Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr
Suud-İran Anlaşması Ortadoğu'yu Değiştirir mi?
Ibrahim Nabil BA MATRAF
25 Mart 2023 11:15
A-
A+

Giriş

Suudi Arabistan ve İran, Çin'in girişimiyle aralarındaki diplomatik ilişkileri yeniden kurma konusunda anlaştılar. Anlaşmaya göre Tahran ile Riyad arasında iki ay içinde büyükelçi atamaları yapılacak. Anlaşmada ayrıca, iyi komşuluk ilişkilerinin yeniden tesis edilmesi, 2010 yılında imzalanan güvenlik iş birliği anlaşmasına tekrar geri dönülmesi yer alırken iki ülkenin uluslararası sözleşmelere saygı göstermesi beklendiği ve tarafların atacağı adımlara karışılmaması belirtiliyor.

Suudi-İran ilişkilerinin tekrardan kurulduğunun duyurulmasının önemi, Suudi-İran düşmanlığının bölge üzerindeki oluşturduğu etkilerde yatmaktadır. Ortadoğu’nun son 10 yılını tarif etmemiz gerekecek olursak bu, Suudi-İran çatışması olacaktır. 2011 yılından itibaren doruğa ulaşan bu çatışma; Suriye, Yemen ve Lübnan ile birlikte dar ölçekte de Irak’ı etkisi altına alıyor.

İran, Suriye'de Beşar Esad'ı güvence altına almak üzere askeri güçlerini ve kendisine bağlı Hizbullah gibi milis güçlerini seferber ederken diğer taraftan ise Suudi Dışişleri Bakanı Adil el-Cübeyr, Beşar Esad'ı askeri seçenekle tehdit ediyordu. İran ve Suudi Arabistan'ın karşı karşıya geldiği bu durum dışında Yemen’de de sıcak çatışmalara sahne olan bir durum bulunuyordu. Irak ve Lübnan meselelerinde ise Suudi-İran çatışması siyasi boyutlarda etki gösterirken bu durum sonucunda Lübnan, ekonomik krizin pençesine sürüklendi. İki ülke arasındaki ihtilafların önemi yalnızca bölge ülkeleri üzerinde güç mücadelesinden ibaret olmamakla birlikte enerji üretiminde sahip oldukları paylar, kendi istikrarlarına bağlı olarak küresel enerji piyasalarına yön vermelerine imkân sağlamaktadır.

Tarihsel süreçte iki ülke arasındaki güç dengeleri sürekli olarak değişim göstermiştir. İran, Suriye rejiminin konumunu sağlamlaştırabilmiş ve Yemen'de de Husilerle büyük zaferler elde etmiştir. Savaş bölgelerinde kazanan taraf olsa da uluslararası izolasyon, ekonomik sorunlar ve beraberinde iç karışıklıklardan mustariptir. Suudi Arabistan ise büyük kalkınma planları açıklamış ve yüksek petrol fiyatları sayesinde büyük bir ekonomik büyüme yakalamıştır.

Dünya, Rusya-Ukrayna savaşından dolayı Kuzeye kulak kesilmişse de, Suudi-İran ilişkilerinin yeniden kuruluyor olması -en azından şimdilik- bölgesel gündemde önemli bir değişim oluşturdu.

Bu makalede ilk olarak iki ülke arasındaki müzakerelerin tarihi, anlaşmazlıkların aşamaları ile nedenlerine değinilecektir. Diğer taraftan ise her iki ülkenin ilişkilerini yeniden tesis etmeye iten nedenleri irdeleyeceğiz.

Üçüncüsü, Suudi ve İran ilişkilerinin yeniden kurulmasında Çin'in rolü ve bunun Orta Doğu'nun geleceği üzerindeki etkisi.

Dördüncüsü: Bu anlaşmanın Orta Doğu'daki bazı ülkeler üzerindeki etkisini tartışacağız. Ve bu anlaşmanın Suudi-Amerikan ilişkilerine etkisi. Son olarak bu anlaşmanın geleceğine ve beklenen senaryolara ışık tutacağız.

1- Suudi-İran İlişkilerinin Tarihine Bir Bakış

Bu kısımda Suudi-İran ilişkilerinin son dönemine ışık tutacağız. Öncelikle iki ülke arasındaki çatışmanın nedenine ve aşamalarına odaklanacağız. Daha sonrasında müzakerelerin başlamasına giden yolu ele alacağız.

Suudi Arabistan emekleme döneminde Sünni İslam bayrağının altında ve İslam dünyasının bir parçası olarak kuruldu. Bu durum ülkenin İslam dünyası için dini ve siyasi bir emniyet valfi olarak görülmesini sağladı. Irak ve Lübnan’da Şii Arap halklarını kendi tarafına çekerek bölgede yeni bir güç olan İran, doğal bir sonuç olarak Suudi Arabistan’ın liderliği için tehdit haline gelmiş oldu. Hal böyle iken farklı iki ülkenin güç mücadelesi, bölgedeki Arap ülkelerinin mezhepçi bir ideoloji içerisinde olmasına neden oldu. Tabii İran’ın devrimi ihraç etme ilkesi ve çeşitli ülkelerde Şii milisleri destekleyici girişimlerinin etkisini de göz ardı etmememiz gerekir.

Muhafazakâr Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ın İran liderliğine gelmesi, İran'ın nükleer programının gelişmesi ve Suudi Arabistan'ın kuzey komşusu Irak'ta, İran destekli Şii partilerin iktidara gelmesiyle birlikte tansiyon yeniden doruk noktasına ulaştı. O dönemde (2009-2010) Suudi Arabistan ile Husiler arasında da sınır çatışmaları devam ediyordu. 2011'de Suudi Arabistan'ın Washington büyükelçisine düzenlenen suikast girişimi de tansiyonu yükseltti. Ardından, İran'ın Şii muhalif grupları desteklemekle suçlandığı protestoları nedeniyle 2011'de Suudi Arabistan'ın Bahreyn'e askeri müdahalesi bu durumu daha da derinleştirdi.

Suudi yetkililer, 2016 yılında muhalif siyasi faaliyetleri ve İran rejimiyle bağlantıları nedeniyle Suudi Şii din adamı Nimr al-Nimr'i idam etti. Birçoğu, El Kaide bağlantılı olan "terörizm" suçlamasıyla idam edilen 47 kişi arasında yer aldı. Ancak aralarında El-Nimr'in de bulunduğu sanıklardan dördünün, İran'a yakın Şiiler olması iki ülke arasındaki gerginliğin önemli ölçüde artmasına neden oldu. Daha sonra Tahran'daki Suudi büyükelçiliğine baskın yapılması sonucunda Suudi Dışişleri Bakanı (o dönemde) Adel El-Cubeyr, Tahran ile Riyad arasındaki diplomatik ilişkilerin kesildiğini duyurdu.

Çatışma, 2019'da Suudi petrol tesislerine yönelik füze ve insansız hava aracı saldırılarıyla doruğa ulaştı. Bu saldırı, Aramco'nun petrol üretiminin %50'sinin askıya alınmasına neden oldu. Amerika Birleşik Devletleri ve Suudi Arabistan, İran'ı saldırıya sponsor olmakla suçladı ve bu iddia İran tarafından reddedildi. Aynı zamanda İran, Suudilerin muhalif basını destekleyerek rejim değişikliği için gösterileri teşvik ettiği yönünde suçlamalarda bulundu. Öte yandan ise Suudiler, İran’ın nükleer programından ve Husi güçlerini destekleyişinden endişeliydi.

Bu nedenle, iki ülke arasında yakın zamanda imzalanan anlaşmayla iki devletin egemenliklerine karşılıklı saygının vurgulanıyor olması, bir ihtimal bölgesel düzeyde barışı tesis edebilir. Birçok kişi ise bu anlaşmanın bölgedeki sorunları sıfırlayabileceği ve yeni ekonomik iş birliklerinin önünü açabileceğini belirtiyor. Özellikle Suudi Arabistan Maliye Bakanı’nın İran'daki Suudi yatırım projelerini önemsediğini ifade etmesinden ötürü yapılan öngörülerin yansımalarını görebiliyoruz.

2- Suudi-İran Anlaşmasının Sebepleri: Neden Şimdi?

Bu başlık altında Suudi-İran anlaşmasının ortaya çıkış nedenlerini ve ilişkilerin yeniden tesis edilmesini değerlendireceğiz. Önemli bir soruyu cevaplamaya çalışacağız, neden bu anlaşma şimdi yapıldı? Diğer bir deyişle, iki ülke arasındaki ilişkiler neden bir yıl önce değil de şimdi düzeltiliyor? İlk olarak Suudi Arabistan'ın sebeplerini ele alarak İran tarafının nedenlerini değerlendireceğiz.

a) Suudi Arabistan Neden İran ile Masaya Oturuyor

Suudi Arabistan ile İran’ın tekrardan diplomatik ilişki kuruyor olmalarının nedenleri konusunda birçok farklı görüş ortaya konuluyor. Bir takım görüşlerin kesiştiği nokta Suudi Arabistan'ın, barışa giden yolda İran kadar gayret içerisinde olmadığıdır. Nükleer silah dosyasından muzdarip olan İran’ın ise karşı karşıya olduğu ambargoların ve ekonomik krizin yarattığı bunalımı aşmak için tavizler vererek Arabistan ile masaya oturmada hevesli olduğu ifade edilmektedir.

Suudi Arabistan, gelecekte İran'a karşı olası bir çatışmaya veya İsrail ile İran arasında bir savaş çıkması durumunda müdahil olmak istemediği için ilişkileri yeniden kurulduğu ise düşünülmektedir. Aslında bu görüşün düşük olasılıkları bir arada barındırmasından dolayı muhtemel bir senaryo olmadığını söyleyebiliriz. Tıpkı İran'ın da aynı şeye ihtiyacı olduğu gibi Suudi Arabistan'ın da, İran'la ilişkilerini geliştirmesi gerekiyor.

Unutmayalım ki Yemen'deki savaş, sahada kayda değer bir ilerleme gösterememesine rağmen Suudi Arabistan'ı mali ve askeri olarak tüketti. Aslında Husiler, son dönemde giderek daha fazla alan kazanmayı başardı. Aynı durum Suriye için de geçerli, Suriye'deki izolasyon devam etse de Suudi Arabistan'ın doğrudan ve dolaylı olarak desteklediği Suriyeli muhalif güçler, önemli bir ilerleme kaydedemiyor.

Uluslararası ilişkiler açısından Suudi Arabistan, ABD ile olan ittifakının zayıflığını fark etmeye başlamıştır. Amerika, Husilerin Suudi Arabistan'a yönelik tekrarlanan saldırılarına rağmen, Husileri terörist bir grup olarak kabul etme konusunda hâlâ isteksiz.

Bazıları, Suudi-İran anlaşmasının Suudi Arabistan için ilan edilmemiş bir yenilginin ve Husiler için bir zaferin ilanı olduğunu düşünüyor. Yemen'deki çözümün geleceği henüz bilinmediği için bu görüş için daha erken olduğunu söyleyebiliriz. Ancak kesin olan bir şey varsa o da Suudi Arabistan'ın, 2030 kalkınma planlarına odaklanmak için bölgedeki sorunlarına ve askeri müdahalesine son vermek istediğinde olmasıdır. Suudi Arabistan’ın İran ile yeniden iletişim kurmasının en önemli nedeni budur.

b) Suudi Arabistan ile İlişkilerin Yeniden Kurmak İçin İran Nedenleri

Bazı analistler, Suudi-İran ilişkilerinin yeniden tesis edilmesinin, İran'ın komşu ülkelerdeki müdahalesinden geri çekilmesiyle eş anlamlı olduğunu düşünüyorlar. Bu durum da İran'ın bölgedeki en önemli müttefikleri olan Hizbullah ve Husileri terk etmesi anlamına geliyor. Aynı bakış açısına göre, İran hedeflerine ulaşmakta başarısız olmuş, uluslararası izolasyon ve ekonomik sorunlar, İran'ı eski projelerinden vazgeçmeye zorlamıştır. Bu düşünceye göre ise İran, içinde bulunduğu ekonomik sorunlar nedeniyle bölgede daha fazla kazanım elde etmekte zorlanacağının farkındadır.

İran, müttefiklerini desteklemek için ödediği yüksek bedelle Beşar Esad rejimini düşmekten korumayı başardı. Ayrıca, Yemen'deki Husi yönetiminin varlığını sağlamlaştırmayı başardı. İsrail tehdidinin artmasıyla birlikte, İran'ın çıkarı, olan gücünü İsrail tehdidiyle mücadeleye yöneltmesidir. Çünkü İran ekonomisi iki cephede aynı anda çatışmaya dayanamaz.

Üçüncü bir görüş de, Suudi-İran ilişkilerinin geri dönüşünün, İran ve Suudi Arabistan'ın hiçbir tarafın diğerini tamamen yenemeyeceğine olan inancından kaynaklandığı yönündedir. Bu nedenle, çatışmanın devamı, İsrail dışında kimsenin fayda sağlamadığı her iki taraf için de bir drenajdır. Ve Amerika diğer kazananlardandır (silah satışı yoluyla). Özellikle Suudi Arabistan'daki bu inancı güçlendiren husus, Amerika'nın Suudi Arabistan'ın Yemen'deki bazı önemli bölgeleri (Hudeyde şehri gibi) kontrol etmesine engel olması ve Husileri terör örgütü olarak sınıflandırmayı reddetmesidir. İran ise, Suudi Arabistan ile tüm farklılıklarına rağmen, Amerika ve İsrail gibi varoluşsal bir tehdit oluşturmadığının farkındadır. Ve İran rejiminin Suudi Arabistan ile çatışma ortamında uluslararası yaptırımlara dayanma yeteneği zaman geçtikçe azalıyor.

3-Suudi-İran Anlaşmasında Çin'in Rolü: Çin, Orta Doğu'daki Amerikan Etkisini Kıracak Mı?

Suudi-İran ilişkilerini yeniden tesis edilmesinin ve bölge üzerindeki etkisinin büyük önemine rağmen, daha az önemli olmayan başka bir konu daha var; o da Çin'in bu anlaşmadaki rolü. Bu anlaşmanın tek garantörü Çin'dir. Bu sayede Çin, Amerika ve Avrupa ülkelerinin oynadığı geleneksel rolü oynamaktadır. Çin, ağırlıklı olarak ekonomi ve kalkınma projelerine odaklanan bir ülke olarak ünlendi ve bu projelerin en ünlüsü Bir Kuşak Bir Yol projesidir. Çin genellikle siyasi meselelere karışmaz. Ancak Suudi-İran anlaşmazlığını çözmek üzere arabulucu konumunda yer alan Çin, daha önce atmadığı adımlardan birini atarak ABD için yeni bir rekabet mesajı vermiş oldu.

Körfez bölgesi, Amerika-Avrupa etkisinin bir bölgesi olmasıyla ünlüydü ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasından bu yana, hiçbir ülke Orta Doğu'daki bu etki için Amerika ile rekabet etmedi. Çin'in son on yıldaki ekonomik yükselişine ve Rusya'nın askeri yükselişiyle birlikte ilk kez bir ülke ABD nüfuzunu kırıp onunla rekabet edebiliyor. Bütün bunlar, birçok analistin Çin'in bu anlaşmadaki rolünü, Çin'in dış politikasında bir dönüm noktası olarak görmesine neden oluyor. Çin'in dış ilişkiler stratejisini değiştirmeye karar verdiği hipotezini güçlendiren şey, Çin dışişleri bakanının Suudi-İran anlaşmasının duyurulmasından üç gün önce yaptığı açıklamalardı. Dışişleri Bakanı, "Çin, büyük ölçekli ortaklıklar kurmak ve yeni bir tür ortaklık geliştirmek için çalışacak" ve "Çin, uluslararası ilişkilerde daha fazla demokrasiyi teşvik edilecek" yönünde ifadelerde bulundu.

Çin'in Ortadoğu ülkelerine yönelik yaklaşımındaki bu değişikliğin, Çin'in ABD hegemonyasını sona erdireceği ve çok kutuplu bir dünya düzeni kurmaya çalıştığı bir zamanda geldiğini belirtmekte fayda var. Suudi-Amerikan ilişkilerinin kötü olması Çin'in bu uzlaşmayı sağlamasına yardımcı olduğunu söyleyebiliriz. Çin yaklaşımındaki bu değişiklik Ortadoğu ile sınırlı kalmadı, Çin Ukrayna-Rusya ihtilafını çözmek için de bir plan sundu. Öyle görünüyor ki Çin, dünya düzenini mümkün olan her şekilde değiştirmeye kararlı. Bu değişim Ortadoğu için daha sakin bir geleceğin başlangıcı olabilir. Çatışma ve rekabete dayalı Amerikan vizyonunu tam tersi olarak Çin, yatırım ve kalkınmaya odaklandığı için istikrarlı ve müreffeh bir Ortadoğu ile ilgileniyor.

4-Suudi-İran Anlaşmasının Ortadoğu'daki Etkisi: Anlaşma Ortadoğu'nun Şeklini Değiştirir Mi?

Ortadoğu'ya ve içindeki şiddetli çatışmalara baktığımızda, bu çatışmaların çoğunun İran ile Suudi Arabistan arasındaki vekalet savaşları olduğunu göreceğiz. Bu nedenle, Suudi-İran ilişkilerinin normalleşmesi sonucunda bölgedeki sorunların ve çatışmaların çoğunun çözülmesi bekleniyor. (Filistin-İsrail çatışması ve Cezayir-Fas’ın Batı Sahra ihtilafı hariç).

Katar ile Mısır arasındaki anlaşmazlığın da azalması bekleniyor. Kısacası bu anlaşmanın “sıfır sorun” politikasını pekiştirebileceğini söyleyebiliriz. Ve özellikle bölgedeki ülkelerin çoğu petrol üreten ülkeler olduğundan, bölge ülkeleri arasında yatırım, kalkınma ve ekonomik işbirliği fırsatlarını artırmak bölge ülkelerinin ihtiyacı olarak görülüyor. Aynı zamanda Suudi-İran anlaşmazlığı ile yeniden karşı karşıya kaldığımız dini ve mezhepsel fanatizm yayılarak popülist ve ırkçı bir söylem bölgede yaygın olarak kullanıldı. Nitekim mezhep bağnazlığı başta Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan başta olmak üzere bazı toplumların güvenliğini tehdit etmektedir. İran ile Suudi Arabistan arasındaki siyasi çekişme daha çok din ve mezhep çatışması olarak gösterildi. Bu nedenledir ki Suudi-İran ilişkilerinin normalleşmesi, bölgedeki mezhepsel gerilimleri hafiflemesine ve kışkırtıcı popülist söylemlerin azlmasına yardımcı olacağı bekleniyor. Tüm taraflar anlaşmaya bağlı kalması durumunda, Suudi petrol rafinerilerinin Yemen'deki Husiler tarafından hedef alınmasının ve Basra Körfezi ile Babülmendep'teki petrol tankerlerinin hedef alınmasının durdurulması anlamına gelir. Bu, küresel enerji piyasasında daha fazla istikrar oluşturacaktır.

Burada bu anlaşmanın özellikle bazı ülkeler üzerindeki etkisine odaklanacağız ve bu ülkeler: Yemen, Suriye, Lübnan ve İsrail. ve anlaşmanın Suudi-ABD ilişkilerine etkisinin.

a) Yemen

Yemen meselesi, Yemen'den atılan füzelerin Suudi ekonomisine büyük zarar verebilmesi nedeniyle Suudi Arabistan'ın İran ile ilişkilerinde büyük önem taşıyor. Dolayısıyla Suudi-İran anlaşmanın Yemen'deki çatışmanın şekillenmesinde bir dönüm noktası olması bekliyor.

Bu anlaşmanın İran'ın Husilere verdiği askeri desteği azaltacağına veya sonlandıracağına, bunun da Yemen'deki istikrarın önünü açacağına ve savaşın tamamen bitmesini sağlayacağı düşünülmektedir. Biz bu yazıyı yazarken Wall Street Journal, İran'ın Husilere desteğini kesmeyi kabul ettiği haberini yayınladı. Bu haber doğruysa, bu Yemen'deki savaşı durdurmaya yardımcı olacaktır.

Ancak en büyük engel, yerel tarafların 8 yıllık savaşın ardından elde ettiği kazanımlardan vazgeçmemesi olacaktır. Husilerin, Tahran ile Riyad arasındaki uzlaşma anlaşmasına bağlı olmadıklarını düşünen daha karamsar görüşler de var. Anlaşma, Husileri Suudi Arabistan'a saldırmayı bırakmaya açıkça zorlamadı. Husiler Suudi Arabistan'ı hedef almayı bıraksa bile bu, Yemen'deki çatışmaların duracağı anlamına gelmiyor.

Bu görüşlere göre Yemen'in iç dinamikleri Suudi Arabistan ve İran'dan farklıdır. Tahran-Riyad anlaşmasının, ülke içindeki Yemenli tarafların da uzlaşabileceği anlamına gelmiyor. Koşullar farklı olduğundan İran-Suudi uzlaşması, yerel iç savaştan zarar görmüş Yemenli rakipleri uzlaştırmak için mükemmel bir şekilde etki gösteremez. Sana'yı kontrol eden Husiler, muhaliflerinin yeniden başkente dönmesini nasıl kabul edebilir?

Husiler, kendisine karşı çıkan taraflarla iktidarı paylaşmayı hâlâ reddediyor. Ve silah teslim etmeyi ve kuvvetlerini orduya entegre etmeyi kesinlikle reddediyor. Bu da Husi güçlerini devletin resmi ordusunun (Lübnan'daki Hizbullah modeli gibi) yanında başka bir orduya dönüştürecek. Bütün bunlar ve daha fazlası, Yemenli taraflar arasında uzlaşmaya varmayı çok zorlaştırıyor. Bunun yerine, Al-Husi herhangi bir zamanda varılabilecek herhangi bir anlaşmaya karşı çıkabilir.

Yazarın görüşüne göre Yemen'deki savaş, yalnızca Suudi-İran uzlaşması nedeniyle sona erme evresinde değil. Aksine 2022 yılının Nisan ayında gerçekleşen ateşkesle Yemen'deki savaşın sona erdiğinin işaretleri ortaya çıktı. Savaşın sona erdirilmesi ve kazanımların dağıtılmasının konusunda bir anlaşma olmamasına rağmen. Ancak kesin olan bir şey var ki, Husiler en güçlü ve en büyük kazanımları elde etme konusunda en yetenekli olan partidir. Ve İran-Suudi uzlaşması Yemen savaşını sona erdirmek için yeni ve önemli bir adım ama ilk değil.

b) Suriye

Arap ülkeleriyle neredeyse tamamen tecrit edilmiş durumda olan Suriye, 2011'de başlayan gösterileri bastırması nedeniyle Arap ülkelerinin çoğu Esad rejimi ile ilişkilerini kopardı. Ancak son dönemde Beşar Esad rejimi ile ilişkilerin yeniden düzeleceğine dair işaretler belirmeye başladı. Mısır dışişleri bakanı Esad rejimi dışişleri bakanı ile görüştü. Umman Sultanlığı da üst düzey bir Suriye heyetini kabul etti. Tunus ise iki taraf arasındaki ilişkileri güçlendirmenin yollarını tartışmak için Suriye tarafıyla doğrudan temaslarda bulundu. Tüm bu gelişmeler birçok gözlemciyi, Arap ülkelerinin Esad rejimi ile ilişkileri yeniden kurmak için daha fazla adım atmasını beklemeye yöneltti.

Suudi Arabistan, Suriye ihtilafına kapsamlı bir şekilde müdahale etmiş olsa da, İran'la ilişkilerin normalleşmesi Beşar Esad ile ilişkilerin yeniden kurulmasına yol açabilir. Hele ki güç dengesi Beşar Esad rejiminin lehine dönmüşken. Suudi-İran ilişkilerinin geri dönüşünün en büyük kazananı Esad rejiminin kendisidir. Özellikle de içinde bulunduğu izolasyonu kırmasına ve yaşadığı boğucu ekonomik krizin üstesinden gelmesine yardımcı olacağı aşikardır. Esad'ın kontrolündeki bölgelerde yakıt sıkıntısı, maaş kesintileri ve uzun saatler süren sürekli elektrik kesintileri yaşanıyor.

Suriye çatışması, son yıllarda dolaylı İran-Suudi çatışmasının en önemli alanlarından biri olarak kabul ediliyor. Bu çatışma özellikle İran'a çok sayıda insan kaybına mal oldu. Dolayısıyla Suudi Arabistan ile İran arasındaki ilişkilerin, iki ülkenin maddi olarak kaybettikleri onca şeyden sonra yeniden tesis edilmesi, iki ülke ilişkilerinde yeni bir sayfa açmak anlamına gelecektir. Suriye meselesinde İran ve Suudi Arabistan'ın oynadığı büyük etkiye rağmen Türkiye olmadan Suriye meselesi tam olarak çözülemez. Dolayısıyla Suudi Arabistan Suriye ile ilişkilerini düzeltse bile Suriye meselesi kolay kolay bitmeyecek.

c) Lübnan

Suudi-İran çatışması Yemen ve Suriye'de askeri bir nitelik taşıyorsa da,  İran-Suudi çatışması Lübnan'da ülkeyi felç eden ve ağır ekonomik krizlere yol açan bir siyasi krize neden oldu. İki ülke arasındaki gerilim Lübnan'da ciddi yankılara yol açtı ve Refik Hariri'nin 14 Şubat 2005'te öldürülmesinden bu yana Lübnan siyasi arenası, Suudi Arabistan ile İran arasındaki siyasi çatışmaya sahne oldu. İran'a bağlı Hizbullah'ın Lübnan içindeki nüfuz ve gücünün artmasıyla bu anlaşmazlığın yoğunluğu daha da arttı.

Suudi-İran çatışması, politikacıların her biri iki ülkeden birine (Riyad ve Tahran) bağlı iki gruba bölünmesine yol açtı. Bu bölünme, Lübnan parlamentosunun yeni cumhurbaşkanı seçememesi ve hükümeti kuramaması, siyasi kaosa neden olmuş ve bu da 2019'da başlayan ekonomik krize yol açmıştır. Ekonomik kriz, Lübnan bankalarında dolar sıkıntısına neden oldu ve bu da mevduat sahiplerinin bankalardaki fonlarına el konulmasına yol açtı. Lübnan lirası, dolar karşısında devam eden düşüşü nedeniyle şu anda zor zamanlar geçiriyor.

Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ise ülkesi ile Tahran arasındaki anlaşmanın Lübnan'a yansımasını yorumlayarak, "Lübnan'ın, Lübnan-İran-Suudi yakınlaşması değil, Lübnan yakınlaşması yapması gerekiyor" demişti. İran-Suudi anlaşmasının Lübnan'daki Suudi yatırımlarının geri dönüşüne ve Lübnan ekonomisinin büyümesine yol açması bekleniyor. Bu, Lübnan'ın içinden geçmekte olduğu zorlu ekonomik ve siyasi durum için bir atılım teşkil edecektir.

d) İsrail

Arap-İsrail ilişkileri son üç yılda dikkate değer bir gelişmeye tanık oldu. BAE, Fas, Sudan ve Bahreyn gibi birçok ülke İsrail ile ilişki kurdu. Umman Sultanlığı, 2018'de İsrail Başbakanı Netanyahu'yu da kabul etti. Arap-İsrail ilişkilerindeki bu hızlı gelişmeler, birçok gözlemciyi başta Suudi Arabistan olmak üzere diğer Arap ülkelerinin İsrail ile ilişkileri normalleştirme beklentisine soktu.

İsrail ve arkasındaki Amerika, Körfez ve Arap ülkelerini potansiyel İran tehdidine karşı koymak için İsrail ile ilişkilerini normalleştirmenin yolunu açtı. Dolayısıyla İran-Suudi anlaşması, İsrail'in inşa ettiği her şeyi yok etmeye ve İsrail'in kullandığı İran korkuluğuna son vermeye neden olacak. Suudi-İran anlaşması, İsrail dış politikasının bir başarısızlığı olarak görüldü ve bu, İsrail muhalefetinin İsrail hükümetine saldırmasına ve bu başarısızlıktan onu sorumlu tutmasına neden oldu. Aksine, bazıları Suudi-İran anlaşmasını Ortadoğu'daki ittifaklar haritasını yeniden şekillendirecek bir şok olarak değerlendirdi. Böylece İsrail, İran'a karşı bir savaş durumunda yalnız kalacak.

Suudi-İran anlaşması, Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki ilişkiyi İsrail Devleti'nin kuruluşundan bu yana olduğu gibi yeniden düşmanlığa döndürecektir. Amerika ve İsrail'in İran'ı şeytanlaştırma çabalarına rağmen İsrail, Arap ülkelerinin gözünde bölgenin güvenlik ve istikrarına yönelik gerçek ve ilk tehdit olarak geri dönecektir. Böylece bu anlaşma sayesinde Ortadoğu'da İran'ın yerine İsrail izole bir ülke haline gelecek. Bu, özellikle İran nükleer silah üretimine yaklaşırken, İsrail hükümeti üzerinde daha fazla baskı oluşturacaktır.

e) ABD-Suudi İlişkisi

İran-Suudi anlaşması, ABD'nin bölgedeki nüfuzuna karşı bir kırılmayı/meydan okumayı temsil ediyor. Özellikle de Amerika'nın bölgedeki en önemli müttefiki olan İsrail'in çıkarlarıyla çelişmesi bunu daha güçlü hale getiriyor. Amerika, İran ile Suudi Arabistan arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden başlamasını memnuniyetle karşılasada, Tahran'ın taahhütlerinin güvenirliğine dair şüphelerini dile getirdi.

Suudi-ABD ilişkilerinin son dönemde bozulması, ABD-Suudi ilişkilerinin geleceği konusunda spekülasyon konusu haline getirdi. Bazı görüşler Suudi Arabistan'ın Amerika’dan kurtulup Çin'e yakınlaştığı yönündedir. Ve Amerika’nın Ortadoğu'daki etkisini Çin'e kaptırdı söylenmektedir. Ancak bu görüşler son derece abartılıdır. Çünkü Ortadoğu'da en güçlü etkiye sahip ülke halen Amerika’dır.

Ancak Amerika'nın bu anlaşmaya tepkisiz kalması beklenmiyor. Özellikle Amerika ile Suudi Arabistan arasındaki kötüleşen ilişkilerde yeni adımlar bekleniyor. Bu nedenle ya Amerika, Suudi Arabistan ile ilişkisini yeniden gözden geçirir ve meseleleri dostane bir şekilde çözer ya da bazı araçlarla Suudi Arabistan'a baskı kurmaya yönelebilir. Belki de Amerika bile İran-Suudi anlaşmasını bozmaya çalışabilir. Ne olursa olsun, kesin olan şu ki, ABD-Suudi ilişkisi uzun zamandır yaşamadığı büyük bir değişimden geçiyor.

5) Suudi-İran Anlaşmasının Geleceği: İran Taahhütlerine Uyacak Mı?

Suudi-İran ilişkilerinin geri dönüşüne rağmen, bu anlaşmanın devam etmesi ve çökmesi konusunda birçok endişe var. Özellikle İran'ın anlaşmalara uymaması ve Arap ülkelerine karşı tekrarlanan düşmanca davranışı bu endişenin en olası dayanağıdır.

Suudi-İran ilişkilerinin geleceği için 3 beklenen senaryo var:

İlk senaryo, iki ülke arasındaki ilişkilerin tamamen yeniden kurulması: ki bu en iyimser senaryo. Bu senaryo ışığında, İran ile Suudi Arabistan arasındaki anlaşmazlığın sona ermesine, ekonomik projelerin başlamasına ve İran ile diğer bölge ülkeleri arasındaki ticaret hacminin büyümesine tanık olacağız.

İkinci senaryo, ilişkilere tam bir dönüş olmadan diplomatik ilişkilerin geri dönüşü: daha az iyimser bir senaryo. Anlaşma, iki ülke arasındaki tüm ilişkilerin tam ve normal bir dönüşüne ulaşmadan, yalnızca siyasi ve güvenlik koordinasyonu adına diplomatik ilişkilerin geri dönüşüne yol açabileceği için. Bu da bazı bölgesel çatışmaların daha uzun süre devam edeceği anlamına geliyor.

Üçüncü senaryo: herhangi bir tarafın anlaşmaya uymaması nedeniyle anlaşmanın çökmesi. Ya da özellikle Amerika ve İsrail başta olmak üzere anlaşma dışı tarafların anlaşmayı bozmaya yönelik girişimlerde bulunması durumu. Bu senaryo gerçekleşirse, daha yoğun bir şiddet dalgasına ve Suudi-İran çatışmasının daha da gelişmesine yol açabilir.

Sonuç:

Suudi-İran anlaşmasının önemine ve Ortadoğu bölgesi ile enerji piyasasının istikrarı üzerindeki büyük etkisine rağmen bunun tarihi bir anlaşma olduğunu ya da Ortadoğu bölgesinin çok önemli bir andan geçtiğini söylemek abartı olur. Suudi-İran ilişkileri son yıllarda birçok iniş ve çıkış yaşadı. Anlaşmanın imzalanmasına rağmen iki ülkenin büyükelçilerinin iki ay sonrasına kadar görüşmeyeceğini de not ediyoruz. Bu dönem, özellikle Suudi Arabistan'ın İran'ın taahhüdü konusunda pek çok şüphesi olduğu için, nabzı tutma ve iki tarafın anlaşmayı sürdürme konusundaki ciddiyetinden emin olma dönemi olabilir.

Bu anlaşmanın en büyük kazananı Suriye, özellikle de Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'dır. Bu anlaşma, ona yeniden Arap Birliği'ne dönüşünü garanti edecek ve Amerika'nın Beşar'la ilişkilerin yeniden kurulmasına karşı çıkmasına rağmen, Arap ülkeleriyle ilişkilerinin yeniden kurulmasına yönelik ilk adım olacak. Esad rejimi, boğucu bir ekonomik kriz ve yıkıcı bir depremin etkilerinden mustaripti. Ve Suudi-İran ilişkilerinin normalleşmesi, Suriye'deki Arap yatırımlarının geri dönüşüne veya en azından depremden etkilenen bölgelerin yeniden inşasına kapı açabilir.

İkinci kazanan ise Çin olacaktır. Bu anlaşma, Çin’in Ortadoğu bölgesindeki nüfuzunu artırmasının kapılarını açacaktır. Ayrıca bölgede Amerika ile rekabet edebilecek bir ülke olarak kendini göstermiş olacaktır. Bu da daha fazla yatırımlar yapmasını sağlayacaktır. Bunun beraberinde Kuşak Bir Yol projesi fikrini tekrardan gündeme taşıyacaktır. Ancak Ortadoğu'da bir Çin-Amerikan çatışmasından bahsetmek ise erken, çünkü Amerika bölgede hâlâ en güçlü etkiye sahip ülke konumda.

Anlaşmanın üçüncü kazananı İran, son dönemde zorlu ekonomik koşulların yanı sıra kitlesel gösterilerden de zarar gördü. Nükleer anlaşmadaki tökezlemeye ve İsrail ile Amerika'dan gelen sürekli tehditler alması ise cabası. Dolayısıyla bu anlaşma, İran'ın içinde bulunduğu krizden ve dış izolasyondan kurtulmasına yardımcı olacaktır. Siyasi ve ekonomik kazanımlar elde etmesine ve İran'ın büyük ölçüde istikrara kavuşmasına izin verecektir.

Bu anlaşmadan en çok kaybeden ise İsrail’dir. Arap ülkelerinin İran'la olan düşmanlığını kaybetmiş ve kendisini bölgede İran'la savaşmaya hazır tek ülke haline getirmiştir. İkinci kaybeden olarak ise Amerika karşımıza çıkmaktadır. Amerika ile Ortadoğu'daki en önemli Amerikan müttefiki Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerde yıllardır ilk kez bu denli bir bozulma görüyoruz. Ve de Sovyetler Birliği'nin dağılmasından bu yana ilk kez Çin'in Ortadoğu'da rakip olarak ortaya çıkması nedeniyle iki ülkeyi büyük zorluklar bekliyor.

Bu anlaşmanın devamını engelleyebilecek en büyük tehdit ise İran başta olmak üzere tarafların hükümlere uymamasıdır. İran, başta Yemen olmak üzere bölgedeki müttefiklerini desteklemeyi kesmeyi kabul etmeyebilir. Fakat öngörüme göre bu süreçte en büyük sorun İran'ın nükleer projesi olacaktır. İran nükleer silah geliştirmeyi başarmak üzere ve İran ile Avrupa-Amerika arasında bir çözüme ulaşmak için yapılan tüm müzakereler başarısız oldu. Bu nedenle İran'ın, Suudi Arabistan uğruna tamamlanmak üzere olduğu nükleer projeden vazgeçmek çok zor olacaktır. Tabii ki, anlaşmanın basına açıklanmayan birçok gizli maddesi vardır. Ancak kesin olan şu ki, iki taraf arasında nükleer proje konusunda anlaşmaya varılırsa diğer tüm meseleler çözüme kavuşacaktır. Nükleer dosya en karmaşık olanıdır. Çin'in rolü, bu anlaşmanın devam edip etmeyeceğini belirleyecek.

 

Kaynaklar

Al-Jazeera (10.03.2023), İran ve Suudi Arabistan ilişkilerin yeniden başlaması ve iki büyükelçiliği iki ay sonra yeniden açma konusunda anlaştılar, https://www.aljazeera.net/news/2023/3/10/وسائل-إعلام-إيرانية-رسمية-إيران

NPA-Syria (11.03.2023), Suudi-İran ilişkilerinin geri dönüşünün boyutları ve Suriye ve diğer ülkeler üzerindeki etkisi, https://npasyria.com/144828/

Raialyoum (11.03.2023), Siyasi uzmanlar, Suudi-İran ilişkilerinin geri dönmesinin ABD dış politikasına acı bir darbe olduğunu iddia ediyor, https://www.raialyoum.com//خبراء-سياسيون-يؤكدون-أن-عودة-العلاقات

Trends Research (11.03.2023), Suudi-İran ilişkilerinin dönüşü... Anlaşmanın boyutları, https://trendsresearch.org/ar/insight/عودة-العلاقات-السعودية-الإيرانية-أبع/

Al-Hurra (10.03.2023), Çin himayesindeki Suudi-İran anlaşması.. Washington'u endişelendiriyor mu yoksa çıkarına mı?, https://www.alhurra.com/saudi-arabia/2023/03/10/

Al-Arabiya (11.03.2023), Tüm bu uluslararası karşılama Suudi-İran anlayışı için ne anlama geliyor?, https://www.alarabiya.net/saudi-today/2023/03/11/ماذا-يعني-كل-هذا-الترحيب-الدولي-بالتفاهم-السعودي-الايراني؟

TAMİMİ, Yasin (12.03.2023), Suudi-İran ilişkilerinin geri dönüşünün yansımalarında Yemeni, https://arabi21.com/story/1499237/اليمن-في-تداعيات-العودة-المتأنية-للعلاقات-السعودية-الإيرانية

Belgees (12.03.2023), Suudi-İran ilişkilerinin dönüşü... Yemen meselelerini nasıl etkiler?, https://belqees.net/reports/عودة-العلاقات-السعودية-الايرانية-كيف-ستؤثر-على-الشان-اليمني

Belqees (14.03.2023), Suudi-İran uzlaşması.. Yemen meselesi bir yol ayrımında, https://belqees.net/reports/المصالحة-السعودية-الايرانية-الملف-اليمني-في-مفترق-طرق

Al-Mahriahi (12.03.2023), Suudi-İran ilişkilerinin geri dönmesinin Yemen meselesine etkileri nelerdir?, https://almahriah.net/reports/26819

Al-Khaleej Online (11.03.2023), Suudi-İran anlaşmasının Lübnan üzerindeki etkileri nelerdir?, https://alkhaleejonline.net/سياسة/ما-انعكاسات-الاتفاق-السعودي-الإيراني-على-لبنان؟

Al-Jazeera (10.03.2023), 7 yıllık ayrılıktan sonra. Analistler, Suudi Arabistan ile İran arasındaki uzlaşmanın sırrını ortaya koyuyor, https://www.aljazeera.net/programs/2023/3/10/بعد-7-سنوات-من-القطيعة-محللون-يكشفور-سر

MdEast (11.03.2023), Suudi-İran ilişkilerinin yeniden başlamasından bu 7 ülke nasıl etkilenecek?, https://mdeast.news/ar/2023/03/11/كيف-ستتأثر-هذه-الدول-الـ7-باستئناف-العل/

Independent  Türkçe  (17.03.2023),  Wall Street Journal: İran, Husilere silah desteğini kesmeyi kabul etti, https://indyturk.com/node/617341/d%C3%BCnya/wall-street-journal-i%CC%87ran-husilere-silah-deste%C4%9Fini-kesmeyi-kabul-etti.