Türkiye’nin 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sürecinden bu güne Balkanlar politikası sakin ve yavaş bir seyirde ilerliyor.
Son 1O yılda Türkiye, iç siyaset, askeri darbe, Suriye, Libya, Mısır, Irak, Ukrayna, Akdeniz, Kıbrıs ve Yunanistan ilişkileri dış politikanın ana ekseninin oluştururken AB ve NATO’nun dizayn etmeye çalıştığı Rumeli Balkan, Batı Balkanlar’ın ihmal edildiğine dair bir izlenim var.
Balkan ülkelerinin AB’ye üye olma işlemlerinin uzaması alternatif Open Balkan projesinin tıkanması Ukrayna Rusya savaşı ile yeniden Balkanlar’ın tansiyonunun yükseldiğine şahit olduk.
Rusya’nın Batı ile savaşında Balkanlar, Doğu Avrupa Slav Ortodoks toplumlarını kilise-siyaset-işadamları üzerinden domine ederken Bosna, Karadağ, Kosova’da yaşayan Sırplar ve Bulgaristan Kuzey Makedonya’da Slavların bölge istikrarını bozacak bir potansiyele sahip olduklarını görüyoruz.
-Arnavutluk ve Kosova’nın ortak siyasi, ekonomik ilişkilere imza atması.
-Arnavutluk’un Kuzey Makedonya’ya AB müzakereleri için yeşil ışık yakması.
-Bosnalı Sırp ve Hırvatların yeri ve zamanı geldiğinde Bosna’dan ayrılma düşünceleri.
-Kosova Sırbistan arasında 13 senedir çözüm bekleyen siyasi sorunların Albin Kurti hükümeti ile Sırbistan Cumhurbaşkanı Vuçiç arasında Berlin’de çözüme kavuşturma çabaları.
-Karadağ’da Rusya -Sırbistan kaynaklı çözümü zor olan siyasal kriz.
Bu kaotik durumu sonlandırmak isteyen Batı Balkan ülkeleri AB ve NATO ya girmek için adeta yarış halindeler.
Gelinen noktada bölge ülkelerinin birçoğu Avrupa’ya vize kolaylığı, öğrenim ve çalışma hakkı elde ediyorlar.
Bu arada Balkanlarda yaşayan Türk toplumları ve Resmî kurumlarımızın plan ve programlarının bölgesel gerçeklere uygun bir şekilde (TİKA, YTB, Yunus Emre, Anadolu Ajansı, Maarif Okulları, Bankalarımızın) revize edilmiş orta uzun vadeli politikalara ihtiyacımız var.
Sayın Erdoğan’ın Bölgesel ziyaretinin çerçevesi genelde, klasik diplomasi, üst düzey ekonomi, bölge ülkeleri ile ilişkilerin geliştirilmesi için atılacak adımlar şeklindedir.
Bu ziyaretlerin orta uzun vadede kazanımlara dönüşmesi bölgedeki kurumlarımızın koordinasyon gücü disiplini ve başarısı ile mümkündür.
Batı Balkanlar’da AB ülkeleri İngiltere ve ABD’nin kültürel, siyasal, ekonomik politikaları 1992’den beri devam etmektedir.
Türkiye, Balkanlar’ın Müslüman, Arnavut, Boşnak, Türk ve Hristiyan toplumları üzerinde sürdürülebilir kültürel, ekonomik, siyasal, politik başarıyı henüz yakalayabilmiş değildir.
Balkan Toplumları yeni AB ve NATO sürecinde sancılı sosyal, siyasal değişimlere gebe olurken Türkiye’nin sağlam temelli yeni bir Balkanlar (devlet) politikasına ihtiyacı var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 6-8 Eylül tarihleri arasında Bosna Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan'ı ziyaret edecek.
İlk durak Bosna-Hersek olacak. Erdoğan'ın önceki ziyaretlerde olduğu gibi Devlet Başkanlık Konseyi'nin 3 üyesi ile bir araya gelmesi ön görülüyor.
Temaslarda, Türkiye'nin Balkanlarda barışın devamı için her türlü katkıyı sağlamaya devam edeceği mesajı verilecek.
İkinci tur da öyle zannediyorum ki Kuzey Makedonya ve uzun süredir beklenen Kosova ziyareti de olacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Balkan turunun bir diğer önemli gündem maddesi de ekonomi olacak. Bölge ülkeleri ile ilişkilerin geliştirilmesi için atılacak adımlar değerlendirilecek. İkili ve heyetler arası görüşmeler yapılacak.
Balkan toplumları ve liderlerinde AB ve ABD politikalarına ciddi itirazlar yükseliyor, komşu ülkeler arasındaki ihtilafların bir an önce çözüme kavuşması ve istikrar için yoğun çabalar var.
Özellikle Rusya ve Sırbistan’ın sürekli baskılarına maruz kalan Karadağ Cumhurbaşkanı Milo Djukanovic bu hafta yaptığı açıklamada Balkanlar’ın durumunu çok iyi özetlemiş.
“ABD'nin Batı Balkan ülkelerinin durumunu idealleştirdiğini söyleyen Djukanovic, Başbakan Dritan Abazovic'in girişimiyle imzalanan anlaşmaya bizzat karşı çıktığını hatırlatarak “Maalesef SPC de, Rus Ortodoks Kilisesi de (Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin'in politikasının birer maşası“ diye konuştu.
Bölgede bazı şeylerin yarım kaldığının altını çizen Djukanovic, “Sırbistan, Karadağ'ın bağımsızlığına yalnızca (Slobodan) Milosevic zamanında değil, (Vojislav) Kostunica zamanında da karşıydı. Neyse ki Balkanlar'da alışılmışın dışına çıkarak savaş ve istikrarsızlık olmadan bağımsız bir devlet olmayı başardık.”
“Bosna Hersek hala işlevsiz bir devlet. Kuzey Makedonya önce Yunanistan, şimdi de Bulgaristan ile fikir ayrılığına düştü. Sırbistan ise Kosova meselesi yüzünden hala sıkıntılı bir durumda. ABD'nin ilgi eksikliğiyle karşı karşıya kalmıştık. Şimdi ise Avrupa'nın girişim ve kararlılık konusundaki eksikliği ile karşılaşıyoruz. Batı Balkanlar'ın AB entegrasyonunda öncü rolünü üstlenmek istemediler. AB ve ABD etkili olmazsa, başta Rusya olmak üzere başka ülkeler etkili olur.“ diyen Cumhurbaşkanı Djukanovic, Rusya'nın, Batı karşıtı politikasını bölgeye, 2016 yılında Karadağ'a yapılan darbe girişimi aracılığıyla sızdırdığını savunarak, “ABD'nin, Batı Balkan ülkelerinin durumunu hala idealleştirdiğini düşünüyorum.“ dedi.
Balkanlarda son dönem öne çıkan liderlerden Arnavutluk Başbakanı Edi Rama da bölgesel istikrarsızlığın hedefine Rusya’yı koydu.
Uzun zamandır Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, Sırbistan, Arnavutluk ve Karadağ’ın bir tür mini Schengen Bölgesi oluşturulması için mücadele verdi. Fakat Rusya Sırbistan’ın bu projede olmasına ses çıkarmazken, Open Balkan’ın önemli üç ortağı Bosna, Kosova ve Karadağ da politik manipülasyonları ile sürekli istikrarı bozmaya çalıştı.
Arnavutluk Başbakanı Edi Rama Rusya’nın Balkanlar’daki çatışmayı körüklediğini ve ‘kırılabilir barışı’ tehlikeye attığını vurguladı.
Rama, Alman Spiegel gazetesine verdiği röportajda, “Putin’in konuşmalarında Kosova’dan ne kadar çok bahsettiğini fark ettiniz mi? Sürekli ‘Kosova, Kosova, Kosova’ diye tekrarlıyor. Putin, Balkanlar’daki çözülmemiş sorunların en acısını kışkırtıyor ve yeni bir sorunu alevlendirmek için her şeyi yapıyor.” dedi.
Rusya’nın Balkanlar’daki çatışmayı körüklediğini söyleyen Rama, Sırbistan ve Sırp Cumhuriyeti’nin, Moskova’ya karşı sempatisinin oldukça güçlü olduğuna işaret etti.
Gerçekten Balkanlar’ın istikrarına en büyük engel Rusya gerçeğini göz ardı edemiyoruz.
Sırbistan Cumhurbaşkanı Vuçiç ve halkının bir bölümü AB ye girmek isterken, Toplumun bir kesimi de Rusya, Moskova’sız bir Belgrad düşünemiyor.
Putin, Sırbistan için AB’ye evet derken sürecin NATO’ya evrilmesine kesinlikle karşı.
Rumeli, Balkanlar ve Batı Balkanlar’ın büyük kesimi siyasal ekonomik kültürel tabanı ve tavanı AB ve NATO üyeliğine kilitlenmiş durumdadır.
Türkiye devleti tarihsel potansiyelini yeni Batı Balkanlar vizyonu ile güçlendirmelidir.
Tarihsel birikim ve tecrübenin yeni değişim ve gelişimler göz önünde tutularak kurgulanması şart gibi görülüyor.
Batı Balkanlar Türk toplumlarının siyasi, eğitim ve kültürel varlığı ve mücadelesinin yeniden kurgu-revizyona ihtiyacı olduğunu belirtmekte fayda var.
Balkanlar politikamızın Arnavut, Boşnak, Roman, Türk, dindaş, soydaş ve hristiyan toplumlarının bir arada barış içerisinde yaşayabileceği ortak değer yargıları ve hukuku üzerine bina edilmesi gerektiğini düşünüyorum.