Tarım sektörü, bir yandan insanların temel ihtiyaçları olan gıda, beslenme, giyim, barınma ve sağlık gibi önemli ihtiyaçlarını karşılaması, sınırlı ve azalan kaynaklara sahip olması, nüfusun artması, tüketici talep ve alışkanlıklarının günden güne değişmesi, ekonomiye katkı sağlaması ve diğer yandan her ülke için vazgeçilmez bir sektör olması gibi nedenlerle önemlidir. Aynı zamanda üreticilerin, tüketicilerin ve sanayicilerin ihtiyaçlarını karşıladığı için ülkelerin olmazsa olmazı ve en önemli milli güvenlik meselelerinden biridir. Tarımı gelişmeyen ülkelerin sanayisi de gelişemez.
Türkiye ve Dünya Tarım Sektöründen Beklentiler;
Gıda arz güvenliğinin sağlanması ve güvenilir gıdanın üretilmesi, gıdaya erişimin kolaylaştırılması, oluşacak tehlikelere karşı sistemin daha dirençli hale getirilmesi, ürünlere gerekli pazarların bulunması ve pazarlama ağının kurulması, fiyat istikrarının sağlanması ve fahiş fiyatların önlenmesi, piyasa düzeninin oluşturulmasıdır.
Ana başlıklar altında yer alan bu konularda politika yapıcılar ve karar vericiler tarafından yeterince duyarlı davranılmadığı için istenen başarının bir türlü sağlanamadığını vurgulamak zorundayız. Bu sorunların çözülmesi ya da en aza indirilmesi için, ilk etapta gerekli altyapısı halen ülkemizde mevcut olan Piyasa Düzenleyici Kuruluşların(PDK) oluşturularak etkin hale getirilmesi büyük önem arz etmektedir.
Günümüzde Dünyada ve Türkiye’de AR-GE, ileri teknoloji, sanayileşme, akıllı tarım teknikleri, kentleşme, gelir artışı, tarımsal istihdam, tüketici tercihleri ve lojistik gibi alanlarda yaşanan gelişmelerin etkisiyle tarımda önemli değişimler olmuştur.
Tarım geçmişte kalkınmanın temel faktörü olarak, yalnızca kendine yeterli olma ve ulusal pazarı için üretim yapma gayretinde iken, günümüzde kalkınmanın önemli bir parçası haline gelmiş, pazar ve tüketici ihtiyaçlarını karşılamaya, küresel ticaret ve pazarlar için üretim yapmaya başlamıştır. Bunlara bağlı olarak tüketici tercihleri, işlenmiş gıda ve hayvansal protein içeren besinlere doğru değişmektedir.
Nüfusun artması, iklim değişikliği, gıda fiyatlarındaki dalgalanmalar, küresel tarım ve gıda ticaretindeki büyüme, tüketici alışkanlıklar ve değer yargılarının değişmesi, gıda yönetiminin ulusal ve uluslararası düzeyde zorlaşması, kişi başına işlenen tarım alanlarının azalması, üretim tüketim ve ticaret dengelerinin değişmesi ve küresel ölçekte yeniden şekillenmesi tarım sektörünü etkileyen önemli unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Son yüzyılda ortalama sıcaklık 0.74°C artmış, bu durum yetiştirme tekniklerinde ve üretim alışkanlıklarında önemli bazı değişikliklere neden olmuştur. Eğer sıcaklık 2°C artarsa verimin %20 - 40 arasında düşmesi, ürün deseni, yetiştirme tekniklerinde ve yerlerinde bazı değişikliklerin olması beklenmektedir. Öte yandan son 20 yılda buğday fiyatlarında 3 kat, mısır ve pirinç fiyatlarında 2 kat artışın olması iklim değişikliğinin tarıma olan etkisini açıkça göstermektedir.
Türkiye, dünya GSH’nın üçte birine ve dünya nüfusunun yaklaşık beşte birine sahip olan ülkelere en fazla 4 saatlik uçuş mesafesindedir. Bu bölgede 594 milyar dolarlık GSH, 578 milyar dolarlık tarımsal ihracat ve 680 milyar dolarlık tarımsal ithalat hacminin olması ve ülkemizde zengin biyoçeşitliliğin bulunması gibi nedenler bu bölgedeki ticaretten daha fazla pay almamızı gerektirmektedir.
Ülkemizde 2000’li yılların başında 3,7 milyar dolar olan ihracat 2023 yılında 35 milyar dolara, 2 milyar dolar civarında olan ithalat 28 milyar dolara yükselirken, tarımsal ticaretimiz 5,7 milyar dolardan 63 milyar dolara çıkmıştır.
Kaynak: TÜİK
Diğer taraftan un ihracatında 2000’li yılların başlarında dünyada 11. sırada iken 2005 yılından beri dünya lideri konumuna gelmiş ve makarna ihracatında son 15 yılda dünyada yedinci sıradan ikinci sıraya yükselmiştir.
Tarımsal üretim değerimiz 52,1 milyar TL’den 545 milyar TL’ye çıkarılarak önemli başarı sağlanmıştır.
Bu güzel gelişmelere karşılık, tarımda hala bazı önemli temel sorunlarımız bulunmaktadır. Bunlar;
-Girdi ve üretim maliyetlerinin yüksekliği,
-Arazilerin çok parçalı ve işletme ölçeğinin küçük olması
-Pazarlama ve pazarlama ağının yetersizliği ve üreticinin pazara erişim zorluğu,
-Ürün fiyatlarındaki istikrarsızlık ve fahiş fiyat artışları,
-Üretim planlamasının yetersiz olması, ürün ihtisas havzalarının istenen şekilde oluşturulamaması,
-Sulanan tarım alanının yetersizliği,
-Yeni ve ileri tarım teknolojilerindeki kullanım eksikliği, veri paylaşımı ve erişiminde yaşanan zorluklar ve bilgi sisteminin yeterince etkin olmaması,
-Düşünce kuruluşlarının (think tank) yetersizliği ve istenen şekilde etkin olmaması,
-Destekleme araçlarının dağılımındaki eksiklikler,
-Kredi temininde zorlukların ve kısıtların olması,
-İhracat ve ithalat politikalarında bazı eksikliklerin olması,
-Ar-ge, Ür-ge, girişimcilik ve rekabet gücündeki zayıflıklar,
-Doğal kaynakların kullanımının sürdürülebilir olmaması,
-Meslek kuruluşlarında ve kooperatiflerde görülen yetersizlik ve profesyonelleşememe gibi konulardır.
Belirtilen bu sorunlara karşılık tarımdaki önemli hedeflerimiz;
-GSYİH’ nın 150 milyar dolara, tarımsal ihracatın 40 milyar dolara çıkarılması, sürdürülebilir pozitif büyüme ile dünyanın ilk beş ülkesi arasında yer alınması,
-Gıda arz güvenliğinin ve güvenirliğin sağlanması,
-Ürün ihtisas havzalarının 5-6 ürünü kapsayacak şekilde oluşturulması,
-İşletme ölçeğinin 6 hektardan 20 hektara çıkarılması, toplulaştırma ve arazi kullanım planı çalışmalarının tamamlanması,
-Sulu tarım alanlarının en az 8,5 milyon hektara çıkarılması,
-Ürün pazarlamaya kurumsal çözümlerin getirilmesi ve sözleşmeli üretimin yaygınlaştırılması şeklinde sıralanabilir. Ayrıca;
-Ticari değeri olan ürünlerde sürdürülebilir üretim modelinin oluşturulması,
-İleri ve akıllı tarım teknolojileri ile düşünce kuruluşlarının yaygınlaştırılması,
-Yurtdışına girişimci ihraç edilerek üretim yaptırılması,
-Anahtar teslimi yeni modern tarımsal işletmelerin kurulması,
-Kentteki imkânların kırsala da götürülmesi,
-İzleme ve değerlendirme sisteminin etkin hale getirilmesi olarak belirlenmiştir.
Bugüne kadar gayrisafi yurtiçi hâsılada 58,6 milyar dolara, tarımsal ihracatta ise 35,5 milyar dolara, ulaşılmıştır. Sulanan tarım alanımız 7 milyon hektara çıkarılmış ve 6,5 milyon hektar tarım arazimiz toplulaştırmıştır. Ülkemiz tarımsal ekonomik büyüklükte Avrupa’da 4. sıradan 1. sıraya, dünyada 11. sıradan 7. sıraya yükseltilmiştir.
Belirlenen hedeflere ulaşabilmek için pazarlama ve destekleme politikalarına yeni bir yaklaşım getirilerek sürdürülebilir bir yapının kurulması gerekmektedir.
Mevcut desteklemelerde 19 ana başlık ve 122 alt kalemden oluşan karmaşık bir yapı vardır. Desteklerin yalnızca üretim eksikliği olan ürünlere verilmesiyle sektörün yalnızca belirli bir kısmının dikkate alındığı, bu durumun diğer bazı stratejik ürünlerdeki sürdürülebilir üretimi engellediği ve aynı zamanda üreticilere dağılımında adaletsizlik olduğu, nitekim verilen desteklerin yüzde 95’ni yüzde 54’ lük kesimin alması ve yüzde 5’ini ise yüzde 46’lık kesimin alması bunun en açık örneğini oluşturmaktadır. Uygulamadaki bazı aksaklıklar nedeniyle desteklerin zamanında yapılamadığı ve istenen anlamda etkin olmadığı görülmektedir. Gerekli mevzuat düzenlemesi olmasına rağmen destekleme ödemelerinin sonuçlarını değerlendirmek amacıyla düzenleyici bir etki değerlendirmesi yapılmamaktadır.
Yapılan anketlerde ve gözlemlerde; üreticilerin, gıda sanayicilerinin, ihracatçıların ve ithalatçıların “en önemli sorunlarının neler olduğunun” tespit edilmesinde,
-Üreticilerin, değeri fiyattan ürünlerini satamadıkları, pazarlama ağının yetersiz ve pazara erişimlerinin çok zor olduğu,
-Gıda sanayicilerinin, yurt içinden istenen miktar, kalite ve fiyattan hammadde temin edemedikleri,
-İhracatçıların, yurtiçi fiyatların dünya fiyatlarından fazla olması nedeniyle yabancılarla rekabet edemedikleri,
-İthalatçıların, yurtiçi hammadde fiyatlarının yurtdışından fazla olması nedeniyle ihtiyaç duydukları hammaddeleri yurtdışından temin ettikleri belirlenmiştir.
Öte yandan Almanya’nın Frankfurt Tarım Okulu’nun 2020-22 yıllarında arasında ülkemizde yaptığı anket çalışmasında da aynı sonuca ulaşılmış ve üreticilerin ürünlerini değeri fiyattan satamadıkları tespit edilmiştir.
Kaynak: Almanya Frankfurt School
Sorunların çözümünün ortak noktası, PDK’ ların oluşturulmasından geçmektedir.
Bunun için üretim, tüketim, işleme, pazarlama, piyasa ilişkilerinin geliştirilmesi ve fiyat istikrarı sağlanması için piyasa düzenleyici kuruluşların (PDK) oluşturulması, piyasada fiyat istikrarını bozmayan yapısal desteklere geçilmesi, desteklerin üreticiler yerine piyasa düzenleyici kuruluşlara verilerek sadeleştirmesi ve etkilerinin kolay izlenmesi ile ürünlerin değeri fiyattan alınarak pazarlama endişesinin ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Ancak, PDK’ lara yönelik ilgili bakanlıkların olağan denetiminin yanı sıra bağımsız akredite izleme ve denetim kuruluşları tarafından da denetlenmesi gibi süreçlerin mutlaka yasal bir çerçeveye oturtularak bu kurumların beklenmedik her türlü müdahalelerden korunması gerekmektedir.
Piyasa düzenleyici kuruluşlar kimler ve hangi kuruluşlardan oluşmalıdır?
Ülkemizde halen mevcut olan ama istenen şekilde etkin olmayan; Tariş, Çukobirlik, Fiskobirlik, Antbirlik, Güneydoğu Anadolu Birlik, Karadeniz Birlik, Marmara Birlik, Trakya Birlik, TMO, ESK, Türk Şeker, Tarım Kredi Kooperatifleri, ÇAYKUR, Ticaret Borsaları ve görev verilecek bazı özel sektörler gibi kuruluşlardır.
Piyasa düzenleyici kuruluşlar nasıl bir sorumluluk yüklenecek ve görevleri ne olacak?
Üreticilerin ürün ihtisas havzalarında yetiştirilen ürünlerini değeri fiyattan satın alacak(değeri fiyat; maliyet + %25-40’ı kâr), üreticilere ayni, nakdi ve teknik destek sağlayacak, ihracatçılara dünya fiyatlarından, gıda sanayicilerine yurtiçi makul fiyatlardan hammadde temin ederek rekabet güçlerini artıracak, üretim planlamasına öncülük edecek, sözleşmeli üretimi yaygınlaştıracak, pazarlama, ürün işleme, depolama ve benzeri işler yapacak ve özel sektör gibi çalışacaktır.
İlgili Bakanlıklar ne yapacak?
Destekleri üreticiler yerine PDK’lara sıfır ya da düşük faizli kredi şeklinde verecek, yılda en az bir defa denetleyecek, çalışma mevzuatlarını düzenleyecek ve iklim, toprak, topografya, arazi yapısı, sulu ve kuru şartlara, ticari değerlerine ve ekim nöbeti alışkanlıklarına göre 5-6 üründen oluşan ürün ihtisas havzalarını ya da bölgelerini oluşturacaktır.
Üreticiler ne yapacak?
PDK’ ların talep ettiği ürünleri, yetiştirme tekniği kurallarına uygun olarak doğru zamanda, doğru yerde ve doğru miktarda üreterek onlara satacak ve PDK’ larla sözleşmeli üretim yapacaktır.
Gıda sanayicileri ve ihracatçılar ne yapacak?
İhtiyaç duydukları ürünleri ya da hammaddeleri öncelikle piyasa düzenleyici kuruluşlardan temin edecektir.
PDK’ların oluşturulmasıyla neler çözülecek?
-Öncelikle üreticilerin ürün pazarlama endişeleri ortadan kalkacak ve ürünleri değeri fiyattan satılacak,
-Tüketiciler, ihracatçılar ve gıda sanayicileri istenen miktar kalitedeki ve fiyattaki ürünü yurtiçi piyasalardan daha kolay bulacak ve dünya fiyatlarından hammadde temin ederek rekabet güçlerini artıracak,
-Sözleşmeli üretim yaygınlaşacak,
-Piyasada fiyat istikrarı sağlanacak ve fahiş fiyat artışları önlenecek,
-Üreticilere daha ucuz girdi temin edilerek üretim maliyetleri düşürülecek,
-Destekler üreticiler yerine piyasa düzenleyici kuruluşlara verilerek sadeleştirilecek ve ülkemizin her yıl önemli miktarda tasarruf yapması sağlanacak,
-Ürünlerimiz dünya pazarlarında daha fazla yer alacak, gıda arz güvenliği sağlanarak tüketici, sanayici ve ihracatçı talepleri karşılanacaktır.
Burada en önemli nokta; piyasa düzenleyici kuruluşların görev tanımlarına özenle uymaları, idari ve finansal disiplinlerinden ödün vermeksizin asla faaliyet alanlarının dışına çıkmamaları ve böylece piyasa istikrarını sağlamak için ilk önce kendi kurumsal tutarlılıklarını korumaları gerekmektedir.
Yapılması gereken düzenlemeler neler olmalıdır?
-PDK’ ların oluşturulması için yeni çalışma mevzuatları hazırlanarak bu kuruluşlar tek çatı altında toplanmalı, alım yerleri merkezi köylere kadar yaygınlaştırılmalı, ilk uygulamalar pilot bölgelerde başlatılmalı,
-Piyasada fiyat istikrarını bozan destek uygulamalarından vazgeçilmeli,
-Mazot, gübre, et, süt haricindeki destekler, kurumsal kapasiteyi geliştirmek ve ürün satın almak için piyasa düzenleyici kuruluşlara hibe yerine 1-5 yıl vadeli sıfır faizli veya düşük faizli tarımsal kredi olarak verilmeli,
-Havzalarda ekim nöbeti tekniklerine göre belirlenen ve ticari değeri olan 5 - 6 ürün satın alınmalı,
-Uygulama Türkiye’de yaygın olarak yetiştirilen ve ticari değeri fazla olan ürünlerde Şekerpancarı üretim modeline benzer şekilde yapılmalı,
-Sebzeler ve meyveler hal, borsa, piyasa düzenleyici kuruluşlar üzerinden işlem görmeli, yapılan kesintiler en alt düzeye indirilmeli,
-Üretim maliyetlerinin dünya ile uyumlu olması için tarımsal girdiler toptan ucuza alınarak cüz’i karla üreticilere verilmeli ve gerekli vergi indirimleri yapılmalı,
-Destek izleme ve değerlendirme sistemi kurularak etki analizleri yılda en az bir defa yapılmalı, ayrıca akredite olmuş bağımsız kuruluşlara da periyodik olarak denetim yaptırılması da karar vericiler tarafından değerlendirilmeli,
-Üretim eksikliği olan ürünlerde özel sektörümüz yurt dışında üretim yapmaya teşvik edilmeli,
-Yapay zekâ, akıllı tarım gibi ileri teknolojiler ve düşünce kuruluşları teşvik edilerek yaygınlaştırılmalıdır.
Sonuç olarak, sürdürülebilir üretim, tüketim, işleme ilişkilerini geliştirmek, ürünleri değeri fiyattan pazarlamak, fiyat istikrarı sağlamak, fahiş fiyatları önlemek, destekleri sadeleştirmek, gıda sanayicileri, ihracatçılara, ithalatçılara ve talepte bulunan özel sektör kuruluşlarına uygun fiyatlardan hammadde temin etmek, gıda arz güvenliğini sağlamak ve toplum refahını artırmak, üreticilere uygun fiyatlardan girdi temin etmek, ayni, nakdi ve teknik desteklerde bulunmak, sözleşmeli üretimi yaygınlaştırmak ve piyasa düzenini sağlamak için Piyasa Düzenleyici Kuruluşlar mutlaka desteklenerek geliştirilmelidir.
(*)Dr. Talat ŞENTÜRK
Tarım İşletmeleri(TİGEM) (Eski)Genel Müdürü, Tarımsal Kalkınma Vakfı YKÜ.
Diğer İçerikler