Ekonomik anlamda ülkelerin zenginliğinin ölçüsü üretilen mal ve hizmet miktarıdır. Buna gayri safi milli hasıla diyoruz. Sermaye aşınması gibi üretim sürecindeki kayıplar da hesaba katılarak milli gelir hesaplanır. Milli gelirin nüfusa bölümü ile kişi başına gelir hesaplanır ki bu uluslararası karşılaştırmalarda kalkınmışlığın ölçütü olarak kullanılır. Dünya Bankası 2022 sınıflandırmasına göre ülkelerin gelişmişlik sıralaması aşağıdaki şekilde yapılır:
Ülkeler |
Kişi Başına Gelir |
Düşük Gelir Grubu |
1.085 ABD doları ve altı |
Orta Altı Gelir Grubu |
1.086-4.255 ABD doları arası |
Orta Üstü Gelir Grubu |
4.256-13.205 ABD doları arası |
Yüksek Gelir Grubu |
13.206 ABD doları ve üstü |
Diğer bir konu ülkelerin kişi başına gelirinin nasıl karşılaştırılacağına ilişkindir. Uluslararası hesaplar, diğer bütün işlemlerde olduğu gibi ABD doları cinsinden ifade edilir. Küresel düzeyde bir hesap ölçüsü olarak başka bir yöntem de görünmüyor. Ancak ülkelerin milli paraları cinsinden ölçülen kişi başına gelirin ABD dolarına bölümü ile bulunan rakamlar da sorunludur. Zira her ülkedeki satın alma gücü farklıdır.
Mesela, 1 ABD dolarının ABD’de alacağı mal ve hizmet miktarı ile Türkiye’deki veya başka bir ülkedeki miktarı birbirinden ciddi ölçüde farklılık gösterir. Bu yüzden de uluslararası kuruluşlar, ülkelerden aldıkları verilerle “satın alma gücü paritesi” hesaplar ve kişi başına gelir bu parite ile revize edilir. Bir ailenin aylık geçimi için gerekli olan para miktarı Türkiye de 15.000 TL ve ABD’de 2.500 ABD doları ise, satın alma gücü paritesi yaklaşık olarak 3 olur (TL cinsinden asgari geçim için gerekli gelir ABD doları kuruna bölünerek ABD’deki asgari geçim gelirine oranlanır). Bu da 1 ABD dolarının Türkiye’deki mal ve hizmet karşılığının ABD’dekinin üç katı olduğu anlamına gelir. Diğer değişle ABD’de 3.000 dolara geçinen bir ailenin aynı hayat standardını Türkiye’de 1.000 dolar ile yakalayabileceği anlamına gelir.
Dünya bankası veri tabanında şu an 2021 verileri yer almaktadır. Buna göre Türkiye’nin toplam milli geliri 819 milyar ABD dolarıdır. Aynı yıldaki yaklaşık 84 milyon nüfusa bölündüğünde, kişi başına gelir 9.660 ABD dolarıdır. Sözkonusu yılda ABD toplam milli geliri 23 trilyon dolar civarıdır. Bu rakam ABD nüfusuna bölündüğünde 69.000 dolar bulunur. Düz hesapla bakıldığında ABD’nin kişi başına geliri yaklaşık 7 kattır. Halbuki yine dünya bankası veri tabanında yer alan satın alma gücü paritesine göre kişi başına gelir Türkiye’de 30.737 ABD dolarıdır. Yani ABD’nin kişi başına geliri Türkiye’nin kişi başına gelirinin yaklaşık 2,3 katıdır.
Bunun anlamı nedir? Türkiye’de 1000 dolar ile yaşayan bir kişi aynı hayat standardını ABD’de ancak 2300 dolar ile yaşayabilir. Ya da ABD’de 5000 dolar ile yaşayan bir kişi Türkiye’de aynı hayat standardını 2173 dolar ile yaşayabilir. Bu hesapla bazı ülkelerin kişi başına geliri aşağıdaki gibidir:
Ülke |
Kişi Başına Gelir (ABD doları, satın alma gücü paritesine göre) |
ABD |
69.288 |
Almanya |
57.881 |
Fransa |
50.541 |
Suudi Arabistan |
48.711 |
Yunanistan |
31.364 |
Türkiye |
30.737 |
Arjantin |
23.650 |
Çin |
19.338 |
Brezilya |
16.031 |
Afganistan |
1.666 |
Dünya bankası veri tabanı henüz 2021 yılı verilerini içermektedir. Muhtemelen yakın zamanda yenilenecektir. Türkiye’deki enflasyon ve dolar kuru dikkate alındığında muhtemelen satın alma gücü paritesi değeri son iki yılda daha fazla yükselmiştir. Örneğin, World Economics’in derlediği verilere göre satın alma gücü paritesine göre 2022 yılında ABD’de kişi başına gelir 68.615 ABD doları, Türkiye’de ise 42.999 ABD dolarıdır. Bu hesaba göre ABD’de kişi başına gelir düşmüş, Türkiye’de ise yükselmiştir.
Bu hesaplamalarda temel sorunlardan birisi döviz kuru istikrarsızlığıdır. Eğer bir ülkede dolar kurunda aşırı dalgalanma varsa bu hesaplar sorgulanır. Genellikle geçmişe yönelik olarak ve yıl ortalaması alındığından bu anlamda sorun yoktur. Lakin bulunduğumuz an itibariyle geçerli döviz kuru kullanıldığında hesaplar bir ölçüde yanıltabilir.
Kalkınmışlığın bir ölçütü olan kişi başına gelir ile ilgili asıl sorun gelir dağılımına ilişkindir. Bu hesaplamalar her bireyin bu ortalama geliri elde ettiği anlamına gelmez. Dolayısıyla toplam gelirin kişilere dağılımına da bakmak gerekir. Değişik hesaplamalar mevcut olmakla birlikte en yaygın kullanılan hesaplama yöntemi gelir dilimleri itibariyle kişilerin elde ettiği gelirdir. Bu yönteme göre nüfus 5’e bölünerek büyükten küçüğe sıralanır. Her grupta toplam nüfusun 1/5’i kadar eşit miktarda kişi bulunur. Bu eşit grupların gelirden aldığı pay hesaplanır.
Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yapılan hesaplamalara göre Türkiye’de gelir dağılımı şu şekildedir:
Buna göre yıllar itibariyle en düşük gelir grubundaki nüfus toplam gelirden %6 civarında pay alırken, en yüksek gelir grubu %46 civarında pay almaktadır. Diğer deyişle en zenginin elde ettiği gelir en fakirin gelirinin yaklaşık 7,5 katıdır. Bu hesaplamalar, akar gelire göre yapılmaktadır. Yani hanelerin elde ettiği ücret, faiz, kar ve kira gelirlerine dayanmaktadır. Diğer yandan servet dağılımı da ayrı bir hesaplama olarak kullanılabilir. Yani aynı gelire sahip olduğu halde bir kişi kendi mülkiyetindeki konutta otururken, diğeri kirada oturuyor olabilir. Ya da birisi birkaç gayrimenkule sahipken diğeri herhangi bir mülkiyete sahip olmayabilir. Bu hesaplamaların bazı detayları Türkiye İstatistik Kurumu’nun ham verilerinde yer almaktadır.
Gelir dağılımının bu boyutu ülkeden ülkeye değişmektedir. Genel olarak gelir düzeyi yüksek ülkelerde eşitsizlik azalmakta, düşük gelirli ülkelerde ise eşitsizliğin boyutu artmaktadır. Mutlak eşitlik anlamında bir gelir dağılımı hiçbir ülkede ve hiçbir zaman diliminde hedeflenmiş olmamakla beraber kişilerin asgari bir hayat standardını yaşama hedefi her zaman devletlerin gündeminde olmuştur. Açlık sınırı hayatın en düşük standardını gösterir. Yoksulluk sınırı ise, açlık sorunu olmamakla beraber hayat standardını arttıran bazı mal ve hizmetlerden mahrumiyeti gösterir. Buna göre Türkiye’de yoksulluk sınırının altında yaşayan nüfus yaklaşık %12’dir. Bu oran ABD’de %12, İngiltere’de %19’dur. Düşük gelirli ülkelerde bu oran çok daha yüksektir. Mesela Güney Sudan’da %82, Eritre’de %69, Kongo’da %64 civarındadır.
Sonuç olarak, ekonomide temel mesele ülkenin zenginleşmesi ve bu zenginliğin refaha dönüştürülerek topluma yayılmasıdır. Ülke zenginleştikçe refah imkânı artmaktadır. Ancak enginlik tek başına müreffeh olmaya yetmemektedir. Siyasal otoritenin bu niyette olması ve buna yönelik politika uygulaması gerekir. Aksi halde ülke zenginliğinin refaha dönüşme garantisi yoktur.