Filistin Ankara Büyükelçisi Faed Mustafa, 11 Mart 2023’te, Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE)’nde “Filistin-İsrail İlişkilerinde Son Gelişmeler” konulu bir konferans vermişti. İlk kez yayınladığımız bu yazıda, Büyükelçi Faed Mustafa’nın bir yıl önce yapmış olduğu değerlendirme ve tespitlerinin ne kadar önemli ve isabetli olduğu çok net olarak görülmektedir.
Filistin davası ümmetin davasıdır
Filistin davası sadece Filistinlilerin düşündüğü bir şey değildir. Bütün ümmetimizin düşüncesinde yer almaktadır hatta dünyadaki bütün özgürlerin düşüncesinde yer almaktadır.
Filistin’deki son gelişmeler ve Filistin-İsrail ilişkileriyle ilgili hepimiz yani biz Filistinliler ve tüm dünyadaki kardeşlerimiz şu anki İsrail hükümeti nedeniyle çok zor bir dönemden geçiyoruz. Detaylara girmeden önce şu anki İsrail hükümetinin yani yılbaşında (2023) Ocak ayının başından itibaren kurulan Binyamin Netanyahu Başkanlığındaki İsrail hükümetinin niteliğini, özelliklerini konuşmamız gerekiyor.
Bu hükümet dünyaca da en düşman, en aşırıcı, en radikal İsrail hükümeti olarak nitelendiriliyor. 1948’den buyana son 4 yılda İsrail toplumunda bir bölünme olduğu herkesçe biliniyor. Bu bölünmede bir tarafta aşırı sağcılar, bir tarafta sol ve orta sol cephesi yer alıyor. Bu bölünmeyi bitirmek için son 5 yılda 4 seçim yapıldı fakat hiçbiri çözüm getirmedi. Son seçimde de tartışmalar devam ediyordu fakat Netanyahu’ya bir hükümet kurma yetkisi verildi ve Netanyahu‘nun kurduğu hükümette sol ve orta sol olarak nitelendirilen tüm güçler uzaklaştırıldı.
“İsrail’de iç savaş çıkabilir”
Aşırı radikal sağcılardan oluşan bir hükümet kuruldu. Bu partiler, bu hükümeti oluşturan sağ partilerin düşüncesi radikal faşist ve Filistin halkının hiçbir hakkını tanımayan partilerdir. Partiler, kendi düşüncelerini, kendi programlarını İsrail hükümetinin programının içine sokmayı başardılar. Tabi bu programın içinde işgal etmek var, Filistin topraklarında daha fazla yerleşimler yapmak var, öldürmek var. Bu şekilde bunlar İsrail hükümetinin programlarıdır. Bu hükümeti oluşturan bakanlardan örnek verecek olursak bu partilerden sağcı partilerden bir kişi var. Onun adı; Itamar Ben-Gvir. Bu şahıs şu anda ulusal güvenlik bakanı olarak yer alıyor İsrail hükümetinde. Bu şahıs İsrail mahkemelerinde terör suçuyla yargılandı. İsrail mevzuatına göre, İsrail yargısına göre terörist olarak nitelendirildi. Bir başka kişi onun adı Smotrich. Şu anda maliye bakanlığı görevini yürütüyor ayrıca savunma bakanlığında bakan görevi adı altında çalışıyor yani savunma bakanı değil ama bakanlığın içerisinde ayrıca bir bakanlık görevi verildi kendisine. Bu da daha önce bir terörist örgüt olan KAH örgütünün içerisinde yer almış onun kucaklarında büyümüş yetişmiş olup bu konu İsrail'de bilinen bir şeydir. Çok ısrarcı oldu maliye bakanlığının yanı sıra savunma bakanlığında bir bakan görevi almak için. Çünkü bu şekilde Filistin topraklarını işgal etme konusunda Filistinlilere karşı yapılan cinayetler konusunda askeri politikayı şekillendirmek için bunu kullanacaktır. Bu hükümetin içerisinde böyle kişilerin olması ve bu kişilerin kendi hedeflerini hükümet programının içine koymaları ve bunu uygulamaları tamamen siyasi bir çözümden uzaklaşıldığını gösteriyor bize. Hükümetin zararlı yansıması sadece biz Filistinlilere olmadı İsrail içerisinde İsrail vatandaşlarına da zararı oldu. Bu hükümetin yaptıkları İsrail toplumunun bazı temellerini yerinden oynatmaktı. Mesela, anayasada değişiklikler yaptılar. Takip edenler bilir, İsrail toplumu içerisinde büyük tepkilere yol açtı ve şunu söylüyor bazı takipçiler; belki bir iç savaş gerçekleşecektir İsrail içerisinde çünkü daha önce bir siyasi bölünme vardı. İsrail şu anda toplumsal bir bölünme ile karşı karşıya. Her gün on binlerce bazen yüzbinlerce İsrailli eylemler yapıyor, yolları kapatıyor havaalanlarını kapatıyor, tepkisini gösteriyor bu hükümete. Çünkü; bu hükümetin İsrail devletini ve toplumunu dağıtacağına inanıyorlar ayrıca İsrail'in başka devletlerle ilişkilerini de bozacağına inanıyorlar. Bu hükümetten bahsederken daha önceki İsrail hükümetlerinin iyi olduğunu söylemiyoruz. Yani İsrail’in bütün hükümetleri, Filistin halkının haklarını tanımadı, görmezden geldi fakat en kötüsü bu hükümet olmuştur.
Yeni İsrail hükümetinin Filistin davasına nasıl bir etkisi var?
İsrail hükümetini ve bu hükümetin programını şöyle izah edebiliriz. Şu anda uluslararası topluma göre, çözümün yolu uluslararası hukuka dayanarak iki devletli çözümdür. Fakat bu hükümetin gündeminde böyle bir plan yok. Bu hükümet şunu düşünüyor: Ürdün Nehri ile Akdeniz arasında tek bir devlet vardır o da İsrail'dir başka bir devlete asla izin verilemez. Biraz önce söylediğimiz konu; siyasi olarak sahada olan gelişmelere baktığımızda, bu hükümet İsrail ordusuna aşırı yetkiler verdi ve İsrailli işgalcileri, Filistinlilere ateş etmesi konusunda herhangi bir yasal takipten korumak için bütün gücünü ortaya koydu.
İsrail hükümeti Naziler gibi!
Bu yetkiler üzerine, hem İsrail ordusu hem de Filistin topraklarında kurulan yasa dışı işgal edilen yerleşkelerde yaşayan İsrailliler, Filistinlilere saldırılarının dozunu arttırdı bu yılın (2023) başından bu yana... Yılbaşından bu yana 80 şehidimiz var. Şu ana kadar 70 gün geçti bu yıldan ve 80 şehit verdik bu saldırılarda. Şehitlerimizin yanı sıra binlerce yaralılarımız var. Çok hızlı bir şekilde Filistin toprakları koparılıyor ve yeni işgaller yapılıyor. Mutlaka görmüşsünüzdür, Havara bölgemizde yüzlerce işgalci Filistinlilerin evlerini, içindeki insanlarla birlikte yaktı. Filistinlilerin araçlarını, çalıştığı iş yerlerini yaktı. Bütün dünya böyle davranışların artık mazide kaldığını düşünüyordu. Fakat yeniden gördük bunları sahada. Öyle Naziler gibi davranış sergilediler ve her gün de sergilemeye devam ediyorlar.
İsrail, Filistin mali kaynaklarına el koyuyor, şehitlerimizin cenazelerini vermiyor
İsrail hükümetinin Filistin kaynaklarına el koyması nedeniyle, Filistin hükümeti bu yılın başından beri üzerine düşen birçok mali sorumluluklarını yerine getiremedi. Dünyada ve tarihte eşi benzeri olmayan bir davranış sergiliyor İsrail, Filistinli şehitlerin cenazesini Filistin tarafına vermiyor, ailelerine vermiyor ayrıca hapislerde şehit olan Filistin tutsaklarının da cenazesi teslim edilmiyor. Bunu Dünyada başka bir yerde görmeniz mümkün değildir.
Bunlar Filistin Halkının çektiği zorlukların bir kısmıdır. Tabii bunlar hep vardı fakat son hükümetle birlikte daha da arttı. Bu detaylar çok fazladır sizin de kafanızı yormak istemiyoruz bu ayrıntılarla. Çünkü bu işgal nedeniyle her gün Filistin vatandaşları bu saydığımız örneklerle karşı karşıya kalıyor... Bu işgal tarihteki son işgaldir. Görünen o ki bu hükümet bu davranışlarına devam ettikçe bölgemiz yani bu bölge, dönüşü olmayan bir şiddet girdabına girecektir.
İsrail, Ramazan’da baskıları daha da arttırıyor
İsrail hükümeti bir plan hazırladı Filistin halkının evlerini yıkmak yerle bir etmek için. Özellikle Kudüs'te ve Batı Şeria'nın diğer illerinde... Tabii bu plan hayata geçerse ve bu uygulamalar devam ederse Filistin halkına baskı artacaktır. Bu baskılar sonucunda da mutlaka Filistin halkı bir anda patlayacaktır. Ramazan yaklaşıyor. Ramazan’da başka bir hassasiyet olur. Kudüs'te ve Mescid-i Aksa'da sivil işgalciler ve İsrail ordusu sürekli bir şekilde Mescid-i Aksa'ya baskınlar düzenliyor, tehditler yapıyorlar. Bunu daha fazla arttıracaklar. Kutsal Ramazan ayında bunun yapılması sadece Filistinliler olarak bizi değil bütün İslam ümmetini kışkırtma anlamına geliyor.
İsrail, imzaladığı anlaşmayı aynı gün bozdu
Gelişmeler karşısında hem bölge ülkeleri hem de dünyadaki diğer güçler, durumun vahametine göre bir davet yaptılar. Başta Amerika Birleşik Devletleri, Ürdün, Mısır, Filistin ve İsrail arasında Ürdün’ün Akabe kentinde bir toplantı yapıldı. Fakat İsrailli askerlerin Nablus'ta yaptığı katliam nedeniyle ve toplantıda anlaşılan maddelerin aynı gün İsrailli temsilciler tarafından ihlal edilmesi nedeniyle bu anlaşmalar hiç uygulanmadan rafa kaldırıldı. İsrail tarafından bu anlaşmayı imzalayan Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Tzachi Hanegbi idi. Aynı gün Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir şöyle bir açıklama yaptı: “Akabede anlaşılan şeyler Akabe'de kaldı.” Bu açıklama, biz bu anlaşmaya “sadık kalmayacağız” anlamına geliyor. Aynı zamanda İsrail hükümetinin başbakanı da “biz politikalarımıza ve planlarımıza aynı şekilde devam edeceğiz” dedi.
İsrail, Filistin davasını bitirmek istiyor
Özet olarak şu anki durum budur. Bizim Filistinlilerle İsrail arasında siyasi anlamda ufukta bir siyasi çözüm görünmüyor, çünkü bu hükümetin programında da öyle bir şey yoktur sahada da İsrail bütün güçleriyle bütün imkanları ile Filistin'e ve Filistin halkına ve Filistin kutsallarına karşı topyekün bir savaş açmış durumda. Ve bunların planı, Filistin davasını tamamen bitirmek ve Filistin davasını oluşturan tüm ögeleri bölmek parçalamak ve bitirmektir.
Şimdi bunun karşısında, bütün bu gelişmeler karşısında biz Filistinliler olarak ne yapıyoruz ve ne yapmamız gerekiyor. Birincisi biz Filistinliler olarak ve Filistin olarak kimseye saldırmadık bizim istediğimiz doğal hakkımızdır. Bütün bölge halkları gibi biz de hakkımızı istiyoruz, kendi ülkemizi istiyoruz güvenlik ve refah içinde yaşamak istiyoruz biz bir ihtiyaç fazlası halk değiliz. Bölgeyi, dünyayı oluşturan asil halklardan biriyiz. Filistin halkının ihtiyaç fazlası olmadığını söyledik, uluslararası toplumda bunu söyledi. Bunun için de iki devletli çözüm ileri sürüldü.
Biz kaderimize inanıyoruz. Filistinliler olarak bu hükümet değil onlarca İsrail hükümeti geçti tarihte fakat biz hiçbir zaman teslim olmadık olmayacağız. Geri adım atmayacağız Ne kadar fazla saldırırlarsa saldırsınlar biz haklarımıza ve davamıza daha fazla sarılacağız ve sahip çıkacağız. İsrail, elindeki tüm imkanlar ile Filistin halkının hayatını zorlaştırıyor. Amacı Filistin halkını göçe zorlamaktır. Fakat biz Filistin devleti olarak da vatandaşlarımızın yüklerini hafifletmek için ve Filistin halkının toprağına bağlı kalması ve toprağında yaşamaya devam etmesi için tüm imkanlarımızı seferber ediyoruz. İmkanlarımızı vatandaşlarımızın topraklarında yaşaması için seferber ederken öte yandan dünyadaki dostlarımızla birlikte uluslararası toplumda işgal oluşumuna hesap sormak için hareket ediyoruz. Örneğin Uluslararası Adalet Divanı’nda ve bunun benzeri birçok uluslararası örgütte ve kurumda davalarımız var, dosyalarımız var. Bu kapsamda dünya ülkeleri İsrail’in yaptıklarını kınamaya devam ediyor. Fakat biz şunu biliyoruz. İsrail, uluslararası hukuktan da anlamaz kınama dilinden de anlamaz. Ayrıca bu kınamaları çok gördü, alıştı ve hiçbir şeyi değiştirmiyor. Biz şunu söylüyoruz. Dünyanın artık kınamadan ileriye gitmesi gerekiyor. Caydırıcı uygulamalar yapması gerekiyor, somut adımlar atması gerekiyor İsrail'i durdurmak için.
Biz bu konuda dünyadaki bütün dostlarımızın desteğini çok takdirle karşılıyoruz. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti'nde ister resmi taraftan ister halk tarafından Filistin halkına ve Filistin davasına verilen destek gösterilen dayanışma bizim için çok değerli ve çok önemlidir. Bunlar Filistin halkı için mesajlardır davanızda direnişinizde yalnız değilsiniz. Bu mesajları halkımız alıyor ve davasında ona güç katıyor bu mesajlar.
Ufukta kötü senaryolar var
Son durumu size göstermeye çalıştım. Filistin'de durumumuz kolay değil. Ufukta ne yazık ki kötü senaryolar var ve şiddet tırmanacak gibi görünüyor. Herhangi bir fırsat görünmüyor. Bu hükümetin de geri adım atacağı pek görülmüyor. Yani nereden bakarsak iç açıcı bir durum değil. Fakat tüm bunlara rağmen biz her zaman olduğu gibi söz veriyoruz. Davamıza sahip çıkacağız ve bize emanet edilen, İslam ümmeti tarafından bize emanet edilen Kudüs'ümüze Mescid-i Aksa’mıza sahip çıkacağız ve onu savunacağız.
İsrail aleyhine, BM Güvenlik Konseyinden 400'den fazla karar, BM Genel Kurulu’ndan 900'ü aşkın karar çıkmış ama hiçbiri uygulanmamıştır
Dünyada çifte standart uygulanıyor uluslararası kurumlar tarafından. Bunların başında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve Genel Kurulu gelmektedir. Bazı kararlar çıkıyor zorla uygulanıyor. Örneğin, Irak'la ilgili Yugoslavya ile ilgili kararlar zorla uygulandı. Fakat söz konusu Filistin olunca durum değişiyor. Örneğin Güvenlik Konseyi’nden, İsrail aleyhine 400'ü Aşkın karar çıkmıştır ve hiçbiri uygulanmamıştır ve Genel Kurul’dan 900'ü aşkın karar çıkmıştır ama hiçbiri uygulanmamıştır.
Mevcut dünya düzeni zalimdir
Dünya sistemi bu şekildedir ne yazık ki… Biz, Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın söylediğine tamamen katılıyoruz. Dünya 5’ten büyüktür çünkü böyle bir dünya düzeni şu anki dünya düzeni hiç adil değildir, zalimdir. Güçsüz ve yardıma ihtiyacı olan, desteğe ihtiyacı olan halkalara karşı çok zalim bir tavır sergiliyor şu anki dünya sistemi. Biz bu uluslararası toplum için ve Birleşmiş Milletler için bedeller ödedik. 1948 yılından başladı bizim sorunumuz ve Filistin’deki işgal..
Bazı şeyleri konuşmak için biraz erken
Şu anda dünyada bir savaş var. Ukrayna ile Rusya arasındaki savaş sadece Ukrayna ile yapılan bir savaş değildir. Biliyoruz ki dünya düzeninin değişimi ile ilgili bazı hedefler var. Dünyada sadece tek bir egemen devlet olması yerine çok fazla devletin egemen olması hedefleri var. Fakat bir şeyleri konuşmak için henüz zaman gelmedi, daha erken. Bizim istediğimiz, Filistin davasının hak ettiği yerini almasıdır dünya düzeninde. Çünkü Filistin davası bir hak davasıdır, adalet davasıdır, hukuk davasıdır ve şu an bir savaş bir çatışma durumu var dünyada. Bu çatışmadan sonra Filistin davasının da hak ettiği yeri almasını istiyoruz.
Devletler, hak, adalet ve ilkelere göre değil ulusal çıkarlarına göre davranıyor.
Dünyada ne yazık ki ülkeler, çıkar ilişkisine göre politikasını belirliyor. İlke, hak, adalet göz ardı ediliyor, çıkarlara göre hareket ediliyor. Ne yazık ki bazı ülkeler kendi çıkarını ilkenin önüne koyuyor. Ne yazık ki bizim bu düzeni değiştirmemiz mümkün değildir. Onlar kendi ilkelerini kendi çıkarlarına göre kuruyorlar.
İran-Filistin ilişkileri
Şunu belirtmek istiyorum; Çin’de, Suudi Arabistan-İran arasında müzakereler yapıldı (Mart 2023) ve biz bu ilişkilerin normale dönüşmesi için, normale dönüşmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bölgede birçok krizin çözümü olacaktır bu ilişkilerin dönüşmesi.
Biz biliyoruz, İsrail her zaman Araplarla İran arasında bir savaş çıkarmaya çalıştığına inanıyoruz. Hatta bazen Araplarla bir olup İran’a bir savaş açma planı olduğunu biliyoruz. Biz Çin’de, Suudi Arabistan-İran arasında müzakerelerin başlamasının çok önemli olduğunu düşünüyoruz ve ilişkilerin, Suudi Arabistan ile İran arasındaki ilişkilerin normale dönüşmesinin değerli olduğunu düşünüyoruz.
Biz, Filistin olarak İran’la ilişkilerimiz mevcut bir büyükelçiliğimiz orada bulunuyor Tahran’da ve şu anda büyükelçiliğimizin olduğu bina Humeyni’den önce İsrail büyükelçiliğiydi. Humeyni geldikten sonra Büyükelçilik binası Filistin devletine teslim edildi.
Biz biliyoruz İran direniş güçlerine destek veriyor, Filistin de. Bu da İran’ın genel politikasıyla uyumlu bir şeydir. Biz tabii Filistinliler olarak çatışmanın olmasından yana değiliz. Daha fazla diyalog yapılmasının doğru olduğunu düşünüyoruz. İran’la bölgede böyle bir çatışmanın olmaması bizim de yararımıza olacaktır Filistinliler olarak.
Filistinli gruplar arasındaki görüş farklılıkları
Dünyanın her yerinde olduğu gibi Filistin’de de çeşitli fikir ayrılıkları olabilir. Filistin’de çeşitli güçler, siyasi taraflar vardır. Mesela bunların bir kısmı İsrail diye bir şey tanımaz, “İsrail diye bir şey yoktur” der. “Bu Filistin topraklarında kurulan yasa dışı bir oluşumdur” der. Fakat son zamanlarda biz Filistin’de Hamas dahil Filistinli güçlerin hepsi, iki devletli çözüm konusuna inanıyor ve Filistin topraklarında, 4 Haziran 1967 sınırlarında bağımsız bir Filistin devleti kurulması noktasında hemfikirdir.
Biz tabi bunları tartışmanın yersiz olduğunu düşünüyoruz Filistinliler arasında. Çünkü biz Filistinliler tek devletli çözüm de istesek, yarım devletli çözüm de istesek, iki devletli çözüm de istesek İsrail bunu istemiyor. Onların programında öyle bir şey yer almıyor, o nedenle bunun aramızda bir anlaşmazlığa yol açmasına izin vermeyeceğiz ve vermiyoruz.
Filistinliler olarak biz direnişimize daha öncelik veriyoruz. Çünkü bizim yapmamız gereken bu işgalin planlarını nasıl bozabiliriz, tek bir Filistin halkı olarak. Çünkü ne yazık bir siyasi çözüm yok, bunu hepimiz biliyoruz. Biz bunun için Filistinliler arasında şu siyasi çözüm, bu siyasi çözüm, böyle bir tartışmaya girmek istemiyoruz. Sadece kendimizi, aramızda birleşme ve yekvücut olma için çaba harcıyoruz.
Filistinliler fırsatı kaçırdı mı?
İsrailliler zaman zaman şöyle bir şey ortaya atıyorlar; Filistinliler fırsatları kaybediyor, fırsatları değerlendirmiyor diyorlar. 29 Kasım 1947’de alınan 181 no’lu karar ile ilgili konu…Filistin o dönemde İngiliz mandası olarak bulunuyordu ve Filistin’in ulusal kurumları ve bu konuda karar verebilecek mekanizmaları bulunmuyordu. Osmanlılardan sonra, Osmanlının 1917’de Filistin’den ayrılmasından sonra İngilizler geldi ve 1948’e kadar Filistin’e hükmettiler.
1948’de Filistin toprağından bize verilen %47’lik bölüm ile İsrail’e verilen %52’lik bölümün kabul edilmemesiyle ilgili şöyle bir özet yapabiliriz: Hz. Süleyman’a 2 kadın geldi ve ikisi de bu çocuk benim çocuğum diye söyledi. Ve bunun çözümü için Hz. Süleyman “Bu çocuğu 2 ye bölelim” dedi. Gerçek anne “Kesinlikle izin vermem” dedi ikiye bölmeye, diğeri tabi gerçek anne olmadığı için izin verdi. Gerçek anne asla kabul etmedi çocuğun parçalanmasını ama diğer anne gerçek olmadığı için “Hiç yoktan diğer yarısını alayım” diye düşündü.
O zaman Filistin’in, Arapların ve bütün Müslümanların düşüncesi buydu. “Bu toprakların hepsi bizimdir niye bir parçasını gemilerle Avrupalardan başka yerlerden getirilenlerle paylaşalım” şeklindeydi. Böyle bir düşüncemiz vardı. Evet, Camp David döneminde çözüme çok yakındık siyasi çözüme.. Fakat bu anlaşmayı Camp David’de dağıtan bütün konu Kudüs konusuydu. İsrailliler, Doğu Kudüs’te Hristiyanların ve Ermenilerin olduğu eski Kudüs’te olan bölgenin İsrail egemenliği altında olmasını istediler. Merhum Yaser Arafat da o zaman Mescid-i Aksa’nın egemenliğinin Filistin tarafında olmasını ısrarla istediğinde İsrail tarafı şöyle bir şey ortaya attı. “Yer üstündeki egemenlik Filistin de olsun yeraltındaki egemenlik bizim tarafımızda olsun.” Kazıları da devam edecek şekilde anlaşmayı yapmak istiyorlardı. Yüzyıllardır bu kazıları yapıyorlar. Yalan yanlış şehir efsanelerini belki yerin altında bulurlar diye…
Bu konular dini olarak çok hassas konulardır. Merhum Yaser Arafat da böyle bir karar alamazdı. Çünkü öyle bir şey yapsaydı sorumluluk alırdı. Hem İslami olarak hem Arap dünyası önünde hem de hukuk önünde hesap vermesi gerekirdi. Böyle bir şeye onay veremezdi çünkü hassas konu. Ehud Barak o zamanın İsrail başbakanı. İsrail tarihinde en başarısız ve en yalancı başbakandır. Barak, şunu lanse etmeye çalıştı. “Ben böyle bir proje verdim ama Yaser Arafat bunu kabul etmedi.” Fakat gerçek şu ki, ciddi bir çözüm projesi ve çözüm planı vermedi merhum Yaser Arafat’a.
1967 sınırları
Başkenti Kudüs olan Filistin topraklarında 1967 sınırlarında Filistin devleti kurmak. Evet, tüm dünyanın benimsediği Filistin devletinin toprakları, sınırları budur. Arap dünyasının da İslam dünyasının da benimsediği sınır budur. Ayrıca uluslararası örgütlerin, Güvenlik Konseyi’nin ve BM Genel Kurulu’nun da benimsediği Filistin sınırları, 1967 sınırlarıdır. Ayrıca bu çözüm, bizim için kabul edilebilecek en düşük çözümdür en düşük hakkımızdır. 1967 sınırları dediğimizde tarihsel Filistin topraklarının %22’sini kapsıyor bu nedenle kabul edebileceğimiz en düşük orandır bu. Çünkü Filistin bu oranın içerisinde Batı Şeria, Kudüs ve Gazze yer alıyor. İsrail ne yapıyor? İsrail, coğrafi bütünlüğe sahip bir Filistin devletinin kurulmasını kesinlikle kabul etmiyor.
İsrail’in düşüncesi, Filistinlilere devletten biraz düşük özerklikten biraz fazla olan bir oluşum vermektir. Coğrafi bütünlüğü olmayan, kentlerden oluşan bir Filistin devleti. Bir kentten bir kente bir Filistinli giderken İsrail’den izin alacak şekilde seyahat edebileceği bir oluşum. Batı Şeria’nın bu söylediğimiz, gözleri olan topraklarımızda zamanla işgaller yapıldı. Bütün bu işgal edilmiş yerleri de İsrail topraklarına katmak istiyorlar ve Batı Şeria’nın %60’ını oluşturan C olarak sınıflandırılan(Oslo anlaşmasında insanların olmadığı boş olarak geçen araziler)in hepsini de İsrail’e katmak istiyorlar.
Filistin’in hem deniz hem kara hem de hava sınırları İsrail kontrolünde
Şu anda Akdeniz kıyısı ile ilgili egemenlik tamamen İsrail tarafındadır. Giriş-çıkışlar tamamen İsrail tarafından kontrol ediliyor. Hatırlarsınız Mavi Marmara gemisi konusunda Gazze’ye insani yardımlar götüren mavi Marmara gemisi saldırıya uğradı ve 9 Türk kardeşimiz şehit oldu o saldırılarda. Yani bu nedenle o bölge, yani denizdeki egemenlik tamamen İsrail elinde. Balıkçılarımız sadece İsrail’in izin verdiği alanda faaliyet gösterebiliyorlar. Bazen 9 mil bazen 10 mile yaklaşıyor. Eğer bu alanı geçerlerse İsrail deniz kuvvetleri tarafından ateş açılarak bunlar geri gönderiliyor. İşgal nedeniyle ne yazık ki Filistin’in hem deniz hem kara hem de hava sınırları İsrail kontrolünde.
Biliyorsunuz Akdeniz’de gaz bulan ilk devletlerden biri biziz; Filistin. Biz Marin rezervinin 1996 yılında açılışını yaptık. O tarihten beri İsrail bu gazın çıkarılmasına izin vermiyor. Bizim herhangi bir işlem yapmamıza izin vermiyor.
İsrail’deki bölünme ve toplum içerisindeki parçalanma konusu
İsrail’de şuanda gösteriler yapılıyor, eylemler yapılıyor. Bir bölünme var toplumda. Fakat bunların hiçbiri bizimle ilgili değil. Bizim tarafımızla bizim karşımızda olan taraflar arasında değil. Tamamen İsrailliler arası tamamen bizim zıddımız olanların arsında bir çatışma var şu an. Geçmişte tabi böyle tartışmalar oldu. İsrail içerisinde kimi Filistinlilerle barış isteyenlerle Filistinlilerle barış istemeyenler arasında bir çatışma oldu. Fakat şuan ki çatışma şu an ki bölünme tamamen kendi içlerindeki İsrail içerisindeki sorunları kapsıyor.
Netanyahu hükümetten düşerse, birçok dava ile karşı karşıya kalabilir
En büyük neden, bu çatışmanın bu bölünmenin nedenine gelince. Bir yargı reformu ileri sürdü şu anki hükümet. İsrail’de yargı bağımsızdı daha önceden. Şu bu hükümet yargıya el koymak istiyor, yargıyı kontrol etmek istiyor. Bu yargı reformunun en büyük sebebi Binyamin Natenyahu’nun kendisidir. Kendisi şu anda bir hükümet başkanıdır. Fakat onun karıştığı onun isminin karıştığı birçok yolsuzluk davası var. Eğer hükümeti düşerse, başbakanlıktan ayrılırsa birçok dava ile karşı karşıya kalabilir.
İsrail toplumu ve İsrail siyaseti çok bölündü
Tabii ki yargıdaki reform isteğinin yanında, sivil hayata dokunuyorlar, sivil hayatı şekillendirmek istiyorlar. Bazı düşünceleri sol partiler empoze etmeye çalışıyor. Örneğin; ŞAS diye bir sol parti var. Onlar mesela (Yahudilerin haftalık bayram günü olduğu için) Cumartesi günü otobüslerin çalışmasını yasaklamak istiyor. İşte ne bileyim “et nasıl, kesilir nasıl satılır. Uçuşlar hangi saatten sonra olması gerekir” vs. Yani günlük hayatı etkileyen, “dükkanlar nasıl ne zaman açılır ne zaman kapanır” gibi konularda, yaşam tarzına müdahale etmek istiyor şu anki sol hükümet. Bu nedenle bu tepkiler, bu yapılan eylemler sadece siyasi partiler, sol siyasi partiler tarafından yapılmıyor. Her kesimden insanlar katılıyor bunlara. Hatta bazı İsrail askerleri bile tepki gösterdi ve eylemlere katıldılar. Çünkü hayatın detaylarına dokunmak, hayatın detaylarını değiştirmek istediklerini söylüyor bu yeni hükümet. İsrail’deki bu bölünmenin Filistin davasına yansıması konusunda şunu söyleyebilirim. Bu bizim lehimize bir konu. Uluslararası toplum bizim her zaman söylediğimiz şeyi artık gözleriyle görüyor. Artık bu devlet bu yönetim barış istemiyor, şiddetten yana insanların hayatına müdahale ediyor, İsrail dünyaya gerçek yüzünü gösterdi. Ve birçok dünya ülkesi, bunların arasında Avrupa ülkeleri de var, bu hükümetten bazı bakanları karşılamayacaklarını söylediler. Bunlardan ikisi demin söylediğimiz Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich. Bunlar daha önce terörist olarak bilinenler ve Avrupa tarafından da bunlar gelirse biz bunları karşılamayız dediler.
İsrail, yardımsever gibi geldi, tarihi eserleri çalıp gitti
“One minute” olayı tarihi bir andı. Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından atılan cesur bir adımdı. O zamanki İsrail Başbakanı Simon Perez’e karşı ve İsrail’e karşı kullanılması gereken dil budur. Çünkü İsrail saygısız bir ülkedir. Yasa tanımaz ve hiçbir hukuk tanımaz bir ülkedir. Yapılması gereken, konuşulması gereken dil budur. İsrail’in yaptığı her zaman kendisini kurban olarak göstermek bu şekilde milletin duygusunu sömürmektir. Son olarak 6 Şubat 2023’te Türkiye’de olan depreme İsrail’den ekipler geldi. Kendilerini çok masum, yardımsever, insanlık görevi yapıyor gibi gösterdiler. Fakat gördük ki Antakya’da tarihi eserleri arıyorlarmış. Tarihi belgeleri alıp kaçırmak istiyorlarmış. Türkiye’den kaçırıp İsrail’e götürdükleri tarihi eserler tarihi belgeler basında yer aldı zaten.. Biz şunu söylüyoruz; insanlık parçalanabilir, bölünebilir bir şey değildir. Bir yerde depremzedelere insanlık görevi yapıp bir yanda Filistinlilere zarar vermek zulüm etmek, öldürmek olamaz. İnsanlık topyekûn bir insanda bulunması ve herkese yönelik olması gerekir.
Filistin’in ordusu yok
Askeri konuyla ilgili şunu söylemek istiyorum; ne yazık ki bizim bir ordumuz yoktur. Bir Filistin ordusu yoktur. İşgal nedeniyle bizim sadece polisimiz var, güvenlik güçlerimiz var, bunlarında görevi sadece asayişi sağlamaktır ve silahları; tüfek ve tabancadan ibarettir. Karşımızda tabi İsrail ordusunun Batı ve Amerika destekli en son teknoloji silahları vardır. Bizim vatandaşlarımız topraklarımızı sivil ve savunmasız bir şekilde korumaktadır ki elimizde olan imkanlar ile direnmeye çalışıyoruz. Ordumuz yoktur yani.
180 ülke Filistin’i destekliyor ama karar mekanizması birkaç ülkenin tekelinde
Uluslararası toplumun Filistin ile ne kadar gerçekten dayanışma içinde olduğu konusu. Filistin davası ile ilgili biz uluslararası arenada bazı konuları karar taslaklarını sunuyoruz Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na… Bu Kudüs’le ilgili olabilir, Filistin halkının haklarıyla ilgili olabilir, Gazze’nin ablukasıyla ilgili işgaliyle ilgili olabilir. Ve bizim leyimize çıkan oy sayısı 160, 170 bazen 180 oluyor. Zaten orada 194 devlet var. Bu da çoğunluğun bizim tarafımızda olduğunu gösteriyor. Çoğunluk bizim yanımızda olduğunu görüyoruz. Örneğin bir Filistinliye saldırılar olduğunda, Mescid-i Aksa’ya baskınlar olduğunda dünya ülkelerinde halkların gösteriler yapıp buna tepki gösterdiğini görebiliyoruz çeşitli dünya ülkelerinde. Fakat ne yazık ki dünya da karar vericiler, karar verme mekanizması birkaç ülkenin tekelindedir şu anda.
Tüm zorluklara rağmen inşallah zulüm bitecek, adalet yerini bulacaktır. İnşallah hep birlikte sizinle kurtulmuş Kudüs’te Mescid-i Aksa da namaz kılacağız.
(*) Faed Mustafa kimdir?
Yüksek lisansını 2001-2005 yılları arasında Rusya Halkların Dostluk Üniversitesi’nde yapan Faed Mustafa, doktorasını “Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika” alanında çalışarak tamamlamıştır.
1994 yılından itibaren Filistin Ulusal Otoritesi'nin kurulması ile resmi görevi başlamışlardır. Temmuz 1998'den itibaren Filistin Devleti'nin Rusya Federasyonu Büyükelçiliği 1. Sekreteri, Mart 2003'ten itibaren ise Filistin Devleti'nin Rusya Federasyonu Büyükelçiliği Konsolosu olmakla birlikte Ocak 2008'den itibaren Filistin Devleti'nin Rusya Federasyonu Misyon Şef Yardımcılığı yapmış ve Haziran 2009'dan itibaren Doğu Avrupa İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı ve Büyükelçi olarak görevini sürdürmüş, Eylül 2009'dan itibaren ise Filistin Devleti'nin Rusya Federasyonu Büyükelçisi ve Mayıs 2015'ten itibaren Filistin Devleti'nin Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi olarak görevini sürdürmektedir.
Diğer İçerikler