Teoriler derin analizlere dayanmalıdır
“Teori“ bir olgunun sürekli olarak doğrulanmış gözlemlere dayandırılmış ifadesidir. Dünya Hakimiyeti ve Avrasya Kıtası ile ilgili bugüne kadar birçok teori ortaya atıldı ve bunlardan bazıları iyi ya da kötü uygulanmaya çalışıldı. Ancak derinliğine bir analizde, gerek 20. yüzyıldaki “Kalpgahı” tanımlayan teorilerin gerekse Dugin’in Avrasyacılık teorisinin (1920’lerin başından itibaren ortaya atılan Klasik Avrasyacılık, Rusya’nın hem Batılı hem de bozkır kültürlerini içselleştirdiğini iddia ediyor ve Rusya’yı Avrupa ve Asya’daki güçlü imparatorlukların mirasçısı olarak görüyordu. Dugin’in Avrasyacılık’ı ise tarihi ve kültürel savaşta, Ortodoks Rusya’nın güçlü bir kara gücü yanında, deniz gücü haline gelmesini ve çok kültürlü iç düzenini korumasını içeriyordu. Ona göre Rusya bu mücadelede üstünlük sağlamak için merkezinde Rusya’nın yer aldığı bir Avrasya İmparatorluğu inşa etmeliydi.” çoğu yönden eksik ve hatalı olduğu görülüyor. Bunun ana nedeni ise bazılarının maksatlı çarpıtılması, bazılarının ise multidisipliner bir araştırmaya ve tarihi gerçeklere dayanmadan ortaya atılması gibi görünüyor.
Avrasya hakimiyet ve güvenlik teorilerinin ana merkezidir
Avrasya, tarihin her döneminde hakimiyet ve güvenlik teorilerinin ana merkezi olarak, önemli bir rol oynamıştır. Binlerce yıl dünyaya hükmeden güçler, son yüzyıl hariç, bu coğrafyadan çıkmıştır. Bunun yanında bugünkü yaşanılan sıkıntılar da Avrasya’da Ana Hattın parçalanmasının bir sonucudur. Aslında bunun esas nedenini, Merkezi Asya coğrafyasındaki bağlantıların kopmasında/koparılmasında ve bunun sonucu olarak yaşanılan büyük kopuşlarda aramak gerekir.
Avrasya merkezli güç mücadeleleri, tarihin ilk dönemlerinden itibaren ortaya çıkmıştır
Bağlantıyı kurma düşüncesi, daha ilk çağlardan beri var olmuştu. MÖ 333 yılında Makedonya Kralı İskender’in, Ahemeniş (Pers) İmparatorunu yendikten sonra, Hindistan’a ve İndus Nehrinin doğusuna, Avrasya’nın kilidi olarak bilinen Fergana’ya doğru yönelişi, devamlılığı olmamasına ve hezimetle sonuçlanmasına rağmen bir ilkti. Aynı dönem, Çin’in Batıya doğru ilgi duymaya başladığı yıllardı. Çin’de, Fergana bölgesinin ele geçirilmesine dair çalışmalar daha MÖ 4. yüzyılda ortaya çıkmıştı ancak Çin’in bu bölgeleri ele geçirmesi ve vergiye bağlaması MÖ 101 yılında gerçekleşti. Böylece tarihte ilk defa 8000 kilometrelik Roma-Pers ve Çin bağlantısı sağlanmış oluyordu. Çünkü o dönemde her üç ülke de istikrarı ve güvenliği sağlayabilecek duruma gelmişti. Bundan sonraki dönemde ise “İpek Yolu” olarak bilinen, çok maksatlı merkezi bağlantı hattı burada oluşmuştu.
“Türkistan” sadece coğrafi bir bölgenin ismi değil, aynı zamanda güçlü bir kültürel bağlantı merkezidir
Fergana Bölgesi ile civarı, tarihi ve kültürel olarak “Türkistan” olarak isimlendirilen, Doğu ve Batı Türkistan bölgeleri bağlantı noktasında yer almakta olup, birçok devletin kontrolüne geçmesine rağmen, Ruslar tarafından ele geçirildiği 1876 yılına kadar, çoğunlukla Türklerin kontrolünde kalmıştır (Bugün bu bölge için, Ruslardan araştırmaları için maddi kaynak temin ettiği bilinen, Prusyalı yer bilimci Alexandar Von Humboldt tarafından 1843 yılında suni olarak oluşturulan, “Orta Asya” terimi kullanılsa da bu terimi Ruslar dahi 1924 yılından sonra Sovyetler Birliği döneminde kullanmaya başlamışlardır).
Bunun ana nedeni ise Karadeniz’den Kore’ye uzanan ana hattın kuzeyi ve güneyinin daha milattan önceki dönemlerden itibaren kültürel bir birliktelik alanı haline gelmiş olmasıdır. Bütün çabalara rağmen, inkâr edilemeyecek biçimde etkileri bugüne kadar ulaşan bu bağlantı, tarihin her döneminde Türklerin bu bölgelere kolayca nüfuz etmesine imkân sağlamıştır.
751 yılındaki Batı Türkistan’da, bugünkü Kırgızistan sınırlarında gerçekleşen Talas Savaşında Çinliler, Arap Ordusuna yenildikten sonra Fergana bölgesinden çekilmişler ve bugüne kadar da bir daha bu bölgeye gelememişlerdir.
Moğollar da Avrasya bölgesinde bağlantının oluşturulmasına katkı sağlamışlardır
Cengiz Han döneminden başlayarak Moğollar da Ana Hattın güvenliğini sağlamak için büyük çaba harcamışlardır. O dönemde güvenliğin sağlandığına ilişkin olarak “Bir kişinin başında altın bir tepsi ile Karadeniz’den başlayarak Çin’e kadar güven içinde gidebildiği” söylenir. Gerçekten de ticaret, o dönemde güvenle yapılabilir hale gelmiştir. Yine bu dönemde Moğollar, bağlantıyı sağlamlaştırmak ve güvenliği sağlamak adına, iletişimin hızlandırılması için de tedbirler geliştirmiş, 1279 yılında Çin’in tamamını ele geçirmişler, hatta 1281 yılında Japonya’yı da ele geçirmeye çalışmışlardır.
19. yüzyıl bağlantının koparılması için girişimlerin arttığı yıllardır
Daha sonraki dönemlerde bu bölgelerin kontrolünü ellerinde tutanlar veya İngiltere gibi bu bölgedeki kaynakları kullanarak güçlü hale gelenler, Avrasya bölgesindeki güç mücadelelerinde aktif olarak rol almaya başlamışlardır. 19. yüzyıldaki “Büyük Oyun” diye bilinen İngiliz-Rus mücadelesi de bu bölgeler ve Türkistan coğrafyası üzerine olmuştur ve Ruslar Fergana ve Batı Türkistan’ı kontrol altına aldığı yıllarda, Çin de Türkistan’ın doğusunu ele geçirmiştir. Çin, 1884 yılında Doğu Türkistan’ı resmi olarak ilhak ettiğinde adını “Yeni Bölge” anlamında “Xinjiang” olarak değiştirirken, 1924 yılında, Sovyet döneminde, Batı Türkistan; Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan olarak 5 ayrı bölgeye ayrılmıştır. Hatta Fergana bölgesi dahi Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan arasında, rekabet yaratacak sorunlarla birlikte, daha küçük parçalara bile bölünmüştür.
Avrasya Ana Hattının parçalanmasına yönelik, bölge içinden ve/veya dışından başka girişimlerde de bulunulmuştur
Bu dönemdeki Avrasya Bölgesinde ana bağlantının kopması, bu noktada gerçekleşmiş, Fergana Bölgesinin bölünmesinin yanında, Zengezur Koridorunun da koparılması ile stratejik düzeyde tüm hatlar kullanılamaz hale gelmiştir. Bununla da yetinilmemiş, Hazar bağlantısının koparılması da gündeme gelmiştir. Bunun bir sonucu olarak; bölgeler arası iletişim kesilmiş, ekonomik anlamda ülkeler sürekli bir kısırlığın içine çekilmiştir. Kısaca herkesin birbirinin engellediği bir yapıda, ülkeler kendi gelişmelerinin de önüne geçmiş, iletişim ve ticaret kesilmiş, Asya kıtası ve özellikle Türkistan bölgesi derin bir karmaşa ve çaresizliğin içerisine itilmiştir.
Bölgedeki en son küresel mücadele, Afganistan’ın işgali sonrasında yaşanmış ve Ruslar Fergana üzerinde, Tacikistan’da elde ettiği askeri üsler vasıtasıyla kontrol sağlarken, Çin tarafından Batı Türkistan bölgesinde yaratılan terör olayları bahane edilerek, bölgeye müdahale edilmiş, ABD’nin ise bu hat üzerindeki kontrol kurması şimdilik başarısızlıkla sonuçlanmıştır (ABD’nin bu bölgeye yönelik müdahaleleri, hala bu bölgedeki istikrarsız ortamın devamına yönelik görülmektedir). Bu dönemde zaten yetersiz haldeki bağlantıların daha da koparılmaya çalışıldığı görülmüştür.
Bölgenin tarihi ve kültürel gerçekleri dikkate alınmadan ve büyük kopuşlar tamir edilmeden ekonomik gelişme ve refah sağlanamayacağı gibi, istikrar ve güvenliğin sağlanmasını beklemek de hayaldir. Bağlantının yeniden sağlanmasına yönelik, 2020 yılı sonlarında Türkiye’den Çin’e ilk ihracat treni 15 günde Çin’in Şian şehrine ulaştığında, bu olay büyük bir başarı olarak yorumlanırken, diğer yandan bölge ülkelerinin “Acaba biz neden bu kadar geç kaldık” diye sormamasını ve yine bazı bölge ülkelerinin neden hala Zengezur Koridorunun kapalı kalmasından fayda sağlamaya çalıştığını elbette tarih yargılayacaktır. Tek taraflı ve kısır yaklaşımlarla ne bölgesel kalkınma ne de güvenlik sağlanması mümkün olmayıp, istikrarsızlık ve karışıklık önümüzdeki dönemlerde de sürecektir.
Teorileri, daha başlangıçta sağlam tasarlamak gerekiyor
Açıkça görülmektedir ki, tarih boyunca asıl güç mücadelesi, Fergana bölgesi ağırlıklı olmak üzere, Anadolu’dan, Çin ve Japonya’ya ulaşan hat üzerinde olmuştur. Bağlantının kopması ise 1800’lü yıllarda gerçekleşmiştir. Bu durum ise 20. yüzyılda tarihte ilk defa Avrasya dışından bir devlete (ABD) küresel alanda öne çıkma fırsatını vermiştir. Özetle Batı, bölge ülkelerinden de istifade ile bağlantıları koparmayı şimdilik başarmış gözükmektedir. Avrasya bölgesindeki iç mücadele devam ettiği ve önceki bağlantılar tekrar kurulmadığı sürece de bu bölgelerin güvende olmayacağı ve ekonomi başta olmak üzere küresel anlamda hiçbir zaman öne çıkamayacağı açıktır. Kısacası bölge ülkelerinin bu hat üzerindeki bağlantıları yeniden kurmaları bir zorunluluk gibi görülmektedir. Bunun için öncelikle Merkezi Hat üzerindeki ülkeleri kalkındırmak ve güçlü duruma ulaştırmak gerekiyor. Bu aynı zamanda Merkezi Asya Güvenliğinin sağlanması açısından da önemlidir.