Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr
Filistin Gösterileri Amerikan Toplumunu Nasıl Etkiliyor?
Abdullah Muradoğlu*
22 Haziran 2024 12:52
A-
A+

ABD üniversitelerinde İsrail’i protesto gösterileri Amerikan toplumunu ve siyasetini dönüştürücü bir etki yapabilir mi?  ABD’yi izleyen herkesin kafasındaki güncel soru budur.

İlk olarak, Amerika’nın yakın tarihinde üniversitelerde zuhur eden ve giderek daha geniş bir alana yayılan gösteriler akla getiriliyor. İsrail’i ve İsrail’e sorgusuz sualsiz, kayıtsız şartsız destek veren Amerikan yönetimini protesto gösterileri 1960’lardaki ve 1980’lerdeki öğrenci hareketleriyle karşılaştırılıyor.  Hiç şüphesiz, bağlamı farklı olmakla birlikte bu yeni protesto dalgasının da kendisinden önceki hareketler gibi siyasal ve kültürel sonuçları olacaktır. 

1960’ların başlarındaki Beyaz-Irkçı yasalara karşı zuhur eden “Sivil Haklar Hareketi” Siyahî Amerikalılar için önemli kazanımlar sağladı.  “Sivil Haklar Hareketi” Demokratlar’ı görece özgürlükçü, liberal bir çizgiye yöneltirken,  Cumhuriyetçi Parti’nin daha Sağ’a doğru evrilmesine yol açtı. “Sivil Haklar Hareketi”nin sonucu olarak Siyahî Amerikalılar, Katolikler, Yahudiler ve Hispanikler/Latinler Demokrat Parti’nin en önemli taban bileşeni haline geliyorlardı. “Beyaz Evanjelik Hıristiyanlar” ise Cumhuriyetçi Parti’nin en dinamik tabanını teşkil ediyorlar. Evanjeliklerin önemli bir kesimiyse kendilerini “Hıristiyan-Siyonist” olarak niteliyor. Hıristiyan-Siyonistler Amerika’nın en İsrail yanlısı fanatik kesimini temsil ediyorlar.

Aradan geçen onlarca yılın ardından bu olgular büyük ölçüde değişmeden kaldılar. Siyahî Amerikalılar’ın, Hispanikler’in ve Amerikan Yahudileri’nin ezici çoğunlukları Demokratlar’ı desteklemeye devam ediyorlar. “Sivil Haklar Hareketi”  Siyahî Amerikalıların, Hispaniklerin ve Yahudiler’in politik alanda daha görünür hale gelmelerini sağladı. Bu toplumsal hareketin diğer bir sonucuysa, Amerikan müesses nizamının temel sütunu olarak görülen “Beyaz, Anglo-Sakson, Proteston(WASP)” bürokratik/kültürel/siyasal egemenliğinin kırılmasıydı. 

Halihazırda Siyahî Amerikalılar 435 sandalyeli ABD Kongresi’nde 3’ü Senato,  57’si Temsilciler Meclisi üyesi olmak üzere 60 isimle temsil ediliyor.  Siyahî Amerikalılar 217 sandalyeli Demokrat Parti Grubu’nun yaklaşık dörtte birini teşkil ediyor. Öte yandan Temsilciler Meclisi Demokrat Grubu’nun başkanı Hakeem Jeffries de Siyahî Amerikalıdır. ABD Senatosu’ndaki Cumhuriyetçiler içerisinde sadece bir isim Siyahî Amerikalıdır. Diğer taraftan ABD Temsilciler Meclisi’ndeki “Hispanik/Latin Grubu” 40 civarında üyeyle temsil ediliyor. ABD Senatosu’nda ise dördü Demokrat, ikisi Cumhuriyetçi olmak üzere 6 Hispanik asıllı senatör bulunuyor. Diğer göçmen gruplarından çok sayıda ismin de ABD Kongresi’nde görev yaptığını belirtelim.

Bu bilgileri hatırlattıktan sonra 1960’lardaki, 1980’lerdeki büyük protestolara geri dönelim. 1960’ların sonlarına doğru “Vietnam Savaşı”na karşı üniversite kampüslerinde başlatılan protesto gösterileri dönemin Demokrat Parti iktidarını köşeye sıkıştırdı. 1968’de zirveye çıkan protesto dalgası Chicago’daki Demokratların parti kurultayında şiddetli tartışmalara yol açtı. ABD Başkanı Lyndon B. Johnson 1968 seçimlerinde aday olmaktan vazgeçti. Ancak bu hamle Cumhuriyetçi Başkan adayı Richard Nixon’ın seçimleri kazanmasını engelleyemedi. Vietnam Savaşı’nı protesto gösterileri Nixon döneminde de ara vermeksizin devam etti. Nihayetinde Nixon Yönetimi 1973’te Amerikan askerlerini Vietnam’dan çekme kararı aldı. 1968’deki Chicago’daki Demokratik Ulusal Kongresi’nde yaşananların bir benzerinin bu yaz yine Chicago’da gerçekleşecek kongrede yaşanması ihtimalinden söz edildiğini belirtelim.

1980’lerde, ABD’nin Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki “Beyaz Irkçı” rejimle(Apartheid) ilişkileri kesmesi ve yaptırım uygulaması için başlatılan üniversite gösterileri Amerikan yönetimini tepkileri yatıştıracak nitelikte kararlar almaya sevk etti.   Batı Avrupa’nın da yaptırımlara iştirak etmesi, Beyaz Irkçı rejimin 1994’te tamamen kepenkleri indirmesiyle sonuçlandı.

Amerikan öğrenci hareketleri üzerine çalışmalarıyla tanınan, New York Şehir Üniversitesi profesörlerinden Angus Johnston, İsrail’i protesto hareketleriyle ilgili olarak “El Cezire” kanalına verdiği görüşte uzun vadeli değişimin mümkün olduğunu, ancak bunun bir gecede gerçekleşmeyeceğini söylüyordu. Öğrenci örgütlenmesinin belirli bir yoğunluk düzeyine ulaştığında önemli bir etkiye sahip olabileceğini kaydeden Johnson, 1980'lerdeki “Apartheid karşıtı” kampüs örgütlenmesinin, Güney Afrika rejimine yönelik Amerikan popüler görüşünü ve siyasi kanaatini değiştirdiği konusundaysa hiçbir şüphe olmadığını vurguluyordu.

“EL Cezire” kanalına görüş veren akademisyenlerden Amerikalı Siyaset Bilimi Profesörü Omar Wasov ise "İsrail konusunda bir kuşak bölünmesinin kanıtlarını şimdiden görüyoruz ve bu Demokrat Parti için uzun vadeli bir sorun olacak" diyordu. 1960'lardaki “Sivil Haklar Hareketi”ne atıflarda bulunan Prof. Wasow gösterilerin kamuoyunu değiştirebileceğini, bir amaç etrafında siyasi koalisyonların büyümesine yardımcı olabileceğini ve bir konuyu ilerletmek için sivil kapasite oluşturabileceğini söylüyordu. İsrail’i protesto gösterilerinin muhtemel sonuçları hakkında görüşlerini ifade eden Prof. Wasow şöyle konuşuyordu:

Şu anda yaşananlar herhangi bir politika değişikliğiyle sonuçlanmasa da bir nesil gencin bu konularda aktivizm etrafında bir tür sivil kapasite geliştirmesiyle sonuçlanırsa, bunun uzun vadede etkileri olmaya devam edeceğini düşünüyorum.”.

Sosyal Medya Haber Ekosistemini Değiştirdi

Siyasî Siyonizm”in tehlikelerine dikkat çeken Yahudi asıllı düşünür ve siyaset bilimci Hannah Arendt, "İnsanın manipüle edilebilirliğine dair psikolojik öncül, yaygın ve öğrenilmiş görüş pazarında satılan başlıca mallardan biri haline geldi” demişti.  Arentdt’in bu tespiti ABD’de İsrail yanlısı egemen bilgi ve haber ekosisteminin analizinde de anahtar bir rol oynuyor.

İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırım Amerikan ana akım medyasının kirli doğasını ifşa etti.  Amerikan üniversitelerinde İsrail’e karşı yükselen protesto dalgası ana akım medyanın egemen olduğu bilgi-haber ekosisteminin çöküşünü hızlandıran bir sürece işaret ediyor.

Sıradan Amerikalıların onlarca yıldır Filistin meselesine ilişkin bilgi ve haber kaynakları, adeta  “İsrail’in halkla ilişkiler birimi” gibi yayın yapan ana akım medyaydı.  Ana akım medyanın kitlelere sunduğu argümanlar İsrail’in ‘kurban’ olduğu algısını oluşturmaya hizmet ediyordu. Ana akım medya bu pozisyonunu İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırımı örtbas etmeye çalışarak, yalan haber yayarak, göz önündeki gerçekler üzerinde şüphe uyandırarak sergiledi.

Ne var ki, ana akım medyası her geçen gün güvenilirliğini kaybetmektedir. Yapılan bir araştırmaya göre Amerikalıların sadece yüzde 8'i haberlerinin çoğunu basılı gazetecilikten alıyor.  Genç Amerikalılar haber kaynağı olarak, daha çok TikTok,  Instagram, Facebook, YouTube, X(Twitter), WhatsApp, Linkedin gibi sosyal medya platformlarını tercih ediyorlar.

2024 yılı itibariyle ABD nüfusunun en az yüzde 70’i sosyal medya kullanıyor. Sosyal medya kullanan 18 yaş ve üzeri 207 milyon Amerikalı var. Bu rakam, 18 yaş ve üzeri toplam nüfusun yüzde 77,4'üne denk geliyor.  Sosyal medya platformlarına ilişkin tercihlerse yaş ve kültür gruplarına göre farklılıklar arz ediyor. Bu veriler ana akım medyanın haber ve bilgi kaynakları üzerindeki tekel gücünü ziyadesiyle zayıflattığını göstermektedir. Sosyal medyanın ve diğer alternatif bilgi-haber kaynaklarının giderek artan gücü, ana akım medyanın yerleşik gücünü dengeleyen bir “karşı-ağırlık” olarak önem kazandığını gözler önüne sermektedir.

İki Ayrı Amerika ve İsrail Destekçiliği

Amerikan toplumu birçok başlıkta olduğu gibi İsrail konusunda da karşıt iki kampa ayrılıyor. İstisnalar bir tarafa bırakılacak olur ise Cumhuriyetçi Parti çevrelerinde İsrail yanlısı eğilim hala çok güçlü. Demokrat Parti tabanındaysa İsrail destekçiliği giderek kan kaybediyor.

Bu karşıt eğilimleri sosyal medya ve kablolu yayın izleyicileri üzerinden izlemek daha kolay.  Araştırmalara göre, kablolu yayın izleyicisi Amerikalılarla, sosyal medya kullanıcısı Amerikalılar İsrail konusunda taban tabana zıt görüşlere sahip oluyorlar. Kablolu yayın izleyicileri İsrail’in Gazze’de soykırım yapmadığına inanırlarken, sosyal medya kullanıcıları daha çok Filistinlilerin yanında yer alıyorlar. Genç kullanıcılarda Filistin’e destek çok daha yüksek iken kablolu yayın izleyicilerinden 65 ve üstü yaşlardaki Amerikalılar arasında İsrail’e destek çok daha fazla. 

Öte yandan 7 Ekim’den bu yana yapılan anketlerin sayısında olağanüstü bir artış söz konusu. İsrail karşıtı protestoların ABD’de İsrail’e kayıtsız şartsız askerî, malî ve diplomatik desteği ne kadar zayıflatacağı, yanı sıra Amerikan toplumunu ve siyasetini ne ölçüde etkileyeceği merak konusu oluyor. Uzmanlar, analistler, entellektüeller bu soruların cevabını bulmak istiyorlar.

5 Büyük Gazetede İsrail ve Filistin

Amerikan toplumu içerisinde İsrail’e ilişkin olumsuz duyguların yükselişinin etkilerini doğru biçimde analiz edebilmek için ana akım medyanın geçmiş günahlarına bakmak gerekiyor.

Toronto merkezli bir danışmanlık ve araştırma şirketi olan “416Labs”  2019 yılında ABD’de yayınlanan 5 büyük gazetenin İsrail ve Filistin’e ilişkin yayın politikasını gözler önüne seren bir çalışmaya imza attı. Araştırma 1967’den başlamak üzere 50 yıllık bir dönemi kapsıyor. Seçilen gazeteler New York Times, Washington Post, Wall Street Journal, Chicago Tribune ve Los Angeles Times idi. Amerikan bakış açısında ana akımı temsil eden bu gazetelerde yer alan yüz bin manşet üzerinde yapılan araştırmada Filistin hep gölgede bırakılıyordu. Tabii ki manşetlerin dili ve içerikleri İsrail’in resmî politikalarının bir yansımasından ibaretti.

Gazetecilik standartları haberlerin tarafsız, objektif ve gerçeklerden türetilmiş olmasını gerektiriyor. Araştırma sonuçlarına göre bu beş büyük gazetenin İsrail ve Filistin ile ilgili haberleriyse İsrail yanlısı, bir tür kurumsallaşmış ideolojik duruş ve eğilimi yansıtmaktaydı.

Uluslararası hukuk, ABD’nin de resmen kabul ettiği gibi “Batı Şeria” ve “Doğu Kudüs”ü İsrail işgali altındaki bir bölge olarak niteliyor. Söz konusu gazetelerin “İsrail” başlıklı manşetlerinde “işgal” kelimesi “Yüzde 85”, “Filistin” başlıklı veri setinde ise “Yüzde 65” oranında azalmıştı. İsrail'in 1967'de işgal ettiği "Doğu Kudüs" ibaresi ise sadece 132 kez geçiyordu. 1967’den bu yana Filistinli mültecilerden bahsedilme oranıysa toplamda “Yüzde 93” azalmıştı. "Terör" gibi şiddeti çağrıştıran kelimeler Filistin veri setinde "işgal" kelimesinden üç kat daha fazla yer alıyordu. Bir başka örnekse 1949 tarihli 242 sayılı BM Kararı uyarınca hala ülkelerine geri gönderilmeyi bekleyen Filistinli mültecilerle ilgiliydi.  Bu beş gazetede “Filistinli mülteciler” kelimesi de ‘unutulmuştu’. Manşetlerde yer alan "Filistinli Mülteciler” kelimesi son 50 yılda “Yüzde 93” oranında azalmıştı.  Amerikalıların Filistin algısını çarpıtan bir yayın politikası bu.

Araştırma beş gazetede İsrail yanlısı “sistemik bir habercilik sorunu” tespit etmekle birlikte, bu sorunun nedenleri hakkında bir yargıda bulunmuyordu. Araştırmayı inceleyen birçok analist ise söz konusu sistemik habercilik sorununun kaynağı olarak “İsrail Lobisi”ni gösteriyor.  Analizciler ana akım medya ile İsrail arasındaki derin bağlara işaret ediyorlar.

Haberlerin yukarıda sadece bir kısmına yer verdiğimiz örneklerle çerçevelenmesi ABD’nin İki Partili “kayıtsız-şartsız İsrail’e destek” politikasının Amerikan kamuoyu nezdinde meşruluk kazanmasında önemli rol oynadı. Diğer yandan kablolu yayınlarda İsrail ve Filistin konulu programlarda İsrail yanlısı düşünce kuruluşlarıyla bağlantılı sözde uzmanların öne çıkarıldığını, Filistin’in sesini temsil eden görüşlere ise başvurulmadığını belirtmek gerekiyor. Söz konusu gazetelerde veya kablolu yayın kuruluşları İsrail’deki ana akım siyasi kanatları temsil eden yorumcular, uzmanlar, yazarlar bulundururken Filistin’i temsil eden yorumculara yer vermediler. “Sosyal medya” ana akım medyanın tek taraflı, önyargılı, çarpıtıcı, saptırıcı, manüpüle edici misyonunu ifşa etmesi bakımından da son derece önem kazanmaktadır.

“Sosyal medya” ana akım medyanın göstermediği veya çarpıttığı olayları doğrudan kullanıcının gözlerinin önüne getiriyor. Sosyal medya kullanıcıları gördüklerinin ana akım medyada gösterilmediğini veya çarpıtarak yer verildiğini deneyimleyerek görüşlerini inşa ediyorlar.  Üniversite gençleri Gazze’de alenen yürütülen soykırımı dakika dakika izleme imkanı buldukları için ana akım medyanın ve ABD yönetiminin inkarcı siyasetlerine tepki gösteriyorlar. Göz göre göre aldatıldıklarını hisseden gençler eylemlerden vazgeçmiyorlar.

Tiktok Neden Yasaklanmak İsteniyor?

4 Mayıs’ta Arizona’da “John Mccain Enstitüsü”nün düzenlediği “Sedona Forumu”nda ABD Dış İşleri Bakanı Antony Blinken ile Cumhuriyetçi Senatör Mitt Romney arasında ilginç bir diyalog gerçekleşti. Romney İsrail’in Gazze konusunda “halkla ilişkiler savaşı”nı kaybetmesinden şikayet ediyordu. Blinken ise bu durumu ana akım medyanın etkisinin azalmasına bağlıyordu. 30 yıldır Washington’da yaşadığını belirten Blinken 1990’larda insanların sabah saatlerinde kapısının önüne konulan New York Times, Washington Post ve Wall Street Journal gazetelerini okuyarak güne başladıklarını, günün geri kalanında ise ulusal kanallardaki haber akışını izlediklerini söylüyordu. Her milisaniyede yeni dürtü ve girdiler içeren bilgi akışı sağlayan sosyal medyanın durumu kökten değiştirdiğine dikkat çeken Blinken, TikTok’ta Filistinliler’e desteğin İsrail’e destek oranından çok çok yüksek olduğunu belirtiyordu.  Senatör Romney ise bu durumun TikTok’un ABD’de neden yasaklanması gerektiğini ortaya koyduğunu söylüyordu. Bu anekdot sosyal medyanın ana akım medyanın anlatıları şekillendirme ve kamuoyunu yönlendirme gücünü zayıflattığının bir itirafıydı.

İnternet devrimi” ve “dijital devrim” ana akım medyanın haber kaynakları üzerindeki geleneksel tekel gücünü kırdığı gibi siyasal/kamusal alanın doğasını da değiştiriyor.  Alternatif yayın organlarının ve sosyal medyanın ana akım medyanın egemen olduğu bilgi-haber ekosistemini zaafa uğratması toplumsal katmanların orta vadede kültürel ve siyasal dönüşümlerinde etkide bulunması kuvvetle muhtemel. Bu dönüşüm Amerikan siyasi karar mekanizmaları üzerinde de göz ardı edilemeyecek nitelikte bir etkiye yol açacaktır.

Mevcut haliyle “ana akım medya”, hakikati arayan yahut hakikat kaygısı taşıyan Amerikan gençlerinin zihninde kocaman bir şüphe işaretidir. İnsanın içine şüphe kurdu düştüğünde, hakikati arayıp bulacağı alternatif kaynaklara doğru hızla hareket etmesiyse kaçınılmaz.

Liseliler de Ayağa Kalktılar

ABD’de İsrail’i protesto gösterileri üniversite kampüslerinin dışına çıkarak liseleri de harekete geçirdi. Bazı üniversitelerde polisin göstericilere şiddet uygulamasından sonra liselilerin eylemleri daha da hız kazandı. ABD’de birçok lisede gençler üniversitelilerle dayanışma yürüyüşleri ve oturma eylemleri gerçekleştirdiler. Liseli gençler de Amerikan yönetiminin İsrail’in katliamlarını durdurmayan, tam aksine silah ve cephane desteğini sürdüren politikalarından rahatsızlar. Filistin soykırımını protesto eden liseli gençlerin sloganlarından birisiyse “Joe Biden çocukları ve annelerini öldüren bombalar gönderiyor!" şeklindeydi.

İletişim teknolojisi veya dijital devrim çağının çocukları olan “Z Kuşağı”nın liseli gençlerinin protesto hareketlerine giderek artan ilgisi Biden Yönetimi’ni, “İsrail Lobisi”ni ve ABD Kongresi’ni endişelendiriyor. İsrail yanlısı çevrelerse liselileri de ‘anti-semitik’ olarak suçlamaya başladılar. İsrail’i protesto eden gençleri ‘Yahudi karşıtı” olarak yaftalama çabaları sonuçsuz kalıyor. ”Lobi” kuruluşları gençlerin eylemlerinin durdurulması için eyalet yönetimlerine çağrılar yapıyorlar. Okul yönetimlerini de bu eylemlere karşı sessiz kalmakla itham ediyorlar. Enformasyon savaşını ve ahlaki meşruiyetlerini kaybeden bu çevreler baskılara, cezalandırmalara, iftiralara ve okulların fonlarını kesme şantajlarına başvuruyorlar.

Gerek üniversiteli gençlerin, gerekse liseli gençlerin “Filistin soykırımı”na karşı harekete geçmeleri Amerikan toplumunun geleceğine dair bir fikir veriyor. Yaş grupları itibariyle düşünülecek olur ise bu protesto dalgasını “İsrail lobisi”nin ve kayıtsız şartsız İsrail’e destek siyasetinin istikbalde daha dar bir alana sıkışacağının işaretleri olarak görmek mümkün.

Sosyal Medyada İslam’a Girenler

Amerika’daki sosyal medya kullanıcılarından birçok gencin İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarından etkilenerek İslam’a yönelmeleriyse bir başka dikkat çekici gelişmeydi.  Bu gençlerin neden İslam’ı seçtiklerini sosyal medyada ilan etmeleri “Fox News” kanalındaki bir programın konusu oluyordu. Programın sunucusu, ABD Başkanlarından George W. Bush döneminde Beyaz Saray Basın Sekreterliği yapan Dana Perino idi. Perino’nun konuğuysa İslam karşıtı eylemci kimliğiyle tanınan Somali asıllı eski Hollandalı parlamenter Ayaan Hirsi Ali idi. ABD vatandaşlığına geçen Hirsi “Hoower Enstitüsü”nde araştırmacı olarak görev yapıyor. Hirsi’nin ABD’nin en etkili düşünce kuruluşu olarak bilinen, yanı sıra Amerikan dış politikasının İsrail’in çıkarları doğrultusunda şekillendirilmesinde çok önemli bir rol oynayan “Dış İşleri Konseyi”nin(CFR) üyeleri arasında yer aldığını da ayrıca hatırlatmalıyız.

20 Kasım 2023 tarihli programda Hirsi, TikTok’ta İslam’a geçtiklerini ilan eden genç kızlar ve erkekler için  "Şimdi bir nesil var... daha sonra doğanlar, Y kuşağı ve ardından Z kuşağı, kim oldukları ve nerede durdukları konusunda tamamen kafaları karışmış durumda" diyordu. Amerikalı gençlerin İslam’a geçmelerinin şok edici bir gelişme olduğunu söyleyen Hirsi, üniversitelerdeki İsrail’i protesto gösterilerini hedef alarak, “Diğer tüm önde gelen Batılı feministler bu konuda tamamen sessiz ama her hafta sonu ve her hafta, kendilerine ilerici diyen, iyi eğitimli, ayrıcalıklı yüz binlerce insanın yürüdüğünü görüyoruz - ne için? Hamas destekçilerinin Ortadoğu'daki tek demokratik ulusu ortadan kaldırması için yürüyorlar” diyordu. Hirsi, New York Times gazetesinin Hamas savaşçılarının 7 Ekim’de gerçekleştirdikleri operasyonda İsrailli kadınlara tecavüz ettiklerine ilişkin yalan haberine atıfta bulunuyordu.

Hemen bir hatırlatma daha yapalım. Times’in söz konusu haberinin düzmece olduğu kısa sürede ortaya çıktı.  ABD’nin çeşitli üniversitelerinden iletişim, gazetecilik ve basın alanındaki yetkinlikleriyle bilinen yaklaşık 60 Profesör Nisan ayı sonlarında New York Times’e gönderdikleri bir mektupta ‘cinsel şiddet’ iddiasını içeren haberin oluşturulmasındaki yanlışlıklara dikkat çekiyorlardı. Times yönetiminden söz konusu haberle ilgili olarak bağımsız bir soruşturma yapmasının istenildiği bu mektupta şöyle deniliyordu:

Ancak hiçbir şey yapmamak ve bu tarihi öneme sahip hikâyenin üzerinde bir şüphe bulutunun dolaşmasına izin vermek, The New York Times'ın bu çatışma sırasında ürettiği tüm gazeteciliğin karanlık bir gölge altında kalmasını sağlayacaktır."

Mektup, 29 Nisan 2023’te “Washington Post” gazetesinde yayınlandı. Post’a konuşan Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden Prof. Sandy Tolan söz konusu haberin zamanlamasına dikkat çekerek,  “Gazze'de ölü sayısı artarken ve eleştiriler İsrail'e daha fazla odaklanmaya başlamışken, New York Times erken yayınlanmış gibi görünen bu haberi yayınladı" diyordu.

Siyahî Amerikalılar Filistinlilerle Dayanışma İçinde

ABD’de Filistin’e destek Siyahî Amerikalılar arasında bir hayli yüksek.  Siyahilerin Filistin’e sempatilerinin 1960’lara kadar uzanan bir tarihi var. ABD’de ırk ayrımcılığına maruz kalan Siyahî Amerikalılar Filistinlilerin duygularını paylaşıyorlar. 1960’lardan itibaren Siyahîlerin hak mücadelesinde en ön saflarda mücadele eden Rahip Jesse Jackson Filistin meselesinin de takipçisiydi. Jackson 1980’lerde “İki Devletli çözüm” fikri üzerine ABD'deki ilk önemli kamuoyu tartışmasını başlatan isimlerden birisiydi. 1984 ve 1988’de, iki kez Demokrat Parti’den ABD Başkan aday adayı olan Rahip Jesse Jakcson Filistin yanlısı tutumunu adaylık kampanyasının figürlerinden biri haline getirmesiyle de dikkatleri üzerine çekmişti.

ABD’de “Dream Defenders”,  “Black Youth Project 100”  ve  “Malcolm X Grassroots Movement” başta gelmek üzere Siyahî hak örgütleri, Filistin'in özgürlüğünü küresel gündemlerinin temel bir unsuru olarak görüyorlar. Bu örgütler Demokratlar’ın özgürlükçü genç tabanında etkin rol oynuyorlar. Bu örgütlerin çevresindeki Siyahiler ABD Kongresi’ndeki Demokratların “İlerici Sol” kanadının güçlenmesi için seçimlerde de seferber oluyorlar. “Siyah Hayatlar Değerlidir” gösterilerinde “Özgür Filistin” sloganlarının atılması Filistinlilerle Siyahî Amerikalılar arasındaki dayanışmanın canlı olduğunu bir kez daha gözler önüne getiriyordu.  

ABD Başkanı Biden’ın İsrail’e koşulsuz destek politikasından rahatsızlık duyan Siyahî kiliselere mensup binlerce rahip Gazze’de ateşkes için girişimlerde bulundular. Milyonlarca Siyahî seçmeni temsil eden inanç liderleri, Kongre liderleriyle temaslarında cemaatlerinin Biden’ın yeniden seçilmesi için daha önce verdikleri desteğin tehlikeye düştüğü uyarısı yapıyorlardı.

Demokrat Parti stratejistleri, Demokratların en sadık kitlesi olan Siyahî Amerikalıların tepkisinin Kasım’daki seçimlerde Biden’ın aleyhine olacak şekilde sonuçlanmasından endişe duyulması gerektiğine dikkat çekiyorlar. Diğer genç gruplarda olduğu gibi, Genç Siyahlar arasında da Biden’a tepki çok daha yüksek oranlarda seyrediyor. Carnegie Endowment for International Peace'in yaptığı bir araştırmaya göre Siyahî Amerikalıların yüzde 95'i İsrail'e kayıtsız-şartsız desteğe itiraz ediyor. Bir başka araştırmaya göreyse Siyahî seçmenlerde Biden'ın onay oranı Demokrat liderliklerin göz ardı edemeyecekleri ölçülerde düşüyor.

New York Times’da 29 Ocak tarihli bir yazının başlığı “Siyahî rahipler Biden'a Gazze'de Ateşkes Çağrısı Yapması için Baskı Yapıyor/ Siyahi cemaat üyelerinin Başkan Biden'ın savaş konusundaki tutumundan duydukları dehşet yeniden seçilme şansını tehlikeye atabilir” şeklindeydi.  Etkili dış politika dergilerinden “Foreign Policy”de 14 Şubat tarihli bir yazının başlığıysa  “Biden'ın Gazze Politikası Siyah Seçmenleri Yabancılaştırıyor mu? Washington'un İsrail-Filistin çatışmasını ele alış biçimi Başkan'ın Afrikalı Amerikalılar arasındaki güvenilirliğine zarar veriyor gibi görünüyor” idi. Sadece bu iki başlık bile Siyahi Amerikalıların İsrail ve Filistin konusunda hangi pozisyonda olduklarına dair fikir veriyor.

Siyahî Amerikalılardan gelen tepkilerin ABD Kongresi’ndeki ezici çoğunluğu Demokrat olan Siyahî vekilleri ve Demokrat liderlikleri etkilememesi düşünülemez. Demokratlar’ın taban hareketi içerisinde son derece etkin olan Genç Demokratlar’ın ve üniversite gençliğinin Filistin’e destek gösterilerinin yanı sıra Siyahi Amerikalılardan gelen tepkiler ana akım Merkezci Demokratlar’ı da köşeye sıkıştırıyor. Kongre Demokratları’ndan İsrail’e silah sevkiyatının durdurulması için Biden Yönetimi’ne çağrılar yapılmasında bu tepkilerin rol oynadığı düşünülüyor. Biden’ın İsrail’e yönelik politikasında bir adım ileri, üç adım geri adım atarak Kasım seçimlerine kadar durumu idare etmesiyse çok daha zorlaşmış gözüküyor.

Nitekim Biden 8 Mayıs Çarşamba günü CNN’e yaptığı açıklamada İsrail'in Refah kentini işgal etmesi halinde, top mermileri ve savaş uçakları için bombalar gibi saldırı silahlarının sevkiyatını durduracağını söylemek durumunda kalıyordu. Askıya alındığı söylenen cephane arasında 500 kiloluk ve 2 bin kiloluk bombalar yer alıyor. Yüzde 70’i çocuk ve kadın 35 bin Filistinlinin katledildiği yaklaşık 7 ay içerisinde, Biden ilk defa İsrail’in Refah kentine askeri harekât düzenlemesinin silah tedarikinin durdurulmasıyla sonuçlanacağını duyuruyordu.

Arap Amerikalılar Sahaya İniyorlar

Michigan başta olmak üzere birçok eyalette “Arap-Amerikalılar”ın ön seçimlerde Biden’ı protesto eden girişimlerine Siyahiler, Anti-Siyonist Yahudiler ve diğer etnik kökenlerden Amerikalılar destek verdiler.  Bu arada Arap-Amerikalılar seçim süreçlerinde daha etkili ve daha görünür olabilmek için kurumsal örgütlenme girişimlerini hızlandırmaya başladılar.

2020’deki seçimlerde Biden, Arap-Amerikalıların yoğun olduğu salıncak eyaletlerde az farklarla Trump’ın önüne geçmişti. Bu yüzden Arap-Amerikalıların sandıklara gitmeyerek evde kalmaları bile Biden’ın kaybetmesine yol açabilir. Bu yüzden ABD Kongresi’ndeki Demokrat Liderlikler ve Biden’ın kampanya yöneticileri Arap-Amerikalı seçmenleri ikna etmek için girişimlerde bulundular. Arap-Amerikalı yerel liderler ise İsrail’e koşulsuz askeri desteği sürdürdüğü sürece tabanlarının Biden’a oy vermeyi düşünmediklerini söylüyorlar.

Tahminlere göre ABD’de 3 milyon civarında Arap-Amerikalı yaşıyor. Bu nüfus sayıca az olmakla birlikte Michigan gibi salıncak eyaletlerde dengeleri değiştirecek nitelikte.  Arap-Amerikalı nüfusun sağlıklı bir şekilde tespit edilememesi ABD Nüfus Sayımında bir kategori olarak yer almamalarından kaynaklanıyor. Ancak Mart 2024’te alınan resmî bir kararla nüfus sayımlarında “Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA)” kökenliler için bir kategori oluşturulacak.

Bu süreçte, Arap-Amerikalıların Filistinlilerin seslerini temsil edecek düşünce kuruluşlarının faaliyete geçmeleri bekleniyor. Daha önce faaliyete geçmiş bulunan kuruluşlar malî olarak yeterli güce sahip olmadıkları ve resmen desteklenmedikleri için kepenkleri indirmişlerdi.

Amerikan İşçi Sınıfından Filistin’e Destek

Gazze’de ateşkes, Filistin’e destek ve İsrail’e kayıtsız şartsız askeri yardımın son bulması için gerçekleşen gösterilere Amerikan işçi sınıfından da destek geldi.  İki yüzden fazla yerel sendikanın yanı sıra “Birleşik Otomobil, Havacılık ve Tarım Aletleri İşcileri Birliği(UAW)”,  “Birleşik Elektrik, Radyo ve Makine İşçileri (UE)” ve “Amerikan Posta İşçileri Sendikası (APWU)” dahil olmak üzere çok sayıda işçi sendikası ateşkes çağrısında bulundu. Üniversitelerde çalışan sendika üyesi öğrenci işçilerle sendika üyesi sözleşmeli akademisyenler de kampüslerdeki protesto gösterilerinin bileşenleri arasındaydılar.

Genel merkezi otomotiv sanayii sektörünün kalbi olan Michigan eyaletinin Detroit kentinde olan “UAW'nin 600'den fazla yerel sendikada 400 bine yakın üyesi bulunuyor.  Yanı sıra Sendika 600 bine yakın emekli üyeye sahip. Kampüslerde İsrail’i ve Biden yönetimini protesto eden binlerce öğrencinin gözaltına alınması, 2 binden fazla öğrencinin tutuklanması üzerine “UAW” Başkanı Shawn Fain 1 Mayıs’ta yaptığı basın açıklamasında şöyle diyordu:

“UAW, protesto, grev veya adaletsizliğe karşı konuşma haklarını kullananların kitlesel olarak tutuklanmasını veya sindirilmesini asla desteklemeyecektir. Sendikamız altı aydır ateşkes çağrısında bulunuyor. Bu savaş yanlıştır ve birçoğu UAW üyesi olan öğrencilere ve akademik çalışanlara karşı verilen bu tepki yanlıştır. Yetkilileri, tutuklanan öğrencileri ve çalışanları serbest bırakmaya ve eğer tepkilere dayanamıyorlar ise bu savaşı desteklemekten vazgeçmeye çağırıyoruz."

“UAW”ın üyeleri arasında hatırı sayılır ölçüde Arap-Amerikalı işçi yer alıyor. 1967’deki” Arap-İsrail Savaşı”ndan sonra İsrail’le yatırım ilişkileri sebebiyle, sendika üyesi Arap işçilerle Sendika yönetimi arasında problemler yaşanmıştı. “Soğuk Savaş” döneminde birçok sendika gibi “UAW yönetimi”nde de İsrail’e sempati yüksek düzeylerdeydi. Bu sempati bir süredir Filistinlilere kaymış bulunuyor. “UAW” başta gelmek üzere birçok sendikanın iki partili kayıtsız şartsız İsrail destekçiliğine karşı seslerini yükseltmeleri dikkat çekici bir gelişmedir.

Nüfus Yapısı Değişiyor

Farklı nitelik ve ölçeklerde de olsa Amerikan toplumun her kesiminde ABD’nin İsrail politikasının mevcut haliyle devam etmesine muhalefet giderek artıyor. Diğer bir yandan Amerika’nın değişen nüfus yapısı, çoğunluğu Cumhuriyetçi olan “Beyaz Amerikalılar” aleyhinde seyrediyor. ABD’de İsrail’e koşulsuz destek en fazla Cumhuriyetçilerden geliyor.  Bir araştırmaya göre 2020'deki Cumhuriyetçi seçmenlerin yüzde 92’si Beyaz Amerikalıdır. 

1980'de “Hispanik olmayan Beyazlar”  ABD nüfusunun yaklaşık yüzde 80'ini oluşturuyordu. Nüfusun yüzde 20’siniyse Siyahîler, Hispanikler,  Asyalı Amerikalılar ve diğer etnik kökenden Amerikalılar teşkil ediyordu. Şimdiyse Beyaz Amerikalıların nüfusu yüzde 60’ın altına düştü.

Tahminlere göre 20 yıl sonra Beyaz Amerikan nüfusu yüzde 50’nin altına düşecek. Nüfus yapısı üzerine çalışan siyaset bilimciler Beyaz Amerikalı nüfusun 25 yıl içinde “Çoğunluk azınlık” olacağına dikkat çekiyorlar. Trump’ın ve Cumhuriyetçiler’in göçmen politikalarını sertleştirmelerinin sebebi,  nüfus yapısının Beyaz Amerikan üstünlüğünün aleyhine olacak nitelikte bir değişme sürecine girmesi.  Demokratlar ise Beyaz olmayan Amerikalılar’ın nüfusunun artmasından hoşnutlar. Zira bu seçmenler Demokrat Parti’nin sadık destekçileri.

Nüfus sayımı verilerine göre 1997 ile 2012 yılları arasında doğan “Z kuşağı” Beyazların çoğunlukta olduğu son Amerikalı kuşak. Z kuşağı’nın yüzde 51’i kendilerini “Hispanik olmayan Beyaz Amerikalı”, dörtte biriyse “Hispanik” olarak tanımlıyor. Hispaniklerin nüfusu Siyahi Amerikalılardan fazla. Nüfus artış hızı en yüksek olan grup ise “Asya-Amerikalılar”. 

Hispanik olmayan beyazlar 75 yaş üstü nüfusun yüzde 77'sini, 55-64 yaş arası nüfusun yüzde 67'sini, 35-44 yaş grubunun yüzde 55'ini ve 18-24 yaş grubunun ise yarısını oluşturuyor. Brookings Enstitüsü'nden William Frey tarafından yapılan bir analize göre Amerika'nın çocuklarının yüzde 47'si Hispanik olmayan Beyaz’dır. Nüfus sayımı tahminlerine göre, 2050’de Hispanik olmayan Beyazlar 18 yaş altı nüfusun yüzde 40'ından azını oluşturacak.

Bu veriler değişen nüfus yapısının yakın gelecekte ABD’nin İsrail başta olmak üzere dış politikasında ciddi değişiklikler yaşanabileceğini gösteriyor. Hiç kuşkusuz nüfus değişimi bağlamında gerçekleşecek etkileşimler Amerikan toplumunun sosyal, siyasal, kültürel dönüşümünü de etkileyecektir. “Amerikan Rüyası”nın sönümlenmesinin, servet ve gelir dağılımındaki eşitsizliğin derinleşmesinin de ciddi ekonomik-politik sonuçları olacaktır.

Cumhuriyetçilerin Beyaz İşçi tabanı dahil Amerika’nın geniş kesimleri, ABD’nin dışardaki “sonu gelmez savaşlar”ından bıkmış usanmış haldeler.  Sıradan Amerikalılar, vergi mükellefleri sonu gelmez savaşların, İsrail’in de parçası olduğu “Askeri-Endüstriyel Kompleksi”nin özel çıkarlarını ilerlettiğini görüyorlar. Sonsuz savaşlara harcanan paraların Amerika’nın alt yapısına, dağılan sanayisine, sosyal programlara, Kovid salgınında çürüklüğü ortaya çıkan sağlık sistemine harcanması gerektiğine dair görüşler daha fazla öne çıkmaya başladı. Amerikan neoliberal ekonomisinin sadece Finans çevrelerinin ve büyük şirketlerin çıkarlarına hizmet ettiğine dair kanaatler giderek pekişiyor. ABD’de servetlerin yüzde 1’in elinde birikmesine yönelik tepkiler 2010’larda “Wall Street’i işgal et” başlıklı protestolara dönüşmüştü.  “Yüzde 1’e karşı Yüzde 99” olarak da etiketlenen protestolar Neoliberal/ Finansal kapitalizmin kalbi olan New York’taki Wall Street muhitine odaklanmış bulunuyordu.

Yukarıda yer verdiğimiz gelişmeler ABD’nin iç krizinin, siyasi ve kültürel kutuplaşmasının giderek derinleştiğinin en bariz işaretleri. Hem Cumhuriyetçi Parti’nin, hem Demokrat Parti‘nin Washington’da yerleşik, kurumsal liderlikleri bu krizlere cevap vermekte bir hayli zorlanıyorlar. Bu yüzden Demokrat Parti’nin daha Sol’daki kanatlarıyla, Cumhuriyetçi Parti’nin daha Sağ’daki Trumpist kanatlarının popülist çizgide evrilmeleri gibi bir sonuç ortaya çıktı. Bu gelişme söz konusu partilerin ana akım kanatlarıyla popülist kanatları arasında da “iç savaş”a yol açtı. Analizcilere göre hem iki parti seçmenleri arasındaki olağanüstü kutuplaşma, hem bu partilerin kendi içlerindeki kırılmalar bir “Amerikan krizi” olarak niteleniyor.

İsrail’in Filistin Soykırımına tepkiler bu “Amerikan Krizi”nin bir başka boyutunu teşkil ediyor. Kayıtsız şartsız İsrail’in desteklenmesine ilişkin iki partili politikalara itirazlar artık çok renkli, çok geniş tabana yayılan örgütsel koalisyonlarla temsil ediliyor. Amerikan yönetimlerinin bu gelişmeye duyarsız kalmaya devam etmeleriyse zor görünüyor. Demokratların daha Sol’daki genç kanatları, “İsrail Lobisi”, “Silah lobisi”, “Enerji lobisi” ve “Finans Lobisi” başta gelmek üzere “Büyük Para”nın Amerikan siyaseti üzerindeki nüfuzunun son bulması için girişimlerde bulunuyorlar. Bu yüzden Genç Demokratlar seçimlerde adaylara yapılan büyük miktarlardaki lobi kaynaklı kurumsal bağışların yasal olarak sınırlandırılması için mücadele ediyorlar.

“Büyük Para”yı temsil eden Lobiler her defasında kazanamıyorlar. Nitekim ABD Kongresi’nde Pennsylvania'nın 12. bölgesini temsil eden Demokrat vekil Summer Lee 23 Nisan’da gerçekleşen önseçimleri,  İsrail yanlısı Cumhuriyetçi bir milyarder tarafından desteklenen rakibine büyük bir fark atarak yenilgiye uğrattı. “İsrail Lobisi”nin hedefindeki Demokrat vekiller arasında yer alan Summer Lee tabandan gelen coşkulu destekle “Lobi”ye karşı zafer kazanıyordu. İsrail’i eleştiren diğer vekiller de önseçimlerde Lobi ile yüzleşmeyi bekliyorlar.

ABD’de sıra dışı siyasetçilerden, hukukçu, yazar,  insan hakları ve tüketici hakları savunucusu Ralph Nader, İsrail’i protesto eden gençleri desteklediği bir yazısında İsrail Lobisi’nin ABD Kongresi’ni kontrol etmesine artık son verilmesi çağrısında bulunuyordu. Yaz aylarında Chicago kentinde Ulusal Demokrat Parti Kongresi, Milwaukee kentindeyse Ulusal Cumhuriyetçi Parti Kongresi gerçekleşecek. Başkan adayları Kasım seçimleri için son çıkışlarını bu Kongrelerde yapacaklar. Ralph Nader kongrelerin yapılacağı günlerde bu iki şehirde büyük protestolar bekliyor. “Common Dreams” sitesindeki 4 Mayıs tarihli yazısında Ralph Nader ABD Kongresi’nin değişmesi gerektiğine dikkat çekerek gençlere şöyle sesleniyordu:  “Kongreyi değiştirirseniz Amerika'yı da değiştirirsiniz! Bu bir kaldıraçtır!”

Hiç kuşkusuz, aydınlanmış genç kuşakların daha fazla sayılarda,  daha etkin ve daha bilinçli olarak seçimlere iştirak etmeleri ABD Kongresi’nin ve Amerikan Yönetimlerinin iç ve dış politika kararlarını etkileyecektir. Tekrar etmek gerekirse, “İsrail Lobisi” dahil, özel çıkarlara odaklı “Lobiler” için Amerika’nın çok da uzak olmayan geleceği pek parlak gözükmüyor.

 

*Abdullah Muradoğlu, Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi "Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi" Bölümü'nden mezun oldu.

Basın camiasının içinde 15 seneyi aşkın bir süredir aktif çalışmaktadır.

1997 senesinden bu yana Yeni Şafak Gazetesi Haber Merkezi'nde özel haberler, dizi yazıları, araştırma yazıları, röportajlar, tarih sayfaları ve köşe yazıları yazdı.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti  2004 Türkiye Gazetecilik Başarı Ödülleri Röportaj Dalı'nda ödüle layık görüldü.

Biyografi alanında dört kitap yayınladı ve sivil toplum kuruluşlarında çeşitli görevler üstlendi.