Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr
Kıbrıs Barış Harekatı’nın Türk Siyasi Tarihine ve Dünya Siyasetine Etkileri
Prof. Dr. Enver ARPA*
16 Temmuz 2024 16:03
A-
A+

Türkiye’nin gerçekleştirmek zorunda kaldığı Kıbrıs Barış Harekatı’nın Türk siyasetine ve küresel siyasete etkilerini izah etmek için öncelikle bu harekatın neden ve nasıl gerçekleştirildiğini açıklamak gerekiyor. Kıbrıs Barış Harekatı’nın dünya kamuoyu nezdinde tam olarak bilinmeyen çeşitli sebepleri bulunmaktadır. O dönemde Yunanlı subayların güdümündeki Rum Milli Muhafız Ordusu, Adayı nihayetinde Yunanistan’a bağlamak üzere EOKA-B örgütü üzerinden çeşitli eylemler düzenliyordu. Rum lider Makarios, buna karşı oluşturduğu polis gücüyle mücadele etmeye çalışmışsa da yetersiz kalmıştır. Bunun üzerine Yunanistan’daki cunta yönetimine bir mektup yazarak Rum Milli Muhafız Ordusundaki Yunan subaylarının EOKA-B örgütünün kendisine yönelik faaliyetlerine destek vermesinden dolayı bunların geri çekilmesini istemiştir. Yunan cuntası, bunun üzerine 15 Temmuz 1974’te Ada’da Makarios’a karşı düzenlenen darbeyi başlatmıştır. Rum Mili Muhafız Ordusu ve EOKA-B işbirliği halinde Makarios’u indirerek yönetime el koymuşlardır.

Yunanlı subayların ve EOKA-B örgütünün tek amacı Ada’yı tamamen Yunanistan’a ilhak etmekti. Rumlar, Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahale edebileceğini pek düşünmüyorlardı ve bu beklentiye sahip olan Türklere karşı alaylı bir tavırla Türkçe olarak 'Bekledim de gelmedi' şarkısını çalıyorlardı. Bu durumun farkında olan Türkiye Cumhuriyeti, garantörlük hakkından da yararlanarak Kıbrıs Türk toplumunu tamamen yok etmeyi hedefleyen bu girişimi durdurmak üzere 20 Temmuz 1974 tarihinde denizden ve havadan askeri harekat başlatarak müdahalede bulunmuş ve Kıbrıs Türk halkını koruma altına almıştır.

Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit diğer garantör ülke olan İngiltere ile ortak müdahalede bulunmayı sağlamak üzere İngiltere’ye giderek görüşmelerde bulunduysa da İngiltere buna yanaşmamıştır. Tek başına müdahale etmekten başka çaresi kalmayan Türkiye, deniz yoluyla Girne’deki Pladini Plajı’ndan çıkarma yapmış, hava kuvvetleriyle de Boğaz ve Ortaköy bölgelerinde indirmelerde bulunmuştur. Karşı saldırıda bulunan Rum birlikleri sivillere de saldırarak birçok sivil masum insanı katletmişlerdir.

Boğaz, St Hliarion, Lefkoşa, Ortaköy ve çıkarma yapılan bölgede şiddetli çarpışmalar yaşanmıştır. Harekatın ilk gecesi Türk birliğine karşı savaşan Yunan birliğine ağır kayıplar verdirilmiştir. 20 Temmuz’da çatışmalar sürerken BMGK toplanarak yabancı askerlerin Ada’dan çekilmesini isteyen bir karar almış ve 22 Temmuz’da aynı kararı yenilemiştir. Türkiye Cumhuriyeti bunun üzerine 22 Temmuz’da saat 17.00’den itibaren ateşkese uymuş ve Girne Lefkoşa savunma hattını oluşturmuştur.

Ateşkesten sonra Cenevre’de garantör ülkelerin katılımıyla düzenlenen görüşmelerde Ada’da iki otonom varlığın yönetimi kabul edilmiş ve iki toplum arasındaki sınırlar belirlenmiştir. Ancak Rum yönetimi anlaşmaya bağlı kalmayarak Türklere yönelik katliamlarını devam ettirmiştir. Bunun üzerine Türk silahlı kuvvetleri 14 Ağustos’ta İkinci Harekâtı başlatmak zorunda kalmıştır. İkinci Harekatta Mağusa’dan Lefke’ye kadar uzanan bölgede hakimiyet sağlanmış ve Türk toplumunun güven içinde yaşayacağı bir alan oluşturulmuştur.

Rumlar, İki harekat arasında Türk askerinin ulaşamadığı yerlerde çocuk, kadın yaşlı ayrımı yapmadan Türkleri katletmekten geri durmamışlardır. Özellikle Atlılar-Muratağa - Sandallar ve Taşkent köylerinde Tüm Türk erkelerini topluca öldürerek buldozerlerle açtıkları kuyulara gömmüşlerdir. Atlılar katliamından sağ kurtulan köyün tek erkeği çoban Ali ile Taşkent katliamından yaralı olarak kurtulan tek erkek olan Suat Hüseyin bu katliamlara tanıklık etmiş olup bunu tüm dünyaya açıklamışlardır.

Harekatın Türk Cumhuriyeti ve Kıbrıs Türk toplumu, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum toplumu, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri gibi bölgesel ve küresel aktörler açısından çeşitli etkileri olmuştur. Bu etkileri sırayla izah etmekte fayda olacaktır.

Türk Dış Politikası ve Kıbrıs Türkleri Açısından Etkileri

-Kıbrıs Barış Harekâtı, EOKACI Rumlar tarafından soykırıma tabi tutulmak istenen Kıbrıs Türk topluluğunun bu girişimden kurtulmasını, barış ve güvenlik içerisinde müreffeh bir yaşam sürmesini sağlamıştır. Bu harekatla birlikte egemen ve özgür yaşama imkânı bulan Kıbrıs Türkü bu özgürlüğünden asla taviz vermemeye azmetmiştir. Bağımsız ve egemen bir devlet olarak varlığını tescil ettiren Kıbrıs Türk’ü bağımsızlığını elde etmek için tüm imkanlarını kullanırken anavatan Türkiye’nin de desteğiyle bu hedefine daha emin adımlarla yürümeye başlamıştır. Adada kalıcı bir barışın ancak Kıbrıs Türkünün eşit ve egemen bir toplum olarak kabul edilmesiyle mümkün olabileceği anlaşılmıştır.

-Barış Harekatı’nın Türkiye açısından en önemli sonucu ise şüphesiz ki Türkiye’nin, uluslararası hukuktan doğan haklarını ve Kıbrıs Türk halkının haklarını korumayı asla ihmal etmeyeceğini kararlı bir şekilde dünyaya göstermiş olmasıdır.

-20 Temmuz Harekâtı, Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasında önemli bir dönüşüme de yol açmıştır. ABD ve müttefiklerinin Türkiye’ye ambargo uygulayarak Rum kesimine destek vermesi, Türkiye’ye dış politikasında yeni arayışlara girme fırsatı sunmuştur. O döneme kadar Batı eksenli yürütülen dış politikada bir çeşitliliğe gidilmiş, Ortadoğu ve İslam ülkeleri başta olmak üzere diğer dünya ülkeleriyle farklı alanlarda iş birliğine gidilmeye başlanmıştır.

-Harekât, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi milli savunmasını oluşturmaya da teşvik edici bir unsur olmuştur. Batının en kritik zamanda Türkiye’ye ambargo uygulayacağının görülmesi, Türkiye’yi savunma sektöründe kendi ihtiyaçlarını üretmeye sevk etmiştir. Nitekim bu dönemeçle birlikte kendi savunma sanayiini geliştirmeye yönelen Türkiye halihazırda bu alanda yaklaşık %80’lik bir yerlilik oranına ulaşmış bulunmaktadır.

Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimine Etkisi

-Harekatın uluslararası etkisine gelince bu harekatın öncelikle Yunanistan’da da demokrasinin yeniden rayına oturtulmasına imkân sağladığı görülmektedir. Yunanistan’da darbe ile yönetimi ele geçiren cunta yönetimi Türkiye’nin başlattığı bu harekât üzerine istifa etmek zorunda kalmış ve yerine sivil bir hükümet kurulmuştur. Harekât Güney Kıbrıs Rum kesimine de demokratik yönetime geçme fırsatı sağlamıştır. 15 Temmuz 1974 tarihinde darbe ile yönetimi ele geçiren Nikos Sampson yönetimi bırakmış ve yerine Klerides geçmiştir.

-Harekatın en önemli sonuçlarından biri de Rum kesiminin bir asırdır hayalini kurmakta olduğu Enosis düşüncesinin gerçekleşmesinin mümkün olmayacağının anlaşılmasıdır. Harekât Türkiye’nin bu konudaki kararlılığını ortaya koymuş ve Enosis’e asla müsaade etmeyeceğini tüm dünyaya göstermiştir.

-20 Temmuz Harekatıyla birlikte NATO üyesi iki ülke olan Türkiye ile Yunanistan karşı karşıya gelmiş ve Yunanistan NATO’nun askeri kanadından çekilmiştir. (Daha sonra tekrar dönmüştür).

Harekatın Türkiye’nin Batıyla İlişkileri Açısından Etkisi

-Kıbrıs Barış Harekatı aynı zamanda ABD ile Türkiye’yi de karşı karşıya getirmiş ve ABD’nin, müttefiki Türkiye’ye askeri ve ekonomik ambargo uygulaması ikili ilişkilere ciddi bir darbe vurmuştur. Bu harekatla birlikte Türkiye dost ve müttefiklerinin gerçek yüzünü görme fırsatı bulmuştur.

-Harekât, Avrupa Birliği’ne aday olan Türkiye ile Birlik ilişkilerinde de önemli bir kırılma noktası oluşturmuştur. Yunan ve Rum lobilerinin çabaları sonucunda AB de Türkiye’ye karşı çeşitli kararlar almış ve Rum kesimini şartları tahakkuk etmediği halde Avrupa Birliği’ne üye yapmıştır.

Sonuç İtibarıyla

Kıbrıs Barış Harekâtı, hedeflediği sonucu elde etmiş ve Adada gerçek anlamda bir barışın hakim olmasını sağlamıştır. Nitekim her iki kesimde de Harekattan bu yana herhangi bir çatışma ortamı yaşanmamıştır.

Harekatın ekonomik açıdan en önemli sonucu ise harekattan sonra her iki kesimde de refah düzeyinin oldukça yüksek düzeye çıkmış olmasıdır.

 

*Prof. Dr. Enver ARPA

  ASBÜ Kuzey Kıbrıs Yerleşkesi Rektörü