ABD Başkanı Donald Trump, “İlerde ABD’nin Kurtuluş Günü” olacak dediği 2 Nisan'da imzaladığı kararname ile 185 ülkeye yeni gümrük vergileri getirdi. 9 Nisan'da yürürlüğe gireceği ifade edilen tarifeler kapsamında, ABD'nin ithal ettiği mallara %10 ila %50 arasında değişen oranlarda gümrük vergileri uygulanmasına karar verildi. Yeni kararname ile ABD'nin en fazla gümrük vergisi uyguladığı ülkeler Çin, Vietnam, Tayland ve Japonya gibi Asya ülkeleri. Aralarında Türkiye'nin de olduğu ülkelere ise %10 ilave gümrük vergisi uygulanmasına karar verdiler.
Trump, ülkeleri, getirdiği ilave vergilere bir karşılık vermemeleri konusunda uyararak, misillemede bulunmaları durumunda yeni vergilerle karşılaşacaklarını, ayrıca, Çin haricindeki diğer ülkelerle müzakerelere açık olduklarını ifade etmiştir. Trump ek gümrük vergilerini savunduğu 8 Nisan Salı günü yaptığı konuşmada ise gümrük vergisi konulan ülkelerin kendisiyle anlaşma yapmak için aradıklarını, yalakalık yaptıklarını ifade ederek "Bu ülkeler arıyor, popomu öpüyor, bir [ticaret] anlaşması yapmak için can atıyorlar. 'Lütfen, lütfen efendim, bir anlaşma yapmamıza izin verin, her şeyi yaparım, her şeyi yaparım efendim' diyorlar" ifadelerini kullandı. Tabi bu ifadeler çok üzücü. Bütün dünyanın jandarması olduğu kabul edilen, gerçekten de öyle olan bir devletin başkanının bu şekilde bir zihin yapısına sahip olması insanlık adına üzücü.
Çin’in misillemesi
Trump, 2 Nisan'da, Çin'e yüzde 34'lük ek bir gümrük vergisi ilan etti, Çin’in aynı şekilde karşılık vereceğini ilan etmesi üzerine, vergi oranını yüzde 54'e çıkardı. Yine Çin’in misilleme yapacağını bildirmesi üzerine Çin ürünlerine uygulanacak gümrük vergilerini 2 yüzde 104'e çıkardıklarını ilan etti. Bunun üzerine Çin hükümetinden bir misilleme daha geldi ve Washington'a yüzde 84 gümrük vergisi uygulanacağını açıkladı. Sonrasında Washington, vergi oranının Çarşamba günü %125 oranına, Perşembe günü de %145 oranına çıkarıldığını açıkladı.
8 Nisan’daki konuşmasında Trump, misillemede bulunmayan 75 kadar ülkeye uygulanacak gümrük vergilerinin 90 gün ertelendiğini açıkladı. 2 Nisan kararlarından sonra çöken ABD borsaları bu karar sonrasında tarihi yükselişle kapandı.
1800’lü yılların ekonomi yaklaşımı
2 Nisandaki konuşmasında Trump, 1800’lü yılların Amerika’sına bol bol övgülerle atıfta bulunarak; bu dönemde olduğu gibi kamu gelirlerinin gelir vergisi yerine gümrük vergilerinden sağlanabileceğini savundu. Oysa 2024 mali yılında ABD federal gelirlerinin yaklaşık üçte ikisi gelir vergisi ve sosyal güvenlik primlerinden oluşurken, gümrük vergilerinin payı yalnızca %1,5 seviyesindedir. Bu nedenle gümrük vergilerini temel bir gelir kaynağına dönüştürme hedefi oldukça radikal ve ütopik/hayali bir durum olarak görünmektedir.
Vergiler kalıcı mı?
Bu vergilerin kalıcı olmadığı, karşılıklı müzakereler ve restleşmelere göre artış veya azalış gösterebileceği ifade ediliyor. Ocak ayından bu yana ABD-Meksika-Kanada arasındaki görüşmelerde vergilerde indirim yapıldığı görüldü. Vergilerin ABD ve global etkileri ne olur?
Öncelikli olarak kısa vadede ABD’de tüketim maliyetlerinin artacağı bekleniyor. Bu ABD’de yeni bir enflasyon dalgası demektir. ABD’de covid pandemisi sonrası %9’ları bulan enflasyon, bu yıl %3’lerin altına 3 düşürülmüştü. Tariflerle birlikte ABD’de yeni bir enflasyon dalgası yaşanabileceği ifade ediliyor. Benzer enflasyonist etkilerin diğer ülkelerde de yaşanması ve covid salgını sonrasında olduğu gibi küresel çapta bir enflasyon dalgasının yaşanması sözkonusu olabilecektir.
Bu durum başta Fed olmak üzere, merkez bankalarının faiz indirimlerine ara vermesine, küresel faiz ve borçlanma maliyetlerinin yükselmesine neden olabilir.
Büyük oranda Trump’ın yönetim tarzından kaynaklanan belirsizlikler ve artan gümrük vergilerinin neden olduğu maliyet artışları nedeniyle, ticaret hacimlerinde azalma, küresel büyümede yavaşlama sözkonusu olabilir.
Bu olumsuzlukların sonucu olarak 2022 ve 2023’te gördüğümüz tedarik zincirlerinde aksamalar, şirketlerin üretim ve yatırım kararlarını ertelemesi, rekabet ve kalite düşüşleri olabilecektir.
Trump ne yapmaya çalışıyor ve başarılı olabilir mi?
Esas olarak ABD, özellikle 2. Dünya savaşından sonra, güçlüyken rahatça girebilmek için diğer ülkelerden gümrük duvarlarını indirmesini istemişti. Artık ABD’nin gücü ve hegemonyası zayıfladı, tek kutuplu dünya dönemi kapandı. Bu sefer de zorunlu olarak kendisi gümrük duvarları örerek Çin’e karşı ticaret açığını azaltmak ve Çin’in küresel ticaretini baltalamak, ABD ekonomisini, ABD hegomonyasını korunmaya çalışıyor.
Trump ilk döneminde de (2017-2021) Çin’e karşı korumacı önlemler almaya çalıştı ve bazı vergi artışları yaptı. Ancak o dönemde senatoda ve parlamentoda halihazırda olduğu kadar güçlü değildi.
ABD Çin’e karşı büyük tutarda dış ticaret açığı veriyor. ABD-Çin dış ticareti tablosuna göre son 12 yılda ABD’nin Çin’den ithalatı 5 Trilyon 4 872 Milyar Dolar olmasına karşın Çin’e ihracatı 1 Trilyon 554 Milyar Dolar. Yani ABD son 12 yılda Çin’e karşı tam 4 Trilyon 317 Milyar dolar dış ticaret açığı vermiş. Bir başka ifadeyle ihracatın ithalatı karşılama oranı %26,5 olmuş. Ayrıca bu rakamlar doğrudan Çin’den yapılan ihracatı kapsıyor. Çin’in Vietnam, Kamboçya, Endonezya, Bangladeş, Meksika gibi ülkelerde kurduğu firmalar aracılığıyla ABD’ye yaptığı ihracatı içermiyor. Bu tutarlarda dikkate alındığında ABD’nin Çin’e karşı verdiği dış ticaret açığı şüphesiz daha da artacaktır.
Trump şunu diyor: Çin ABD’ye karşı dış ticaret fazlası veriyor. Çin, sadece ABD’ye değil hemen hemen diğer tüm ülkelere her yıl büyüyen miktarda dış ticaret fazlası veriyor. Daha fazla dış ticaret fazlasıyla, daha fazla gelir ve daha fazla finansal güç elde ediyor. Ayrıca önceden batıda tasarlanan ürünleri üretirken, artık ürünleri kendi tasarlıyor. Üretimle birlikte teknoloji de yapmaya başlıyor ve üretiyor, ordusunu güçlendiriyor, 6. nesil savaş uçakları yapıyor, uçak gemileri inşa ediyor, insansı robotlar geliştiriyor vs. ve bütün bunlar sayesinde hegomonik bir süper güç oluyor.
Buna karşılık ABD, üretim gücünü kaybetmiş durumda, halihazırdaki bilim ve teknolojik üstünlüğü elinde tutsa bile göreceli olarak bu üstünlüğü gün geçtikçe zayıflıyor; başta Çin olmak üzere belli başlı tüm gelişmiş ülkelere dış ticaret açığı veriyor; diğer ülkeler dış ticaret fazlalarıyla ABD’nin borçlanma kağıtlarını alıyor, yani ABD hazinesini fonluyor, yani ABD’nin bütçe finansmanını sağlıyor. ABD bu şekilde hem dış ticaret açığı ve hem bütçe açığı veren mevcut sistemiyle dünyanın süper gücü vasfını koruyamayacağını; rezerv paraya sahip olmanın bu durumun sürdürülebilirliğini belli bir yere kadar sağlayabileceğini ancak bir noktada süper güç olma vasfını 5 yitireceğini ve dünya hakimiyetini Çin’e kaptıracağını biliyor ve buna engel olmaya çalışıyor.
Trump, ilk başkanlık döneminde de Çin’e ticaret savaşı başlatmış, Çin’e karşı tüm gümrük duvarlarını yükseltip Çin’i kendi içine, kendi piyasasına hapsetmeye çalışmıştı. Trump kadar medyatik söylemlerle olmasa bile Biden döneminde de Çin’e karşı sözkonusu politika uygulanmaya devam edildi.
Gümrük duvarları örülerek Çin kendi piyasasına hapsedilebilir mi?
Bu soruya verilen cevap büyük oranda şu şekilde: Çin’e karşı bu politika 2000’li yılların başlarına kadar olan dönemde uygulanmış olsaydı başarı şansı olabilirdi. Zira bu yıllara kadar Çin’in ülke dışında yatırımı, şirketi yok denecek kadar azdı. Ancak 2000’li yıllardan itibaren Çin’li şirketlerin, özellikle gelişmiş ekonomilerde ve gelişmiş ekonomilere daha kolay satış yapabilecekleri ülkelerde işletmeler kurdukları ve pek çok şirket satın aldıkları görülüyor. Örneğin, DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu) verilerine göre halihazırda 1200’ü aşkın Çin’li şirket Türkiye’de faaliyet göstermektedir.
Çin Halk Cumhuriyeti 1978 yılına kadar dışa kapalı bir ekonomi konumundaydı. 1980'li yıllarla birlikte gerçekleştirilen ekonomik reformlarla Çin sosyalist ekonomik sistemden serbest piyasa ekonomisi geçiş sürecine girmiştir. Başlatılan reformlarla birlikte 1989 yılında IMF’ye, 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütüne üye olmuştur. Dışa açılma politikaları sonucunda yabancı sermayenin ilgi odağı haline gelmiş, tabiri caizse ülkeye doğrudan yabancı sermaye akmış, özellikle 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne dahil olduktan sonra dış ticaret hacminde müthiş bir genişleme meydana gelmiştir.
Yani 2000’li yılların başlarına kadar ülke dışına çok fazla yatırımı olmamış Çin’in. Ancak 2000’li yılların başından itibaren Çin dünyaya 6 açılmış ve pek çok ülkeye yatırım yapıyor. 2023 yılında Çin’in yurtdışına yatırımları 177 Milyar dolar, 2024 yılı ilk 11 aylık toplam yatırım tutarı 129 Milyar dolar düzeyinde.
Trump’ın korumacı politikaları uygulamaya çalıştığı ilk başkanlık dönemine (2017-2021) gelindiğinde artık Çin içine kapatılamayacak kadar dünya ile entegre olmuş, sadece kendi ülkesinde değil dünyanın pek çok ülkesinde yatırımı bulunan ve üretim yapan bir ülke haline gelmiştir. Bugün Çin, Vietnam’da da, Meksika’da da, Güney Amerika’da da, Afrika’da da, dünyanın pek çok ülkesinde üretim yapıyor. Bu nedenle Trump, gümrük duvarlarını sadece Çin’e karşı kaldırmanın yeterli olmadığını görüyor ve bu nedenle tüm ülkelere karşı gümrük duvarlarını kaldırıyor; Çin’e karşı ise diğer ülkelere uyguladığından daha fazla gümrük tarifesi uygulamaya çalışıyor. Ayrıca Çin harici diğer ülkelere de diyor ki; “sizinle müzakerelere açığım, gelin görüşelim; Çin menşeili ürünleri azaltın ben de uyguladığım gümrük vergilerini indireyim. Sizinle anlaşırsak gümrük vergilerini indiririm. Bu şekilde müzakerelerden başarı sağlarsam Çin’i kendi içine hapsederim. Kendi piyasası ile geçinmek zorunda kalır, yüzdürmeye çalıştığı zombi şirketler batar, işsizlik artar, benimle rekabet edemez vs. vs.” ABD cenahında, gelirlerimi artırırım, dış ticaret açığını ve bütçe açığını kapatırım diyor.
Genel hatlarıyla uygulanmaya çalışılan bu politika başarılı olur mu?
Trump, tarifeleri, dış ticaret açıklarını kapatmak, rekabet gücünü artırmak ve iş yaratmak için çok amaçlı bir araç olarak görüyor. 330 Milyonluk kocaman bir tüketim toplumu olan ABD’yi tekrar bir üretim toplumu, ihracat ekonomisi haline getirmek, gerçekleştirilemeyecek kadar zor bir paradigma değişikliği gibi görünüyor. Halihazırda %80’i hizmetler kesiminin oluşturduğu ABD ekonomisinin Trump’ın 7 uygulamaya çalıştığı politikalarla tekrar bir üretim toplumu haline getirilmesi fikri çok mümkün görünmüyor. Hele hele Trump’ın görev süresi olan 4 yıl gibi bir sürede bu şekilde bir paradigma değişiminin gerçekleştirilmesi çok olası görülmüyor.
ABD içinde de çoğunlukla Trump’ın gümrük vergilerini artırması aleyhine yoğun bir gündem var ve bu uygulama “rasyonel” görülmüyor. Nitekim ilk etki ABD borsalarından geldi ve 2 Nisan tarihinde sonra ABD borsalarında 5 trilyon dolarlık kayıp oldu. ABD iş dünyasının tedirgin olduğu ve Trump’a baskı yaptığı söyleniyor. Trump yönetimi içinde de dünyaya açılan bu ticaret savaşı konusunda farklı görüşler var. Trump’ın Hazine Bakanı Scott Bessent’in de Trump’a gerginliği azaltarak avantajlı anlaşmalar yoluna gidilmesi yönünde tavsiyede bulunduğu söyleniyor ABD basınında.
ABD’nin yönetimsel sıkıntıları
ABD’nin yönetimsel sıkıntılarını da burada ifade etmek gerektiğini düşünüyorum. Bizim toplumumuzda, bizim nesilde ve bizden önceki nesillerde, ABD, İngiltere deyince 10 yıllık, 50 yıllık, 100 yıllık planlar yapan, çok organize hareket eden, check-balance denilen devlet içi kontrol mekanizmalarına sahip devlet devlet mekanizmaları akla geliyor. Ancak bu ülkelerin yönetimlerine ve icraatlarına baktığınızda çok da düşündüğümüz gibi olmadıklarını görüyorsunuz. Demokrat, hümanist, hukukun üstünlüğüne inanıyor diye propagandası yapılan, bu üstün insanlık değerlerini dillerinden düşürmeyen ülkeleri görüyoruz. Daha önce sömürge olarak girdikleri ülkelerde yaptıklarını okuyoruz. Bizim nesilde gördüğümü Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de yaptıklarına şahit oluyor. Milyonlarca insan öldürüyorlar, kadınlara tecavüz ediyorlar, çocukları kaçırıyorlar, hapishanelerde akla hayale 8 gelmedik işkenceler yapıyorlar. Ve şimdi bu katliamları, iğrençlikleri yapan devletlerin en başında bulunan ve dünyanın da tek jandarması olan ülkenin başkanı olarak Trump yeniden seçildi.
Gerçek olmayacak kadar absürt tavırlar sergileyen, Amerika’nın fiziki sınırlarını değiştirmekten küresel ticari işleyişi altüst edecek girişimlere varıncaya dek birçok başlıkta radikal adımlar vadeden bir devlet başkanı var karşımızda. Daha da ilginci, oluşturduğu kabinede en mutedil ismin Trump olduğu ifade ediliyor. Alnına külden haç çizerek televizyona çıkan bir dışişleri bakanları var mesela. En radikal düzeyde ırkçı söylemleri olan ve bunlarla gurur duyan savunma bakanları var. Ayrıca Trump’ın birinci dönemi olan 2017 yılına göre 2025 yılı siyasi ve jeopolitik olarak ve ayrıca ABD ekonomisi için çok daha kırılgan.
Tabi bu yönetim sorunlarına pek çok ilave yapılabilir. Görünen o ki Trumpla birlikte, dünya hegemonik gücünü en beklenmedik şekilde kullanan bir döneme giriyoruz ve bu durum, 2025 ve sonrasında tüm dünya için oldukça ağır maliyetlere neden olabilir.
Trump politikalarından Türkiye nasıl etkilenir? Kısa vade
ABD ile Türkiye arasındaki dengeli bir dış ticaret görünümü bulunmakta. İki ülke arasında 2021 yılından beri 30 milyar dolar civarında bir dış ticaret hacmi bulunmakta. 30 Milyar dolarlık dış ticaret dengeli şekilde dağılmış durumda, 2021 ve 2022’de Türkiye 1 milyar doları aşan dış ticaret fazlası varken, 2023 ve 2024’te ABD’nin 1 Milyar dolara yaklaşan dış ticaret fazlası bulunmaktadır.
Trump’ın 2 Nisan’da açıkladığı tabloya göre Türkiye, ABD’nin ilave %10’luk gümrük vergisi koyduğu ülkeler arasında sayılıyor. Bu durumun ülkemizi kısa dönemde göreceli olarak olumlu etkileyeceği 9 ifade ediliyor. Bizim ABD’den ithal ettiğimiz ürünlerden kamunun aldığı gümrük vergisi, özel tüketim vergi zaten çok yüksek olduğundan, ABD’nin koyduğu ilave %10’luk verginin iç piyasamız açısından da olumsuz bir etki yapması beklenmiyor.
Bununla birlikte, Trump’ın getirdiği ilave vergilerin sadece bizimle ilgili olan kısmı bizi ilgilendirmiyor. Ayrıca bizim ticari partnerlerimizin durumu da bizim için son derece önemli. Bunların başında da en büyük ticari ortağımız Avrupa Birliği ülkeleri geliyor. Covid ve sonrasında Rusya/Ukrayna savaşı nedeniyle önce yüksek enflasyon ve sonrasında durgunlukla boğuşan Avrupa’da durumlar iyi değil ve Trump politikaları nedeniyle Avrupa’daki toparlanmanın gecikmesinden endişe ediliyor.
Bu durum Türkiye için de bir endişe kaynağı olabilir. Uzun vade
Kısa vadede durum bu şekilde iken uzun vadede farklı değerlendirmeleri sözkonusu olabilecektir. Yeni Dünya Düzeni (New World Order) denilen ticaret sistemi, 2. Dünya savaşından sonra oluşturulmuş neoliberal kurallar bütününden meydana gelmektedir. Neoliberal düzen, serbest ticareti artırmak amacıyla ticari engellerin kaldırılmasını, sermayenin serbest dolaşımını amaçlıyor. Bu kapsamda uluslararası ticaretin kolaylaştırılması için Dünya Ticaret Örgütü var ve 164 ülke buna üye. DTÖ, uluslararası ticaretin kurallarını belirlemeye ve kolaylaştırmaya çalışıyor.
Sözkonusu bu neoliberal düzenin, daha çok gelişmiş ülkelerin lehine çalıştığı ve eşitsizlik, adaletsizlik ürettiği büyük oranda kabul edilen hususlar. Şimdi Trump DTÖ’ye gitmeden veya DTÖ’nün kurallarını dikkate almada tarifeleri istediği gibi kaldırdım, indirdim diyor. Trump’un uygulamaları mevcut düzenin doğurduğu sorunlara ortadan kaldırmak için mi ortaya çıkarıldı? Tam tersine, bir avuç ultra zenginle 10 oluşturduğu kabinesiyle Trump, bu eşitsizliklerin daha da artmasına hizmet edecek politikalar uygulayacak gibi görünüyor.
Serbest ticaret rejimlerinin uygulandığı bu sistemde Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Meksika, Brezilya, Güney Kore, Güney Afrika gibi gelişmekte olan ekonomiler büyüme/gelir artışı sağlamışlardır. Bu ülkeler tabancı yatırım çekebiliyorlar, teknoloji transfer ediyorlar, daha çok ihracatla daha çok gelir sağlayabiliyor, zenginleşebiliyorlar. Dolayısıyla ülkemizin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ülkeler küreselleşmeden faydalanmışlardır. Trump politikaları nedeniyle serbest ticaretin sekteye uğraması ülkemizin dış ticaretini olumsuz etkileyebilecektir.
Yine Trump politikalarının finans piyasalarında yaratacağı belirsizlik, cari açık veren, yani dış finansmana ihtiyacı olan Türkiye ekonomisinin dış finansmana erişiminde problemler yaratabilir. Dış finansmana ulaşmada sıkıntı yaşayan bir ekonomi, ihtiyaç duyduğu ithalatın gerçekleştirilmesi noktasında sıkıntı yaşayacaktır. Dış finansman sıkıntısının yol açtığı en büyük sorun, ödemeler dengesi krizleridir ki ülkemiz pek çok defa bu tür krizler yaşamıştır.
Trump’ın uyguladığı tarife politikaları nedeniyle küresel ticaretin olumsuz etkilendiği, bir noktadan itibaren ticaret savaşlarının kaçınılmaz olduğu ve korumacı önlemlerin diğer ülkeler tarafından da yürürlüğe sokulduğu bir durumda, hem portföy yatırımları kapsamındaki sermaye akımları ve hem de doğrudan yabancı sermaye yatırımları durabilecektir. Bizim gibi dış kaynağa ihtiyaç duyan bir ülke için bu iki tür sermaye de son derece önemlidir.
Trump politikalarının piyasalarda oluşturduğu belirsizlik uyguladığımız enflasyonla mücadele programı için tehdit/risk olabilir. Bilindiği üzere son 2 yıldır yürütülen bir enflasyonla mücadele programı var. Mart 2024 itibariyle yıllık enflasyon %38,1 ve iyimser senaryolarda yıl 11 sonunda %30’un biraz altında gerçekleşmesi bekleniyor. Ancak faizlerin, özellikle 3 hafta önceki döviz hareketlerinden sonra %40’ların biraz altında seyredeceği bekleniyor. Bu durum ekonominin büyümediği, durgunluğun olduğu bir senaryoya, yavaşlamaya işaret etmektedir. Trump politikalarının da bu yavaşlamaya katkı sağlayacağı muhakkaktır.
Son olarak da Trump politikalarının yol açabileceği ticaret savaşlarının ekonomik maliyetinin ne kadar artabileceği ve sıcak savaşlara yol açıp açmayacağıdır. Ekonomik maliyet açısından büyük bunalımda yaşananlar; 1929 büyük bunalımında, 50 Milyon kişi işini kaybetti (dünya nüfusu 2 milyardı), dünya toplam üretimi %42 oranında düştü, dünya ticareti %65 oranında daraldı. Sıcak savaş durumunda: Ticaret savaşlarının neden olduğu 2. Dünya savaşında 70 ila 85 milyon kişinin öldüğü ifade ediliyor. Allah korusun.
Diğer İçerikler