Kıbrıs, Kuzey Kıbrıs Barış Harekatı’ndan bu yana 50 yıl olmasına rağmen hala tanınmamış bir ülke. Devletlerin tanınma süreci elbette uzun ve karmaşık bir süreçtir. Bizlerin dünya hayatı bazen bu sürecin tamamlanması için yeterli gelmiyor.
Kuzey Kıbrıs Barış Harekatı’nın üzerinden uzun zaman geçmiş olsa da 50 yıldır Kuzey Kıbrıs uluslararası camiada hala tanınamamış bir ülke olarak kendi varlığını sürdürmektedir. Bu süreçte birçok şeyin yapıldığını da söylemek gerekir. Tabi bir devletin tanınmaması devlet olmaması demek değildir ifadesinin tersinden de bakılması lazım. Bazen de bir ülkenin çokça tanınması onun devlet olması için yeterli olmuyor. Örnek olarak, Filistin. 145 ülkenin Filistin’i tanımasına rağmen, oradaki zülüm ve vahşet bütün hızıyla devam etmektedir. Burada önemli olan demek ki devletlerin arkası. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arkasında Türkiye olduğu sürece tanınmış tanınmamış hiç önemli değil, onun gücü hep devam edecektir. Ama tanınma noktasında da önemli adımlar atılmaktadır.
Azerbaycan’ın Karabağ zaferinden sonra Türk Cumhuriyetleri’nde oluşan birlik beraberlik havası ve Türk Devletleri Teşkilatı’na Kuzey Kıbrıs’ın gözlemci olarak kendi Anayasal adıyla ilk defa katılması çok önemlidir. Bu konuda günden güne daha önemli adımlar atılmaktadır. Ahmet Erbaş vekilim ve diğer dost grubu üyeleriyle yaptığımız tüm ziyaretlerde Türk Devletleri ile özellikle Azerbaycan’da hep şu vurguyu yaptık: tanınma ayrı bir konudur. Devletlerin kendi iç meseleleri vardır. Karabağ meselesinden önce, Azerbaycan’a her gittiğimizde toplantı çıkışında Sayın Aliyev’e ‘Kıbrıs ile ilgili bir şeyler yapalım, bir heyet getirelim, milletvekilleri oraya gitsin’ şeklindeki taleplerimize, biraz bekleyin, bize müsaade edin deniliyordu. Dışarı çıktığımızda ise bir yetkili, “Eğer biz Kuzey Kıbrıs’a yönelik adımlar atar ve tanırsak, Fransa Dağlık Karabağ’da yeniden her şeyi altüst eder,” diyordu. Kendi bakış açılarından haklıydılar. Bugün bu sorunlar aşıldığı için Azerbaycan’da hızlı bir şekilde tanınma noktasında adımların atıldığına inanıyoruz ve ilk defa 50 yıl biterken bir ülke dostluk grubunu kurdu. Azerbaycan Parlamentosu oy birliğiyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Dostluk Grubu'nu kurdu. Kuruluşun hemen 10-15 gün sonrasında heyeti Kıbrıs'a götürdük; davet Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden geldi. Dörtlü bir heyet oluşturduk; Türkiye-Kıbrıs, Türkiye-Azerbaycan, Azerbaycan-KKTC ve Azerbaycan-Türkiye dostluk gruplarından üçer vekil orada resmi temaslarda bulundu.
Dostluk grubu olarak, biz tanınma meselesini devletin işi olarak görüyoruz, ancak farklı bir yaklaşımla ilerliyoruz. Öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ile kahvaltılı bir toplantı yaptık ve tüm Türk Devletleri Dostluk Grubu başkanlarıyla bir araya geldik. Orada bazı kararlar aldık ve önümüzdeki günlerde büyükelçileri de davet ederek Türk Dünyası büyükelçileriyle Meclis Başkanımızın liderliğinde bir toplantı yapacağız. Ağustos ayında her yıl düzenlenen Elçiler Toplantısı'nda Türkiye'nin Türk dünyasındaki büyükelçileriyle bir araya geleceğiz.
Heyetler olarak bu elçiliklerle toplantılar ve ziyaretler yapma kararı aldık. İlk toplantımızı KKTC Büyükelçisi Sayın İsmet Bey sağladı. Konutunda güzel bir görüşme gerçekleştirdik. Kendisine bu fikri sunduğumda, Pakistan'ı da dahil edelim dedi. Çok güzel ilişkilerimiz var. Böylece heyete Pakistan'ı da kattık. Şu anda bu çalışmaları yürütüyoruz.
Ben ikinci dönemimde dostluk grubunda çalışmaktayım. Geçen dönem Kuzey Kıbrıs Başkanımıza şöyle bir öneride bulunmuştuk: "Siz, bütün ülkelerle ve tüm Türk Cumhuriyetleriyle dostluk gruplarınızı kurun. Onlar bu grupları kurar kurmaz beklesinler." Nitekim, sağ olsunlar, hepsi de bu dostluk gruplarını kurmuşlardı.
İlki gerçekleşti ve önümüzde Özbekistan, Kırgızistan ve Pakistan gibi gelişmelerin olacağını düşünüyoruz. Dostluk grubu olarak, her yerde şu hususu ifade ediyoruz: Evet, devletlerin tanınması ve buna dair süreçlere saygı duyarız; ancak ada üzerinde ve bu konuda parlamento kararıyla dostluk grupları kurmakta hiçbir sorun yoktur. Bu yönde adımlar attık ve bu görüşmelerin olumlu sonuçlarını almaya başladık.
Ahmet Erbaş vekilimle de bu konuları konuşacağız. O, bizim en yakın çalışma arkadaşımız olup, Kıbrıs'ı çok iyi bilmektedir. Orada hem turizm alanında faaliyet göstermekte hem de üniversite işletmektedir. Geçmişten bu yana siyasi yapıları bilmesi bize büyük güç vermektedir.
Bizim Kıbrıs için dileğimiz, orada parlamentonun güçlü olması gerektiğidir. Gördüğümüz eksiklik, 50 milletvekilinden oluşan bir parlamento yapısının olmasıdır. Tabii ki muhalefeti, iktidarı ve koalisyonları var. Ancak, son dönemde Sayın Tatar'ın bağımsız ve eşit iki devlet söylemi ve bundan sonraki müzakerelerin bu yönde yürüyeceği evrede, muhalefetin federasyonla devam edilmesi gerektiğini savunması bizi üzüyor. Parlamentoda 50 milletvekili var ve dışa karşı güçlü olabilmemiz için söylem birliğinin oluşması lazım. Dışa karşı güçlü olmamız gerekiyor. Ancak biliyoruz ki, o arkadaşlar da iyi niyetli; eğer iktidara gelseler bu söylemi bir şekilde değiştirerek kabul edeceklerini de düşünüyorum. Muhalefet olma adına böyle bir söylemin çok da sağlıklı olmadığını düşünmekteyiz.
Öte yandan Türkiye, başkanlık sistemine geçti ve bu sistemin artıları olduğu kadar eksikleri de vardır. KKTC'nin de Türkiye gibi bu sisteme geçmesini düşünüyorum. Neredeyse 6 yıldır dostluk grubu başkanıyım ve bu sürede 4-5 hükümet değişikliği gördük. Bu kadar hızlı değişen bir yapı, istikrarı olumsuz etkileyen bir faktördür.
*Orhan Erdem
TBMM, TR-KKTC Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Bşk.