Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr
İran'da Cumhurbaşkanlığı Seçimi; Güç Oyunlarında Yeni Bir Cephenin Defakto Olarak Tanımlanma Sahnesi
Resul  DAĞSARAY*
27 Haziran 2024 15:35
A-
A+

28 Haziran Cuma günü İran'da cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak. Eski cumhurbaşkanı merhum Reisi ve arkadaşlarının başına gelen trajik olayın ardından ülke, erken cumhurbaşkanlığı seçiminin eşiğine geldi. Yaklaşan seçimlerin özellikle rejim açısından büyük önem arzettiği görülüyor. Son dönemde (özellikle 2009'dan beri) yapılan birçok seçimde azalarak gerçekleşen katılım oranı, toplumun, seçimlerin doğruluğu ve hatta seçime giden mekanizmalara olan itimadını kaybettiğini gösteriyor. 1997 ve 2009 yıllarındaki katılım oranları (sırasıyla yüzde 79 ve yüzde 84) da toplumun büyük bir kesiminin reformcu söylemlere olan ilgisini ve umudunu göstermektedir. Ancak uzun süredir Seyyid Muhammed Hatemi ölçeğinde hiçbir reformcu adaylık merkezine yanaşmıyor ve reformcu cephenin gösterdiği kişilerin çoğunun adaylığı (Anayasayı Koruma Konseyi tarafından) onaylanmıyor. Yani baskıcı bakışın ülkeye ağır maliyetleri, bugüne kadar kendini gösterdiği üzere, artık inkar edilemez seviyelerde. Rejimin temel iradesi, reformcu bakışa rol sunulmasına imkan tanımayı reddetmiştir. Sözkonusu hasarın çıplak gözle görülebildiği bugün ise, Dr. Pezeşkiyan vasıflarında birinin adaylığı onaylanmışsa da, seçim mekanizması hala 2009'dakiyle aynı olduğundan dolayı, halkta, istenen coşkuyu yaratmamıştır.

Şu anda öyle görünüyor ki, rejim, yıllardan beri devlette bulunan güç mahfilleri dışında birisini oyuna dahil etme ihtiyacı duymasına rağmen, bağımsız, ancak belli faktörleri barındıran (İran Türklüğünden biri, kürtçe bilen, rejimin hassasiyetlerini bilen ve riayet eden, reformcuların da büyük ölçekte desteğini sağlayabilen) bir kişinin (Dr. Pezeşkiyan) adaylık yeterliliğini teyit ederek, halk gözündeki yerini kazanmaya, aynı zamanda dünyada gelişmekte olan koşullarda ayakta kalabilecek bir seviyede bulunmaya çalışmaktadır.

Tam demokratik mekanizma yerine "yeterlilik doğrulama" kıskacına sahip seçim mühendisliği mekanizmasının Dr. Pezeşkiyan vasıflarında birini oyuna sokması, yeni bir cephe yaratarak (veya aslında varolan -aşağıda açıklayacağım- bir cepheyi defakto olarak tanıyarak), ufukta görünen küresel değişiklikleri (Trump'ın seçilme ihtimali, savaş ortamının ortadoğu, uzak doğu ve avrupada yayılma ihtimali vs.) yönetmek ve aynı zamanda toplumdaki rahatsızlığı bir nebze düşürmenin yanısra, reformist cephe ve düşünceyi ortadan kaldırmaya yönelik girişimlerde bulunmak istediği şeklinde de değerlendirililebilir.

Rejimin temellerinin son yıllarda defalarca sınanması ve sarsılması ve karşı karşıya kaldığı pek çok sorun, kendisini üretmiş olan üst akılla uyumlu çalışamamasına neden olmuştur. İngilizler, 1921-1926 sürecinde Türk-Kaçar devletini yıkarak, İran içerisinde, bölgede ve dünyada kendi stratejik çıkarlarına hizmet etmek üzere kurdukları Fars-Pehlevi devletine 5 ana misyon yüklemişlerdi;

-İran petrolünü (ve buradan kaynaklanan gücü) kendi lehlerinde yönetmek/yönettirmek,

-Türk dünyasında yarık açmak,

-İslam dünyasında yarık açmak,

-İran'ın jeopolitik konumunu İngilizlerin lehinde değerlendirtmek,

-İngilizlerin bölgedeki çıkarları lehinde savaşmak/birilerini savaştırmak. 

Projenin ilk şahı olan Rıza şah, ikinci dünya savaşı arefesinde Almanlara meyledince, uzun bir uğraş sonucu, oğlu onun yerine getirilmiştir. Ancak komünizm ideolojisinin İran'da büyük bir taban oluşturmaya başladığı ve rejimin halk nezdinde itibar kaybetmeye yüz koyduğu gözlemlenince, (esas projeyi kaptırmamak için) bu sefer rejimin değiştirilmesi gerektiği kanaatine varılmış, özellikle Guadeloupe Konferası’nda bunun son anlaşması yapılmıştır.

İran dünyayı yöneten akıl için özel bir önem arzetmektedir. İran'ın büyük bir pazar olarak görüldüğü kalabalık nüfusu, çok stratejik konumu, yeraltı ve yerüstü zengin kaynakları ve yüzölçümü olarak büyüklüğü, bu ülkeyi yeni sömürgeciliğin hedefi ve gözdesi haline getirmiş, bu tür sömürgeciliğin, yerleştirilen etnik fars eksenli yönetimin başarılı bir şekilde yürüdüğü müddetçe de, bu ülkenin toprak bütünlüğü bile sözkonusu akıl tarafından korunmakta ve gözetilmektedir.   

İran'ın siyasi davranışlarına anlam vermekte çekilen güçlükler, esas projeyi ve sözkonusu misyonları anlamamaktan kaynaklanmaktadır. Bugün (İran için) dış ilişkilerde ortaya çıkan yetersizlikler (Irak, Ermenistan, Azerbaycan ve hatta Suriye gibi ülkelerde nüfuzunun zayıflaması, ülkenin caydırıcılık gücünün büyük hasar görmesi, başta Rusya, Çin vb. ülkeler olmak üzere ülkenin ucuz ve ulaşılabilir bir kaynak haline gelmesi), içeride otoritenin sorgulanmasına neden olan sorunlar, enflasyonun kontrol edilemez bir hal alması, derin devlette yer alan bazı çevrelerin otoritesinin derinleşmesiyle rejimin en üst kademesinde ortaya çıkan kaygılar, diğer yandan yaklaşan Amerikan seçimlerinde Trump'ın zafer kazanma ihtimalinin yüksek olması, ülkenin kuzeyi ve batısında Türkî ülkelerin, batı ve güneyinde ise Arap ülkelerinin giderek güçlenmesi ve düzenli olarak yeni örgütlenmelere yönelmeleri, savaşın Avrupa, Uzak Doğu ve Orta Doğu'ya yayılma ihtimalinin artması, rejimde, hızlı ve keskin değişikliklere gidilme gereği doğurduğunu göstermektedir.

Yaklaşan seçimlere giden süreci daha iyi anlamak ve incelemek için belki de ülkenin siyasi karar almada önemli rol oynayan sosyal dinamikleri hakkında bazı bilgiler vermek gerekiyor: İran toplumu son yıllarda 4 kesime bölünmüş şekilde gözlenmektedir:

1) Geleneksel muhafazakar kesim,  

2) Reformcular,  

3) İranşehriler (Fars milliyetçileri) ve;

4) Başta türkler olmak üzere etnik gruplara mensup olan kimlik hakları arayışcıları.

1. Kesim: 1979 devrimini gerçekleştiren kesimlerden biri olup, devrimi müteakip ay ve yıllarda, rejimi kendi ideolojileri yönünde yoğuran muhafazakar kesim. Ordu ve devlet güçlerinin kahir çoğunluğunu oluşturan bu kesim, devrimin ilk yıllarında çoğunlukta olsa da, günümüzde aslında azınlıktalar. Rejimin özel önem verdiği bu taban/kesim, geleneksel olarak rejimi ayakta tutan güç olarak değerlendirilmekte ve belki de bu mentaliteyle oluşan sahiplenme duygusu ve totalitarizm, bu kesimi zamanla erozyona uğratmıştır. Bu kesimden ayrılanların bir kısmı reformcu kanada yönelirken, bir kısmı ise (baskıcı mentalite sahipleri) İranşehri diye tanımlanan kesimde kendilerine yer buldular.

2. Rejimi esasen kabul eden ama varoluş felsefesinin dayandığı davadan saptığına ve reforme ihtiyacı olduğuna inanan reformcu kesim. Devrimlerin halklara olan ağır maliyetine ve devrimlerin mühendisliğinde yabancı güçlerin elinin açık olduğuna inanan bu kesim, zaman içinde gelişen siyasi sapkınlıkların ivedilikle düzeltilmesi gerektiğine inanıyor. Bu kesim, 27 yıl önce İran siyasi tarihinde benzeri görülmemiş bir güçle, iktidara geldi, ancak işin başındaki heyecanla, rejimin beka direği olan ilkelerini aşıp, daha sonra da çeşitli baskılarla karşı karşıya kalınca boyun eğmek zorunda kalarak toplumsal tabanlarını büyük ölçüde kaybettiler. Bu kaybın büyük kısmı ise, diğer herhangi bir kesime yönelmekle değil, seçimlere katılmamakla (katılım oranının düşmesiyle) tezahür edince, yıllarca muhafazakar kesime yaradı. Ancak asıl sorun, bu kesimin bazı liderlerinin zamanla (ve bazen reformist görünümlerini korurken) iranşehri kesimi içerisine yerleşmiş olmalarıdır.

3. İran milliyetçileri ve İranşehri olarak anılmaktan hoşlanan, içeriden (rejimden) ve dışarıdan beslenen ("Ari İran" projesinin sahipleri) Fars milliyetçileri. Etnik olarak ülkenin yüzde 35 ila 40'ını oluşturan farslar, batılı güçler tarafından özellikle 19. yüzyıldan itibaren, İran-Türklüğü ve Türk-Kaçar devletine karşı kullanılabilecek unsur olarak görülmeye başlanıp, batılıların gözdesi haline geldiler. Bu etnisiteye mensup aydın (olarak tanımlayabileceğimiz) kesimin sistematik hal alması, Batılılar tarafından İran'daki Kaçar yönetimi sırasında gerçekleşmiş ve Pehlevi rejiminin kurulmasıyla birlikte devletin resmi kaynaklarının kullanılması imkânıyla faaliyetleri zirveye ulaşmıştır. Bu kesimin tüm siyasi-kültürel-ekonomik alanlardaki çok yönlü faaliyetleri, 1979 devrimiyle birlikte (İran'ın, proje sahiplerinin rakibi SSCB ile komşuluğu dikkate alınarak) bir az zayıflamış olarak görülse de, özellikle Ahmedinejad döneminde büyük bir sıçrayış yaşamıştır.

4.  kesim ise, kültürel olarak ülke nüfusunun yaklaşık üçte ikisini kapsayan kesimdir. Bu kesim, toplumsal kesimlerin en geniş tabana sahip olanı olmakla birlikte, en zayıf olanıdır. Bu kesim ne kadar büyük bir tabanı oluştursa da, parçalar halinde olması (farklı etnik kökenleri içerdiği göz önüne alındığında) ve aynı zamanda ikinci ve üçüncü kesimlerle denge oluşturması açısından rejim açısından arzettiği çekicilik nedeniyle, rejimin diğer kesimlere karşı (Dr. Pezeşkiyan gibi birini ortaya sürmekle) bir az beslemek istediği kesim görünümündedir. Bir başka deyişle, İran'da Türk nüfusunun çokluğu ve tabii ki Türklerin tarihte çok uzun zaman hakimiyette olmuş olmaları, pehlevi rejiminin de, İran İslam Cumhuriyeti devletinin de bu nüfusu kendi bekalarına yönelik bir güvenlik tehdidi olarak görmesine neden olsa da, günümüzde içeride ve dünyada gelinen noktada, belli ölçüde tanınmak ve aslında tanımanın da ötesinde, bir rol biçilmek istendiği görülmektedir.

Türkleri ulusal güvenlik tehdidi olarak tanıyan ve bu doğrultuda özellikle (İran'ın Türkiye sınır boyunu oluşturan, zaten Tebriz merkezli eyaleti Türkiye'den ayırmak için kurulan) Batı Azerbaycan eyaletine kürt göçmenleri  yerleştiren, 4 ay önceki seçimlerde de bu eyaletin 12 milletvekili sandalyesinden 7'sini bu etnisiteye kazandıran rejimin, bölgesel ve uluslararası denklemlerin değiştiğini gördüğü anlaşılıyor. Ancak yine de bu seçimlerde kendisiyle ilgili yansıtmak istediğinde ne kadar samimi olduğu şupheleri (değinilen misyonları dikkate aldığımızda) bertaraf etmemektedir.

Yukarıdakiler, İran toplumunda uzun yıllar boyunca oluşan etkili dinamiklerin genel bir tanımıdır.

Şimdi şu durumda;

a) Amerika seçimlerinde Trump'ın kazanma ihtimali,

b) Uzak Doğu, Avrupa ve Orta Doğu'da (özellikle Akdenizin doğu kıyılarında) gerilimin tırmanma ihtimali,

c) İran'ın nüfuz ve etki alanı olan yeşil hilalin batı yarısında (Irak, Suriye, Lübnan) güç kaybetmesi,

d) İran'ın batı ve kuzeyindeki komşu Türk devletlerinin her geçen gün güç artırması,

e) Ayrıca İran Türklerinin medyatik gücünün büyümesi ve ülke nüfusunun büyük bir bölümünü oluşturan Türklerin bu topraklardaki güçlü varlıklarının geçmişine dair gelişen farkındalıkları,

f) Kürtlerin Siyonist odaklarca harekete geçirilmesi ve (hatta muhtemelen) bu yönde İran'ın içeride ve dışardaki bu odaklara sinyaller gönderme gereği hissetmesi vb. ile birlikte bütün bunlara hitap edebilecek birinin getirilmesi gayet normal ve hatta hayati öneme sahip görülmektedir.

İran yönetimi, toplumunun en kalabalık kesimi olan dördüncü kesimi hedeflenmesi sayesinde, 28 Haziran 2024 seçimlerine katılım oranını da artırmayı beklemektedir. Katılım oranı, yönetime meşruiyet verme açısından, proje sahipleri için de, yönetimi tutmanın maliyeti bakımından önemlidir. Ancak görünen o ki istenen coşku yaratılamamıştır. 

Yine de, rejimin yıllar sonra Dr. Pezeşkiyan (bilindiği şekliyle) koordinatlarında birine İran'da iktidar oyunlarına yol tanımasını, sözkonusu tümörün (sözkonusu aklın kurdurduğu Fars etnik eksenli Âri-İran projesi üzerine statüko oluşturanlar) alınması yönünde bir irade oluşmuş olarak mı, yoksa bütün bunların İran Türk milliyetçiliğini (kısa ve orta vadede) kırmaya yönelik bir oyun olarak mı, veyahut, varolan güç odaklarına yeni bir cephe ekleyerek/tanıyarak denge yelpazesini büyütme ve çeşitlendirmeye yönelik bir operasyon olarak mi değerlendirmemiz lazım?  

Çünkü bakıldığında, Dr. Pezeşkiyan birinci ve üçüncü kesimin adayı olmadığı gibi, tam olarak ikinci veya hatta dördüncü kesimin adayı da sayılmamaktadır. Sadece ikinci ve dördüncü kesimleri aynı anda temsil ettiğine yönelik yoğun bir izlenim vermektedir.  Öte yandan, sözkonusu tümör (birinci kesimde de yoğun varlık gösteren ve üçüncü kesim olarak nitelediğimiz) zaptedilemezse, ileride İran Türklüğü ve reformcu kesimi daha net bir şekilde hedef alabileceği argümanlar geliştirerek o kesimleri yok edici bir hal alabilecektir.

 

*Tebriz