Kıbrıs’ın jeostratejik anlamdaki önemini hepimiz çok iyi biliyoruz. Fakat Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında yıllardır sürdürülen müzakerelerin niye bir sonuca varmadığını esasen çok az inceliyoruz. Özellikle Türkiye’de bu çok az inceleniyor.
1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. 5 tane bu kararı imzalayan ülke, taraf vardı. Bunlardan biri Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlardı ve üç garantör ülke vardı; Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti ortaklığı bir iç denge ve dış dengeye dayalıydı. İç denge Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumların eşitliğine dayalı, dış denge ise Türkiye ve Yunanistan’ın doğu Akdenizdeki dengesine dayalıydı. Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türkleri 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti ortaklığından attılar. Bunun amacı kurulan iç dengeyi bozmaktı. Kıbrıslı Türkleri eşit bir ortaklıktan azınlık bir ortaklığa çekmeyi amaçlıyorlardı.
15 Temmuz 1974’te yapmaya çalıştıkları ise dış dengeyi bozmaktı. Yunanistan’a Kıbrıs adasını bağlamak istiyorlardı. Biz Rumlarla birlikte tabii ki Türkiye’nin de desteği ile 1968 yılından 2017 yılına kadar adada bir federasyon kurmayı denedik. 40-50 yıl süren bir müzakere süreci yaşadık. Bu müzakere süreci içinde 1968’den 2017’ye kadar baktığımızda Rum tarafında ortak bir yön vardır. Birincisi Kıbrıslı Türklerin siyaset eşitliğini tamamen reddetmek, onları azınlık hatta birer birey olarak ortaklığa dâhil etmek ikincisi de 1960’ta uluslararası anlaşmada elde etmiş olduğu Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünü ortadan kaldırmak. Tüm müzakereler incelendiğinde bu iki sonuç çok rahat bir şekilde ortaya çıkıyor.
Kıbrıs konusu Kıbrıslı Türkler olarak KKTC’ye göre bir statü meselesidir. Kurucu başkanımız Rauf Denktaş, ben genç bir diplomatken mesleğimin ilk yıllarında bize hep şunu söylerdi: “Yabancılarla yaptığınız görüşmelerde, yabancılara göndereceğiniz mektuplarda ve konuşma notlarınızda Kıbrıs konusunun bir statü meselesi olduğunu mutlaka söyleyin ve yazın.”
1963 yılında bize göre Kıbrıs Cumhuriyeti ortadan kalkmıştır. Onun akabinde Mart 1964 yılındaki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 186 sayılı kararı, Kıbrıs konusunun en önemli sebebi ve Kıbrıs konusunda anlaşmaya varılamamasının en önemli müsebbibidir. Bu karar Kıbrıs hükümetine atıf yapmaktadır. Maalesef o yıllarda da Kıbrıs Cumhuriyeti'ni monopolize eden bir Kıbrıs Rum Tarafı vardı. Dolayısıyla esasta “Kıbrıs hükümetinden” anlaşılan Kıbrıs Rum tarafı oldu ve bugün de bu durum böyle devam etmektedir. Bir taraf Kıbrıs Rum Tarafı “adanın tek temsilcisi” diğer tarafta da “Kıbrıs Türk toplumu” olarak kabul ediliyor. Esasta iki tarafın statüleri arasında ciddi bir asimetri vardır. Bunu federasyonla çözmeye çalıştık ancak başarılı olamadık çünkü bu federasyon modeli şahsi kanaatime göre Kıbrıs’taki gerçekleri yansıtmayan bir modeldir. Dolayısı ile Sayın Cumhurbaşkanımız Ersin Tatar Nisan 2021’de Cenevre’de yapılan beş artı Birleşmiş Milletler gayriresmi toplantısında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Türkiye ile birlikte oluşturmuş olduğu yeni tezini ortaya koydu. Bu tezde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsünün tanınması üzerine kurulabilecek buna bağlı olarak yapacağımız bir işbirliği öngörmekteydi.
Daha önce de ifade edildiği gibi “Bir devletin devlet olabilmesi için tanınmasına gerek yoktur.” Devletlerin devlet olma niteliklerini belirleyen 1933 Montevideo Konvansiyonu vardır. Bu konvansiyona göre dört kritere ihtiyaç vardır. Bunlar; toprak, hükümet, nüfus ve dış politika uluslararası ilişkilerdir. KKTC bunların hepsini karşılayan bir devlettir. KKTC tanınmamış olsa bile esasen Montevideo Konvansiyonu’nun 3. maddesine göre siyasi varlığını ortaya koyduğu bir gerçektir.
KKTC’ye yönelik alınan herhangi bir ambargo kararı yok. Dolayısıyla ambargo yerine izolasyon demeyi tercih ediyoruz. Bizim açımızdan en önemli eksiklik izolasyon, siyasi temsiliyetimize karşı yapılan izolasyondur.
AB ile ilgili olarak, Rum tarafını önce reddettiler sonrasında tam üyeliğe kabul ettiler ve işi daha da komplike hale getirdiler. Fakat sorun Rum tarafının BM’den sanki tüm adayı temsil ediyormuş gibi bir sandalye işgal ediyor olmasıdır. AB’nin yaptığı kesinlikle çok büyük bir hatadır. Kıbrıs konusunu daha da çıkmaza sokmuştur. Hatta AB Kıbrıs Rum tarafını kendi sorunlarını, Kıbrıslı Türkler ile olan sorunlarını çözmeden kabul etmiş olması kendi kurallarını belirleyen Maastricht Antlaşması’nın da hilafına verilmiş bir karardır.
Ayrıca KKTC’nin Afrika ile ilişkilerini Türkiye’nin de yardımıyla daha da ileri götürülmesi konusunda özel olarak çalışmak istiyoruz.
Son zamanlarda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Türk Devletleri Teşkilatı’na gözlemci üye olması hakikaten çok başarılı bir sonuçtur. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve diğer yetkililere de teşekkür ediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız bu ay içerisinde de Azerbaycan’da yapılan Şuşa’daki gayriresmi zirveye de katıldılar. Esasta Türk devletlerinin en güneydeki temsilcisi de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'dir. Doğu Akdenizin çok önemli bir stratejik noktasında yer almaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Birleşmiş Milletler ile Birleşmiş Milletler Barış Gücüyle de ilişkilerini tekrar düzenleme aşamasına gelmiş bir noktadadır.
Bilindiği üzere adada Birleşmiş Milletler Barış Gücü 1964 yılında vardı. Fakat 1963’ten 1974’e kadar olan dönemde Kıbrıslı Türkleri koruyamamıştır. Birleşmiş Milletler Barış Gücü ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti içindeki varlık ve faaliyetlerini artık tekrar düzenleme noktasına geldi. Maalesef Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün adada sadece Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin rızasıyla bulunduğunu söylüyorlar. Biz de diyoruz ki artık Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde bulunacaksanız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin rızası ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile yapılacak bir anlaşma çerçevesinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki varlığınızı ve faaliyetlerinizi yürütebileceksiniz.
1963 ve 1974 yılları Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti halkının çok acı çekmiş oldukları 11 yıllık bir süreçtir. Fakat bu 11 yıl aynı zamanda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı bir 11 yıldı. İlk önce Kıbrıs Türk Genel Yönetimi kuruldu ardından Kıbrıs Türk Geçici Yönetimi ki daha sonra geçicisini kaldırıldı sonra Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi kuruldu ve 1974’ten sonra bilindiği üzere Kıbrıs Türk Federe Devleti kuruldu. Bu yıllar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne giden çok acılı geçirilen 11 yılın sonunda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturan yıllar olmuştur.
Ben Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tam teşekküllü bir devlet olduğunu inanıyorum. Eminim hepimiz aynı şekilde inanıyoruz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin önce tanıtımını sonra da tanınmasını sağlayacak adımları atmak için bir yol haritasını da hâlihazırda hazırlamış bulunmaktayız.
*İsmet Korukoğlu
KKTC Ankara Büyükelçisi