Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr
Dünya Ekonomisinde Büyüme 2024: Büyüme ve Büyük Sorunlar
Dr. Öğr. Üyesi Harun Türker Kara kaleme aldı.
Harun Türker Kara
01 Şubat 2024 14:36
A-
A+

Harun Türker Kara*

Dünya ekonomisi için 2024 yılının en önemli başlığı iktisadi büyüme olacak. Küresel ölçekte iktisadi hayattan sosyal hayata pek çok etkisi olan COVİD salgını sonrasında,  pandeminin olumsuz etkisini azaltmak için pek çok hükümet geniş çaplı destekler verdi. Bu destekler harcama kalıplarını değiştirerek enflasyonist bir baskı oluşturdu. Günün sonunda, bu dönemin etkileri küresel ölçekte enflasyonun yükselmesi ve büyüme hızının azalmasına da yol açarak faizlerin belirgin bir ölçüde artırıldığı bir dönem yaşanmasına yol açtı. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde FED faizi 2001’den bu yana en yüksek düzeyi olan 5,25-5,50 bandına çıkardı. Küresel ekonominin en büyük oyuncularından olan ABD’de 2002 yılından bu yana ulaşılan en yüksek politika faiz oranlarına, dünya ekonomisi son yılların en yavaş büyüme hızı ile eşlik ediyor. Özetlersek, küresel büyüme arayışı iktisadi ajandanın odağında yer alıyor.

Dünya Bankası tarafından ocak ayı içinde yayımlanan Küresel Ekonomik Beklentiler Raporuna göre son otuz yılın en yavaş büyüme hızının bu dönemde görülmesinin beklenildiği ifade edildi. Rapor incelendiğinde 21. yüzyılın başında yüzde üçler düzeyinde seyreden ortalama büyüme hızının yüzde ikiler düzeyine kadar indiği görülüyor. Düşük büyümenin arkasındaki nedenler ise oldukça tanıdık: küresel ticaretin yavaşlaması ve sıkı finansal koşullar. Büyüme ve küresel ticaret ilişkisine baktığımız zaman bu iki parametre arasındaki destekleyici ilişkinin son yıllarda eskisi kadar güçlü olmadığını görmekteyiz. Gerek jeopolitik riskler gerekse makroekonomik dengesizlikler nedeniyle küresel ticaret büyümesinin ivme kaybederek, pandemiden önceki on yılın ortalamasının yarısı düzeyinde seyretmesi bekleniyor. Bir anlamda yüksek faiz olarak ifade edebileceğimiz sıkı finansal koşullar ise hem yatırımları hem de borçlanma maliyetlerini olumsuz etkiliyor. Tasarruf açığı nedeniyle borçlanmaya ihtiyaç duyan gelişmekte olan ülkeler ise bu durumdan en çok zarar gören kesimi oluşturuyor.

Küresel ekonomideki risklerin ekonomik bağlantısına bakmak, iktisadi görünümün seyrine ilişkin oldukça anlamlı ip uçları verir. Böylelikle ekonomik büyümenin iktisadi kalkınmaya yol açması yolundaki engelleri yakından görürüz. Bu bağlamda, Dünya Ekonomik Forumu her senenin başında yayınladığı Küresel Risk Raporuna baktığımızda önümüzdeki iki sene içinde yaşanacak en önemli risk olarak yapay zekâ kaynaklı yanlış bilginin ve dezenformasyonun olduğunu ve önemli riskler arasında sadece teknoloji kaynaklı riskler değil, jeopolitik sosyal, çevresel ve iktisadi sorunlarının altının çizildiğini görürüz.

İktisadi etkisi ile baktığımız zaman yapay zekâ küresel iş gücü piyasalarını geniş ölçekte değiştirilebilecek boyutlara gelmiş bir durumda görülüyor. Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından yapılan bir analizde yapay zekâ teknolojisinin, dünya çapında tüm işlerin yaklaşık yüzde 40'ını etkileyecek bir öneme haiz olduğu belirtiliyor. Buna göre, ülkeler arası gelir eşitsizliğini daha da kötüleştirebilecek yapay zekanın, yarattığı işten çıkarılma risklerinin, yüksek ücretli çalışanları da kapsayacak nitelikte olduğu ve tabandan tavana tüm çalışanları etkileyebileceği vurgulanıyor. Öte yandan çeşitli analistler, COVİD sonrası ivme kazanan işten çıkartmaların rezerv çalışan yaratma arzusuyla ivme kaybedebileceğini belirtiyor. COVİD sürecindeki işten çıkartmaların şirketler kesimini, çalışan sadakati ve iş sürekliliği sağlamakta zorladığını iddia eden çalışmalar mevcut.

Küresel riskler arasında öne çıkan bir başka unsur ise çevre sorunları kaynaklı riskler. Çevre kaynaklı riskler için küresel ölçekte pek çok adım atılırken bu alanda Avrupa Birliği başı çekmeye devam ediyor. Bu yönde adımlarına hız veren AB, 2023’ün son aylarında çimento, elektrik, gübre, demir çelik, alüminyum ve hidrojen sektörleri için kapsamlı bir vergi düzenlemesi sayılabilecek Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması doğrultusunda karbon beyanında bulunma zorunluluğu getirmiştir. Söz konusu düzenlemenin ilk raporlaması bu yıl yapılacaktır. En önemli dış ticaret ortağımız olan AB’nin bu düzenlemesi ülkemiz dış ticaretini etkileyecek yapıya sahip. Bununla beraber ülkemizde Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK), sürdürülebilirlik raporlarında uyulması gereken ilkeleri belirleyen, Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartlarını geçtiğimiz yıl sonunda yayınlayarak reel kesime yol gösterici bir rol üstlendi.

Jeopolitik riskler küresel ekonomi için önem taşımaya devam etmekte. Küresel ticaretin yüzde 12’sinin gerçekleştiği Kızıldeniz’de yaşanan kriz geniş ölçekte fiyat artışlarına neden olmaya başlamış durumda.

Ticaret rotasını uzaması sonucu petrol, taşımacılık ve sigortacılık maliyetleri gibi kanallardan nihai tüketim mallarının fiyatlarını da baskılıyor. Her ne kadar petrol ve emtia fiyatlarında önümüzdeki yıl için genel olarak yatay bir seyir beklense de söz konusu riskler enflasyon üzerinde yukarı yönlü riskler oluşturuyor.

Güney ticaret yolundaki Kızıldeniz Krizi, Çin tarafından oluşturulan Kuşak ve Yol inisiyatifinin, verilen desteklerin etkin olmadığı iddiası ile ülkede memnuniyetsizlik oluşturması,  Kuzey ticaret yolundaki Ukrayna Savaşının yeni ticaret yolları arayışını ön plana çıkartması ve bu anlamdaki orta yol arayışının Türkiye’yi ön plana çıkartabilecek bir gelişme olması bekleniyor. Bununla beraber AB ve ABD tarafından Küresel Geçit Projesi ve Mavi Nokta Ağı ile yeni lojistik ve ticaret koridorları oluşturulmaya çalışılıyor.

Dünya ekonomisinde bir başka risk unsuru ise küresel nüfusun yarısından fazlasını etkileyecek seçimler. Seçim yıllarında ABD ekonomisinin finansal açıdan da olumlu performans gösterdiği bilinse de tüm dünyada seçimi kazananların tercihleri yakından takip edilmesi gereken bir unsur. Seçimler ile gerçekleşmesi muhtemelen kutuplaşma küresel risk ajandanın önemli başlıklarından.

Ülkemizin ekonomik durumuna bakıldığında ise 2000’li yılların başından bu yana sağlanan mali istikrarın oluşturduğu mali alan ve bankacılık kesiminin göreli güçlü yapısı destekleyici olmaya devam ediyor. Ülkemizin asrın felaketi olan 6 Şubat depremini yaşanmasına rağmen, AB ülkelerine kıyasla iyi bir mali yapıya sahip. Maliye ve para politikası duruşunun destekleyici olması için yaratılan güven ortamının sürdürülmesi en önemli çıpa.

Enflasyonun beklentilere uyumlu bir patika izleyerek yüzde 40 civarında gelmesi, ülkemizin tekrar fiyat istikrarı patikasına doğru girmesi takip edilecek temel gösterge. Oluşan mali alanın ve tesis edilecek fiyat istikrarının toplumun tüm kesimlerine ulaştırılması ve başta sağlık, eğitim, ulaşım, savunma alanları olmak üzere enerji, uzay teknolojilerinde ivme kazanan yatırımlar ise ülkemiz adına önümüzdeki dönem için en önemli beklenti…

 

*Medipol Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi

Daha Önce Görev Yaptığı Yerler

TÜBİTAK,2007-2009

TCMB, 2009-2021

TENMAK, 2021-2023

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi.

Uzmanlık Alanları

Finansal Ekonomi, Kurumsal Finansman, Finansal Ekonometri, Türk İş Sistemi, Türkiye Ekonomisi