Avrasya Bölgesinde Soğuk Savaş Döneminin ertesinde yeni dengelerin oluştuğunun emareleri ortaya çıkmaya başlamıştır. ABD, bir takım uydurma teorilerle uğraşırken büyük bir güç kaybı yaşamış, yoğun bir siber saldırı altında ne kadar hasar verdiği bile belli olmayan taarruzlara maruz kalmış, ülkesi içinde toplumsal bütünlüğü etkisi uzun döneme yansıyacak kırılmalara uğramış, diğer yandan Rusya bir askeri güç olarak yeniden ortaya çıkmış, Çin ise ekonomik alanda gösterdiği atılımları askeri alana da yansıtmaya başlamıştır.
Bunun bir sonucu olarak Avrasya Güvenlik Alanında birtakım yeni kutuplaşmaların oluşmaya başladığı görülmektedir. Böyle bir ortamda, geniş bir coğrafyada gerçekleşen olayları bir bütün içinde bir araya getirip değerlendirme yapmak oldukça zorlaşmıştır. Muharebe ortamı genelde değişik ihtimalleri barındıran belirsizliklerle doludur. Dahası sorunların anlaşılması ve analitik araştırmalarda doğru kararların verilmesinde, problemi tam olarak teşhis edebilmek kadar, çözüm yolu ve sınırlarını belirleyen farazileri tespit etmek de önem kazanmıştır.
Belirsizlik Alanlarında Faraziyelere İhtiyaç Duyulur
Türk Dil Kurumuna göre Faraziye, varsayım demektir. Gerçekleşmesi muhtemel senaryolar zamanca ne kadar uzakta ise gerçekler daha belirsiz olacağından, o oranda tahmin ve faraziyelere ihtiyaç duyulur. Askeri anlamda faraziye, gerçek bilgilerin tam olarak elde edilemediği ve muğlak olduğu durumlarda doğru olacağı kabul edilen, bugünkü veya gelecekteki durum hakkında geçerli bir tahmindir ve bilgi boşluklarını doldurur. Yeri geldiğinde faraziyeler gerçeklerle yer değiştirir ve planlarda gerekli değişiklikler yapılır. Bu anlamda Avrasya bölgesi için bazı konularda faraziyelerin oluşturulmasına ihtiyaç vardır. Örnek verilecek olursa; Doğu Avrupa’da ve Karadeniz’de meydana gelebilecek bir çatışma ihtimalinde; Fransa ve Almanya’nın tutumu ile ABD-Türkiye ilişkileri önem kazanacaktır. Bu bölgede büyük bir güce sahip olan Türkiye olmadan ABD’nin, askerî açıdan kuvvetli olmayan ülkelerle başarılı olması mümkün görülmemektedir. Aynı şekilde Hindistan ve Japonya’nın tercih edeceği taraf ile ABD ve Çin’in kendi içerisindeki olaylar ve her şeyden önemlisi Rusya ve Çin’in bir arada bulunup bulunmayacağı sorularının kesinleştirilmesi gerekecektir. Çünkü Rusya ve Çin ayrı taraflarda yer alırsa denge durumu zaten bambaşka olacaktır. Taraflardan birisinin muharebelerin gidişatına etki eden ve kuvvet çarpanı olabilecek bir silah sistemi geliştirmesi ise zaten apayrı bir konudur.
Avrasya Bölgesinde denge ve bloklaşma eğilimlerinde olayları tek tek değerlendirmekten ziyade; faraziyeleri iyi tespit etmek, bağlantı kurmak, hatta bunun da ötesine geçerek; Strateji Belgeleri, Zirveler sonucunda yayınlanan bildiriler ve gerçekleştirilen askeri tatbikatların ayrıntılı olarak analiz edilmesi gerekmektedir.
Strateji Belgeleri Dikkate Alınmadan Yapılan Analizler Sağlıklı Sonuç Vermeyecektir
Ulusal Güvenlik Strateji Belgeleri, yapılacak planlamaların kaynağını teşkil etmesi açısından tehdit değerlendirmeleri ile bunlara karşı alınacak tedbirleri genel olarak ortaya koyar ve bütün çalışmalara yön verir.
2021 yılı başlarında yayınlanan “ABD Geçici Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi” de zirve ve bildirilerin kaynağını teşkil etmesi ve olaylara yön vermesi bakımından önemli. Bu belgeye göre tertiplenmeler ve çalışmalar yapılıyor ve belge iyi analiz edilirse, bundan sonraki gerçekleştirilmeye çalışılacak faaliyetlerin emarelerini veriyor.
Belgede, meydan okumalar vurgulandıktan sonra Rusya ve Çin rakip olarak gösteriliyor ve müttefiklerle yapılacak ittifaklarla, Doğu Avrupa ve Hint-Pasifik bölgeleri sıklet merkezi olarak belirleniyor. Belgedeki şu cümleyi özellikle ortaya koymak gerekir: Hasımlarımızı caydırıp menfaatlerimizi savunurken, en güçlü askeri varlığımız Hint-Pasifik bölgesi ve Avrupa'da olacak.
Belgenin giriş bölümünde de dünya güvenlik ortamı tanımlanırken; Çin, Rusya ve diğer otoriter devletlerle büyüyen rekabet ortamının, zorluklar yanında fırsatları da beraberinde getirdiğinden ve bunların yaratıcı yaklaşımlar ve geniş bir anlayışla çözülebileceğinden bahsediliyor.
Bu kapsamda ABD’nin, Ortadoğu’da menfaatlerini korumak için yeterli gücü bırakarak; Çin ve Rusya’ya karşı Avrupa ve Pasifik bölgelerinde askeri varlığını artırması öngörülüyor. Buna göre de askerî açıdan ABD’nin, öncelikle Avrupa’da müttefikleri ile Rusya’yı etkisiz hale getirdikten sonra, Transatlantik İttifakı ile Hindistan, G. Kore, Japonya ile birlikte Çin’i alt etmeyi planladığı ortaya çıkıyor. Kaldı ki, muhtemelen bu ittifaka, Çin’in bu bölgedeki genişlemesinden rahatsızlık duyan; Avustralya, Yeni Zelanda, Tayvan, Vietnam, Filipinler, Endonezya, Malezya ve Singapur gibi devletlerin de destek vereceği düşünülebilir.
Günümüzde Çin’in artan ekonomik ve askeri gücü, ABD’ni bölgede yeni ittifaklar oluşturmaya yöneltiyor. Bu anlamda ABD, Çin’in karşısına; Japonya, Güney Kore, Hindistan yanında İngiltere ile birlikte Avustralya’yı da almak ve bölgede yeni bir denge oluşturmak istiyor. Diğer taraftan Soğuk Savaş Döneminde “Kenar Kuşak Teorisi” ile çöküşe götürdüğü Sovyetler Birliğinde olduğu gibi, yeni bir kuşatma ile rakibi Rusya’yı etkisiz hale getirme peşinde gözüküyor. Son dönemde bu bölgelerde icra edilen faaliyetler de bunu doğruluyor.
Burada, Ulusal Strateji Belgesinde belirtilen hedeflerin bütün ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından alındığı, analiz edildiği ve uygulanmaya başladığı görülüyor.
Güvenlik Konferansları ve Zirve Sonuç Bildirileri Dikkatle İncelenmelidir
Zaten Ulusal Strateji Belgesinin imzalanmasının ardından, ABD Başkanı Joe Biden bu yıl şubat ayında icra edilen, Münih Güvenlik Konferansında; “ABD geri döndü!” mesajı ile Çin ve Rusya’ya gözdağı vermekte gecikmedi. Biden, “Çin ile rekabet çetin geçecek, Çin ile uzun vadeli stratejik bir rekabete beraber hazırlanmalıyız. Bu dönemde en önemli işlerimizden birisi ABD ve Avrupa’nın, Pasifik’teki çıkar ve değerlerini güvence altına almak olacaktır ve ABD bu rekabete hazırdır.” derken, Çin’in insan hakları ve demokrasiyi ihlal ettiğini ve ekonomide yarattığı haksız rekabetin farkında olduklarını söylemişti. Çin’in ardından Rusya’yı da eleştiren Biden’e göre Moskova, transatlantik ittifakı için Çin’den daha yakın bir tehdit. Öyleyse iç hat manevrası gereği öncelik Rusya’ya verilecek. Rusya, Çin’e göre daha az askeri harcama yapmasına rağmen, geçmişten gelen birikimi ve askeri kültürü nedeniyle, Çin’e göre günümüzde daha güçlü bir askeri yapıya sahip görünüyor. Karadeniz bölgesinde son dönemde yaşanan olaylar değerlendirildiğinde de Çin’den önce Rusya’ya verilen öncelik açıkça görünüyor.
Hemen ardından, NATO’ya üye 30 ülkenin devlet ve hükümet başkanlarının bir araya geldiği 2021 yılı NATO Zirvesinde ana gündem, askeri bir güç olarak ortaya çıkan Çin ve Rusya’ya karşı alınacak önlemler ile 2030 yılına kadar NATO’nun hedeflenen yapısı oldu.
NATO liderleri Brüksel'deki zirvenin ardından yayımladıkları bildiride (NATO Zirvesi Sonuç Bildirgesi, 14 Haziran 2021), Çin'i, Batı ittifakına karşı bir güvenlik riski olarak nitelendirirken, Genel Sekreter Jens Stoltenberg de üye ülkeleri Çin'e karşı birlikte hareket etmeye çağırdı. Çin’in yanına konulan bir diğer ülke ise Rusya idi. Bildiride Çin’in iddialı ve hırslı uygulamalarının mevcut uluslararası sisteme bir meydan okuma olduğu vurgulanırken, ordusunu hızla geliştirdiği ve Rusya ile askeri iş birliği içinde olduğu da ortaya konuluyordu. Bu ABD ve müttefiklerinin karşısına Rusya ve Çin’in konulması demekti.
Strateji Belgeleri ve Zirveler arasındaki ilişkilerin ortaya konulması ve değerlendirilmesinin ardından, bunların son dönemde icra edilen tatbikatlarla birleştirilmesi durumunda muharebe alanının alacağı stratejik resim biraz daha ortaya çıkacaktır.
Tatbikatların Verdiği Mesajlar
Genellikle tatbikatlar gelecekte beklenen tehditler üzerine planlanır ve bunu karşılayacak manevralar üzerine yoğunlaşırken, gelecekteki harekatlara ilişkin emareler verir. Aslında her tatbikatın bir mesajı vardır ve tatbikatlar yalan söylemez! Bu kapsamda son dönemde icra edilen tatbikatlarda ABD, Rusya’yı etkisiz hale getirmek için İngiltere yanında Mısır’dan başlayarak; İsrail, Yunanistan, GKRY ile birlikte; Bulgaristan, Romanya, Ukrayna ve Polonya ile bölgedeki kendisine müzahir diğer küçük devletleri bir araya getirmeyi planlıyor. İcra ettiği faaliyetler de zaten bu doğrultuda.
Diğer taraftan son birkaç yıldır icra ettiği tatbikatlar göz önüne alındığında, Rusya’nın buna çoktan hazır olduğu görünüyor. Son birkaç yıldır Rusya yanına aldığı müttefikleri ile büyük çaplı tatbikatlar gerçekleştirdi. 2020 yılının ağustos ayında tamamlanan bir tatbikatta Rus donanması, Kuzey Kutbu civarında yeteneklerini sergiledi ve bu bölgedeki geleceğe yönelik varlığını ve düşüncelerini ortaya koydu. Rusların geleceğe yönelik hazırlıklarını aksatmadan sürdürdüğü görülüyor ve tatbikatlar bunun için bir fırsat oluşturuyor. Rusya’nın ses hızının 9 misline ulaşabilen hipersonik füzelerinin, yaşanması muhtemel muharebelerde bir kuvvet çarpanı olarak etkili olabileceği kesin. Rusya bu tatbikatlar esnasında gelecekte olası çatışmalardaki ihtiyaçlarını da tespit ediyor ve ihtiyaç duyulan alanlarda askeri teknolojisini geliştirmek için bu tatbikatları bir fırsat olarak kullanıyor.
ABD, Kanada, Norveç gibi ülkeler ise Rusların bu girişimlerine karşılık vermeye çalışıyor. Ancak ABD tarafından icra edilen tatbikatlar Ruslara nazaran daha küçük kalıyor. ABD, Arktik bölgesinde savunmayı Kanada’nın üzerine yıkmış gibi. ABD’nin Kuzey Kutbuna en yakın hava üsleri Grönland adasında yer alıyor ve burada Soğuk Savaş döneminde bulundurduğu unsurlarını oldukça azaltmış durumda.
Tatbikatların analiz edilmesinden; Doğu Avrupa’da Baltık Denizi ile Akdeniz ve Karadeniz, Asya’nın doğusunda ise Güney Çin Denizinin dünyanın geleceğinin belirleneceği bir alan olarak öne çıktığı görülüyor. Şüphesiz bu bölgeler Çin ve Rusya’nın kontrol edileceği ve kuşatılacağı alanlar. ABD’nin enerji nakil hatları üzerinde kontrol sağlama çalışmaları ile Polonya, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan ve Akdeniz’deki faaliyetlerini de bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Özellikle Yunanistan bu anlamda kendisini tamamen ABD’ye teslim etmiş durumda görülüyor.
ABD ve NATO’nun hayali düşmanlarla güç kaybettiği bir dönemde, Çin ve Rusya kendisini toparladı. Bu toparlanma yapılan tatbikatlarda açıkça kendisini gösteriyor. Çin, silah teknolojisi alanında kendini aşıyor. Birçok konuda muazzam gelişmeler gösteriyor ve bunu da tatbikatlarda açıkça gösteriyor.
Diğer taraftan Çin’in, Rusya ve İran ile gerçekleştirdiği tatbikatlar, ABD yönetimine karşı güçlü mesajlar gönderiyor. Çin’in Pakistan ile işbirliği faaliyetleri ile Afganistan üzerinde son dönemde artan gücü ve İran’ın Rusya ve Çin ile tatbikatları bir arada değerlendirildiğinde ortaya yeni bir hattın çıktığı da görülüyor. Çin’in ihtiyacı olan tek şeyin ise sadece biraz zaman olduğu açık.
ABD Deniz Enstitüsünde bir makale yazan Amiral Michael McDevith’in, “ABD hala dünyanın en büyük donanma gücü olduğuna inanıyor ancak Çin hızla Amerika’ya yetişiyor. 2030 yılında Çin donanması dünyanın en güçlü donanması olacak.” değerlendirmesinde bulunması bu gerçeğin mecburi bir ifadesi gibi. Üst düzey bazı ABD yetkililerin de bunu sözlü olarak defalarca ifade etmelerine rağmen, uygulamada tedbir alınmadığı görülüyor.
ABD, her iki dünya savaşında da savaşa sonradan girerek dünya liderliğini ele geçirmişti. Savaşa önce girenler yıpranmış ve geride kalmıştı. Bu durumda gelecekte olabilecek bir çatışmaya da ilk girenler kaybedecek gibi görünüyor. Fransa ve Almanya bu sefer ilk olarak savaşa girmekte isteksiz görünüyor. Bu durumda ilk savaşa kimler sokulacak veya gönüllü girecek? Hindistan, Japonya veya İngiltere böyle bir riske girebilir mi?
Bu dönemde Avrasya Bölgesindeki uygulamalar değerlendirildiğinde, esas olarak yeni bir savunma ve çevreleme hattının oluştuğu ve özellikle enerji kaynaklarını ve stratejik geçiş koridorlarını kontrol ederek, hasım tarafı etkisizleştirmeyi hedef alan bir anlayışa geçildiği görülmektedir. Bu kapsamda Çin’in, Güney Çin Denizi ile engellenmesi planlanırken, Rusya için esas itibarıyla Baltık Denizinden Akdeniz’e inen bir hat oluşturulmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır. Şüphesiz Doğu Avrupa bölgesinde sonucu etkileyecek en kritik konu, ABD’nin, NATO içinde en güçlü ülke olan Türkiye’yi yanında tutup tutamayacağıdır.
Diğer yandan ABD, Çin’in karşısına Japonya, Güney Kore, Hindistan yanında İngiltere ile birlikte Avustralya’yı da almak ve bölgede yeni bir denge oluşturmak istiyor. ABD ve Avustralya, Hindistan ve Japonya’yı da aralarına alarak 2007 yılında “The Quad” isimli bir “Güvenlik Diyaloğu” oluşturmuştu. Burada İngiltere yoktu. Nitekim bu sefer ABD, İngiltere ve Avustralya “AUKUS” isimli yeni bir güvenlik ortaklığı oluşturdu ve Fransa’yı bu bölgede devre dışı bıraktı.
Sonuç olarak; bloklaşmada ABD ve İngiltere karşısındaki Çin ve Rusya’nın konumu ile ABD’nin yanına alacağı devletler giderek daha belirgin hale gelmektedir. ABD’nin, Batıda Rusya’ya karşı yanında İngiltere ile birlikte; Polonya, Romanya, Ukrayna, Bulgaristan ve Yunanistan gibi ülkeleri alırken, Çin’e karşı yine İngiltere ve Hindistan başta olmak üzere Japonya, Güney Kore, Avustralya gibi ülkelerle ittifak arayışı içerisinde olduğu ve bu doğrultuda harekât ortamını şekillendirdiği görülmektedir. Bu anlamda sıklet merkezi olacak bölgeler ise Doğu Avrupa’da Rusya’ya karşı, anahtar ülke Türkiye ve sıklet merkezi Üç Deniz Hattı (Baltık Denizi- Karadeniz-Akdeniz) olurken, Çin’e karşı Hindistan anahtar ülke ve sıklet merkezinin Afganistan ve Güney Çin Denizi olacağı öngörülebilir.