Suriye bağlamında Rusya- İsrail İlişkilerinin Değerlendirilmesi:
Birinci bölümde iki ülkenin çıkarları, hedefleri, siyasetleri, stratejileri ve sahadaki fiili uygulamaları ana hatlarıyla ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu bölümde iki ülkenin ortaklaşan çıkarları, çelişen menfaatleri, ilişkinin doğası, kendi aralarında yürüttükleri diplomasi, oluşan mutabakatlar ve yaşanan gerilimler ve iki ülke ilişkilerinin Suriye bağlamında gelecekteki seyrinin nasıl olabileceği üzerinde kısa kısa durulacaktır.
1. Çıkarların durumu: Suriye coğrafyası her iki ülke açısından yüksek çıkar alanıdır. Suriye'de halkın tamamını içine alacak; üniter, güçlü, demokratik ve bağımsız bir devlet yapısı her iki ülkenin yüksek çıkarlarına uygun değildir. Her iki ülke bölgenin en güçlü diğer iki ülkesi olan Türkiye ve İran'a karşı Suriye coğrafyasında ve genel olarak bölgede rekabet halindedir. Bu rekabet zaman zaman uzantılar(vekiller) üzerinden çatışmaya dönüşmektedir. Bölge halklarının gerçek bir düşmanı olan PKK/YPG terör örgütünün ideolojisi, hedefleri ve eylemleri bazen dolaylı bazen de doğrudan İsrail ve Rusya'nın çıkarlarına hizmet ettiğinden dolayı bu hain örgüt her iki ülkenin doğal müttefiki gibidir ve kullanılmaya elverişli bir aparattır. Suriye'nin geleceğine dair “Rusya ile İsrail arasındaki en önemli fark nedir?” sorusunun cevabı şu olabilir: Irak'taki ve genel olarak bölgedeki uzun vadeli çıkarlarını da düşünen Moskova; kendi himaye ve mandasında toprak bütünlüğünü koruyan fakat zayıf bir Şam yönetimini tercih edecektir. Siyonistler ise; uzun vadede BOP'nin tamamlanmasını kolaylaştıracak PKK/YPG terör devletinin vücut bulmasını sağlayacak koşulların oluşturulmasını tercih edecektir. Siyonistler bu nedenle ABD'nin Suriye'den tamamen çekilmemesi için Washington üzerinde her yolu denemektedir. Her iki ülke Suriye'den kaçmak zorunda kalmış olan Suriye halkının kendi topraklarına dönmelerini istemeyecektir.
2. İlişkinin doğası: Rusya ve İsrail arasında demografik yapı ve kültür özellikleri bakımından onları birbirine bağlayan ilginç bir arka plan vardır. İsrail'de, ilk yerleşimcilerden itibaren sayıları sürekli artarak günümüzde bir milyonu aşkın, Rusça konuşulan ülkelerden göç etmiş olan ve oralardaki birçok ideolojik ve sosyo-kültürel(seküler) özelliklerini sürdürebilen Yahudi nüfus yaşamaktadır. Bunların halen Rusça konuşulan ülkelerde yaşamlarını sürdürmekte olan Yahudilerle temaslarının ve alışverişlerinin olması doğaldır. Yahudi ve Rus halk ayrıca İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyet ordusu saflarında Nazi ordularına karşı omuz omuza savaşan insanlar ve onların çocuklarıdır. İsrail devletinin Rusya hakkında kendi çıkarları doğrultusunda istifade edebilecek şekilde ihtiyaç duyduğu bilgilere ve öngörülere sahip olması doğaldır.
Ayrıca her iki ülke içerisinde ve bu ülkelere komşu coğrafyalarda müslüman halklar yaşamaktadır. Türk ve/veya İslâm coğrafyalarında olan her şey her iki ülke açısından önemli görülmektedir. Birinci Dünya Savaşı’nda Ruslar ve Siyonistler her biri kendi davası için de olsa Türklere karşı savaşmışlardır.
Rusya ve İsrail arasındaki ilişkinin doğasına damgasını vuran diğer bir husus; Yahudilerin genel olarak dünyadaki önemli güç merkezlerinin içinde kendilerine bir şekilde yer edinmeleri ve bunu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmakta mahir olmalarıdır. Washington ile Rusya ve AB ile Rusya arasındaki ilişkilerde Yahudilerin önemli bir rol oynadığını düşünmek gerekir. Bu rol, bazı durumlarda hak edilmiş, bazı durumlarda hak edilmemiş bir şöhrettir. Tel Aviv'in bu rolünü ne kadar ustalıkla oynayabildiği detaylı bir incelemeyi hak ediyor, fakat şöhretini çok iyi pazarlayabildiği görülmektedir. Tel Aviv, Obama döneminde ilk sinyalleri verilen, ABD'nin küresel siyasette ağırlık merkezini Orta Doğu'dan Asya-Pasifik bölgesine kaydırmaya başlayacağının ortaya çıkmasıyla; bölgede Türkiye'nin ve İran'ın artan gücünü dengelemek maksadıyla Moskova'ya yaklaşmıştır denilebilir; bu yakınlaşmanın mesafesi tartışılabilir olsa da. Bazılarına göre bu Tel Aviv'in Moskova'ya göz kırpmasıdır. Bazılarına göre ise; bu, Tel Aviv için ABD'nin bölgeden uzaklaşmasını engellemenin bir yoludur. Belki de en mantıklı olanı; Washington-Londra-Tel Aviv merkezlerinde etkili olan iradenin bölgede Suriye merkezli Rusya, Türkiye ve İran mücadelesini ve/veya çatışmasını körüklemek suretiyle bu ülkeleri zayıflatmak ve meşgul etmek planının bir gereğidir. Sahada bu görüşü destekleyen işaretler daha çoktur. Özellikle NATO ülkelerinin Türkiye'yi terörle haklı mücadelesinde başlangıçtan itibaren yalnız bırakmış olması bunun en önemli işaretidir.
Siyonistler her dönemde büyük güçlerin mücadelesinden kendi çıkarları doğrultusunda sonuçlar üretecek siyaset tasarımları yapma ve uygulama kabiliyetine sahip olmuşlardır. Siyonistler ilk mücadelesini zamanın imparatorluklarına karşı, fakat imparatorlukların içinden vermiştir. Siyonistler büyük güçlerle ilişkinin nasıl yürütülmesi gerektiğini bilirler ve ona uygun olarak hareket ederler. Özellikle yüz yüze diplomaside ve söylemlerinde ölçülü olmaya ve saygısız davranmamaya özen gösterirler. İsrail böylece büyüklük bakımından arasında asimetri olan Rusya ile olan ilişkisini kendisinin sahip olduğu asimetrik araçlar (diaspora kaynaklı devşirdiği siyasi güç, ekonomik güç, yüksek teknoloji, yüksek kapasiteli hava gücü, siber ve elektronik harp gücü, istihbarat, çok yönlülük ve bukalemun olma) vasıtasıyla dengeleyebilmektedir.
3. Gerilimler: Tel Aviv diplomaside her ne kadar ölçülü ve saygılı davranmaya özen gösteriyor olsa da; sahada aynı özeni göstermediği ve zaman zaman Moskova yönetimini zor durumda bırakacak pervasız bir tutum sergilediği bir çok defa görülmüştür. İki ülke Silahlı Kuvvetleri unsurları arasında istenmeyen olayları önlemek maksadıyla; başlangıçtan itibaren Tel Aviv ile Suriye'deki Rus ordusu komuta merkezi arasında bilgilendirme, kontrol ve koordinasyon mekanizması kurulup işletilmesine rağmen, İsrail tarafının neden olduğu Rusları geren olaylar gerçekleşmiştir. Anlaşılan o ki; İsrail tarafı iki taraf arasındaki mutabakatta var olması muhtemel bazı muğlaklıklar ve boşluklardan istifade etmek istemiştir. Bazı örnekler:
- İsrail Hava Kuvvetleri’nin Suriye'ye ait askeri tesislere ve/veya İran ile ortak Suriye askeri tesislerine tekrarlanan füze saldırıları.
- İsrail Hava Kuvvetleri’nin Rusya'ya ait üslerini ve/veya askeri varlığını tehlikeye atacak kadar yakınındaki Iran ve/veya Suriye'ye ait hedeflere füze saldırıları,
- İsrail Hava Kuvvetleri’nin Suriye hava sahasında seyir halindeki sivil uçakların ve yolcuların güvenliğini tehlikeye atan faaliyetleri,
- İsrail Hava Kuvvetleri’nin bir hava saldırısı sonrası kendilerini Suriye hava savunma füzelerinden korumak için o esnada Akdeniz üzerindeki Rus istihbarat uçağını kendilerine paravan yapmaları ve/veya yanıltmak için kullanmaları neticesinde Rus istihbarat uçağının Suriye hava savunma füzeleriyle vurularak düşürülmesi ve içindeki 12 askerin ölmesi.
4. Mutabakatlar: Rusya yönetimi Suriye topraklarından Israil'in güvenliğinin tehdit edilmesini kabul etmesinin mümkün olmadığını ve Israil halkının güvenliğinin Rusya için çok önemli olduğunun sadece bir sözden ibaret olmadığını vurgulamış ve İranlıların bu konuda ikna edilmeye çalışılacağı sözünü vermiştir. Moskova bu doğrultuda birçok adım atmış, İran varlığı ve etkisi zamana yayılarak zayıflatılmıştır ve Golan Tepelerine yakın bölgelerden Suriye iç kesimlerine ve kuzeye doğru çekilmeleri sağlanmıştır. Moskova bunun karşılığında Esad yönetimine ait tesislere İsrail'in saldırmamasını şart koşmuştur. En önemli husus ise; Fırat'ın batısındaki Suriye hava sahasını başlangıçtan itibaren kontrol eden ve hava ve füze savunma sistemlerini konumlandıran Rus ordusunun İsrail Hava Kuvvetleri unsurlarının Suriye topraklarındaki saldırılarına göz yumarak İsrail lehinde kayıtsız kalmasıdır. Çünkü İsrail uçakları İran bağlantılı hedefleri vurdukça Rusya’nın kazanç hanesine yazılmaktadır. Bu durum Rusya'nın Suriye'de İran varlığının ve Esad yönetimi üzerindeki İran etkisinin kalıcı olmasını istemediğini net bir şekilde ortaya koymaktadır.
5. İlişkinin geleceğine dair düşünceler: Siyonistlerin sahip olduğu asimetrik unsurları ve iki ülkenin çıkarlarını göz önüne aldığımızda; iki ülke ilişkilerinin aslında dengeli olduğunu ve hattâ Siyonistlerin nispeten avantajlı olduklarını söylemek mümkündür. Çünkü Rusya üzerinde ABD'nin baskısı arttıkça Tel Aviv avantaj kazanmaktadır. Bölgedeki gelişmeler, Doğu Avrupa ve Karadeniz’deki BATI-Rusya gerilimi ve ABD-Çin mücadelesindeki gelişmelere bakıldığında; Tel Aviv- Moskova arasındaki menfaatlere dayalı ve dengeli ilişkinin kısa ve orta vadede süreceği; uzun vadede ise Britanya faktörünün Ortadoğu bölgesinde yaratabileceği muhtemel etkilere bağlı olarak bu ilişkinin sınırlı ölçüde bundan etkilenebileceğini görmek mümkündür. İran nükleer meselesi kısa ve orta vadede Tel Aviv- Moskova arasındaki ilişkinin geleceğini test edici nitelikte olacaktır. Bu meselenin İsrail'i de tatmin edecek şekilde çözüme kavuşturulmasında Rusya'nın önemli bir rol oynayabileceği söylenebilir. Çünkü İran'ı ikna edebilecek en önemli ülke Rusya'dır.
6. İki ülke ilişkisinin doğasından çıkarılan önemli bir ders: “Küçük olanın dev ile ilişkisinde ve/veya mücadelesinde üstün gelebilmenin yolu nedir?” sorusunun cevabı çıkarılabilecek önemli bir derstir. Malcolm Gladwell “David ve Golyat"isimli kitabında bu konuyu işlemiştir. Gladwell aslında Yahudilerin çocuk yastan itibaren zihinlerini şekillendiren, yaklaşık 3000 yıl önce yaşandığı ileri sürülen bir mücadeleden yaratılan kahramanlık efsanesinden yola çıkarak bu konuyu işlemiştir. Gladwell'e göre: Küçük olmanın yarattığı bazı problemlerin yanında aslında sağladığı önemli avantajlar da vardır. Büyük veya dev olmak; sağladığı avantajlar yanında aslında bazı zayıflıklar da yaratır. İşte küçük olan hem kendini hem dev olanı iyi tanır ve kendi avantajlı yanlarını dev olanın zayıf taraflarına karşı ustalıkla kullanabilirse; belli bir mekânda ve belli bir zaman diliminde üstünlük sağlayabilir.