Bir düşünce metodolojisi olarak iktisat, meseleleri genel olarak arz ve talep dinamikleri ile anlamaya çalışır. Siyaset pratiği açsından ise seçmen ve adayın hangi arz ve talep dinamiklerine maruz kaldığını anlamak seçim sonuçlarını tahmin etmek ve açıklamak açısından yardımcı olabilir. Burada dikkat edilmesi gereken şey ekonominin siyasi “üretim”i açıklayabilecek ve etkileyebilecek onlarca araçtan sadece bir tanesi olduğudur.
Seçmen oy arz eden ve hizmet talep eden olarak kararını adaylar arasında tercih (ikame etkisi), politik duruş (tamamlayıcı etki) ile gelecekteki beklentilerine göre şekillendirir. Siyasi partiler ise aday belirleyerek arz ve oy isteyerek kendi talep fonksiyonlarını oluşturur. 2024 yılında gerçekleştirilen yerel seçimlere baktığımız zaman seçmen davranışı belirleyen temel unsur ekonomi olarak ön plana çıkarıldığı için iktisadi düşüncenin ve değişkenlerin seçim sonuçları üzerindeki çok yönlü etkisi merak konusu olmuştur.
Bu noktadaki değerlendirmeleri ileriye bırakarak öncelikle siyasi partilerin aday belirleme sürecini iktisadi düşünce mekanizması ile açıklamaya çalışalım. Yerel seçimlerden birinci parti olarak çıkan CHP birçok noktada ön seçim ile adaylarını belirlemeye çalışmıştır. Bununla beraber, bazı seçim bölgelerinde aday olacak isimlerin ciddi tartışmalara yol açması, adaylıktan çekilme iddiaları ya da aday olamayan isimlerin yaygın sitemleri gibi çeşitli vakalar yaşanmıştır. Sonuç olarak bakıldığında ise tüm bu sıkıntıların bertaraf edilmesinin ve ön seçim çalışmalarının seçim sonuçlarına parti açısından pozitif bir etki sağladığı gözükmektedir. Aday arzı açısından ilginç bir dinamik daha önce Ak Parti’den seçim kazanmış bazı isimlerin başka bir partiden aday olarak seçim kazanmasıdır, bu durum doğrudan ya da dolaylı olarak bir iktisadi kavram olarak seçimlerin üçüncü partisi olan Yeniden Refah Partisi göz önüne alındığında en iyi ikinci kavramına gönderme yapmaktadır. En iyi ikinci, optimum koşullarından biri sağlanamıyorsa, ikinci en iyi çözüme ancak diğer tüm optimum koşullardan ayrılarak ulaşılabileceğini vurgular. Bu durumun aday seçimine yansıması parti içi dengeler gözetilerek aslında kazanabilme ihtimali daha olası bir aday yerine, teorik olarak en iyi aday yerine, partililerin kabul edebileceği başka bir aday ile seçime girmeyi vurgular. Aday belirleme tartışmaları bir bütün olarak incelendiğinde bu duruma benzer eğilimler gözlemlenmektedir.
Bazı iktisadi değişkenlerin seçmen davranışlarına etkisi olduğu da kabul edilmektedir. Ülkemiz için bu değişkenlerin başında büyüme gelmektedir. Büyümenin kapsayıcılığı ülkemiz için Ak Parti’nin seçim başarılarını açıklamak için uzun bir dönem kullanılan bir yaklaşım olmuştur. Kapsayıcı büyüme[1], ülkemizde Acemoğlu ve Robinson ile popülerlik kazanmıştır. Yaklaşım geçmişten bugüne dünya üzerinde ülkeler arasındaki kalkınma ve refah farklılıklarının temel nedeni olarak ülkelerdeki kurumsal yapı farklılarını ön plana çıkarır. Kurum olarak tanımlanan öğeler üretim yapısı, hukuki yapı, yönetsel yapı, fırsat ve eğitim eşitliği, eğitim ve sağlık hizmetlerinin kalitesi, iş yapma kolaylığı, piyasa serbestliği ve rekabet gibi unsurlardır… Yaklaşım özetle iyi yönetimin toplumun tüm kesimlerinin refahını artırdığını, refaha toplumun tüm kesimlerinin erişebildiği altyapıyı ifade etmektedir. Ülkemizin artan kişi başına milli gelire rağmen yaşanan anayasa tartışmaları ve çeşitli alanlarda gereksinim duyulan ikincil mevzuatın tamamlanamaması kurumsal kapasite açısından değerlendirilmelidir. Buna ilaveten emeklilik ve ücretli kesim ile ilgili düzenlemelerin ikincil etkileri büyümede kapsayıcılığı ve gelir dağılımı açısından dikkatle takip edilmelidir.
Diğer taraftan yapılan akademik çalışmalarda ülkemizde iktidardaki partilerin oy alma potansiyelinin fiyat dalgalanmalarına bağlı olarak ciddi şekilde değiştiği bilinmektedir. Buna ilaveten seçmen ekonomide olumsuz göstergelere olumlu ekonomik gelişmelerden daha hassas yaklaşmaktadır[2]. Bu durum davranışsal finanstaki kayıptan kaçınma davranışı ile de açıklanabilir. Ancak baştan da vurguladığımız gibi ekonomik gidişat burada onlarca etmenden sadece bir tanesi...
Pek çok finansal değişkenin hareketi ve seçim sonuçları arasında belirgin bir ilişki gözlemlenmektedir. Örneğin kamu bankalarının kredi verme eğilimi seçmenlerin oy verme davranışını etkileyen bir değişken olarak ön plana çıkıyor. Bankaların kazanabilecek belediye başkanını dikkate alarak o ildeki kredi politikasını yönlendirdiğine ilişkin bilimsel çalışmalar bulunuyor.[3] Bu taktiksel hareketle o ildeki firmaların istihdam yaratma kabiliyetinin etkilendiği vurgulanıyor. Ülkemiz için konut piyasasındaki gelişmelerin yerel seçimleri etkilediğine dair bulgular mevcut.[4] Bu noktada özellikle TOKİ eksenli gelişmelerin, örneğin TOKİ bürokratlarının aday gösterilmesinin Ak Parti açısından belirleyici bir parametre olduğu değerlendirilebilir.
Türkiye’de ekonomideki mevcut durumun seçimlere etkisi ile seçimler üzerinde ekonominin tesiri konusu bu seçim döneminin ana temalarından bir tanesi de olsa, seçmen davranışının tüm nedenlerini geniş bir perspektif ile analiz etmek tüm seçmenler ve siyasi partiler için faydalı olacaktır. Bu doğrultuda, küresel ölçekte de seçimler yılında olduğumuz dikkate alınarak daha geniş perspektifli değerlendirmeler yapılabilir. Seçim ve ekonomik gidişat arasındaki ilişkinin çok boyutlu ve çift yönlü olduğu, karar almanın iki tarafı olan seçmenler ve siyasi partilerce, unutulmamalı, iktisadi tercihlerin siyasi sonuç, siyasi tercihlerin iktisadi sonuç doğuracağı göz ardı edilmemelidir.
[1] https://www.dunya.com/kose-yazisi/acemoglu039nun-buyume-ve-refah-analizi/22131. Ayrıca bakınız: Acemoğlu & Üçer (2015).
[2] Bakınız: Haydaroğlu&Korkmaz (2020)
[3] Bakınız: Bircan&Saka (2020)
[4] Bakınız: Marschall vd. (2015)