bizim yüzyıllık korkumuzu dünya âleme duyuran bir retoriğimiz bile var: “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh”. Batının uyuyan devden ne kadar ürktüğü Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla su yüzüne çıkmıştır. O tarihi kırılmanın ardından batı medyasında “Osmanlı İmparatorluğu Yeniden Doğuyor” temalı sayısız makale çıkmıştı.

Türki Cumhuriyetlerin bağımsızlık kazanmasıyla beraber, Türkiye’nin etki alanının Orta Asya’dan Ortadoğu’ya uzanan bir coğrafyada yayılması bekleniyordu. Fakat son yıllarda Türk varlığı kendisini Balkanlar’da iyice hissettirince Fransız  Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron “..bu ülkelerin Türkiye’ye yönelmeleri engellemek istiyorum..” [2] diyerek alarm zilini çaldı. Macron’un dile getirdiği endişeyi, başta Avusturya olmak üzere, birçok batılı ülke paylaşmakta.

Bunun sebebini görmek için jeostrateji uzmanı olmaya gerek yoktur. Yıllık izinlerini Anavatanda geçirmek üzere arabalarıyla Türkiye’ye giden gurbetçilere sormanız yeterli olacaktır. Hırvatistan’ın başkenti Zagreb’den sonra adım başı Türkçe levhalı restoran, dinlenme tesisleri, oto tamircileri vb. ibareler ve işaretler gurbetçilere rehberlik ediyor.

Devletimizin etkili şekilde kullandığı yumuşak güç, Evlad-ı Fatihân’ın ata yadigârına sahip çıkmasıyla birleşince, Türk ve Türkçe yeniden Viyana kapısına dayandı.[3] Avusturya’yı bozkurt işaretini yasaklayacak kadar saçma kararlar alma noktasına getiren bu durum olsa gerek.

Kısaca kitabın içeriğine değinmek gerekirse, tahmin edeceğiniz gibi, Türk’e ve İslam’a karşı bilinen tüm önyargılar mevcut. İyi bir polisiye kadar sürükleyici, yeterince gerilimli ve batılı çarpık zihniyette yeşerebilecek bir aşk hikâyesi meraklısı olan okuyucu tatmin eder. Zira yukarıda sıraladığımız içerikler, özellikle Türk-İslam düşmanlığı, hedef kitleyi memnun edecektir mutlaka.

Bizim bu kitabın üzerinde durmamızın sebebi bir bilincin yayılmasına katkıda bulunmaktır. 70’li, 80’li ve 90’lı yılların nesilleri olarak yaptığımız en iyi iş atalarımız zaferleri ile övünmek olmuştur. Batıyı, dün yaşanmayan yarın yaşanabilir dercesine alternatif tarihler yazmaya zorlayan biz değiliz: Ecdadımızdır.

Bu şuura ermeliyiz ve erdikten sonra çağdaş nesil olarak kendimizi kanıtlamak zorundayız.

Bilgi çağının gereksinimlerini kavrayarak her alanda fetih ruhuyla hareket etmek zorundayız.

Koronavirüs sınavından geçerken milletler arası mücadelenin ne kadar acımasız ve zalimce olduğuna şahit oluyoruz. Bu vesileyle güçlü olmanın, kimseye millet olarak muhtaç olmamanın önemini gördük, görüyoruz ve korkarım göreceğiz.

Eski dünyanın yıkıldığı, yeni dünyanın doğum sancılarının yükseldiği şu sıralar, Türk milleti dünün komplekslerini ayaklarının altına almalıdır.

Zaman yeniden büyük düşünme zamanıdır.

 

_______________________________________

 

[1] Le Secret Ottoman, Raymond Khoury, Fransızca çeviri Florence Hertz, Presse de la Cite yayın evi.

[2] Avrupa Parlementosu, 17 Nisan 2019, Strazburg

[3] TİKA’nın düzenlediği, Prof. Doktor Ali Kafkasyalı’nın katıldığı “Balkanlar’da Barışın Dili Türkçe” konuyla ilgili önemli bir örnektir