Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr
Cumhuriyet Dönemi Din Eğitimi Mirası
Prof. Dr. Recep KAYMAKCAN
14 Nisan 2024 15:04
A-
A+

Bu yazıda 100 yıllık Cumhuriyet Dönemi örgün din eğitimi mirasının ne olduğunun genel anlamda fotoğrafı sunulmaya çalışılacaktır. Bu çerçevede iki başlık üzerinde durulacaktır: 1.Örgün din eğitim ve öğretim mirası (İmam Hatipler ve Din Dersleri); 2. Okullardaki din derslerinde öğretilen İslam. Son olarak ise din eğitimi açısından geleceğe yönelik kısa değerlendirmede bulunulacaktır.

1-Cumhuriyet Dönemi’nde Din Eğitiminin Gelişimi

Cumhuriyet Dönemi’nde din eğitimini farklı seviyeleri kapsayacak şekilde tanzim etmiştir. Bu tanzimde 3 Mart 1924’te çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu belirgin bir etkiye sahiptir. Her şeyden önce Tanzimat sonrası oluşan mektep-medrese ikilemine son verilmiştir. Mektep ve medresenin kapsadığı eğitim alanı mektep çatısı altında birleştirilmiştir. Bütün eğitim kurumları Maarif Vekaleti’ne bağlanmıştır. Bu birleşme aynı zamanda modern eğitim anlayışına göre din eğitiminin verilmesini de öngörmektedir.

Şimdi, Tevhid-i Tedrisat sonrası örgün din eğitimi kapsamında değerlendirebileceğimiz genel okullardaki din dersleri ve imam hatip mekteplerinin 100 yıllık Cumhuriyet Dönemi’nde nasıl seyir ettiğine anahatlarıyla bakalım.

Din Dersleri

Tevhid-i Tedrisat'ın ilk ve ortaöğretimde din öğretimini düzenleyen bir maddesi bulunmamaktadır.  1924 öğretim programında Kur'an-ı Kerim ve din dersleri 2, 3, 4 ve 5. sınıflarda haftada ikişer saat yer almıştır. Bu derslerde Kuran-ı Kerim’in yüzünden öğretilmesi, dua ve sure ezberletilmesi ve zaman kalırsa Hz. Peygamber’in hayatının konu edilmesi istenmiştir.  Aynı yıl ortaokul 1. ve 2. sınıflarında “Din Bilgisi” adıyla bir derse yer verilmiştir.  Ortaokullarda din dersleri 1927 yılında, şehir ilkokullarında ise 1930 yılında kaldırılmıştır. Böylelikle okullarda din öğretimine eğitimin hiçbir kademesinde 1949 yılına kadar yer verilmemiştir.

1949 yılında Din Bilgisi derslerine ilkokul 4. ve 5. sınıf müfredatı içerisinde tekrar yer almaya başlamıştır. Ortaokulların 1 ve 2. sınıflarında 1956 yılında isteğe bağlı olarak din dersleri müfredattaki yerini almıştır.  Bu ders 1967-1968 öğretim yılından itibaren liselerin 1 ve 2. sınıflarına da isteğe bağlılık kaydına uyulmak şartıyla konulmuştur. Ortaokulların 3. sınıfına ve liselerin 3. sınıfına ise 1976-1977 yıllarında yaygınlaştırılmıştır. Ayrıca 1949’dan beri seçmeli olan din derslerine ek olarak 1974 yılında ilkokul 4. sınıftan liselerin 10. sınıfına kadar program içerisinde haftada birer saat zorunlu ahlak bilgisi dersi konulmuştur.

Din dersleri 1982 öncesindeki uygulamalarla dersin isteğe bağlı olması keyfiliğe yol açmış, bazı okul idareleri bu derse gereken önemi vermeyip, derse program içerisinde yer vermemiş veya öğrencilerin rağbet etmediği zamanlara konulmuştur. 12 Eylül 1980 Askeri İhtilal sonrası oluşan askeri yönetim; uygulamadaki bu problemleri gidermek amacıyla din dersleri açısından önemli kararlar almıştır. Okullarda isteğe bağlı olarak yer alan din dersi ve zorunlu ahlak bilgisi dersi uzun tartışmalar sonrası birleştirilerek ilk ve orta dereceli okullarda “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” adıyla zorunlu olarak okutulması öngörülmüştür. Ayrıca okullarda din dersinin yerini belirten bu düzenleme 1982 Anayasası’nın 24. maddesinde de zikredilmiştir.

Zorunlu DKAB dersine ek olarak 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’nun 25. Maddesi’nde 11.04.2012 tarihinde yapılan değişiklikle Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin hayatı derslerinin ortaokul ve liselerde isteğe bağlı seçmeli ders olarak okutulması kararlaştırılmıştır.  Aynı yıl MEB Talim Terbiye Kurulu tarafından güncellenen Haftalık Ders Çizelgesi seçmeli dersler listesine “Temel Dini Bilgiler” dersi ilave edilmiştir. Bu düzenleme ile birlikte Anayasanın 24. Maddesi’ndeki zorunlu DKAB dersi dışında isteyenlerin alabileceği din eğitim ve öğretimine yönelik örgün eğitim içerisinde bir seçenek ilave edilmiştir.

100 yıllık Cumhuriyet Dönemi içerisinde okullarda din dersleri 1930-1950 arasını istisna tutacak olursak genel anlamda en geniş öğrencilerin eriştiği din eğitim ve öğretim alanı olarak varlığını sürdürmüştür. 2012 yılında kamuoyunda 4+4+4 diye bilinen Eğitim Yasası ile birlikte Türkiye Dünya’da genel eğitim içerisinde yeni bir din eğitim ve öğretimi modelinin gelişimine öncülük yapmıştır. Model demokratik toplumdaki din eğitim ve öğretim taleplerini karşılama açısından oldukça önemlidir. Toplumda ortak bir dini kültür oluşturmak ve mevcudun bilinmesini temin etmek amacıyla çoğulcu ve objektif DKAB dersi okul müfredatında bulunmaktadır. Yeni Eğitim Yasası ile birlikte daha fazla din eğitim ve öğretimi almak isteyen öğrencilere yönelik olarak “Seçmeli Din ve Değerler Eğitimi Dersler” havuzu oluşturulmuştur. İstek halinde bu havuzdaki dersleri farklı din ve inançlara yönelik olarak genişletmek mümkündür. Zorunlu eğitim süreci içerisinde isteyen bir öğrenci başka bir mecraya ihtiyaç duymadan gereken din eğitim ve öğretimine erişim imkanına kavuşmuştur. Bu ise önemli bir din eğitimi kazanımıdır.

İmam-Hatip Okulları

Yeni kurulan ve ulusal bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nde 3 Mart 1924 tarih ve 430 sayılı “Tevhid-i Tedrisat Kanunu”  ile ülke genelindeki tüm eğitim ve öğretim kurumları, bütçeleriyle birlikte Maarif Vekaleti’ne bağlanmıştır. Böylece mektep ve medrese arasındaki ikileme medreseler kaldırılarak son verilmiştir. Eğitimin Milli Eğitim Bakanlığı çatısı altında bir elden yönetilmesi kararlaştırılmıştır. Bu kanunla eğitim sistemi içerisinde din eğitimine son verilmemiş, dini ve seküler eğitimin modern okul çatısı ve anlayışı içerisinde verilmesi öngörülmüştür. Din görevlisi yetiştirmek üzere İmam-Hatip Okulları ve yüksek din uzmanı yetiştirmek üzere İstanbul’da İlahiyat Fakültesi açılması kararlaştırılmıştır. Bütün medreselerin kapatılmasıyla birlikte Tevhid-i Tedrisat’ın 4. maddesi gereği 29 yerde İmam Hatip Okulu ve yine aynı madde gereği İstanbul Darülfünun’a bağlı bir İlahiyat Fakültesi açılmıştır.

Cumhuriyet tek parti döneminde (1923-1950) din eğitimi uygulamaları açısından birçok sorun yaşanmıştır. İmam Hatip mektepleri 1929-1930 öğretim yılında "öğrenci bulamamaları" gerekçesiyle tamamen kapatılmıştır.

1950 yılında yapılan seçimleri sonucu Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte 1951 tarihinde İmam Hatip Okulu açılmasına karar verilmiştir. Bu doğrultuda Adana, Ankara, Isparta, İstanbul Kayseri, Konya ve Maraş'ta yedi adet İmam Hatip Okulu açılmış ve bunlar 17 Ekim 1951 tarihinde eğitim ve öğretime başlamışlardır. Açılan yedi İmam Hatip Okulu’na 1958'e kadar 12 okul daha ilave edilerek sayıları 19 olmuştur. Bu dönemden sonra da İmam Hatip Okulları’nın sayıları hızla artmaya devam etmiştir.

12 Mart 1971 askeri müdahalesi sonrasında İmam Hatip Okulları için iki önemli değişiklik olmuştur. İlk olarak 1951-1971 döneminde orta kısmı 4, lise kısmı 3 yıl olmak üzere 7 yıl eğitim veren İmam Hatip Okulları’nın, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan ve 22 Mayıs 1972’de yayımlanan yönetmelikle orta kısımları kaldırılmıştır. Karar ilgili yönetmelikte İmam Hatip Okulu, ortaokul üzerine dört yıllık eğitim veren bir meslek okuludur. Okul öğrencilerini hem mesleğe hem de kendi alanlarında yükseköğrenime hazırlar, şeklinde belirtilmiştir.

1974 tarihinde kurulan CHP-MSP koalisyon hükümeti aynı yıl İmam Hatip Liseleri’nin 1972’de kapatılan orta kısımlarını yeniden açmıştır. 12 Mart 1971 askerî muhtırası sırasında sayısal artışı bir süre duraklayan İmam Hatip Okulları özellikle 1974'den itibaren peş peşe kurulan koalisyon hükümetleri döneminde hızlı bir şekilde yükseliş göstermiş ve 1980 yılına kadar okul sayısı 374’e ulaşmıştır.

12 Eylül 1980 askeri darbesi dönemine gelindiğinde İmam Hatip Liseleri’ndeki öğrenci sayısı 200 bini geçmiş, okul sayısı ise 374 olarak aynı kalmıştır. 12 Eylül önetimi yeni imam hatip açılmasını belli bir süre durdurmasına rağmen statüsüyle ilgili herhangi bir değişikliğe gitmemiştir.  1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 31. Maddesi’nde yaptığı değişiklikle 1973’ten beri üniversitelerin edebiyat bölümlerine yerleşme hakkına sahip olan İmam Hatip Lisesi mezunları üniversitelerin tüm bölümlerine yerleşme imkanına kavuşmuştur.

1997 yılına kadar okul ve öğrenci sayısı bakımından önemli bir artış gösteren İmam Hatip Liseleri için 1997 yılı bir kırılma noktası olmuştur. Türkiye’de 28 Şubat süreci olarak adlandırılan bu süreç sonunda 16 Ağustos 1997 tarihinde çıkarılan 8 yıllık kesintisiz eğitim yasası İmam Hatip Liseleri’nin orta kısımlarının kapanmasına ve öğrenci sayısında radikal bir düşüşe neden olmuştur. Bu durum 1996-1997 öğretim yılında toplam 511 bin 501 öğrenciye sahip olan İmam Hatip Lisesi’nin öğrenci sayısının, 1997-1998 öğrenim yılında 178 bin 46’ya düşmesine neden olmuştur.

Yüksek Öğretim Kurulu’nun 30 Temmuz 1998 yılında meslek liselerinin üniversite sınavında kendi alanları dışındaki fakültelere yerleşmesini zorlaştıran kararı almasıyla birlikte İmam Hatip Lisesi mezunlarının da kendi alanlarının dışında başka bir bölüme girmeleri neredeyse imkansız hale gelmiştir. İmam Hatip Lisesi mezunları dahil bütün meslek lisesi mezunlarının katsayıya yönelik herhangi engellemenin tamamen kalkması ve lise türüne bakılmaksızın eşitlik, kamuoyunda 4+4+4 diye bilinen eğitim kanunu ile birlikte 2012 yılında mümkün olmuştur.

Cumhuriyet boyunca imam hatip okulları farklı dönemlerde varlığı, fonksiyonu ve sayılarına yönelik tartışmalara konu olmuştur. Asıl itibariyle İmam Hatipler bir Cumhuriyet projesidir. Bu okulları bir anlamda 1914 yılında ıslah edilen medreselerin Cumhuriyet’e uyarlanmış biçimi olarak kabul edebiliriz. O halde niçin bir okul türü bu kadar kamuoyunu ve siyaseti bu kadar ilgilendiren tartışmalara neden olmuştur? Buna verilecek ilk ve önemli cevap İmam Hatip Okulu Projesi’nin, Türkiye eğitim sistemi içerisinde başarılı bir proje olması ve halkın desteğini kazanmış olmasıdır diyebiliriz. İmam Hatip Okulları eğitim alanında ortaya çıkan değişim ihtiyacından doğmuştur. Modern eğitim ve onun eğitime yansıması olan mektep ile birlikte okuldan beklenenler değişmiştir. Medreseler ise modern dönemin taleplerine uygun bir eğitim kurumu değildi. Bu nedenle yeni şartlara göre kendini uyarlaması gerekmektedir. İmam Hatipler ise seküler dersler ile dini dersler arasında bir sentez kurarak gelenek ile modern arasında köprü kurmanın okul düzeyindeki bir sembolüdür. Bu nedenle Cumhuriyet tarihi boyunca fonksiyonel olarak varlığını devam ettirmiştir. Günümüzde ise İslam Dünyası’nda ne zaman medreselerin reformu konusu gündeme gelse Türkiye’nin imam hatip tecrübesi gündeme gelmektedir.

2-Öğretilen İslam Anlayışı

Cumhuriyet Dönemi’nde nasıl bir İslam anlayışının öne çıkarıldığı konusunda değerlendirmede bulunalım. Bu çerçevede konunun daha iyi anlaşılması için özellikle din sosyologları tarafından kullanılan “popüler din” ve “kitabi din” kavramlarını kullanmak istiyorum. Popüler İslam’ı, halk tarafından benimsenen ve İslam’ın temel kaynakları ve teolojisine sıkı bağlılık zorunluluğu hissetmeyen, duygusal ve mistik din anlayışının ön planda olduğu bir din yorumu olarak tanımlayabiliriz. Kitabi İslam’a ise İslam’ın iki temel yazılı kaynağı olan Kur’an ve sünnete bağlılığı ön plana çıkaran, ulema tarafından yorumlanan bir İslam anlayışı diyebiliriz. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e devir alınan İslam eğitim ve öğretimi mirasını popüler İslam ve kitabi İslam çerçevesinde değerlendirmeye çalışalım.

Temel tezimiz şudur: Cumhuriyet Dönemi’nde resmi İslam eğitim ve öğretimi içerisinde kitabi İslam ön plana çıkarılarak popüler İslam büyük ölçüde dışlanmıştır.  Osmanlı’dan intikal eden kitabi İslam’ın kurumsal temelleri değişime uğrayarak varlığını devam ettirmiştir. Kitabi İslam’ı üreten ve öğreten Şeyhülislamlık ve medreseler kapatılmış ancak benzer görevi daha sınırlı bir çerçevede yerine getirecek Diyanet İşleri Reisliği, İmam-Hatip Okulları ve İlahiyat Fakültesi kurulmuştur. Cumhuriyet Dönemi’nde okullarda din dersi programlarının analizi edildiğinde kitabi İslam’a yer verildiği görülecektir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında mistik İslam yorumunu da içeren popüler İslam anlayışının kurumsal temelini oluşturan tarikatlar yasaklanmıştır.

Türkiye’deki DKAB ders programlarında 2000 yılındaki İlköğretim DKAB programındaki değişiklik öncesine kadar İslam dini öğretiminde içerik ve yaklaşım olarak büyük ölçüde “ilmihal merkezli” bir anlayışın hâkim olduğu görülmektedir. Osmanlı Dönemi modern mektep programlarında da “ilmihal” bir ders ismi olarak geçmektedir. İlmihal merkezli yaklaşım, genelde İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak boyutunu içeren, dinin günümüzde yaşayan tezahürlerini yansıtmayan, fıkhi bakış açısını önceleyen, İslam içerisindeki yorum farklılıklarına yer vermeyen bir anlayış olarak tanımlanabilir. Aslında bu anlayış, Türk-İslam Tarihi’nde Anadolu’da gelişen ve Cumhuriyet Dönemi’nde de etkilerini sürdüren İslam anlayışının pedagojik yönden desteklenmiş şekli olarak değerlendirilebilir.

2000 yılında hazırlanan İlköğretim DKAB programı ile birlikte ilmihal merkezli İslam öğretiminin yetersizliklerinden hareketle, akıl ile inancı bütünleştirmeyi esas alan ve asli kaynakları referans alma ve kök İslami ilkeleri önceleme iddiasında olan bir yaklaşımın benimsendiği görülmektedir. Genel hatlarıyla literatürdeki ifade ile yeni programlar “modern İslam” yönelimi ağırlıkta olan bir İslam öğretimini savunmaktadır.

Cumhuriyetin başlangıcından günümüze kadar din dersi kitaplarında öğretilen İslam konusunda yapılacak önemli tespitlerden birisi de şudur: Ahiret inancı ile ilişkilendirmesi zayıf bir İslam anlatımı söz konusudur.  Burada şunu demek istiyorum. Kur’an’da anlatıldığı üslupla bir konu anlatılırken ahiretle, hesap verme vb. boyutu ile dini bir konu ele alınmıyor. Şüphesiz ahirete iman adını taşıyan bir bölüme din dersi kitaplarında yer verilmektedir. Zaten ilmihallere baktığımız zamanda ahiret inancı ile dinamik bağlantı kuran bir İslam sunumuna yer verilmediğini görmekteyiz. Ahiret inancı ile İslam anlatımı arasında dinamik bir ilişki kurulmadığı takdirde dinin bir ideoloji ve dünya görüşüne dönüşme potansiyelinin yüksek olduğunu görmekteyiz.

MEB Din Öğretimi Genel Müdürlüğü tarafından 2022 yılında lise öğrencilerinin İslam konusunda en çok neleri merak ettiklerini belirlemek maksadıyla 120 bin denek üzerinde kapsamlı bir araştırma gerçekleştirdi. Kamuoyu ile henüz paylaşılmayan bu araştırma bulgularına göre liseli gençlerin en çok merak ettikleri konuların başında Allah tasavvuru gelmektedir. Allah ile iletişim, Allah’ın adaleti, gayb alemi, melekut alemi, bilim din ilişkisi, İslam ve kadın gibi konuları gençlerin güncel bağlamıyla da irtibatlı olarak merak etmektedirler. Lise DKAB müfedat içeriği ile gençlerin İslam konusunda öğrenmek istedikleri konuların örtüşme oranının %20 civarında olduğu anlaşılmaktadır. Bu sonuç son derece düşündürücüdür. Bu nedenle kendilerinin faydası için hazırladığımız DKAB programlarında gençlerin öğrenmek istedikleri konulara daha fazla yer vermemiz gerekmektedir. Üstelik gençlerin İslam konusunda öğrenmek istediği içeriğin Kur’an’da anlatılan sahih İslam inancı ile daha fazla örtüştüğünü de ayrıca belirtelim.

3-Geleceğe Yönelik Beklentiler

Cumhuriyet’in 100 yılı boyunca din eğitimi ve öğretimi inişli çıkışlı bir süreç izlese de geldiği nokta itibariyle özellikle nicel açıdan oldukça iyi bir durumda olduğunu söyleyebiliriz.  Cumhuriyet’in kuruluşundan hemen sonra 1924 yılında çıkarılan Tevhid-i Tedrisat’la birlikte mektep-medrese ikilemi, mektep çatısı altında dini ve seküler olanın birleşmesi ile sonuçlanmıştır. Bu çerçevede imam hatip okulları ve ilahiyat fakültesi açılması istenmiştir. Tevhid-i Tedrisat’ın ruhuna uygun bir uygulamanın tek parti dönemi içerisinde gerçekleştiği söylenemez. 1949’dan itibaren örgün din eğitimi olarak ifade edilebilecek alanda gerek din derslerine gerekse imam-hatip ve ilahiyatlara erişim açısından yükselen olumlu gelişmenin olduğunu anahatlarıyla söyleyebiliriz. İmam hatipler ve ilahiyat anlamında bu gelişimin en önemli olumsuz istisnası 28 Şubat sürecidir. Ancak olumsuz birçok izler bıraksa da bu süreç aşılmıştır. Sonuç itibariyle laik demokratik Türkiye’de din eğitimi, din hizmeti ve din konusunda araştırma için devlet tarafından istihdam edilen toplam memur sayısı yaklaşık 200 bini geçmektedir. Bunun 141 civarında olanı Diyanet tarafından, 60 bini geçen sayıda Milli Eğitim Bakanlığı ve yaklaşık 4 bin personel de yüksek öğretimde istihdam edilmektedir. Bu son derece önemli bir kazanımdır. Örgün ve yaygın din eğitimine erişim alanları giderek genişlemiş ve ortaya çıkan engeller aşılmıştır. Ancak din eğitimine niceliğe yönelik engeller yaşanırken yüksek sesle dile getirilmeyen din eğitiminde nitelik ve kalite meselesi gündeme gelmiştir. Bu kadar imkana rağmen din eğitiminden ne düzeyde verim alınmaktadır? Bu yüzyılın başlangıcında değişen talep ve şartları da göz önüne alarak üzerinde durulması gereken ana noktanın bu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu çerçevede geçmiş birikim ve gelecek beklentileri arasında dengeli ilişki kuran sahih İslam öğretisini önceleyen ve eğitim alanında dünyadaki yaklaşımlar arasında sentez denemesinde bulunan özgün din eğitimi yaklaşım ve teorilerinin oluşu için çaba gösterilmesi elzemdir.

Cumhuriyet’in 100’üncü yılındaki din eğitimi bakımından en önemli kazanımlardan birisi de özellikle mesleki din eğitimi diye adlandırılan bu sürece kadınların dahil olmasıdır. Bilindiği gibi ilahiyat alanı asırlardır erkeklerin tam egemen olduğu bir disiplindir. Medreselere kız öğrenciler alınmamaktaydı. Osmanlı Dönemi’nde bu geçerli olduğu gibi Cumhuriyet’in ilk yılları için de geçerlidir. 1949’da Ankara İlahiyat’ın açılmasıyla birlikte kadınlar bu fakülteye öğrenci olarak alınmaya başlanmıştır. İmam hatip okullarına kadınların alınmasına ise 1967-68 öğretim yılından itibaren başlanmıştır. Geçen yılki istatistiklerine göre ilahiyat fakültelerindeki öğrencilerin yaklaşık üçte ikisi ve öğretim elemanlarının dörtte birisine yakını kadındır. İmam Hatip Liseleri’ndeki kadın öğrencilerin oranı da üçte ikiye yakındır. DKAB öğretmenlerinde de kadınların oranı %60’lar seviyesindedir. Bu rakamlar bizlere kadının daha önceden adının hiç olmadığı mesleki din eğitimi alanında erkekleri sayısal olarak geçtiğini göstermektedir.