Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr
Gazze’de İnsan Varlığının Nöbetçisi Dr. İssam Abu Ajwa
Prof. Dr. Orhan Alimoğlu*
22 Temmuz 2024 16:04
A-
A+

İsrail’in Gazze Şeridi’nde aylardır uygulamakta olduğu soykırım, dünya tarihinde ender rastlanan vahşet görüntüleri eşliğinde devam etmektedir. Kötülükte yeni bir düzey ve çıpa niteliği kazanan soykırımda kullanılan yöntemler akıl donduracak cinsten. Hedef gözetmeden kullanılan yüksek teknoloji ürünü bombaların yanı sıra, insan bedenine yönelik barbarlık seviyesinde muamele, parçalama, alıkoyma, kitlesel aç bırakma, kitlesel hastalıklara yol açacak şekilde hijyen ve sanitasyon sistemlerinden mahrum bırakma, bilinen bütün varyasyonlarıyla işkence ve uzayıp giden bir liste şeklinde kötülük.

Toplumların bir anlamda en yüksek sermayesi eğitimli insan sermayesidir. Tıp gibi oldukça ağır ve uzun bir eğitim süreci sonunda ulaşılan ve insan bedenine ve ruhuna doğrudan temas eden hekimlik mesleğinin, İsrail’in uygulamakta olduğu soykırımda özellikle hedef alındığına dair çok fazla işaret ve neden var. Daha evvel konuya dair yazdığım raporda oldukça detaylı veriler paylaşılmıştı.[1]

Gerçekten de İsrail, oldukça belirgin bir şekilde Gazze’de sağlık altyapısını, sağlık çalışanlarını, özellikle önde gelen uzman ve hocaları, tıp eğitimini ve genel olarak eğitim sistemini hedef almaktadır. Bu temel olarak, soykırıma uğratılan halkın gelecek umudunun yıkılması, kendi varlığını insan olarak tanımlama ve algılama melekelerinin yok edilmesi, temel toplumsal bağların paralizasyonu, insan bedeninden başlayarak bireylerin kendi varlık bütünlüklerine yönelik gerçekliğin parçalanması gibi çok boyutlu hedefleri olan incelikli ve barbarca bir saldırıdır. Doktorlar bu saldırıda hedef alınan belki de en temel sütunu teşkil etmektedir. Medeni anlamda insan bedeninin ve ruhunun bütünlüğü, tanımlı kültür ortamında insan varlığının devamlılığı, kapasitesi ne olursa olsun tıp ve asgari düzeyde de olsa sağlık hizmetine erişimle ilgilidir. Tedavinin tıbbi anlamda işlevselliği bir yana, bizzat sağlık hizmetinin varlığı ve erişim düşüncesi bile, bedensel ve ruhsal bütünlük anlamında hayati bir nitelik kazanıyor. İsrail, sağlık ve eğitim altyapısına yönelik bu bilinçli ve hedefli saldırıları, Gazze ve Filistin toplumunun var olma umudunu yok etmeye yöneliktir.

Gazze’de muazzam bir fedakarlıkla insanlığa hizmet eden, en ağır şartlar altında tedaviye muhtaç insanlara sağlık hizmeti sunmaya çabalayan, bu uğurda yaşamını yitiren, İsrail hapishanelerinde akla sığmaz işkencelere maruz kalan, bazısını şahsen de tanıdığım birçok meslektaşıma dair yazılar kaleme aldım. Sizlerle, direngen ve adanmış parlak bir hekimin hayat hikayesini paylaşıyorum.

Dr. Issam Hassan Abu Ajwa, 1961’de Gazze’de doğmuş, liseye kadar eğitimini Gazze'de almış, Gazze’nin sokaklarında büyümüş, insani değerlere ve halkına yürekten bağlı bir Gazel’idir. 1981'de Hırvatistan'da Zagreb Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okumaya başlamıştır. Okul hayatı boyunca hem okuyup hem çalışarak kendi geçimini kendi sağlamıştır. 1987 yılında mezun olduktan sonra Hırvatistan'da Genel Cerrahi İhtisasına başlamış, gastroenterolojik cerrahi ve endoskopi alanında uzmanlık eğitimini tamamlamıştır. 11 yıl boyunca İsveç'te çalışmış, hak ettiği halde İsveç vatandaşlığı almamış ve ailesinin yanında kendi halkına hizmet etmek için Gazze Şeridi'ne dönmeye karar vermiştir. 2002 yılında Gazze Şifa Hastanesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı’nda göreve başlamıştır. Hastalarla doğrudan iletişim halinde kalabilmek ve onlara daha iyi yardımcı olabilmek için idari görevleri reddetmiştir. Hayattaki öncelikli hedefi ülkesine hizmet edebilmektir. Dr. Abu Ajwa, uzun süre hastalarının tedavisi ve toplumsal bir sorumluluk olarak insani yardım alanında çalıştıktan sonra Kasım 2021'de emekli olmuştur.

Gazze Şeridi'nde soykırımın başlamasının ardından Dr. Abu Ajwa, hastanelerin hastalar, yaralılar ve ölülerle dolup taştığını görmüş, emekli olduğu halde Al-Ahli Arap Hastanesi'nde gönüllü cerrah olarak çalışmaya başlamıştır. İşte kahraman Dr. Abu Ajwa’nın hikayesi böyle başlıyor.

17 Aralık 2023'te İsrail Al-Ahli Arap Hastanesi'ni işgal etmiş ve Dr. Abu Ajwa'yı gözaltına almıştır; sadece Filistinli halkına hizmet eden gönüllü bir doktordu. Abu Ajwa ve beraberindekilerin esir alınmalarının ayrıntıları dünyanın en ırkçı rejimi olan İsrail söz konusu olduğunda hiç şaşırtıcı değildi. Dr. Abu Ajwa ellerinden ve ayaklarından metal kelepçelerle bağlanmıştı, gözleri de bağlıydı ve birlikte kaçırıldığı diğer vatandaşlar gibi hakaretler, aşağılanmalar ve fiziksel saldırılar eşliğinde bilinmeyen bir yere götürülmüştü. Aralık ayının çok soğuk bir gecesinde 17 saatten uzun süre boyunca çırılçıplak şekilde bir çukura atıldılar. Daha sonra askeri bir üsse götürülüp, 200 gün boyunca ağır işkencelerle gece gündüz aralıksız devam eden çok sert bir ‘‘sorgu’’ya çekildiler. Bu süreçte pek çok fiziksel ve zihinsel tahribata maruz kaldı.

Tutuklandığında İsrail, onu ve diğer sivil tutukluları işkenceleriyle ünlü kötü şöhretli hapishanelere gönderdi. Dr. Abu Ajwa bu hapishane ve buralardaki uygulamaları için şöyle demişti: ‘‘Daha önce hapishane literatürünü okumuştum, yaşadıklarımıza benzer hiçbir şey yoktu.’’ Hapishanedeki sistem, esirlerin her anını olabildiğince eziyet verici kılmak için tasarlanmıştı. Mesela dinlenme anlarını bile olabildiğince acı verici hale getirmek için hücre zeminleri küçük, keskin ve sivri çakıllarla döşenmişti. Bu yetmezmiş gibi, soğuk gecelerde, kaçırdıkları Gazzelilerin üzerine soğuk su döküp devamında onları soğutma cihazlarına maruz bırakıyorlardı. İsrail askerleri her 2 saatte bir İsrailli esirlerin yerini tespit için Dr. Ajwa’yı sorgu ve işkence için farklı yerlere götürüyordu. Dr. Ajwa sürekli şunu söylüyordu: ‘‘Ben kilisenin işlettiği özel bir hastanede çalışan bir doktorum, bizim tutuklularla hiçbir alakamız yok.’’ Ama tabii ki bu söyledikleri işkenceyi durdurmaya yetmedi. Cezaevinde kaldığı süre boyunca psikolojik baskı, dayak, hakaret, küfür gibi aklınıza gelebilecek her türlü işkenceye maruz kaldı. Hatta bir defasında ağzına tuvalet fırçası sokarak dişlerini kırdılar. Tek yapmak istedikleri, işkenceyle akıl sağlığını ve insanlığını kaybetmesini sağlamaktı. Günde birkaç dakika tuvaleti kullanmasına izin vardı, haftada yalnızca 3 dakika duş için süre veriliyordu. Hipertansiyon, diyabet ve kalp yetmezliği hastası olan Dr. Abu Ajwa’ya gerekli ilaçlar da verilmedi. Dr. Abu Ajwa hapishane süreci için şöyle dedi: ‘‘200 gün, günün 24 saati, ellerimiz, ayaklarımız ve gözlerimiz bağlıydı, zor zamanlardı.’’

İsrail’in kaçırdığı Filistinlilere uyguladığı işkencelerin arasında en yaygını açlıktır. Nitekim açık bir hapishane hücresi haline getirdikleri Gazze şeridinde de 2.3 milyon insana dayattıkları da budur; kitlesel açlık ve susuzluk. Hapishanede Dr. Ajwa ve arkadaşlarının yedikleri günlük yemek bir buçuk kaşık pirinç ve küçük bir parça salatalık veya domatesten oluşuyordu, bu yüzden her zaman çok aç oluyorlardı. Dr. Abu Ajwa, bu süreçte 37 kilo kaybetti ve meslektaşları artık bu kadar zayıflamış olan o güçlü adamı tanıyamıyordu.

Dr. Abu Ajwa medyaya verdiği bir röportajda, sorgu sırasında, kendisine İsrailli bir dedektifin artık ameliyat yapamaması için ellerini işkenceyle kullanılmaz hale getireceğine yemin ettiğini söyledi. Dr. Abu Ajwa, bir kahraman edasıyla ''Buradan çıkar çıkmaz tekerlekli sandalyede olsam bile hemen ameliyathaneye gideceğim.'' dedi.[2]

Dr. Abu Ajwa, İsrail ırkçı rejiminin hapishanelerinde geçirdiği 200 günün ardından yüzünde bir gülümsemeyle ve kendisine işkence yapan, ameliyat yapamaması için kollarını kıracağına söz veren o sorgucu da dahil tüm dedektif ve askerlere, bir mesaj verir gibi serbest bırakılır bırakılmaz cerrah olarak çalışmak üzere Der Al-Balah'taki Al-Aksa Hastanesi'ne gitti.

Hastaneye dönüşüyle ​​ilgili olarak, tüm bu işkencelere rağmen moralinin yüksek olduğunu ve yaşadığı sürece halkına hizmette ısrarcı olacağını söyleyip ekliyor: ''Gazze'deki her doktor, işlerini yaparak hastaları tedavi etmeleri sebebiyle İsrail için yargılanması gereken birer suçludur.'' [3]

İsrail, son 9 ayda Gazze’den çok büyük sayıda insanı alıkoydu ve bilinmeyen yerlere götürdü. Gazze’den kaçırılan ve 200 gün sonra serbest kalan Dr. Abu Ajwa, sürekli işkence ve sorgu altında, açlık, susuzluk ve soğuk altında, tıbbı tedavi ve ilaç erişimi engellenerek sürekli biçimde ruhi ve bedeni bütünlüğünün bozulması için 200 gün baskı altında tutuldu.

Ama insan ruhen ve bedenen gerçek bir mucizedir. Adanma ve inancın, insan biyolojisi ve psikolojisi üzerinde sıra dışı etkileri var. Bunun en bariz örnekleri, dünyanın hemen bütün büyük güçlerinin desteğiyle uygulanan soykırım ve insanlıktan çıkarma faaliyetlerine rağmen Gazze’de ortaya çıkan dirençli insan gerçeğidir. Bunlardan birinin öyküsünü anlattığımız Dr Abu Ajwa’dır. Abu Ajwa, uğradığı bütün baskı ve işkencelere rağmen insanlığa ve insanlık değerlerine samimi bağlılığını korumuştur. Hapishaneden çıkar çıkmaz Al Aksa Şehitler hastanesindeki ameliyat odasında koşmuş ve şöyle haykırmıştır: ‘‘Bedenim parçalansa bile ameliyat yapmaya, hastalarıma şifa dağıtmaya ve insanlığa, halkıma hizmet etmeye devam edeceğim, işte şimdi de bir ameliyathanedeyim. Devam edeceğim, burada kalacağım ve yaşadığım sürece hastalarıma, halkıma hizmet edeceğim.” 2

 

İntern Dr. Hisham Al-Nabris ve Gazeteci-Yazar Mustafa Ekici’ye katkılarından dolayı teşekkür ederim.

 

 

 .

 

[1] Alimoğu O. Gazze Sağlık Raporu. Stratejik Düşünce Enstitüsü. 2024. Erişim tarihi: Temmuz 2024. Erişim adresi: https://www.sde.org.tr/analiz/gazze-saglik-raporu-analizi-54715.

[2] Instagram. @ajplus. Erişim tarihi: Temmuz 2024. Erişim adresi: https://www.instagram.com/reel/C9U81DGxX8H/?igsh=MTVsN2Q2OWpndzg1Mw%3D%3D.

[3] X. @anadoluajansi. Erişim tarihi: Temmuz 2024. Erişim adresi: https://x.com/anadoluajansi/status/1810599522931970449.