Rusya’da Savaşın Nabzı ve İç Durum
Rusya’da 23 Şubat, “Anavatan Savunucusu Bayramı”ydı. Orduda görev yapan veya yapmış tüm askeri personelin bayramı kutlandı. Şehir merkezinde halkın katılımıyla bazı kutlamalar gerçekleşti. Aslında baktığımızda savaşın sınır hattında, hareket bölgesinde tabi olarak durum daha farklı olduğu iddia edilse de ülke genelinde, başkentte savaşın nabzının yüksek olmadığını belirtebilirim. Savaşın başında, başlatılan askeri seferberliğe karşı, savaşa karşı halktan ve muhalefetten büyük tepkiler gelmiş olsa da bu durumun kontrol altına alınmaya çalışılmasıyla beraber halk bu duruma zamanla alışmış gibi görünüyor.
Rusya Savunma Bakanlığı açıklamalarında ve Rus devlet medyasında, genel olarak savaşa dair durumun ilerleme kaydettiği, Ukrayna’nın Batının gönderdiği askeri yardımlara rağmen hezimete uğratıldığı, sahayı yavaş yavaş terk ettiklerine ve birçok Ukrayna askerinin yakalandığına, aynı zamanda terörist eylem olarak nitelendirdikleri birçok hareketleri önlediklerine dair haberler ve açıklamalar yer alıyor.
Bunların dışında, gerçekleşen yaptırımlarla beraber ekonomik olarak sıkıntılar olsa da bu ekonomik krizin savaşta olan bir ülke için çok da büyük ölçekte olmadığını söyleyebilirim. Çünkü Batı’nın ittifakı ve yaptırımları karşısında Rusya’nın Doğu kanadında Soğuk Savaş döneminden daha güçlü ilişkilere sahip olduğu Çin var. Çin, Rusya ile Ukrayna arasındaki çatışmayı her ne kadar onaylamayıp, buna karşı Rusya’ya desteğini sunmasa bile Batı’nın yaptırımlarına da karşı çıkmıştır. Rusya ve Çin arasındaki ticari, ekonomik ve eğitim alanında gerçekleştirilen iş birlikleri, Rusya’nın bugünkü savaş durumundaki ekonomisine büyük darbe vurulmasında belki de engelleyici unsurlardan biri olmuştur. Nitekim, Çin ile Rusya arasındaki ticaret, 2023 yılı verilerine göre yılın sonu itibariyle %26,3 artarak 240,11 milyar dolara ulaşarak rekor kırması da bu durumu destekler nitelikte.
Savaşın enerji politikalarına etkileri
Rusya ve Ukrayna arasında başlayan çatışma ile darbe alan bir diğer alan tabii ki de enerji olmuştur. Savaş, enerji fiyatlarının yükselmesiyle beraber Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin bir enerji krizi ile karşı karşıya kalmasına da sebep olmuştur.
Enerji politikalarının temel unsurunu enerji arz güvenliği oluşturmaktadır. Dünya geneline baktığımızda, enerji tüketimini en yüksek olan Avrupa Birliği’nde de enerji arz güvenliği her zaman önemli olmuştur. Giderek artan enerji ihtiyacını karşılayabilecek yeterli kaynaklara sahip olmayan AB’nin enerjide dışa bağımlı konumu devam etmektedir.
Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan savaş nedeniyle AB, Rusya’ya ciddi yaptırımlar uygulamıştır. Tabi bu yaptırımlara karşılık Rusya da AB’ye enerji tedarikini kesmiştir.
Bilindiği üzere Rusya, sahip olduğu enerji kaynaklarıyla hem kendi bölgesinde hem de küresel ölçekte enerji ihtiyacını karşılamada oldukça önemli bir rol oynamaktadır. Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan savaş, AB’ye Ukrayna üzerinden gerçekleştirmesinden doğal gaz akışının kesilmesine sebep olmuştur.
Rusya’nın, enerji kaynağını AB ülkelerine karşı yaptırım aracı olarak kullanmasından Batı’nın Rusya’ya göre daha zararlı çıktığı düşünülse de, Rusya’nın enerji alanındaki hegemonyasını da zayıflatmıştır.
Bu da tabii ki büyük alıcısı ile arası bozulan Rusya’yı pazarda alternatif alıcılarla işbirliğine yönlendirmiştir. Bu kapsamda Rusya, Çin'e gaz ihracatını artırmak için hali hazırda hizmette olan 38 milyar metreküp kapasiteli Sibirya'nın Gücü-1 projesine ek olarak yıllık 50 milyar metreküp kapasiteli olduğu belirtilen Sibirya'nın Gücü-2'yi inşa etmeye hazırlandığını ve bu kapsamda hattın 2024'te inşasına başlanacağını, 2030'da da devreye gireceğini açıklamıştır. Bu boru hattı ile Rus gazının Moğolistan'dan geçerek Çin'in iç kesimlerine ulaşması hedeflenmektedir. Proje tamamlandığında iki boru hattı ile yıllık 88 milyar metreküp Rus gazı Çin'e ulaştırılmış olacaktır. Böylece Rusya, Çin'in gaz tedarik zincirinde ilk sıraya yerleşmiş olacak.
Tekrar Avrupa’ya dönecek olursak, savaş öncesi 2020 yılı verilerine göre, enerji ihtiyacının %58’ini ithal etmek zorunda olan AB’nin, kömürün %54’ünü, doğal gazın %43’ünü ve petrolün %29’unu Rusya’dan temin ettiği görülmektedir. AB’nin enerjide Rusya’ya olan bağımlılığını çözmeden, alternatif yollar bulmadan böyle bir çatışmaya girmesi, AB ülkelerinin her ne kadar ekonomik zenginliği bulunsa da, enerji krizi Rusya’ya karşı yapılacak yaptırımlar konusunda kendi iç aktörleri arasında da ciddi tartışmalar ortaya çıkarmıştır. Bu da AB ülkelerini acil alternatif enerji kaynaklarına ve politikalarına yönlendirmiştir.
Bunun üzerine Avrupa Birliği Rus fosil yakıtlarına olan bağımlılığını ortadan kaldırmaya yönelik 2022 Mayıs ayında RePowerEU planını tanıtmıştı. RePowerEU ile 2030 AB enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kaynaklarını arttırmayı hedefleyen plan, AB’yi alternatif enerji kaynaklarına ve yatırımına yönlendirmiş bulunmaktadır. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen 2022 yılında yapmış olduğu açıklamada, ortak gaz, LNG ve hidrojen alımı için bir platform kurma konusunda anlaşmaya varıldığını vurgulayarak, AB liderlerinin “REPowerEU” kapsamında ortak bir tedarik sistemi ve tedarikçi ülkelere ortak erişim ağı önerdiğini belirtmiştir.
Avrupa’nın alternatif ihracatçı arayışına yönelmesiyle, kaynaklarının arasında yer alan ABD’nin sıvılaştırılmış doğalgazı (LNG) öne geçmiştir. Enerjide bağımlılığı azaltmanın büyük reformlar ve yatırımlar gerektireceğine de işaret eden Von der Leyen’nın da belirttiği gibi bu krizi atlatmak için alternatif yollar bulunsa da bunun maliyetleri AB için ağır olacaktır.
Tedarikin kilit noktası Türkiye
Bildiğimiz üzere Rusya, doğal gazının büyük bir kısmını AB ülkelerine Kuzey Akım 1, Brotherhood, Soyuz, Trans Balkan, Mavi Akım boru hatları ile farklı ülkeler üzerinden ihraç etmektedir. Rusya’nın enerji alanındaki büyük müşterilerinden bir diğeri ise Türkiye’dir. Türkiye’den TANAP, Türk Akım, Mavi Akım, Rusya-Türkiye ve Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hatları olmak üzere 7 büyük enerji nakil hattı geçmektedir.
AB gibi enerjinin büyük bir kısmının ithal edilmesinde dışa bağımlı olan Türkiye’nin aynı zamanda enerji transfer noktasında yer alması Türkiye’ye jeopolitik konumu itibariyle merkezi önem kazandırmıştır. Savaşla beraberinde gelen süreçte Türkiye, enerji kaynaklarını çeşitlendirme politikaları izlerken, aynı zamanda AB ülkeleri ile enerjinin tedariki konusunda da ilişkilerini sağlamlaştırmaya çalışmaktadır. Enerji kaynaklarının taşınması açısından kilit noktada yer alan Türkiye’nin gücü ve prestijinin bu bağlamda arttığını söyleyebiliriz.
Enerji talebi, nüfusu ve ticari potansiyeli göz önüne alındığında Türkiye’nin enerji piyasası için önemli bir aktör haline gelmekte olduğunu söyleyebiliriz. AB ile Rusya arasında yaşanan enerji krizi sonrası Türkiye AB’ye enerji transferinde önemli rol oynayabilecektir.
Enerji dışında Türkiye ile Rusya arasındaki siyasi, ticari, eğitim ve kültürel alanlardaki ilişkilerin çatışma sonrası dönemde de sekteye uğramadan giderek artan bir ivme kazandığı görülmektedir. İki ülke arasında gerçekleştirilen eğitim programları, sanayi ve ticari faaliyetler, sanatsal ve kültürel aktiviteler de bunu destekler niteliktedir. Öyle ki AB ile bozulan ilişkiler beraberinde, Rus yatırımcıların ticaret alanında, turistlerin turizm sektöründe hatta ulaşım kapsamında birçok havayolu şirketinin uçuşlarını Türkiye üzerinden gerçekleştirmesi de Türkiye’nin, Rusya için önemli alternatif çıkış kapısından biri haline getirmiştir.
Kaynak
AKTAŞ Murat, BAĞRA Abdulgafur- Rusya Ukrayna Savaşı ve Türkiye’nin Enerji Politikaları- Uluslararası Sosyal Zihniyet Ve Araştırmacı Düşünürler Dergisi-23.12.2023
KESİCİ G.E.- Rusya - Ukrayna Savaşı’nın AB’nin Enerji Politikalarına Yansıması- Sayı: 15, Sy. 46 - 54, 01.07.2022
Elektronik Kaynak
https://dunyaenerji.org.tr/rusya-ukrayna-savasi-ve-enerji-piyasalarina-etkileri/
https://kriterdergi.com/dis-politika/rusya-ukrayna-savasinin-avrupa-enerji-politikalarina-etkisi
https://mc2haber.com/enerjide-rusyaya-bagimliligi-azaltacak-repowereu-planinda-neler-var